fiddy

Durum: 387 - 0 - 0 - 0 - 07.02.2013 22:38

Puan: 7522 - Sözlük Kezbanı

14 yıl önce kayıt oldu. 2.Nesil Yazar.

-
  • /
  • 20

kucağa oturtmak

1 kişi hariç tüm eski sevgililerim ufak tefek kadınlar olduğu için, sık sık gerçekleştirdiğim faaliyet. her zaman cinsel çağrışımları olmak zorunda değil tabi, bu şekilde kitap okuyup sohbet etmişliğimiz var mesela, ya da sadece sarılıp müzik dinlemişliğimiz.

hoş şeydir, çok severim.

keyfin dibine vurmak

kahve, müzik, kitap ve kucakta mırıldayan kedi dörtlemesi.

üstteki yazar

eskiden kirazlı memeydi, artık değil, görünce üzüldüm.

kendisini seviyorum * * bayağı seviyorum yani, çok seviyorum.

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

al stewart - year of the cat

eşcinsel sömürüsü

(bkz: katy perry)

"ur so gay" ve "i kissed a girl" parçalarıyla eşcinsel sömürüsünün dibine vurmuştur kendisi.

alicia keys

tanışmamız fallin' parçasıyla olmuştur, her parçası bir diğerinden güzeldir, muhteşem sesinin yanı sıra piyanoda da inanılmaz yeteneklidir.

fiziksel olarak da az çekici değildir hani. (bkz: ben bunu yerim dediğiniz şey)

blush

ing: yanakların kızarması

umumi tuvalet

androjen görünümümden dolayı her seferinde "yanlış yere girdiniz" cümlesine ve kötü kötü bakışlara maruz kaldığım için girmekten nefret ettiğim yerdir.

aldığım tepkiler "aaa çıksana dışarı"dan başlayıp, güvenlik görevlisinin ben tuvaletteyken kapımı çalmasına kadar uzuyor.

aşık olduktan sonra söylenen ilk sözler

kendi kendime söylediğim ilk şey: "hassiktir" bugüne kadar tek bir defa aşık oldum, ve bu olduğunda da başka biriyle beraberdim.

aşık olduğumu anladıktan sonra ona söylediğim ilk şey neydi hatırlamıyorum ama, "kurduğun cümleleri karşındakine açıklamak zorunda olmamak, onun zaten seni anlıyor olması güzel şey" ayarında bir şey olsa gerek, ilk günlerimizde bunu çok söylüyorduk birbirimize.

alttaki yazara soracaklarım var

üniversiteyi, ailemi, arkadaşlarımı, beni buraya bağlayan her şeyi bırakıp, paramın yettiği en uzak yere bir uçak bileti kesip orada sıfırdan, en alttan, bir hayata başlamak.

alttaki, hayatının şimdiye kadarki en güzel gününde yanında kimler vardı?

yalnız yaşamak

6 aydır yalnız yaşıyorum ve içimden bir ses bunun hayatımın en güzel dönemlerinden biri olarak kalacağını söylüyor.

kendine ait bir düzenin olmasının, evi istediğin şekilde dekore edebilmenin, kimseye hesap vermek zorunda olmadan istediğin gibi yaşayabilmenin verdiği hazzı anlatmak mümkün değil.

sıcak havalarda evde iç çamaşırlarıyla * gezebilmektir mesela, sabah uyandığınızda ev arkadaşınızın kahveyi bitirdiğini görmemek demektir, kimsenin kitaplarınızı karıştırmamasıdır, odanıza * kimsenin girip dağıtmamasıdır.

güzeldir yalnız yaşamak, çok seviyorum.

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

awkward i - let's get ready to die

jonglör

yanlışım yoksa "jonglor" değil "jonglör" olarak türkçe'ye geçen, bazı nesneleri * havaya atıp tutan, bunu yaparken hiçbirini düşürmeyen akrobat anlamına gelen, fransızca kökenli kelime.

kürk mantolu madonna

kitap okumayı çok seven, 3 yaşından beri sayısız kitap okumuş olan biri olsam da, türk yazarlara 13-14 yaşlarımda geçiş yaptım. bu kitabı bana çok sevdiğim bir arkadaşım önerdi, okudum ve aşık oldum. sabahattin ali'yle tanışmam, türk edebiyatı'yla tanışmam oldu aynı zamanda.

konusu da, dili de, anlatımı da ayrı güzeldir. benim gibi alıntı koleksiyonu yapanlar için müthiş bir hazinedir aynı zamanda, şiddetle tavsiye edilir.

"bu yaşıma kadar mevcudiyetinden bile haberim olmayan bir insanın vücudu birdenbire benim için nasıl bir ihtiyaç olabilirdi? fakat hep böyle değil midir? birçok şeylere ihtiyacımızı ancak onları görüp tanıdıktan sonra keşfetmez miyiz?"

no fear

ben sen o

keşke daha erken haberim olsaydı da, altın koza'da görebilseydim dediğim belgesel.

en sevdiğiniz kitaplar

october

broken bellsin interaktif bir video hazırladığı muhteşem parça:

so you showed me around your town
(bana şehrini gösterdin)
to hell again and back
(tekrar cehenneme ve geriye)
our love has served to alienate
(aşkımız uzaklaştırmayı başardı)
all the friends you depend on
(güvendiğin tüm arkadaşlarını)
i know it might seem odd
(biliyorum garip gelebilir)

i know it might seem odd
(biliyorum garip gelebilir)
cause your not the only one
(çünkü tek kişi sen değilsin)
i remember my self as a lonely child
(kendimi yalnız bir çocuk olarak hatırlıyorum)
so i was
(zaten öyleydim)
and you've got me wrong
(ve sen beni yanlış anladın)
you've got me wrong
(beni yanlış anladın)

(ground your sense of worth
(kendini verdiğin değeri ez)
til the spark of morning burns
(sabahın kıvılcımı yanana kadar)
and all those searching eyes
(tüm o arayan gözler)
could scold your tender mind)
(hassas kalbini haşlayabilir)

remember what they say
(ne dediklerini hatırla)
there's no shortcut to a dream
(hayallere giden kestirme yol yoktur)
it's all blood and sweat
(hep kan ve terdir)
and life is what you manage in between
(ve hayat bunların arasında idare ettiklerindir)

but what you don't know
(ama bilmediğin şey)
is you're too young and eager to love
(sevmek için fazla genç ve isteklisin)
seething eyes
(kaynayan gözler)
so you're about to get into
(yani girmek üzeresin)
the ditch that you opened up
(kendi açtığın çukura)

(ground your sense of worth
(kendini verdiğin değeri ez)
til the spark of morning burns
(sabahın kıvılcımı yanana kadar)
and all those searching eyes
(tüm o arayan gözler)
could scold your tender mind)
(hassas kalbini haşlayabilir)

so the stars aligned
(böylece yıldızlar dizilsi)
and leave you behind
(ve seni geride bıraktı)
you wanna sow it up
(onu dikmek istiyorsun)
here come the light
(işte ışık geliyor)
of an autumn moon
(bir sonbahar ayının)
sister you know enough
(kardeşim yeteri kadar biliyorsun)
but for now just let it go
(ama şimdilik bırak gitsi)
don't run, don't rush
(koşma, acele etme)
just flow
(sadece ak)

through the give and take you had to learn
(alma ve verme arasında öğrenmek zorunda kaldın)
how to cross the coals and not get burned
(kömürleri geçip yanmamayı)
but you're really just a little girl
(ama sen sadece küçük bir kızsın)
playing in the park until the sun goes down
(güneş batana dek parkta oynayan)

sometime you want to rise
(bazen yükselmek istersin)
one did it's our desire
(biri yaptı, bizim arzumuz)
no doubt you think you braided your own hair
(şüphe yok ki kendi saçını ördüğünü düşünüyorsun)
so you're all grown up
(yani artık büyüdün)

should you want to cross the line
(eğer çizgiyi geçmek istersen)
which way do you want to fly?
(hangi yöne uçmak istersin?)
pretend that love could help you find your way
(aşkın sana yolunu bulmana yardım edeceğini farz et)
but you got me wrong
(ama beni yanlış anladın)
yeah you got me wrong
(evet beni yanlış anladın)


interaktif video: http://brokenbells.com/october/

october

broken bells

october şarkıları için hazırladıkları interaktif kliple beni kendilerine aşık eden, brian burton ve james mercer'den oluşan amerikalı indie rock grubudur.
  • /
  • 20
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 387

hobisi gizli pasiflik olan heteroseksüel

benim yakın bir hetero arkadaşımla konuşmuştuk bunu, kendisi anal uyaranlardan zevk aldığını kabul ediyor, kız arkadaşlarıyla da çeşitli deneyimleri olmuş * henüz denememiş ama sevgilisine strap-onla pasif olabilirmiş dedi mesela, ama bu adam hetero yani. ben özellikle konuştum, beni de biliyor, açık görüşlü de bir arkadaş, gizlemezdi yani benden eğer eşcinsel olsaydı. sorduğumda söylediği şey:

"bana erkekler çekici gelmiyor, kadınlar beni tahrik ediyor, öyle erkekliği göt deliğiyle bağdaştıranlardan da değilim, zevk alacağım bir şeyse niye yapmayayım?" dedi bana, ki haklı. *

böyle de bir versiyonu var yani bunun.

lykke li

kleerup'la ortak çalışması olan until we bleed parçasına ölürüm!

(bkz: ben bunu yerim dediğiniz şey)

the l word

bir kızla beraber bu dizinin herhangi bir bölümünü izlerseniz, o bölüm sırasında veya sonrasında sevişeceğiniz neredeyse garantidir, o kadar tahrik edici sahneleri vardır.

ilk sezonlarını çok sevmeme rağmen, sonlara doğru beni sinir hastası etmiştir, her bölümde "lanet olsun senin gibi kadina jenny! ölsen de kurtulsak!!" diye bağırmaya başlamıştım bir noktada.

--- spoiler ---

nitekim öldü de kurtulduk.

--- spoiler ---

müzikleri muhteşemdir ve pek çok inanılmaz grubu keşfetmemi sağlamıştır. dizide alice piezsecki karakterini canlandıran leisha hailey gerçek hayatta da lezbiyendir ve uh huh her adında muhteşem bir grupta müzik yapmaktadır. sadece müzikleri için bile iyi ki izlemişim şu diziyi diyorum.

kıbrıs

memleketim. oradayken rahat edemediğim, orada değilken özlediğim, akdeniz'in 3. büyük adası.

fahiş fiyatlardan bahsedilmiş, haklısınız çok pahalı kıbrıs'taki fiyatlar, bunun sebebi de ticaret yapabildiğimiz tek yer olan tc'nin %50 gümrük vergisi alması. gazetelerde, dergilerde falan görmüşsünüzdür, kktc fiyatı neredeyse 2 kat daha pahalı her şeyin.

ingiliz hayranlığı konusuna gelince, böyle bir durum yok. varolan durum şu: kıbrıs'taki savaş ve politik belirsizlik sebebiyle yüzbinlerce kıbrıslı ingiltere'ye göç etti, kıbrıs'ta yaşayan kıbrıslı türk sayısı, ingiltere'de yaşayan kıbrıslı türk sayısından daha az. yurtdışında yaşayan bu insanların çoğu, gayet anlaşılabilir bir şekilde, bir süre sonra memleketlerine dönmek istediler, 20-30 sene ingiltere'de yaşadıktan sonra ister istemez ingiliz kültüründen alışkanlıklar kalıyor.
kıbrıs'taki eğitim sistemi zamanında ingilizlerin kıbrıslı rum ve türk öğrenciler için ortak olarak hazırladığı eğitim sistemiydi, kktc'nin en iyi okulları türk maarif kolejleri (eski adıyla, ingiliz koleji), 100% ingilizce eğitim veriliyor bu okullarda, üniversite başarı oranı da inanılmaz yüksek. doğal olarak, pek çok genç bu okulları kazanmak için çabalıyor ve ingiliz sisteminde eğitiliyor. ben öss öğrencisiydim, lisenin son 2 yılında farklı şekilde ders almaya başladım ve açıkça söyleyebilirim ki türkiye'nin sisteminden en az 4 kat daha iyiydi o sistem.
ada ingiliz sömürgesiyken ingilizler buraya kendi sistemlerini oturtmak için bayağı uğraşmışlar, hala daha devlet okulları dahil tüm okullarda 1. sınıftan itibaren ingilizce dersi veriliyor, turizm açısından da önemli bir yer olunca, aşağı yukarı herkes rahatça ingilizce konuşabiliyor.
bu tarz sebeplerden ingiliz kültürünün etkileri görülüyor kıbrıs'ta (trafik de soldan mesela) fakat bu hayranlıktan değil, yerleşmiş ve mantıklı sistemler olduğu için.

ayrıca, yavru vatan tanımını sevmiyorum, sevmeyeceğim.

kendisine ibne diyen gay

kelimeleri sahiplenmekle alakalı bir durum bu. sonuçta "homo" kelimesi de, "gay" kelimesi de, "eşcinsel" kelimesi de hakaret olarak, aşağılama amaçlı kullanılıyor. "ibne" kelimesi de bunlardan farklı değil, zaten aynı anlamda*.

eğer biz bu kelimeleri sahiplenirsek, kelimenin oluşturduğu etkiyi hafifletebiliriz.

kullanılış şeklinden dolayı "kötü kelime" olarak düşünüyor insanlar, gay ve homo'dan farkı yok bence, insanların algısında bitiyor olay.


benzer bir durum için (bkz: kadın denilmesini hakaret olarak alan kadın modeli)

eşcinsel olduğunu belirtmenin yolları

mekana beğendiğim bir kadın girince jim carrey'in maske filminde yaptığı gibi gözlerimi yuvalarından çıkarıp, dilimi yerlere serip, kurt gibi uluyorum, anlamayan kalmıyor.

görsel için bakınız:

kadın kadına seks

çok iyidir, güzeldir, dünyada daha çok olması gereken şeylerden biridir kesinlikle.

mitlerin aksine, "yapay bir girme çıkma" o kadar yaygın değildir, hatta oran olarak gayet azdır. penisimiz olmasa da çok şükür ellerimiz, bellerimiz, kollarımız, bacaklarımız mevcuttur, ve cinsellik - kadın erkek ayrımı olmadan - sadece tek bir organ temelli olmamalıdır zaten.

uzun tırnaklı lezbiyen olmaz, olmamalı, olmasın. travmatik deneyimlerim oldu.

oyuncak kullanmayı ben şahsen tercih etmem, fakat benim de bir strap-on'um var, adı recep, kendisi bir süredir dolabımda duruyor, fazla aksiyon görmedi. böyle "aksesuar" kullanan kadınlar tabii ki vardır, benim de arada bir canım çeker yani, ama bu tamamen roleplay şeklinde olur, en azından benim için. "yapay penis kullanacağına gerçeğini alsana işte!" diyen her adamı "benim yapay penisim 23cm ve ereksiyon problemi yok" diyerek itinayla morartıyorum. ayrıca, önemli olan genital organlar değil sadece.

en büyük bir diğer sıkıntı, lezbiyenlerdeki aktif - pasif dinamiğinin anlatılmasıdır. ben de bu konuda çok yardımcı olamayacağım.

cennetin ırmakları

ceyl'an ertem'in ütopyalar güzeldir albümün 5. parçasıdır. "mabel'in şarkısı" olarak da geçer. albümdeki en sevdiğim şarkıdır.

bir hayatın tükürüldüğü yerde,
aktı şol cennetin ırmakları
bir bezden gördüm ben orda
ahla boyalıydı tırnakları

gözlerinde uykusuz masallar
dizlerinde hala kendi çocukluğunu sallar

ah beyim yapma dur, bir kızım var benim
aslında doğmadı henüz, ama kalbimi emer
beyim dur biraz, nerde benim düş payım
gönlüme geçmez liran, biraz izin ver unutayım

bir rüyanın büküldüğü yerde
yosun tuttu oyunun yorgun taşları
kapkara sürgüler çekildi sonra
çatıldı cennetin o şen körpe gül kaşları

gözlerinde uykusuz masallar
dizlerinde hala kendi çocukluğunu sallar

ah beyim yapma dur, bir kızım var benim
aslında doğmadı henüz, ama kalbimi emer
beyim dur biraz, nerde benim düş payım
gönlüme geçmez liran, biraz izin ver unutayım

beyim yapma dur, bir kızım var benim
aslında doğmadı, ama kalbimi emer
beyim dur biraz, nerde benim düş payım
gönlüme geçmez liran, biraz izin ver unutayım

kürk mantolu madonna

kitap okumayı çok seven, 3 yaşından beri sayısız kitap okumuş olan biri olsam da, türk yazarlara 13-14 yaşlarımda geçiş yaptım. bu kitabı bana çok sevdiğim bir arkadaşım önerdi, okudum ve aşık oldum. sabahattin ali'yle tanışmam, türk edebiyatı'yla tanışmam oldu aynı zamanda.

konusu da, dili de, anlatımı da ayrı güzeldir. benim gibi alıntı koleksiyonu yapanlar için müthiş bir hazinedir aynı zamanda, şiddetle tavsiye edilir.

"bu yaşıma kadar mevcudiyetinden bile haberim olmayan bir insanın vücudu birdenbire benim için nasıl bir ihtiyaç olabilirdi? fakat hep böyle değil midir? birçok şeylere ihtiyacımızı ancak onları görüp tanıdıktan sonra keşfetmez miyiz?"

gay bar

bazen ortamının suyu çıkabilen, çoğu zaman eğlenceli olan mekandır. yurtdışında çok daha tatlıdırlar fakat ülkemizde genelde "acaba bu gece kiminle yatsam?" modunda takılan insanlar bulunur.

ayrıca bir gay barda dansederken beni erkek zannedip arkadan sarılan, ve elini kasığıma atınca orada penis bulamadığı için travma geçiren adamın yüz ifadesi asla aklımdan çıkmayacaktır.

homofobik homoseksüel

kendileri de gayet eşcinsel * * * * * olmalarına rağmen, eşcinsel insanlar arasında sınıf ayrımı yapıp, kendileri kadar "üst seviyede" olduğunu düşünmedikleri kişileri (bkz: elit gay) küçümseyen kimselerdir.

günlük hayatta en çok gördüğüm, kendileri dışardan anlaşılmayacak kadar maskülen olan eşcinsel erkeklerin, daha feminen olanlara bu şekilde davranmalarıdır.

+ lan bu x de tam bir puşt.
- abi ne diyorsun, sen de eşcinselsin işte.
+ ben eşcinselim oğlum ama puşt değilim.

şahsen duyduğum bir konuşmadır kendisi.

bu gibi insanların hızlıca nesilleri tükenmelidir, zira heteroseksüellerden gelen baskılara bir de homoseksüellerden gelen baskılar eklenince olay biraz sıkıntılı oluyor.

mortal kombatta hangi karakter

scorpion, kesinlikle scorpion, ama sub-zero'yu da severdim.

diş hekimi

lisedeyken tıp isteyen pek çok gencin mottosu "tıp olmazsa diş yazarım"dır, bu sebepten ötürü asıl isteği hekim olmakken dişçi * olan pek çok kişi "dişçi değil, diş hekimi!" şeklinde düzeltmeler yaparak, "tüm derslerimiz aynı zaten, bir de bizde el becerisi çok önemli" diyerek kendilerini iyi hissetmeye çalışır. tıpçılar ise kendilerini onlardan üstün hissettiği için * onları küçümser.

tıpçılar ve dişçiler arasında gerek üniversite süresince, gerek iş hayatında bu gerilim sürer. tabi ki herkes böyle yaklaşmaz, fakat her tıpçı ve her dişçi bunun bilincindedir.

büyük hastanelerde dişçileri kimse adam yerine koymaz çünkü hastanelerde inanılmaz bir hiyerarşi mevcuttur, ve bu düzende dişçiler gerçek hekimler olmadığı için en altlarda yer alır, en üstlerde ise cerrahlar bulunmaktadır.


edit: bir tıpçı olarak dişçilerle bir alıp veremediğim yok, pek çok diş öğrencisi arkadaşım var ve onların işi de gerçekten zor, bir yere kadar eğitim yakın olsa da 2. sınıftan itibaren yollar ayrılıyor ve farklılaşıyor, hekim değiller ve öyle olduğunu iddia edenler beni geriyor.

ekonomi üniversitesi

aynı özellikte bir diğeri için (bkz: yakın doğu üniversitesi)



edit: lisede eşit ağırlık öğrencisi olan, benim şahsen tanıdığım gerizekalı adamın biri şu an tıp 3. sınıf ise, ben o okula okul demem. şu an ydü diploması sahibi olan, veya sahibi olacak olan en az 100 moron örnek verebilirim, hangi ydü öğrencisi yazdığıma alındı bilmiyorum ama kader kahpe kader, okulun hali bu.

dipnot: okulun sahibini şahsen tanıyorum, eski sevgilim de orada çalışıyor, parayı vereni okula kabul ediyorlar (özellikle yabancı öğrencileri) ve para ödendiği sürece o diploma alınıyor.

kendisine ibne diyen gay

kelimeleri sahiplenmekle alakalı bir durum bu. sonuçta "homo" kelimesi de, "gay" kelimesi de, "eşcinsel" kelimesi de hakaret olarak, aşağılama amaçlı kullanılıyor. "ibne" kelimesi de bunlardan farklı değil, zaten aynı anlamda*.

eğer biz bu kelimeleri sahiplenirsek, kelimenin oluşturduğu etkiyi hafifletebiliriz.

kullanılış şeklinden dolayı "kötü kelime" olarak düşünüyor insanlar, gay ve homo'dan farkı yok bence, insanların algısında bitiyor olay.


benzer bir durum için (bkz: kadın denilmesini hakaret olarak alan kadın modeli)
Henüz takip ettiği biri yok.