çocukluk travmalarımız

''küçükken babannem külotlu çorabımı koyuna giydirmişti.''

ilgili video:

ilkokul birinci sınıf...
23 nisan gösterileri için hazırlıklar başlamış.kostüm parasını ailem veremediği için ben hariç bütün sınıf gösteriye katılmakta
bir ay öncesinden başlayan hazırlıklara ,kostumlerin ışıltısına hep imrenerek bakmıştım.
23 nisan günü hastayım ben diyip bütün gün yataktan dışarı çıkmamış okula gitmemiştim.
her 23 nisanda bayramını kutlayan çocuklar değil de kutlayamayanlar gelir aklıma hep bu nedenle,
keşke çocuklar üzülmese
bayramınız kutlu olsun...
sanırım lise 2 yada 3. ergenlik çağı evde de ne internet var ne de bilgisayar.
bende internet kafeye gier bir şeyler oynar porno izlerdim. o zaman da daha yeni öğrenmiştim bearın ne olduğunu *
neyse yazdım işte bear gay sex falan. izliyorum böyle kıllı adamların sevişmesini, sikişmesini sokuşmasını.
bi kaç dakika geçti internet kafenin sahibi bana doğru geldi bende kapattım sekmeleri yanımdan geçerken bana '' erkeklerle aran nasıl ? yapabiliyor musun '' falan gibi soru sordu.
ulan nasıl korktum nasıl kaçtım. adrenalin tavan. meğersem göt ana bilgisayardan ne izlediğimi izlemiş görmüş
işte o gün bu gündür. internet kafelerden nefret etmişimdir. çok acil işim olmazsa asla gitmem. böyle bi saralma ve nefes alamama gibi bi durum oluyor.o yüzden işimi hemen çabuk bitirir kaçarcasına çıkarım oradan
(bkz: bu da böyle bir anımdır)
köyde, bakkala giderken durduk yere deli kovalamışt,ı resmen altıma etmiştim. sonra bu deli bizim eve gelip bana fırça atacaktı ben onu görür görmez eve somyanın altına girmiştim ve yarım saat çıkamamıştım.
yaylaya gidiyorduk ben oldum olası sevmezdim yaylaları. annemle katıra blndik önde ben annem arkada sürüyor. sanırım sıkışmış olacağım ki pipim kıpkırmızı olmuştu. ulan bi teki de kangren olur çükü düşer diye hastaneye götürmemişti. * yine bu nedenle stresten oraya her gittiğimizde hastalanmam ve orada wc yoktu. ayol bildiğin alaturka tuvalet yok. ben de pek bi asil olduğumdan iğerleri gibi bayıra sıçamazdım, işeyemezdim. * ben de o yüzden tam 5 gün defi hacet yapmamıştım.
amcamın oğlu benden 15-18 yaş falan büyüktü. benimle ata binmikti gezmeye çıkarmıştı. tüfekte yanındaydı avlanmayı çok severdi. orada zevkine bir yılanı öldürmesi, leşini bana göstermesi, derisini yanımda soyması.
musallada yaşlı bir kadını yıkarlarken görüp yemeden içmeden kesilmem.
aslında çokta kötü bi çocukluğum yokmuş öyle.
4 yaşımdayken ilk kez tavukları görmüştüm. biraz korkutucu gelmişlerdi. akşam eve gelip uyuduğumda yastığımın yanında kocaman siyah bir tavuk görüp çığlık atmıştım. o gün bu gündür tavuk gördüğüm yerde koşarak uzaklaşırım.
5-6 yaşındaydım. siyah poşetle yola atılmış yaralı bir köpek bulmuştuk annemle. besleme kararı aldık, iyileştirdik, kilo aldırdık 6 ayda. ailemizden biri olmuştu ve yaşadığımız yerde hiç çocuk olmadığı için ilk arkadaşım aynı zamanda. adını da ''destina'' koymuştuk. karşı komşumuz sorunlu bir kadındı, yalnız, mutsuz. köpeğimi havladığı için çalıp mahallenin aşağısındaki kanalda boğmuştu. sonra da utanmadan kavga etmeye gelmişti bize. köpekten mi korkmalı insandan mı sorusunun cevabını o zaman öğrenmiştim.
babaannemin ayaklarını yıkamak..tabiki de en büyük travmam bu değil ama ilk aklıma gelen. insanların ayaklarına bakış açımı değiştirdi resmen bu travma..ayak fobisi bile geliştirebilirdim o derece.
rahatsız edici bir hikaye vardı, küçükken birbirimize anlatırdık... anne, çocuğuna para verip kasaptan kıyma almasını söyler. ama çocuk gidip parayı aburcubura harcar ve parası kalmaz. ama eve kıymasız da dönemez. kasaba gider, kasap amca parası olmadığından kıyma veremez. ama "götünü" kesip kıyma yapabilirmiş. çocuk götünün yarısını verip, kıyma yaptırır onu. eve gelip annesine verir kıymayı, akşam annesi onu yemek yapar, yerler ailecek. sonra bir gün annesi çocuğunu yıkarken, kıçının yarısını olmadığını farkeder. çocuğuna sorar naptın kıçına, sattım der çocuk da... bitti.

nasıl bir travma bıraktığına dair bir fikrim yok, kasap'a göt korkusuyla girmemezlik de yapmıyorum. ama çok etkilediği kesin, halen hatırladığıma göre harfi harfine.
5 yaşında, yan odada kendi kendime oyun oynarken, izlediğim walt disney çizgi filmlerinden birisini canlandırıyordum, mutfaktan çığlık sesleri gelmişti. korkuyla karışık heyecanla üzerimde pelerin diye kullandığım çarşafı savurduğum gibi çığlıkların geldiği yere koştum. mutfağa gittiğimde babaannem annemi dövüyordu. kendimi o an o kadar kötü, o kadar çaresiz, o kadar o kadar o kadar hissetmiştim ki ne yapacağımı bilemedim babaannemin üstüne atlayıp onu kaldırmaya çalışmıştım. ama çok güçlüydü. annemin ağlamaları kesilmiyordu. o bir kaç saniyeyi hatırlamıyorum. kendime tekrar geldiğimde yan odadan gelen orospu halam bıçağı elimden almıştı ve bana bir tokat atmıştı. dediğine göre tezgahtan aldığım bıçağı tam babaanneme saplayacakken beni durdurmuş. babaannemin ilgisi dağılmış olacak ki annem birden koşarak mutfağın balkonuna kaçmıştı. ağlıyordu. küfrediyordu. beddua ediyordu. babaaanem, orospu halamla beraber salona geçince bir süre annemle ağladık. o kapının öbür tarafında ben öbür tarafındaydım.

o gün kekeme olduğumu hatırlıyorum işte. bana kekemeliğin ne zaman başladı diye sorduklarında gidebildiğim en uç nokta buydu.
o gün büyüdüm sanırım. çünkü çocuklar, ebeveynlerin acziyetini gördükten sonra büyümek isterler. büyürler..
- henuz 4 - 5 yasımdayken, abimin, gardrobun üzerinde yasayan ve ismini "divit divit" koydugu bir yaratıgın olduguna beni inandırması
- 6 yasindayken aşık oldugum ebru'nun, oynadıgımız oyunda emre'nin tarafını tutması
- dönemin tek kanalı olan trt'de yayınlanan ve sonu acıklı biten bir cizgi sinema. bi kac hafta yasını tuttugumu soylerdi annem
yaşadığım en büyük travmanın sebebi (bkz: trafik canavarı ). söyle ki
çocukluğumda bi reklam vardı adam araba sürerken birden bire bi canavara dönüşüyordu *.
ha işte o reklam yüzünden ben trafik canavarının gerçek olduğunu düşünürdüm. ve ne zaman annem ya da babam bi arabaya binecek olursa o canavarın ortaya çıkacağını ve onlara zarar vereceğini düşünür zırıl zırıl ağlardım gitmemeleri için . gittiklerinde ise gelene kadar ağlardım.
çünkü çok korkardım başlarına bişey geleceğinden, ama onlarla birlikte gidersem o vakit canavarı yeneceğim düşüncesi vardı bende.
yolda gözlerimi bi dakika bile kapatmaz o canavarın gelmesini ve onu kovmayı beklerdim.
işte öyle cesaretli çocuktum *
(bkz: ümraniye sapığı)
tv'de bu adamın robot resmini gördükten sonra günlerce kabus görmüştüm, tv falan izleyememiştim. adamdan o kadar çok korkuyordum ki çocukluk aklımla tv'deki robot resimleri taklit ederek onlarca resmini çizmiştim* ve bir gören olur da ihbar eder diye ev ve okulun çevresine asmıştım. adam yakalandığında da aşırı rahatlamıştım ama ilk yakaladıkları adamı yanlış tespit ettiklerini anlayınca yine götüm götüm tırsmaya başlamıştım ama yine yakalamışlardı.

(bkz: alt kat komşusu)
allah belanı versin ramazan. tülay isimli bir kadının 2. kocası olan ramazan neredeyse her gün bağıra çağıra karısıyla kavga ediyordu. bir gün artık kavgaları apartman içine taşmıştı ve herkes o kata iniyordu, ben de merdivenlerden ne oluyor diye bakarken adam kocaman bir makası kadına doğru savurdu ama neyse ki kadın geri çekilip odaya falan kitledi, sonra polisler falan.

(bkz: trafik kazası)
babamla sürekli geziyorduk ve kendisi ara ara alkol almak için aptal bir birahanenin önüne park edip beni arabaya kitliyordu. arada garson falan gelip fıstık veriyordu. yine böyle 1-2 saat bekleyiş ve caddeyi izleyiş sonucu babamın kafası güzel gelmesi ile yola koyulduk, sokağa girdiğimizde park edecekken bir anda gazlayıp direksiyonu sağa kırdı ve duran bir araca girdik. sağ tarafta oturuyordum, kazanın şok etkisi ile eve çıkıp ekmek arası yapıp tv izlerken uyuyakalmıştım.

(bkz: gulyabani)
tv'de bu lanet şeyi gördükten ve her ne kadar filmde kostüm olduğunu fark etsem de benim için ölümcül bir varlıktı. apartmanda aşağı indiğimde arka tarafı gösteren küçük bir pencere vardı ve gece yan binanın alt katındaki bakkala giderken hep beni izlediğini düşünüp koşar adımlarla eve çıkıyordum. zamanla geçti.

(bkz: kabus)
izlediğim salak bir çizgifilmdeki sürekli puro içen kısa boylu mafya tiplemesi üst üste 2-3 hafta rüyama girdi. rüyamda ben tuvaletteyken tuvaletin havalandırma penceresinden sigara içerek bana bakıyordu, aylarca tuvaletin kapısı kapalıyken tuvaletimi yapamadım.
ben'in katilidir, küçük ben'i sayısız kere yaralamışlar ve en sonunda öldürmüşler. bunu anlamam yıllarımı aldı. nasıl neşemi kaybettiğimi, kendim olmaktan utandırıldığımı, sesimin kısıldığını, artık pek konuşmadığımı anlamak...
hiçbirinin yüzü de gitmiyor beynimden. ilkokulda çantamdaki superman figürünü koparan yaba kulaklı çocuk, sesimle dalga geçen pörtlek göz, konuşmamı taklit edip sınıfta beni zorbalayan dersanedeki fen öğretmeni recai hoca, lisede gay olduğumu hemen fark edip köşelerde beni taciz eden, alenen psikolojik şiddete uğratan edebiyat öğretmeni tekin hoca...
deştikçe toprağın altından çıkan haşereler gibi çıkıyorlar. kendimle gurur duyuyorum, tüm bunlarla baş etme mekanizmamla gurur duyuyorum ancak verdikleri zararlar bir çocukluk anısından çok uzak.
iyileşmek zor değil, kabuklar can sıkıcı sadece.