ayı sözlük itiraf

  • /
  • 181
yarın okul var. gitmek istemiyorum. hafta sonu tüm bunlardan uzaklaşmak için kendimi eve kapattım. yatağımdan çıkmayıp dizi izlerken çikolata ve cips yedim. 2 haftadır sporada gitmiyorum. rezalet durumdayım. bugün ankara'ya dönmeden önce kuaföre gittim. saçımı biraz daha kısalttım. aslında 3 numaraya vurdurmak istiyordum ama sonradan daha çok pişman olacağımı bildiğim için yapmadım.

onu görmediğim zaman, tüm o düzenin içinde olmadığım zaman daha mutlu oluyorum.

ama bu iki gün kendimi iyi toparladığımı düşünüyorum. eve ilk döndüğümde her saniye onu düşünüyordum. şimdi en azından izlediğim diziler sayesinde farklı bir havaya girebildim. artık sürekli beatles dinlemek yerine queen/michael jackson (çoğunlukla billie jean) çalabiliyorum. sanırım epey yol katettim. yarında şişman kıçımı zorlayıp ne olursa olsun fitness'a gideceğim. yoluma kaldığım yerden devam etmem lazım. hayatta en nefret insan tipine, tüm dünyasını birine bağlayan, dönüşmek istemiyorum.
bugüne özel "gaylerin yaptığı meslekler, en sevdiği yemekler, sanatsal ıvırı zıvırı, boku bilmem nesi" gibi açılmış başlıklar sonucunda kendimi çok farklı ımmm nasıl desem yaratık gibi hissettim.
gofrettin'e çok gülüyorum. eksileyin ulen!
23 yaşında fakat 30 üstü gibi. oldukça olgun tavırda. çok sevimli, tonton falan. fena etkileniyorum. müzik zevkleri falan da tam sevdiğim türde. birlikte sigara molası vermek, beraber alkol almak falan da çok keyifli. kaybetmeyi hiç istemiyorum. 500 m uzağımda olması da ayrı güzel.
biraz krolaşacağım ama kahpesin hayat.
biraz kezbanlaşacağım ama o kırdığın şey benim kalbim.
benim meşhur buhranlarım sonucunda onunla uzun bir süre görüşmeme kararı aldım.yavaş yavaş hayatımdan çıkarmaya çalışacağım.instagramını stalkladığım ve her saniye whatsapp durumu kontrol ettiğim de doğrudur.passiflora güzel şey.
itiraf ediyorum: itiraf sayfası diye görünce ne egzantrik hadiseler var acaba diye girdim ama ergen buhranları, yakınmaları, felsefi şeyler filan çıktı. ne sıkıcı yazarlar yav.***
galiba ayaklarım bi süredir yere değmiyor!
çayır çimen
çiçek böcek...
itiraf ediyorum; libidolarım yetersizmiş; çok zoruma gitti..
çalışmam gereken belki de hayatımın geri kalanını etkileyecek çooookkk önemli bir sınavım var ama hiç çalışmıyorum, çalışmayı denesem de çalışamıyorum... uykum geliyor dikkatim dağılıyor! eskiden böyle değildim ders çalışmak benim için adeta bir zevkti. ayrıca artık insanlarla eskisi kadar bir arada kalamıyorum yalnızlıktan hoşlanmaya başladım. sanırım büyük bir değişim geçiriyorum, belki de depresyondayım bilmiyorum.
annemle oturdum, dedikodu eşliğinde yemek yapıyorum sözlük. bu kadar eğlenceli olabileceğini tahmin etmemiştim daha önce. içimden de "bilse böyle sever mi oğlunu" diye geçmedi değil. neyse yeter gey draması maydonoz temizlemeye devam!
yurdum insanının olayları düz anlayışı, konuya düz mantık ilerleyişi, kendilerince uyguladıklarını sandıkları bir ırk ile bütünleştirdikleri disiplinleri, olmadık yerde önemsemeyişleri yoruyor beni. ilk kez bu kadar ciddi yurtdışı planları düşünür oldum.
bugüne kadar çoğu zaman "ayıların en güzelleri hep ecnebilerde, bizim memlekette iş yok" diye düşünürdüm. "istanbul'da da güzel ayılar gördüm tabi ama nadir" diyordum. bugün taksimde bir arkadaşımı beklerken meydanda o demirlerin üstünde bir kırk dakika oturdum. otururken bir ara aklıma geçen güzel adamları saymak geldi. daha önce demek ki bakmamışım doğru düzgün. sayma niyetiyle bakınca aman aman ne adamlar var be!
kıvanç tatlıtuğ'u rüyamda gördüm. yakından daha da yakışıklıymış. fotoğraf çekildik. o sırada göğüslerini ellerken birden uyandım.

(bkz: allahım bitmesin bu rüya)

sevdiği her şeyi kaybetmiş cercei gibi hissediyorum kendimi. elimde şarap, dudaklarımda arzu, sana bakan bir çift göz ben olayım sevgilim.


birazdan okuyacaklarınız ağır derece depresiflik, sefil mızıklanmalar ve dahasını içerebilir- eğer ki itirafın ağlama duvarına dönmesinden bıktıysanız size bir sonraki/önceki entrye alalım...

-hayatta neredeyse hiçbir şeyden korkan birisi olmadım. korkunun beyin tarafından tetiklendiğini ve kendinizi korkmadığınıza ikna eder/inanırsanız korkmayacağınızı düşünürüm. son zamanlarda bakıyorum da, hayatımda gerçekten, ilk defa bir şeyden korkuyorum, dahası tam olarak neyden korktuğumu bile bilmiyorum. sadece bir gittikçe daralan çember, kapana kısılmışlık hissi.

-ben de itirafın allahı var da aslında da... onun yazdığını bayadır sil(e)medim, duruyor öyle. geri dönüp okuduğumdan ya da bir şey ifade etmediğinden değil, keza ortada fol yok yumurta yok. normalde de asla aynı çevreden/okuldan/iş yerinden vs gibi insanlarla bu tarz etkileşimlere girmeyi doğru bulmam. zira sözlükte de dönen dedikodunun, hemen cadı kazanı kaynatmanın haddi hesabı olmadığından hiçbir şey yapmadım(şu ana kadar) ama son birkaç zamandır silme isteği uyanıyor yoğunca, sanırım kırk yılda bir konuşmak için bile olsa düzgün birine denk gelince insan ''nadiren de olsa öküz olmayanlar da var'' düşüncesini geçiriyor aklından.

- hep bekledim bekledim baktım o ''the one'' diyeceğimiz bey bir türlü gelmiyor, biraz daha açılayım dedim. 2 ay falan önce herkesin haberdar olduğu, ben her ne kadar çöpçatanlık uygulaması sansam da-ki ''fast sex'' appi olan bir-iki uygulamaya katıldım, yeni tanıştığım ve bu konularda kesinlikle benden çok daha bilgili bir kız arkadaşımın yoğun önerisi üzerine. neyse, gel zaman git zaman öyle ''elektrik'' aldığım birisi pek olmadı, ben de mecburen çoğu konuşmayı kibarlıkla sonlandırdım. ne kendi zamanımı ne de başkasının zamanını almaktan hoşlanırım çünkü. bir dateden döndüğüm akşam, gecenin 03:30'unda biriyle konuşmaya başladım; gerek mizacı gerek duruşu gerek tipi ile az çok tanımak isteyebileceğim biri. ben ki kimseye ilk adımı atamam, çocuğu her konuşmada bir teşvik bir açmaya çalışmalar... kendimin asla yap(a)mayacağım dediğim şeyleri yaptım. çünkü hep ''elinden geleni yap, olmuyorsa en azından elinden gelenin en iyisini yaptın'' olmuşumdur. neyse, bu bey beni tam 3 kez ekti ve ben de durur muyum, bitch damarım kabardığından güzel güzel, inceden inceden kendisini haşladım. sonrasında muhabbet öyle bir yere geldi ki 4. seferde buluşmaya döndü. neyse, buluştuk. genelde az-çok birini etkilediğimi azıcık da olsa tahmin edebilecekken 'gönlü yok sanırım'' dedim. sonrasında yine kendimi önceki konuşmalarda da tutamadığım gibi (çünkü o havada kalmış-yarım hissinden nefret ederim) kendisine çok kısa bir ''bu sefer ekmediğin için teşekkürler'' yazdım, kendisi de gayet olumlu bir geri dönüşte bulundu. üzerinden 2 gün geçti ses yok, diyorum ne oluyoruz, 3 days rule mı yapıyor kendince. 5 gün zor da olsa kendimi tuttum ve en sonunda yine bir durumu belirleyecek mesaj dizisi yazdım. kendisi de sağolsun cevap verdi ama bir ıssız adam tribi, bir ben önce kendimi bulmalıyım hazır değilim kafaları... hayır, konuştuğumuz ilk dakikadan beri kendisine olabildiğince açık, olumlu-olumsuz her konuda konuşabileceğimizi söylerken bu hareketi beni nasıl diyeyim, (varlığından bihaber olduğum)yumuşak karnıma geldi. kötü bir insan olmadığını biliyorum ancak sormadan da kendime edemiyorum, o zaman neden ''selam'' diyorsun, neden konuşuyoruz değil mi? bundan önceli ilk iki ilişki-msi yaşadığım şeylerde baştan kendimi çok kaptırmıştım, bu sefer öyle olmadı ama yine aklımın bir ucunda duruyor, adele'in dediği gibi we could have had it all diye bağrınasım geliyor falan. neyse, birisini unutmanın en iyi yolu yeni birisid diyerekten 2 günde 5 kişiyle muhabbetim oldu, 3 date'e çıktım ama işte o mini minnacık da olsa etkilenme hissi olmadı. baktım bu da işe yaramıyor, en iyi bildiğim şeyi yapayım dedim kendimi alışverişe verdim, kredi kartımı yedim; yetmedi gecenin 03:30'unda (manidar) yarım kutu bir cartedor yedim. ama duygularımı yiyemedim sanırım. en komiği de kalbim kırılmadı, egom sarsılmadı ki yüksek egolu değilimdir ama böyle bir ''ah be!'' durumu sevgili sözlük. 27 yaşında adamsın, ne istediğini bilmesen de (ki bence buna lüksü yok) insan en azından ne istemediğini bilerek ters bir yorumlama yapar.

-doktorum görüşmelerimizin tamamlandığına karar verdi ve antidepresanımı kesti-ki sanırım zaten öyle ahım şahım bir ilaç da değildi. neyse, ilacı tamamen bıraktığım perşembeden beri kafamda ''deli sorular'', uçsuz bucaksız düşünceler falan filan. hayatta gerçekten ağlama duygusunu 6 yaşında beğendiği ayakkabıyı aldırmak için tüketmiş birisi olarak birer ikişer dakikalık ağlama krizleri yaşıyorum. halet-i ruhiyemi geçtim, üzerine bir de ''allahım bana ne oluyor?'' diye daha da üzülüyorum.

-son 4 yılda taş çatlasa 1 kere hasta olmuş birisi olarak, nisan başında (en azından bana göre epey yoğun) bir soğuk algınlığı geçirdim. hani o kadar kötüydü ki resmen ''allah'ı gördüm geldim'' diyebileceğim kadar. yalan değil, çok daha kötü olduğum zamanlar intiharı düşündüğüm oldu-sanırım az çok herkesin böyle bir dönemi olmuştur. dün gece eve geldiğimden beri yine beter bir şey kaptım neyse artık, değil konuşmak nefes almaya takatim yok. öldürmeyen allah süründürüyor kısacası.

-ha bi de son olarak, şu:
hangi ruh halinde olursam olayım beni benden alması yetmezmiş gibi, bir de şuna :
rastladım, iyice sinirlerim bozuldu. ilk iki buçuk dakika son iki ayımı anlattığından mı ya da ne benim ne de diğerlerinin videodaki kadar seksi olmadığı gerçeği mi yüzüme acı şekilde vurdu, bilemiyorum.
artık gerçekten ilişki konusunda bir beklentim kalmadı sözlük.
ya ben yapamıyorum ya da olmuyor bilemiyorum.
fakültede uzay bilimlerinde okuyan bir çocuk var, çok tatlı bir çocuk. aslında ben bu çocuktan hoşlanmıyorum, ama oturduğumuz yerde görünce acayip bir şekilde heyecanlanma oluyor bende. çocuğu tanımıyorum, arkadaşımın sevgilisinin arkadaşının arkadaşı çünkü. çocuğun neresi ilgimi çekti, onu da bilmiyorum. büyük ihtimalle gözlüklü olması bir çekicilik yarattı. ay ne çekiciliği sözlük, hoşlanmıyorum demiştim sana. bu çocukla arkadaş olasım var. başta çok asosyal tip gibi duruyordu, ama öyle değilmiş. facebook'unu buldum.* çok sosyal biriymiş. elde durmaz aga o çocuk, yüzümüze bile bakmaz. bir de arkadaşken gider bir sevgili bulur, ben de içten içe kıskanırım. eski arkadaşımla da öyle küsmüştüm. hoşlanmıyorum ama niye böyle oluyor bilmiyorum. çok sevdiğim bir erkek arkadaşım, başka birine ilgi gösteriyorsa kuduruyorum. ne yapsam ne yapsam ne yapsam.
aşık olmak ne güzel ulan! dinlediğin şarkılar anlam kazanıyor bir kere, sen de söylüyosun o şarkıyı, olmayan yüksek sesinle. selam ben mutlu patates.
  • /
  • 181