sözlük yazarlarının çocuklukları

çok sağlıklı bir çocukluk geçirmedi bu yazar. küçük yaşta 2 ameliyat, bir kez menenjit, 3 havale ve kanlı ishal dahil (babası kan vermek durumunda kalmış) envai çeşit enfeksiyon hastalıkları geçirmiş. 7-8 yaşından öncesini hatırlamıyor ciddi ciddi. sonrasında da ilk okul zamanları nispeten iyi sayılabilecek olsa da (derslerinde başarılı, sürekli kitap ve bilim&çocuk okuyup sınıf panosunu her hafta tek başına dolduran biri düşünün işte), lise döneminin çoğunu ergenliğin beraberinde de getirdiği cinsel dürtüler ve bunların kafada yarattığı karmaşıklık yüzünden akranları tarafında sürekli maruz kaldığı hakaretleri hatırlamak bile istemiyor (ama maalesef hatırlıyor). bu yazar için hayat üniversiteden sonra güzel diyebilirim ancak.
sürekli uğradığı zorbalıklardan dolayı yalnız kalmak için çok çabalayan bir çocuktum. içine kapanık ama yakın çevresine de bir o kadar da neşeli ve sevgi saçan, kibar, efendi, uysal ve azıcık çok bilmiş bir çocuktum. burnumun üzerinde belli olan bir damar vardı(sonrasında kayboldu), ve kaküllü saç kesimim olurdu hep. bu ikisinin birleşimiyle efemine bir görüntüm olmuş olmalı ki bazı oğlanlar sen kız mısın erkek mi diye sorardı. kırılırdım. o yüzden çocuklarla çok konuşmak istemezdim. kızlar böyle şeyleri umursamıyordu. bu yüzden onların yanında daha rahat hissediyor olduğum için daha önce de #398412 nolu entry'mde bahsettiğim sebeplerle belirttiğim gibi kızlarla oynardım. o aileleri tarafından kibarlık ve nezaket öğretilmemiş geleceğin budalalarının itiş kakışları da hiç bitmiyordu ve ben gücümün onlara yetmeyeceğini biliyordum.bir de şimdiki gibi 80 85 kiloluk bir ekmek hamuru değilim o zamanlar. cılız mı cılız bir çocuk. üflesen devrilecek yani. kaba kuvveti sıfırın altında bilmem kaç. bu yüzden daima sevilen kişi olmayı bir şekilde becerdim ve herkesi döven çocuklar bazen bana kızsa bile dokunmazlardı. ben yumruğumu değil aklımı kullanıyordum. bu da beni daha güçlü kılıyordu aslında. neyse onlardan uzak durup kızlarla oynuyorum diye oğlanlar burada da rahat vermeyip bu defa da "kız enes" ,"top enes" diyerek dalga geçip zorbalık ederlerdi. hal böyle olunca kızlarla da oynamayı bırakıp dışarı çıkmamaya başladım. neyse ki küçük olmama rağmen eve bilgisayar almıştık da ben evde sıkılmamı engelleyecek bilgisayar oyunları oynuyor ve dışarı çıkma ihtiyacı hissetmiyordum. en azından bu şekilde kimse benimle hiçbir şekilde dalga geçip canımı sıkamıyordu hiç kimse. canımı sıkan o zevzek ve gerzek çocuklarla okul dışında bir arada olmak ve onları görmek zorunda değildim artık. sonunda istediğim yalnız kalmaya sahiptim. ama içimde birikmiş bir sürü kırgınlık ve üzüntü vardı. bu kadar duyguyla ne yapacağımı bilemediğim için yazarak içimi dökmeye başladım ve yazılar yazma serüvenim. ayrıca iyi kötü bir şeyler de çizmeyi seviyordum. kompozisyonlar, hikayeler yazıyor, resim yapıyordum. yazdıkça, çizdikçe rahatlıyordum. bu konuda kendimi geliştirdim ve yarışmalara katılmaya başladım. katıldığım yarışmalarda hep birinci oldum ve ne ihtiyacım varsa ya da ne istiyorsam kazandığım ödül paralarıyla, altınlarla almaya başladım veyahut istediğim şeyi ödül olarak veren yarışmaları bulup onlara katılmaya başladım. kalemim hem öğretmenlerim hem müdürüm hem de arkadaşlarım tarafından çok beğeniliyordu ve bu başarıların verdiği gazla sinema yazarlığı okumak istiyordum ama ailemin memur kafasıyla düşünen zihniyetleri buna müsaade etmedi. yeteneğimi rafa kaldırmak zorunda kaldım. sonrası ise klasik şekilde gelişen türk gencinin hayat mücadelesi. ama öyle de ya da böyle, ben hep kendimce bazı şeyleri başarırken onlar erkek olmaya devam ettiler. şimdi onların bazısı uyuşturucu bataklığında kendini heba ediyor, bazıları ipsiz sapsız, bazıları hala işe yaramaz. erkeklikleri bir işe yaramadı yani. ben ise onların inandıklarının ve onların aksine erkek olarak gördükleri kişilerin sahip olduğu tüm sorumluluklara sahip mutlu bir hayata sahibim çok şükür. bu yüzden insanlar çocuklarına cinsiyet dayatmalarını erkek dediğin şöyledir kadın dediğin böyledir diye öncelikli göstermek yerine insan olmayı ve iyi kötü insan ayrımına dikkat etmeyi öğütlererse belki daha huzurlu bir geleceğin zemini atılmış olur. saygılar.

edit: cinsel kimliğim ile alakalı olarak her zaman kendimin farkında idim. ilkokulda bile biliyordum. kızlarla iyi anlaşsam da onlardan hoşlanmıyordum. ama etrafımda hiç erkeklerden hoşlanan erkek yoktu bu yüzden söyleyemiyordum kimseye. sonrasında uğradığım hakaretler sebebiyle bu şekilde kimsenin beni sevmeyeceğini, nefret edeceğini ve dışlayacağını anladığım için erkeklerden uzak durdum biraz da aslına bakarsanız. ama hiç itiraz etmedim kendime. kızlardan hoşlanmak için zorlamadım kendimi. hep barışıktım kendimle. sadece dışlanmak kırıcıydı.
çocukluğu sokakta geçmiş biri olarak şanslı görüyorum kendimi. top oynamaktan, bilye çevirmeye, körebeden simmiiiitttee tüm oyunları bilirim. gelin görün ki şu iri kıyımlığım o zamanlarda da vardı uzun eşşek dışında seçmelerde ilk hiç seçilmemişimdir. evin en küçüğü olmamdan dolayı abim ve ablamlara dilediğim şeyi aldırabilir nazımı geçirebilirdim. ortanca abimin şuan eşi olan yengeme taşıdığım mektupları en çok ödülle döndüğüm, hasılat yaptığım işlerim olmuştur. tıpkı "aile şerefi" filmindeki gibi pikniklere giderdik sanırım en çok özlediğim anlardan biri de bu. ha birde kuzenlerime bir parantez açmak isterim. bilen bilir hiç kopmayan 15 kişilik bir kuzen grubum var çocukluğumdan beri istikrarlı tek ilişkim kendileri olur. şimdi kimisi evlendi ev oturmalarına gidiyorum. bu başlık hüzünlenirdi beni izninizle tuvalate gidip akan rimelimi silmek istiyorum.
bizimkisi kızlarla ip atlayıp seksek oynamakla geçtiginden pek fazla bişe yazamayacagım başlık.
öyle hızlı geçti ki aklımda tutamadım.
o zamanlar fazla yıkık değildim yaw. biraz mutluydum ama sismandim falan sürekli ağlıyordum kendimde düzeltmem gereken 3 şey olduğunu dusunuyordum :/

1- fazla kilolar
2- feminen tavırlar
3- derslerim

7-8 yıl içinde bunlardan nerdeyse hiç birini düzeltememiştim .
sonra 2 numara hariç hepsi yoluna girdi
bildiğiniz mahalle, semt velediydim.
arkadaşlarım sürekli bir belaya bulaşırlardı. bende sürekli o belanın etrafından dolanan, akıl veren ama yapmayan o sinsilerdendim.
hep hayatımda temkinli, nizamli olmaya özen gösterirdim ki sanıyorum bundan dolayı (bkz:aleyna tilki) parmakla gösterilen o uslu çocuk ben olurdum (gülben ergen sinsiliği).
mahalle kültürünü yaşadığımdan dolayı maç arasında salçalı ekmek, peşinde sırta havlu koymaya çalışan teyze ve beş taş ile büyüdüm.
arada eski mahallemden geçerken "ulan buraya nasıl sığıyorduk" dediğim çok olur. iki kaldırım arasına sıkışmış çocukluğum..
nevşehir'de doğup büyümüş, ardından kaçarcasına terk etmiş biri olarak online'ım. selam.

kasetlerle oynamakla geçmiş bir okul öncesi hayatım var. gerek dinlemek, gerek kalemle çevirip -kafamda- çalan şarkılara eşlik etmek olarak çok eğlenirdim. sokakla pek aram olmadı. ne futbol, ne bilyeler, ne tasolar... hiçbiri ilgimi çekmedi. annemin dediğine göre "küfürlü konuşuyorlar" diye çıkmak istememişim evden (ne kadar da safmışım, şimdilerde küfrün içinden geçiyorum yeri geldiğinde).

ilkokulda ise bir arkadaş çevrem vardı. biraz gariptim, millet standart oyunlar oynarken, ben oynadığım oyunlardaki konseptlerden oyun kurup herkesi içine çekerdim. korsan gemisi kaptanlığı yapmışlığım vardır mesela. 10 kişilik bir mürettebatım dahi vardı, hepsi sınıf arkadaşlarım. sosyal bir sümüktüm yani. okul dışında ise zamanımı bilgisayar başında geçirirdim. tomb raider en sevdiğim oyundu. çocuk aklımla o zorlu bulmaca bölümlerini geçemesem de, bir şekilde baştan ala ala oynamaya devam ettim. doom ıı vardı bi de. onu da az sömürmedim (hala ara sıra oynarım hatta). eşcinsellik mevzusu ise bu zamanlarda kendini göstermeye başlayacak, fakat tarafımca 22 yaşıma kadar görmezden gelinecekti.