güzelliği beş para etmeyen şu bendeki sevda olmasa dediğim varlıklar. sürekli çekilmesi mümkün olmayan mahluklar. (bkz: ben) zaman gelir çok istersin zaman gelir defolsun gitsin dersin. zaman gelir ayıcık gibi görünür gözüne * ama gerçek köpek ruhlu egoist olduğudur.
akıl tutulması yaşadığım bir konudur. bugüne kadar kimseyi ne açık ne de kapalı giyiminden dolayı uyardım veya eleştirdim. bir kadının çok aşık giyinmesi beni çok ilgilendirmiyor. ancak nedense yanımdaki kızların anormal açık giyimlerinden çok rahatsız oluyorum. bu doğru bir his mi bilmiyorum. (his diyorum çünkü uyarmadım yada konusunu etmedim) yanımdaki kişinin giyiminden neden duygusal olarak etkilendiğimi de bilmiyorum. ama bana çok ucuz ve cahilce geliyor. yani kadın saygı duyulacak birşeydir bana göre, aşırı dekolte erkeklerin zaaflarına hitap eder ve erkekler üzerinden değer bulan herşeyden rahatsız oluyorum. sebebi bu olabilir. kadınlar başka türlü dikkat çekmeliler, yetenekli oldukları çok konu var.
serinin sonunda candy'nin bay albert ile evlenmesi sonucu şoka girdiğim animedir. bay albert da aslında odrey ailesinin bir bireyi imiş ancak hayvanlarla yaşayan çok iyi niyetli bir insan olduğundan elroy hala onun aileden uzakta londra'da yaşaması gerektiği kararını almış. çünkü onun mirası koruyamayacağını düşünüyordu. candy'de londradaki o iğrenç dini okulda okurken bay albert ile tanıştı.
tabi tesadüf o dur ki candy'nin pony'nin evinde yaşadığı dönemde, bir tepede gayda çalarken gördüğü genç aslında antony değil albertmış. isminin baş harfinin bulunduğu rozetini düşürünce bunun antony olduğu düşünülmüştü. ancak albert'da a harfi ile başlıyan bir isim. bunu da seri sonunda öğrenmiş idik.
serinin antony'nin ölümü ile yarışabilecek en hüzünlü bölümlerinden biri de candy'nin rakunu cryn ile vedalaştığı sahnedir. bence.
fark ettim de antony'nin öldüğü anı şu yaşımda hala izleyemiyorum, dayanamayıp videoyu kapattım. küçücük yaşımda neler izlemişim ben. birde siz deneyin isterseniz.
online yazarlar listesinde adını gördüğüm ve ve bana thalia'nın komik dizisini hatırlatan yazar arkadaşımız. benim gibi yeni olduğundan hoş gelmiş.
şimdi gelelim diziye. marimar'a evin zengin hanımı soraya dizinin başında dişleriyle çamurdan inci küpe çıkarttırmıştı. koskoca thalia'nın ağzı burnu çamur içinde kalmıştı o bölümü çekebilmek için. ama sonradan dizinin sonlarına doğru aynını marimar soraya'ya yaptı ve intikamını aldı; bizde rahat bir nefes aldık tabi. bunun yanı sıra önceleri oldukça yoksul olan marimar güzelliği ve aklı sayesinde yükselmesini ve hayat standardını arttırmasını bildi ve tabiki dizinin yakışıklı çocuğu luis fernando yada fernando jose yada fernando türevi birini kapakladı ve evlendi.
olmadığına inanmak istediğim bir model. kabul ediyorum bir çok konunun savunucusu oluyoruz, muhafazakar toplumda yetişmenin verdiği reflekslerimiz var. yani muhafazakar toplum uzerimize oyle bir çullanıyor ki, bir çok marijinal tutumu savunmak gibi bir dürtümüz var. fakat yine de bunu savunmak istemiyorum ben, hiç bir şekilde. ahlaksızlık mı değil mi bununla ilgilenmiyorum. ama bu akılsızlık. para kazanmak çok zor birşey değil. bir meslek yada iş illaki bulunur. para için cinsel ilişkiye giren kisi en büyük zararı kendine verir. en özel hayatını böyle kamuya açacaksa biri ile nasıl mutlu olur? hayatına nasıl devam eder ? yani marijinal duruyor ama kesinlikle hiç bir insanin bu mutsuzluğu yaşamasjnı istemem.
bayan trump. donald trump başkan olduğunda 4 çocuğu ve bu kadınla çıkıp konuşma yapmıştı; oradan biliyorum bu kadını. ay bütün sülalenin mi suratından melanet akar yarab; bu ne çirkinlik böyle. hemen kanalı değiştirdim. *
ingilizce hazırlıktayken okumamız için verilen romandı. okuyabildiğim ilk inhlgilizce roman. marrick adinda genetik bir hastalığı olan bir adamın nasıl yapayanlız bırakıldığını, hayata nasıl tutunamadığını, buna olanak tanınmadığını anlatıyordu. trajik bir son ile marrick ölüyordu da kurtuluyordu. ahh biz insanlar niye böyle acımasızız ki, nasıl bu hale geldik?
o minicik beyni sıra talep görüyorum, giderim var diye subliminal mesaj vermiş heterodur. böyle bir olayın varlığına ihtimal vermiyorum açıkçası, yazımda dahi bir palavra havası var.
yüz temel eser arasından çıkarılması kararını isabetli bulduğum roman türünde yazılmış edebi eserdir. zira son derece trajik olayların yaşandığı bu kitabi minicik tertemiz beyinler erkenden okumamalıdır.
brezilyalı yazar jose mauro (mario değil) de vasconcelos tarafından kaleme alınmıştır. kendi çocukluğunu yazmıştır. (jose & zeze) portekizli bir baba ve kızılderili bir annenin oğludur, oldukça yoksuldur. kızılderili olması ezilen bir sınıfa dahil etmiştir onu.
can yayıncılık geçen sene çok güzel bir baskısını çıkardı. gerçi askerdeyken elimde romanı gören bir komutan o ne yemek kitabımı diye sormuştu. ama bilmeyebilir tabii.
romanın devamı da güneşi uyandıralım ve delifişek romanları ile gelir. ben tavsiye ederim. hayat güzel bir yer mi değil mi buna insanların kendileri karar verir. güzel bakanların ki güzel olur. iste bu kitap da bunu sağlama potansiyeline sahip. hayattan istifade edelim. çok güzel romanlar var.