önce itinayla çakal, arızalı, fırlama bir sevgili bulunur. sonra onun asla sahip olamayacağı bir dizi üstün nitelik kendisine ithaf edilir. yücelttikçe yüceltilir, yücelttikçe bunun kıçı kalkar. "vay vay vay! arkadaş ben neymişim meğer!" dedirtilir. sonra adam senden daha iyilerini hak ettiğini düşünür ve bir gün daha iyisi için terk eder gider veeeeee tebrik ederim, koyu bir depresyona girdiniz artık. hayırlı uğurlu olsun!
tiksindiğim bir şehirde yaşıyorum+ailemle yaşıyorum+üstelik ailemle yaşayıp aynı şehirde üni okuyorum+yalnızım ama gerçekten yalnızım+değer verdiğim insanların çoğu ağzıma etti afedersiniz+sevgisizlik durumu yaşıyorum beni seveni ben sevemiyorum benim sevdiğim de beni sevemiyor+param da yok+saçım da uzamıyor bir türlü ve yine kestirmek zorundayım+bende kansızlık var ölü gibi duruyo suratım+..... daha sayayım mı?
evet gizli depresyon var bende.
dışarı ne kadar neşeli durursam durayım içim hep sonbahar.
yoktur ki depresyon diye birşey! ukala dümbeleklerinin insanı daha da kasıp cep doldurmaları için uydurdukları havalı bir laftır sadece. "teşhis koyarsan, gerçek kılarsın!"
ortada sadece "peş peşe istediğine ulaşamama durumunun yarattığı fena halde canının sıkılması" durumu vardır; hepsi bu. keyif verecek birkaç olay gelsin üst üste... birşeycik kalmaz. sorun o birkaç olayın gelmemesidir kolay kolay.
bu can sıkıntısını aşmak için yapılacak tek birşey vardır: depresyon diye bir bok olmadığını, sadece canın çok sıkıldığını bilip, düşünmeden, yani "şöyle yapayım da depresyondan çıkayım", ya da "düşünmemeliyim" diye bile düşünmeden aklı dağıtmaya zorlamaktır kendini. sevdiğin bir parçayı yüksek sesle dinlemek, sevdiğin bir filmi hiç üşenmeden izlemek, sevdiğin bir dostu aramak, sevdiğin bir şeyi yemek, paraya hiç acımadan sevdiğin birşeyleri satın almak, duşa girip oynamak, masturbasyon yapmak, otobüse atlayıp daha önce gitmediğin birş yere gitmek, işten izin alıp eve gelip yatmak, okulu kırmak... hatta zor gelen -yaşlı bir akraba ziyareti, ya da temizlik yapmak benzeri- bir görevi ifa etmek bile yardımcı olabilir; çünkü önemli olan -önceden söylediğim gibi- aklı dağıtmaktır!
can sıkıntısı boğar, bu saydıklarımı, ya da kişiye özel "akıl dağıtıcı" bir eylemi yapmayı engeller. bu engeli aşmak için biraz gayret etmek yapılacak tek şeydir. gerisi kendinden gelir.
kiloydu, başarısızlıktı, yeteneksizlikti diyeceğim ama bunların ötesinde en çok da yalnızlık. iyi kötü bir şeylerle karşı karşıya kalırken yanınızda biri olmaması-hep güçlü olup en azından durmaya çalışıp içinizde neler döndüğünü kimsenin bilmesi, bilemeyecek olması. bunun da yalnızlığınızı daha da katlaması...
başlı başına şunu dinlemek bile yeterli, her şeyi o kadar güzel açıklıyor ki :