ayı sözlük itiraf

  • /
  • 181
sözlük size başından beri yaşadıklarımızı anlatacağım. özelden yorumlarınızı bekliyorum.

bu dönem yeni sınıfımda vanilya adında bir çocuk vardı. ben ona vanilya diyeceğim. açıkçası kendisinden pek hoşlanmıyordum. deri ceketiyle sınıfa gelip gidiyordu. hiçbirimizle muhattap olmuyordu. kendi arkadaşları vardı.

bunu sonradan öğrendim ki daha ben onun adını bilmezken ve o derse gelemeyeceği bir gün ödevini bir arkadaşa vererek "bu ödevi cikolatali kek diye birisi var, ona ver demiş!" tabii o ödev bana ulaşmadı. bunu sonradan öğrendim.

benim onun farkına varmam hocanın ve sınıftakileri kendisini "the best" diye çağırmasından sonra oldu. itiraf ediyorum ondan hem hoşlanmıyordum hem de sınıfın en iyi unvanını almasına sinir olmuştum. beni tanıyan bilir, girdiğim ortamda en iyi olmak isterim.

zamanla küçük küçük muhabbetlere girmeye başladık. ben laser-tag oynamaya gidelim dedim, o zaman destekledi. hatta whatsapp grubunda beni desteklediğinde yüzü aklıma bile gelmemişti. profil resmine tekrar bakmıştım. sonra beraber bir şeyler yapalım dedik, ben fitness antremanım olduğu için gelemeyeceğimi söylemiştim. arkadaşlar gitmeyi ver ne olacak dediğinde gene beni desteklemişti, antremanını aksatmasın diye.

sanırım o aralar kendisi hakkında kötü düşüncelerim gitmişti. tamamen nötrdüm.

bir gün ders çıkışı bayan başağrısı ile beraber üçümüz yemeğe gittik. orada daha iyi tanıdık birbirimizi. yaşadığımız şeyler neredeyse aynıydı. ikimizinde iflas etmişti. ikimizde ailesi boşanmanın eşiğinden dönmüştü. ikimizinde ablası vardı. ikimizde diş teli takmıştık, en azından ben hala takıyordum. ve itiraf ediyorum o yemekte bir şey olmuştu. bana bakarak gülümsüyordu, ve mutlu oluyordum. gerçekten çok güzel gülüyor. ama bu konuda pek düşünmek istemedim. çünkü yakın çevremden birisinin beni etkilemesini istemem. gece 23:57'de bu tarz entryler yazmamak için istemem...

uzun bir süre vanilya ile sadece arkadaş kaldık. ara ara midemle kalbim arasındaki o aşk organında kelebekler uçmasına sebep oluyordu ama bu konuyu düşünmek istemiyordum. belki de düşünürsem korktuğum şeyi kabul etmekten korkuyordum. hayatımda bir kere aşık olmuştum. aşık olmayı sevmiyordum. en azından gay app'lerden bulduğum birine aşık olmam benim için daha yararlı olurdu. ama işte... kısaca düşünmek istemiyordum.

sonra ablam ve arkadaşlarım yeni arkadaşlarımı tanımak istediler. fotoğraflarımızı gösterirken, tüm kız arkadaşlarım vanilya'yı sordular. ben sebepsiz yere "çok tatlı değil mi?" falan diyordum. ilk o zamanlar ufak ufak kendime itiraf etmeye başladım. en son ablama gösterdiğimde, onu özel olarak göstermemiştim konu onda yoğunlaşmıştı nedense, bana imalı bakış atmıştı. "yok canım öyle bir düşüncem yok," dedim.

ertesi gün derse bayan baş ağrısı gelmemişti. normalde ikimizin arasına o otururdu. o oturunca bizim pek muhabbetimiz olmazdı. ilk gün onun yanına oturmak istiyordum ama yanlış anlaşılır diye, neyi yanlış anlaşılacaksa, oturmadım. ama muhabbete başladık. gerçekten iyi anlaşıyorduk. ben son ders yanına geçmeye cesaret edebildim. ertesi günde yanında oturdum.

ertesi gün onun sunumu vardı. gözlerimin içine bakarak anlattı. bundan hoca bile o kadar kıllandı ki ara ara dönüp bana bakıyordu. bende yanaklarım kıpkırmızı "ehe" falan yapıyordum. hatta şöyle bir olay daha var, bir yerde "partner" diye bir kelime geçti. hoca resmen bize dönerek "gayler bu kelimeyi eş anlamında kullanıyorlar," dedi.

üçüncü gün çok güzeldi. sıralarımız dip dibe oturuyoruz. sürekli beraberiz. artık teneffüslere arkadaşlarının yanına bile gitmiyor. hatta çıkışta laser-tag oynamaya gittik. aynı takımdaydık. ne yiyeceğimize ben karar verdim. aynı şeyi söyledik. oyundan sonra dondurma yemeye karar verdik. ben lavaboya gittiğimde bana dondurmamı ve suyumu almıştı. tanrım, elinden o dondurmayı ve suyu alırken o kadar mutluydum ki anlatamam.

sanırım o an vücudumun her tarafının enfeksiyon kaptığını fark etmiştim. vücudumun her köşesi "vanilya" tarafından işgal edilmişti. zaten o zamana kadar öyle bir hale gelmiştim ki kimseyi yan gözle bakamıyordum bile. yan gözle bakmayı bırak aklıma seks bile gelmiyordu. onunlada dahil! sadece onun olmak istiyordum. hala istiyorum. nasıl ve ne şekilde olduğu önemli değil. sadece sarılıp uyumak ya da ne bileyim yanımda olsun yeter...

ertesi gün bayan başağrısı ile kavga ettik. çünkü yerinden kalkmak istemedi. gerizekalının üstelik erkek arkadaşı var yani. çocuk gibi sırf yerine oturdum diye sınıfta bağırdı çağırdı. zaten öyle şımarık bir kız ki tanısanız ifrit olursunuz. ilgi budalası, herkes beni sevsin insanı. cins. vanilya, ben taraf tutmayacağım dedi. kendi aranızda halledin. bir kaç kere "aranız bunun için açılmasın," falan dedi. "yerini geri ver istersen," dedi ama yapmadım. çünkü hem bana o kadar dayılandıktan sonra affedersiniz ama "bok" verirdim hem de vanilya'nın yanında kalkmak hiç istemiyordum.

o günden sonra her sabah sınıfa erkenden gelip yer kaptım. zaten vanilya'da erken geliyordu. sohbet ediyorduk.

seneye benle beraber kürek takımına gelmeye karar verdi.

ne zaman sınıfa ziyaretime bir kız gelse, gözlerini dört açıp bizi izliyor. kaç kere yakaladım.

sabahları sınıfa gelir gelmez tuvalete gidip saçını düzeltiyor. kaç kere gözlemledim. bende yapıyorum. sabahları aynanın karşısına geçip 32 kere saçımı sağa-sola tarıyorum.




geçen gün kız arkadaşımla onu unutmam gerektiğine karar verdik. bunun için her teneffüs beni dışarı çıkaracaktı. sabah dip dibe oturuyorduk. sonra benimki sınıftan beni aldı. ben her teneffüs dışarı çıktım. o zamana kadar hep sınıfta kalan çocuk, o da arkadaşlarının yanına gitmeye başladı tekrar! çünkü ben sınıfa ne zaman gelsem onu göremiyordum. ama ben çıkana kadar o çıkmazdı.

neyse 3. ders, dibimde oturan çocuk sırasını bayan başağrısına doğru çekti. salakta "ayyy sırasını bana yaklaştırdııı" diye daha çok çocuğun dibine girdi. hayır, sevgilin var be orospu, ne yapmaya çalışıyorsun?!

benim başım ağrımaya başladı. zaten ne zaman bu salakla konuşmaya başlasalar başım ağrıyor. hayır, başka birisi olsa bu kadar rahatsız olmam. gerçekten. ben elmayı seviyorum diye elmada beni sevmek zorunda değil. elma, elma kurdunu sevebilir. ama bu kızın sesini duymak deli ediyor. bağıra bağıra konuşuyor, bir şeyi yüz kere tekrar ediyor, yaşadıklarını çok ilginç şeylermiş gibi bağırıyor...

ikimizde teraziyiz.

bu hafta sonu ikimizde saç traşı olmuşuz. sınıfta birbirimizi aynı anda görünce gülerek "sıhhatler olsun," dedik.
hayır, giydiğimiz kıyafetler bile uyumlu! bu kadar mı olur.
aynı burçtayız.
çevresinde çok fazla kız arkadaşı var.
bunun yanında elleri çok çirkin. gerçek anlamda çirkin. normalde ellere çok takarım ama nedense onda pek önemsemiyorum. hayır, bugün ondan soğumak için cidden ellerine odaklandım ama yapamadım. hatta bir kere bir yarışma sırasında soruyu yapmayayım diye ellerimi tutmuştu. o an mutluluktan ölebilirdim. şakayla karışık ellerimi kurtarmaya çalışıyordum ama ellerini daha sıkı tutuyordum.
yüzünde sivilce var. tamam hoş çocuk, kesin ama tüm çevrem " cikolatali kek hiç senin tipin değil," diyorlar. ha bu arada sivas'lı. anne tarafım sivas'lı. bu da mı tesadüf?
ayrıca bana şöyle dedi, "eğer iş imkanı çok olsaydı, senin bölümünü okumak isterdim,". tamam bu belki önemli bir detay değil ama işte benzerlikler mutlu ediyor.
bana gelip gidip "iphone saatini alır mısın?" diyor. eşek, bir gün gidip alacam. :)
pff.

bayan başağrısı olmadığı zaman, hep dip dibeyiz. ama o salak geldiğinde sürekli çocuğu lafa tutuyor. hatta bugün sabah derse girmeden vanilya, onunla konuşmayı bırakıp bana dönerek bambaşka bir konu açtı. nasıl bozuldu?! ama işte dediğim gibi bana göre beni kıskandı. çünkü 3. ders bayağı bayağı görmezden geldi gibi bir şey beni.

sonra bay ağız kokusu var. bu çocuk muhafazakar bir ailede yetişmiş. okulun başından beri bana asılıyor. ben vanilya ile bu kadar ilgilenmiyorken sorun yoktu ama şimdi hepten boka sardı. sürekli bizimle uğraşıyor. derste laf sokmalar falan! son ders the fault in our stars izliyoruz. her zamanki gibi dip dibeyiz. "size fazla yaklaşmayın!" dedi ayı. sonra geçen gün gelmiş "konulu film çekicem baş rollerde cikolatali kek ile vanilya oynatacağım," diyor. sürekli vanilya ile aramıza girmeye çalışıyor. imalı laf sokmalar falan...

tüm bunları sürekli düşünüyorum. tüm bunları ve şu an aklıma gelmeyen öteki şeyleri düşünüyorum. sürekli sonuç "senden hoşlanıyor," çıkıyor. ama 5 senelik platonik deneyimi olan üzgün, mutsuz, karanlık cikolatali kek diyor ki "boş yere umutlanma."

evet, ne düşünüyorsunuz beyler. özelden görüşlerinizi dinlemek isterim.
yukarıdaki entry den sonra bana da bayan baş ağrısı diyebilirisiniz sözlük.hatta yürüyen baş ağrısı diyin, o derece tuttu.
çok mutlu çok huzurlu çok iyiyim sözlük!

bahar geldi balam benim!
özledim. şu üç gün boyunca başımdaki sinüzit ağrısıyla karanlık bi odada kıvranırken önceleri hastalandığımda yanımda olan adamı özledim. hiçbir şekilde yorum yapmadan yanımda duran ve nefes hala nefes alıyor muyum diye bütün gece uyumadan nefesimi dinleyen insanı özledim sözlük. olması gerekeni yaptım, pişman değilim. ama böyle anlar her şeyi daha zor kılıyor be.
itiraf başlığı altına 3. sınıf ucuz wattpad hikayeleri yazılmasına çok uyuz oluyorum
itiraf başlığı altında insanların sırlarını paylaşmaların uyuz olup ukala benzetmeler yapıp, bunu kendisiyle tezatlık oluştururcasına itiraf başlığı altında yazanlara uyuz oluyorum. az kendinizle çelişmeyin.
sevgili sözlük size geçen hafta yediğim bir haltı paylaşmak istiyorum;

hani insanlar bunalımdan saçma sapan hareketler yaparlar ya... kimisi alışveriş yapar kimisi saçını değiştirir kimisi arabasını satar kimisi eşini boşar...

ben vanilya ile yaşadıklarımı dertli dertli arkadaşıma anlattığım bir öğle arasında konu bir şekilde onun yeni başladığı lazer tedavisine geldi. iki taksit şeklinde ödediğini ve maddi durumunun bu iki ay çok kötü olacağını söyledi. bende sanki "maddi durumum bu iki ay çok kötü olacak" lafını duymamışım gibi ve sanki ben çok zengin bir adammışım gibi "ne kadar güzel bende yaptırmak istiyordum. memnun musun bari?" diye olaya atladım.

tamam bir şeyde anlaşalım. lazer tedavisini, 13 yaşımdan beri istiyorum. ancak zamanı mıydı? nasıl bir bunalımdı...

sen tut 1 saat içerisinde ankara'nın en pahalı güzellik merkezlerinden birisine git, 3500 tl'lik seneti 7 taksit şeklinde imzala!

tamam erkek olduğum için fiyat elbette çok gelecekti. ama bu kadarını beklemiyordum.

ben kabul etmezdim. ben pazarlık yapardım. ancak kadına muayene sırasında "popomu" açtığım için o kadar utanıyordum ki zaten kendimden geçmiştim. popomu açmaktan utandım lan!

neyse bu pazartesi başlıyor. ilk taksidi ödeyeceğim ama bu 7 ay kendimi kontrol etmem gerek. artık partiler yok. artık fuzuli harcamalar yok. artık çılgınlar gibi alışveriş yapmak yok. bir de lazere başlayacağım için bu yaz denize veya açık yüzme havuzuna girmek yok ki bu benimle havuzda görünmek isteyen kızlar için çok kötü oldu.*

öyle işte sözlük. öyle ya da böyle bu işi yapacaktım ama ben hep maaşa geçtiğimde yapacağımı düşünüyordum. ayrıca umarım vanilya'nın ayrı bir kıl fetişi yoktur.

ne edek.
kimseye söyleyemedim sözlük, sana söylüyorum : onu nihayet hayatımdan çıkarabildim, kalbimden de çıkardığım zaman kendi yoluma devam edeceğim.
bütün yaşam sevincimi kaybettim:

biraz oldu buralara uğramayalı.
dünki sokakta kalma trajedimden sonra daha dışarı çıkmayacağım için artık vakit ayırabilirim sanırım.
ne istediğim mesleği yapabilicem, ne de yanımda bir aile olabilicek şu günlerden sonra. gerçekten nefret ediyorum artık.
en son "erkeklerle mi yatıyorsun" diye dayak yedikten sonra babamdan, sanırım o an bitti her şey. erkeklerden hoşlanmadığım halde, sadece bir yakın erkek arkadaşım olduğu halde bu laflar ile kalkan eller. bir evinin olmaması. ne bir annelik, ne de bir babalık görebilmek. sadece eline beş on lira tutuşturulup salıverilen bir evlat. sonrasında bu zamana kadar çok umurundalarmış gibi hesap sormaları. karışmaya hakkınız yok denildiğinde delirmeleri. çocuğun sinir krizleri, psikolojisi.
evet sözlük, bu sıralar hiç iyi değilim.
insanlar çok ısrarcı sözlük. kibar bir şekilde belirtiyorsun ilgilenmediğini, beş ay sonra yine mesaj atıyorlar. whatsapp'ı açamıyorum ne cevap yazacağımı bilmediğim için. "ayıp olmasın" diye ne yapacağımı şaşırdım. hayır hornet'teki abaza da değil mesaj atan, gayet kendi halinde bir çocuk yani. ne deyim ki şimdi ben buna?
bugün benim doğum günüm sözlük ve keşke doğmasaydım diyorum kendime.
kesinlikle bugün çalışasım yok sözlük! eve gidip huzur içinde uyumak istiyorum sadece.
bir erkeğin diğer bir erkeği sahiplendiğini gösteren en güzel cümle "çalışmam lazım aşkım evimize ekmek parası kazanmam lazım" bence. ortak yaşama yönelik gösterilen çabanın en yalın hali bana göre aynı zamanda en güçlü hali.

"seni seviyorum" cümlesinden daha güçlü olan tek cümle ise "o da beni seviyor"

birine değer verdiğini gösteren en güçlü cümle de "ne önemi var, ben sana sevdiririm"

hoşlanma halinin tavan yaptığı an ise yüzüne bakarak saçma salak hareketlerle "hadi aşkım çirkin ol" demek. birini çirkin olmaya zorlamanın çocukça ama en sevimli hali. çok salakça ama o çirkinleşmek için şekilden şekle giren şapşallaşan surat çok tatlı. belki de bu çirkinleşmenin en güzel hali. al sana ısırılası bir surat işte.

yaklaşık bir yıldır devam eden zorlu bir ilişkinin artık dengemi bozduğunu düşünüyorum sözlük.ilk önce sevgilime yapmadığı halde birşeyleri yaptığını iddaa ettim.garip bir kıskançlık içeren ruh hastası moduna giriyorum.ikinci olarak arkadaş ortamında ilişkiler üzerine yaptığım kendi espirime kendim çok güldüm bir an sinirim bozuldu gözümden yaşlar indi.herkes gülmekten sandı allahtan ama o ufak birkaç damla yaş beni baya rahatlattı.(ağlamak güzel şey sözlük)hani espiri o kadar komik değildi ama tam ilişkilerden konuşuyorduk zaten yeterince doldum bu meseleden anlatabildiğim kimse yok zaten heralde bu bozdu beni bu kadar diye düşünüyorum.sonuncu olarak evhalkına karşı acayip saldırganım.evde sürekli kavga çıkarıyorum sonra pişman olup daha kötü oluyorum.biildiğiniz doğal yollu antidepresif,kaygı giderici birşeyler varsa yazın sevgili yazarlar
bu haftaya çok mutlu başladım. biliyordum ki her şey bu kadar iyi olamazdı. evet, sonradan işler iyice boka sardı. şu an bu satırları yazarken gerçekten mutsuzum sözlük. pazartesi günü, bay ağız kokusu, bayan baş ağrısının yerine oturdu. o an gerçekten mutluydum. biliyorsunuz, bu kadını vanilya'dan kıskanmaktan öte, kadının varlığından nefret ediyorum. pazartesi günü, bayan baş ağrısı gelmedi ve biz vanilya ile epey yakınlaştık. mesela eskiden kolu/bacağı çarpsa hemen kaçırırdı artık daha uzun süre tutar olduk. sıralarımız neredeyse dip dibeydi. eskiden gözlerime uzun süre bakamazdı, kaçırırdı. artık gözlerime bakarak konuşuyordu. hatta pazartesi günü epilasyona giderken bir yere kadar bana eşlik etmişti. o kadar uzun süre vakit geçirmiştik. (elbette epilasyon kısmını söylemedim.)
salı günü gene aynı şekilde ilerledi. bay ağız kokusu, gene bayan baş ağrısının yerine oturdu. ben gene mutlu tabii. mutlu diyorum ama öyle bir mutluluk değil. adamla bir ilişkiye başlamış değilim ama sadece beraber oturmak bile yetiyor. aramıza kimse girmeden, öylece onun yanında oturmak...
tabii bayan baş ağrısı, salı günü teşrif etmişti. gene hastalanmış salak. bu hafta sonu erkek arkadaşının yanına gitmişti, sanırım istanbul'da kapmış mikrobu. vanilya'nın yanına hiç gelmedi. bir teneffüs vanilya onun yanına oturdu sadece o kadar. o kadarını normal karşılıyorum. çünkü vanilya ile arkadaşlar. neyse o gün çıkışta vanilya'ya beraber yemek yiyelim mi diye sordum. bana bayan baş ağrısına ders çalıştırma sözü verdiğini söyledi. benimde onunla küs olduğumu bildiği için doğal olarak beni çağırmadı. ben, benim yerime onunla gitmesini içerlemiştim ama kendime sürekli bunun gayet normal olduğunu söyledim. gerçekten mutsuzdum sözlük. hayır, kıskançlıktan öte, sevdiğim adamın o tarz bir insanla vakit geçirmesine dayanamıyordum. kadın ruh hastası. tek evin şımarık çocuğu derler ya hani tam ondan.
neyse ertesi gün oldu. biz normalde vanilya ile erkenden okula geldiğimiz için hep beraber sohbet edecek vaktimiz olurdu. dün ben biraz geç kaldım. tam soluk soluğa yerime geçtim ki bu bayan baş ağrısı koştura koştura eski yerine oturmasın mı?!
bugün gerçekten bir insanın yok olmasını diledim. ölmesin. kötü bir şey olmasın. sadece yok olsun. ortadan kaybolsun.
ne zaman vanilya ile yakınlaşsak, konuşsak, temas kursak kadın hemen araya giriyor. gereksiz, tek başına rahatça yapabileceği sorularla çocuğun ilgisini çekiyor. bırakmıyor iki dakika yalnız kalalım. işte bu yüzden deli oluyorum.
işin beni en çok kahreden yanı, her zaman dip dibe oturduğum vanilya, sırasını bayan baş ağrısına doğru kaydırdı. hoca okuma verdiğinde ya da bir ödev verdiğinde ona dönerek yapıyordu. eskiden hep bana dönerdi.
onunla yakın oturmaya çok alışmıştım. o an oradan değilmişim gibi hissediyordum. yaşadığımdan bile emin değildim. hocanın ve tüm sınıfın sesi bir uğultu gibi kulağıma çarpıyordu.
tek temasımız ben ayaklarımı öne uzatıyordum. o da benim ayaklarımın yanına uzatarak oturuyordu. evet, bu gözümden kaçmadı. zaten arada benimle konuşmaya çalışıyordu ama ben o kadar sinirliydim ki sinirimi bastırsın diye kendimi aa oyununa vermiştim. sorduğu sorulara kısa ve net cevaplar veriyordum.
son ders kan vermeye gidelim mi dedim. gidecektik. sonra bayan baş ağrısı "ay bugün gitme vanilya, zaten hoca serbest bırakıyor. yarın gidersin hem derse girmemiş olursun," dedi. sonra bana dönerek bunu açıkladı. bunu bana "yemeğe gidelim mi?" dediğimde açıkladı. bana "bayan baş ağrısına söz verdim. sende gel," dedi ve sustu. "biliyorsun ben gelemem, gelmem!" dedim. "ama artık alınıyorum, hep onunlasın," dedim. "haklısın ama bende aranızda kalıyorum," dedi.
sonra ben eşyalarımı toplamak için yerime geçtim. o da tuvalete gitmişti. ben sonra konuşmayı yarıda böldüğümü düşünerek tuvalete gittim. onunla konuşurum diye. ben içeri girer girmez. "özür dilerim," dedi. "ayıp ettim."
"evet."
yüzümü yıkadım. bir şeyin beni kendime getirmesi lazımdı.
sonra o da elini ve sonra yüzünü yıkadım.
"seninle bir şeyler yapmak istiyorum," dedi. sonra biraz kekeledi ve "ikinizle de bir şeyler yapmak istiyorum," dedi.
"ama benimle yapmıyorsun," dedim.
"bugün sırtını döndün hep. hiç konuşmadın neredeyse."
"evet, bayan baş ağrısı rica etti. dersi anlamıyormuş. benden ona hep yardım etmemi istedi," dedi.
orospu! dedim içimden. bahaneye bakar mısın? sen bu yaşına vanilya ile geldin sanki...
bir an "peki ben sana ihtiyaç duymuyor muyum?" diyecektim ama sadece "sen iyi bir adamsın, tamam. gerçekten. senin yapacak bir şeyin yok. ben sadece üzgünüm." diyebildim. iyi adam kısmına biraz tebessüm etti. onun tebessüm etmesi gerginliğimi biraz azaltmıştı ama hemen oradan çıkmalıydım. zaten tüm sınıf neredeyse boştu. derse bir tek bayan baş ağrısı ile vanilya girecek gibiydi. "bak, herkes gitmiş," dedim. o da şaşırdı.
"1,5 ayda sınıfta neler oldu?" dedi.
"1,5 ayda olanların hepsi bayan baş ağrısı yüzünden oldu, biliyorsun. kız her şeye burnunu sokuyor."
haklısın anlamında başını salladı.
"yarın görüşürüz," dedim elimi uzattım. elimi uzatmama biraz şaşırdı. elimi sıktı. çıktım gittim.
o saatten beri bok gibiyim sözlük. bok gibiden öte. tuvaletin kenarına bok yapışır ya hani sifonu ne kadar çekersen çek gitmez. işte kendimi böyle hissediyorum. kendimi mutlu olmak için o kadar zorladım ama gene de başaramadım. hareketli müzikler açtım. hiç keyif alamadım. depresif müzikler, daha çok kovuğuma çekilmeme sebep oluyordu. arkadaşlarla dışarı çıktım gene de kendime gelemedim. yalan yok bir ara arkadaşım künefe ısmarladığında kendimi iyi hissetmiştim. ama o da bir an sonra geçti. aklıma sürekli o geliyor. iki gün ya. her şey ne kadar güzeldi. bugün her şey ne kadar boktandı.
bugün bir ara telefonun çıkarıp ikimizin fotoğrafını çekmeye başladı derste. tabii hemen bayan baş ağrısı "hocaaaam derste fotoğraf çekiliyorlar" diye hönkürdü. ha tabii dibimde oturan bay ağız kokusu da hemen fotoğrafa girdi zorla. oysa sadece ikimiz olmalıydık. ha bu arada tuvaletten sonra konuşurken bana "senin yanında hep bay ağız kokusu var," tarzında bir şeyler dedi ama resmen ağzında geveledi. anlamadım.
mutsuzum sözlük.
bu öyle bir mutsuzluk ki... mesela eskiden seks yapsam kendimi iyi hissederdim, geçerdi. ama vanilya'yı tanıdığımdan beri kimseyle yatamıyorum. yatmayı bırak, kesemiyorum bile. onun dışında her şey, herkes siyah-beyaz. tek renkli o. tek canlı o sanki. porno bile izleyemiyorum. onun yanında olmak sadece yetiyor. ben eskiden mutluydum. bugün en yakın arkadaşımla onu konuşuyorduk.
ben geçen dönem mutluydum. spora giderdim, iç çamaşırlarımla dans ederdim, bir sürü erkekle yatardım. hiç böyle mutsuz bir adam değildim. hatta bugün rapor teslim etmek için eski ders gördüğüm binaya girdim. geçen dönem ki mutluluğum aklıma geldi. belki nerede akşam orada sabah yapan biriydim ama en azından mutluydum sözlük. başarılıydım. şimdi kaç haftadır dersin yüzünü açamıyorum. yurda gidince yatıyorum kalkıyorum. millete "bok gibiyim," diyorum. onlar "neden?" diye soruyorlar. "öyle," diyorum.
öyle.

sevmiyorum dediğim ankara ben onu sahiplenmeden, beni sahiplendi. bipolar iklimine rağmen seviyorum veya alıştım galiba sözlük.
kıtlıktan çıkmış gibi yemek yiyorum bir haftadır. bu gidişle ben de ayı olucam. ben de growlr kullanıcam.
  • /
  • 181