kufala

Durum: 238 - 0 - 0 - 0 - 26.07.2013 23:17

Puan: 2696 - Sözlük Kezbanı

14 yıl önce kayıt oldu. 2.Nesil Yazar.

effortless perfection..
  • /
  • 12

en beğenilen film replikleri

- seni kaybetmek istemiyorum.

- fakat başka birini seviyorsun.

- bunun bizle ne ilgisi var?

(bkz: control)

en beğenilen film replikleri

''eğer en iyisi olmak istiyorsan sana saygı duymalarını sağla, saygı duymalarını istiyorsan kimseye saygı gösterme, kimseye saygı göstermezsen saygıyı sen icat ettin zannederler.''

(bkz: chiko)

güntaç özdemir

yıllardır bu işlerin içinde olmasına rağmen patlamak için çaba harcamayan müzisyen. haddinden iyi bir davulcudur. ankaralıdır, charles de gaulle etkisini güzel taşır üzerinde. lomography meraklısıdır. kanımca izlenmeli, dinlenmelidir. olgunlaştıkça iyi işler yapacaktır..

benimle yan

yeni düzenlemesi ile her an piyasa olabilecek güntaç özdemir şarkısı. keşke kimse bilmeseydi, bizde kalsaydı hep dedirtti..



geri gelecek misin
günahın neyse onu bilelim
sevebilecek misin nefret gibi beni
yoksa orda kal bebeğim
belki de sana göre değilim

sen girdin hayatıma
çarparken oralarda burdaki kalbimdi kanayan
vazgeçtim aklımdan, eşimden, dostumdan
alay eder oldum sancımla.

hüzünlerini de al yanına, ne olacak yanacaksan
benimle yan, benimle yan.
çok mu şaşırırsın cehenneme kar yağdırsam
benimle yan, benimle yan.
hüzünlerini de al yanına, ne olacak yanacaksan
benimle yan, benimle yan.
ölüm gibi acıtır seni, yeniden doğduğun an.

koyamadın ismini
çığlıklarını duyar gibiyim
kelebeğin etkisi belki de aşk belirtisi
bilir kişi bile eskidi
sen mi deli ben mi...

indie

son zamanlarda ''indie kid'' denen tarzını bulamadıkları her şeye indie bilmem ne diye janr uyduran, bir takım hipster'lar tarafından içi boşaltılmaya başlayan, çok geniş ve eklektik bir türdür indie. genel anlamda bakıldığında, karması yüksek bir müziktir. tek bir parçanın içinde post punk, new skool punk, new rave, dark wave, brit pop, shoegaze, electro clash, break beat, trash pop gibi birbirinden çok uzak tınılarının yer aldığını duyabilirsiniz. bu tür icra edilirken esas olgu, tekele girmeden, büyük plak şirketlerinin boyunduruğundan uzak, içten geldiği gibi müzik yapmaktır. gün itibariyle kendi sınırlarını çizen indie, new rave, electro indie, indietronica, indie pop, shoegaze, dream pop, twee, indie folk, lo-fi, sugapop, 8-bit terror, disco punk gibi daha aklıma gelmeyen elliye yakın alt türe ayrılabilir.

still i'll

tanrı'nın elinin değdiği her halükarda belli olan the smiths mucizesinden, unuttuğumuza kendimizi inandırdığımız bir şeyleri hatırlatan, iç burkan, aynı zamanda da ''england is mine and it owes me a living...'' ile tebessüm ettiren, defalarca dinlendikten sonra ''i dunno'' diyerek gezmenize neden olabilecek şarkı...

nükhet duru

gördüğüm anda cinnetin eşiğine geldiğim, bir insan hem bedenen hem ruhen bu kadar mı sahte olur dedirten, kendisine baktığım zaman denizanası gibi kımıl kımıl tuhaf silikonize bir varlık gördüğüm, kahkaha atması ve gerdan kırması ikinci bir emre kadar yasaklanması gereken bayan.

gülben ergen

kasedi, yanlış anlaşılmasın porno kasedi çıktıktan sonra her ünlü gibi boynuna arapça ''allah'' yazan kolyesini takıp bir yığın süslü sözler sarf etmiş, bunun akabinde yeni nesil seda abla olmak ile bohem angelina jolie olmayı istemek arasında gidip gelen iyi aile kızı imajını çok güzel çizmiştir. yaptığı evlilik ise nikah defterine atılan bir imzadan öte, gülben ergen'in kendi yarattığı şirket haline gelen imajını destekleyen mustafa erdoğan ile kurduğu ortaklığa atılan bir imzadır ki ne 465456 tane çocuk doğurması ne de mustafa ile halay çekme adı altında tepinmesi bir işe yaramamış, sonunda boşanmıştır. samimiyetsizin önde gideni, geride durmayanı, bayrak sallayanı. meh.

grammatics

2006 senesinde leeds'de kurulan, elektronik ve harmonik alt yapıları karıştırarak indie icra eden müzik grubu. kendi kendini tekrar etmekten asla bıkmayan müzik piyasası içinde gerçekten değişik bir şeyler yapmaya çalıştıkları belli. 2009 martında çıkardıkları debut albümleri dance to the radio beklenenden daha fazla bir başarı elde etti. albümün barındırdığı, d.i.l.e.m.m.a, the vague archive ve özellikle de inkjet lakes dikkat edilmesi gereken parçalar..

bonzai

muz hariç her ağaçtan yetiştirilebilen, bakımı gerçekten emek isteyen küçümen bitkiler. şu günlerde çiçek açmış bir tanesiyle yaşadığım yoğun duygular nedeniyle her geçen gün daha da bağlanıyorum kendisine. bir canlı bu kadar mı sevimli olur yahu? ölmesinler diye gözlerinin içine bakıyorum resmen. özellikle çiçeklenmiş olanın. yetiştirirken düzenli olarak beslenmesine, havalanmasına dikkat edip, bir kaç ayda bir de bir tutam tuzlu suyu saksılarına eklemeyi ihmal etmezseniz, senede bir kez de bilgili bir çiçekçiye götürürseniz allah babuş bonsainize uzun ömürler verir. ayrıca kesinlikle üstünden su verilmemeli, su dolu bir kovaya batırılıp çıkarılmalıdır.

josef mengele

toplama kamplarında bulunan insanlara yaptığı korkunç deneyler ile bilinen doktor. kendisi insanların soğuğa dayanıklılığını, gözlerinin renklerinin değişip değişemediğini, ensest ilişkilerin sonuçlarının neler olacağını, anestezi olmadan organ naklinin, yapışık ikizlerin nasıl aırılacağını, ayrı olan ikizlerin ise nasıl yapışık ikizlere çevirilebileceğini, yeni doğan bir bebeğin kaç gün aç yaşayabileceğini kendi yöntemleri ile test etmiş, yüzerken bacağına giren bir kramp sonucunda da cavlağı çekmiştir..

nico

anadili olan almanca hariç 6 dilde yazıp, konuşup, şarkı söyleyebilen, şiir ve öykü yazan, oyunculuğa hatta modelliğe bile göz kırpan, bob dylan'ı chelsea hotelin önünde yağmur altında titreterek bekleten, andy warhol' u depresyona sürükleyen, ruh kardeşim dediği jim morrison ile çöllere gidip şiirler yazan, lou reed ile bipolar bir ilişkiye sahip bu afet tüm bunların yanı sıra muhteşem bir groupiedir. evinin sokağında karşıdan karşıya geçerken bir süt kamyonunun altında kalıp ölmesi de bir o kadar ironiktir..

the smiths

80s başında steven patrick morrissey ve johnny marr denen iki adamın bir araya gelmesiyle kurulan ve 80s sonuna kadar faaliyet gösteren grup. evet tanımımı da yaptığıma göre içimdekileri dökmeye başlayabilirim. öncelikle the smiths, there is a light that never goes out'dan ibaret değildir. 500 days of summer'ı izleyip akabinde the smiths için ölüp bitenlere bunu belirtmek isterim.
irlanda asıllı olmasına rağmen manchester'da doğan koyu katolik bir ailenin, uyuşturucu bağımlısı, yalnız ve sürekli oscar wilde okuyan, içine kapanık çocuğu morrissey'in ve ne kadar yetenekli olduğunun her daim farkında olan johnny'nin insan ruhunu tarumar etme serüveni 1984 yılının başında piyasaya sürdükleri debut albümleri the smiths ile başlar. post punk ve manchester'ın madchestar olarak anılmasına neden olmaya başlayan rave kültürünün yavaş yavaş yükselmesine rağmen, elektronik her sesten uzak kalarak, morrissey'in melankolik lakin harikulade sözleri ve marr'ın yoğun riffleri ile kotarılan albüm grubun nasıl bir portre çizeceğini ortaya koymuştur. bugün bile müzik tarihinin en iyi albümlerinden sayılan the smiths, pretty girls make graves, this charming man, still i'll, what difference does it make gibi hitler barındırmaktadır. bizzat morrissey tarafından tasarlanan albümün kapağında andy warhol'un flesh filminden bir kare yer almaktadır.
ilk albümün başarısı ile iyice gazlayan ve ilk albüm ile ikinci albüm arasında hatful of hollow adında bir toplama sıkıştıran grup 85 kışında ikinci stüdyo albümleri meat is murder'ı yayınlar. 11 yaşından beri vejeteryan olan morrissey'in tavrı ile grubun politik duruşlarının şarkılara oldukça yansıdığı bu albüm listelerde bir numaraya kadar yükselen hitler çıkarmıştır olmasına rağmen grubun tavrı yüzünden oldukça eleştiri almıştır. fakat yine de hiçbir eleştiri yapılan işin başarısını ve that joke isn't funny anymore, meat is murder, well i wonder, i want the one i can't have gibi hitleri gölgeleyememiştir.
the smiths, 85 sonunda bir sonraki albümleri the queen is dead'i kaydetmiş, bununla da kalmamış amerika ve ingiltere'yi baştan başa turlamıştı. her geçen gün artan popülariteleri ve kendi şirketleriyle yaşadıkları sorunları, albümün yayınlanmasının gecikmesi ile büyük plak şirketlerinin yeni avı olan grup müzikal anlamda yine harika bir albüm yayınlamasına rağmen kendi içerisinde çatırdamaya başlamış, andy rourke gruptan atılmış, yerine craig cannon getirilmiş fakat iki gün sonra rourke gruba geri dönmüştür. bunun yanı sıra morrissey ve johnny arasında her geçen ve gün gün büyüyen ego savaşları grubu yormaya başlamıştır. lakin, 86 yılında kapağında alain delon'un fotoğrafının olduğu albüm satışa çıkmış ve ingiltere listelerine iki numaradan giriş yapmıştır. bu albüm there is a light that never goes out, some girls are bigger than others, cemetry gates, i know it's over, bigmouth strikes again, never had no one ever ve the boy with the thorn in his side gibi en bilinen the smiths şarkılarını bünyesinde barındırır. ve bu albümden sonra grup emi ile anlaşma imzalar..
sene 87'yi gösterdiğinde kendi içlerinde yaşadıkları çatışmalar marr ile morrissey'i iyice birbirinden uzaklaştırmış, marr'ın gruptan ayrılmak istediğini her fırsatta dile getirmesine, sürekli alkole abanmasına neden olmuş, bu durumlar da morrissey'in iyice hırçınlaşmasıyla sonuçlanmıştır. yine de müzikal anlamda üretimlerine devam eden grup shoplifters of the world unite ve sheila take a bow adında iki single ve the world won't listen adındaki ikinci toplama albümlerini yayınladılar. sheila take a bow listelerde iyi bir başarı grafiği çizdi ve bunun ardından morrissey ve marr birlikteliğinin son ürünü olan strangeways, here we come 87 baharında kaydedilip eylül ayında piyasaya çıktığında marr gruptan ayrılalı bir kaç ay olmuştu..marr'ın yerine başkaları geçmeye çalışsa bile mümkün olmadı. genel anlamda bakıldığında da kasvetli bir havası olan albüm resmen iki efsanenin ayrılığını yansıtır. stop me if you think you've heard this one before, i started something i couldn't finish, girlfriend in a coma, last night i dreamt that somebody loved me gibi hitler çıkaran albüm grubun dördüncü ve son albümüdür..
artık ipler kopmuş, geri dönülmez yola girilmiş, hem marr hem morrissey birbirlerine olan öfkelerini her fırsatta dile getirir olmuşlardır.. bu dört albümün yanı sıra 86'da rank adında bir live kayıt ile 2008'de the sound of the smiths adlı bir best of albüm yayınlayan grup bir daha isimlerinin bile yan yana gelmemesi için sonsuz çaba harcamıştır..
johnny marr, smiths sonrasında the pretenders, electronic, the the, johnny marr and the healers ve modest mouse gibi gruplarda karşımıza çıkmasına rağmen 2008'den beri beraber olduğu the cribs ile yollarını ayırmıştır. şu günlerde de the messenger isimli güzel ötesi bir tekli yayınlamıştır, albüm ise şubat 2013 gibi piyasada olacak gibi görünüyor..
morrissey ise, solo kariyerine odaklanmış, dokuz albüm çıkarmış ve johnny marr ile tekrar biraraya gelip gelmeyecekleri sorulduğu zaman ''eğer bir daha johnny ile bir araya gelirsem oturup taşaklarımı yerim. bunu on bir yaşından beri vejeteryan olan bir adam söylüyor, dikkatinizi çekerim.'' demiştir...

leman kültür

bir türlü sevemediğim mekan. yıllar önce de vardı bundan, kıbrıs şehitlerinde, italyan kültür merkezinin yan tarafında. kapandı gitti..şimdilerde popüler olanı ise gerçekten komik bir mekan. çok tuhaf bir müşteri kitlesi var. en kırosundan apaçisine, tikkysinden kaşarına kadar her tür insan mevcut. ve sanırım mekana gelen herkesin amacı birbirini kesmek. personelin kötülüğünden bahsetmiyorum bile.
istanbul, ankara, izmir haricinde edirnede de vardır bu lemanlı kültürlü cafelerden..

defne cafe

geçtiğimiz günlerde oturup bir şeyler içerken, sevgilimin heyecanla bir şeyler anlatırken, gayriihtiyari bir şekilde masanın üstünde duran elimi yaklaşık on, onbeş saniye tutması sebebiyle uyarı aldığımız cafe..

bere

en çok ville valo'ya yakışandır. inanmazsanız gelin bakın..





metin kaçan

ağır roman'ın pazar günü sabaha karşı boğaz köprüsünden atlayarak intihar eden yazarı. kendisini boğazın soğuk sularına bırakmıştır ancak intihar haberi yayılır yayılmaz, tecavüz ettiği iddia edilen güneş k. davası da tekrar sosyal medya çöpçülerinin eline düşmüştür..yaptı mı yapmadı mı bugün bile bilinmez, ancak bize düşen tek şey vardır, bir kez daha düşünmek; ''madde mi ağır, mana mı?''...

wong kar wai

ayrıca kendisinin akıllara zarar şöyle bir eseri de vardır..

http://ayisozluk.com/lnk/af63e9

eşcinsellerle arkadaşlık

çok afedersiniz ama gerçekten sikko bir başlıktır bu. çünkü normal akıl ve fikir sahibi insanlar arkadaşlarının kadın, erkek, heteroseksüel, gay, lezbiyen, biseksüel, transeksüel, panseksüel ya da aseksüel olmalarıyla ilgilenmezler. çünkü arkadaşlık ayrı bir kavramdır. ve bu durumda da eşcinsellerle arkadaşlığın çok da farklı veya özellikli ya da tüh çiş kaka bir durum olduğunu sanmıyorum..neyse böyle başlıklarla kendi kendimizi ötekileştirmeye devam edelim. hadi bakalım..

factotum

charles bukowski'nin en yalın romanlarından biri. yazarın özellikle gençlik dönemine dair biyografik öğeler içermektedir..
  • /
  • 12
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 238

sunday morning

güzel bir the velvet underground şarkısı..

sunday morning, praise the dawning
it's just a restless feeling by my side
early dawning, sunday morning
it's just the wasted years so close behind
watch out, the world's behind you
there's always someone around you who will call it's nothing at all
sunday morning and i'm falling
i've got a feeling i don't want to know
early dawning, sunday morning
it's all the streets you crossed, not so long ago
watch out, the world's behind you
there's always someone around you who will call it's nothing at all
watch out, the world's behind you
there's always someone around you who will call it's nothing at all
sunday morning
sunday morning
sunday morning

give me love

sürekli kafamda dönüp duran ed sheeran şarkısı. çok iyi bir şarkı değil ama video klibi öyle güzel ki..alın işte hem sözleri hem de klibi..

give me love like her,
'cause lately i've been waking up alone,
paint splattered teardrops on my shirt,
told you i'd let them go,
and that i'll fight my corner,
maybe tonight i'll call ya,
after my blood turns into alcohol,
no, i just wanna hold ya.

give a little time to me or burn this out,
we'll play hide and seek to turn this around,
all i want is the taste that your lips allow,
my, my, my, my, oh give me love,
my, my, my, my, oh give me love,
my, my, my, my, oh give me love,
my, my, my, my, oh give me love,
my, my, my, my, oh give me love.

give me love like never before,
'cause lately i've been craving more,
and it's been a while but i still feel the same,
maybe i should let you go,
you know i'll fight my corner,
and that tonight i'll call ya,
after my blood is drowning in alcohol,
no i just wanna hold ya.

give a little time to me or burn this out,
we'll play hide and seek to turn this around,
all i want is the taste that your lips allow,
my, my, my, my, oh give me love,
give a little time to me, or burn this out,
we'll play hide and seek to turn this around,
all i want is the taste that your lips allow,
my, my, my, my, oh give me love,
my, my, my, my, oh give me love,
my, my, my, my, oh give me love,
my, my, my, my, oh give me love,
my my, my, my, oh give me love.

m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover,
m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover,
m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover,
m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover.

m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover,
m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover,
m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover,
m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover (love me, love me, love me).

m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover (give me love),
m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover (give me love),
m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover (give me love, love me),
m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover (give me love).

my, my, my, my, oh give me love,
my, my, my, my, oh give me love,
my, my, my, my, oh give me love,
my, my, my, my, oh give me love

of all the money that e'er i had
i've spent it in good company
and all the harm that e'er i've done
alas it was to none but me
and all i've done for want of wit
to memory now i can't recall
so fill to me the parting glass
good night and joy be with you all

of all the comrades that ever i had
they are sorry for my going away
and all the sweethearts that ever i had
they would wish me one more day to stay
but since it falls unto my lot
that i should rise and you should not
i'll gently rise and i'll softly call
good night and joy be with you all

a man may drink and not be drunk
a man may fight and not be slain
a man may court a pretty girl
and perhaps be welcomed back again
but since it has so ought to be
by a time to rise and a time to fall
come fill to me the parting glass
good night and joy be with you all
good night and joy be with you all

pagan poetry

björk'ün vespertine albümünün beşinci şarkısı.
sanırım björk'ün bugüne kadar yaptığı en güçlü ve şiddetli eseri..kaotik, esrik, saplantılı ve bir o kadar da sado mazoşist bir aşkı anlatan şarkının video klibi de tüm zamanların en iyi kliplerinden biri sayılabilir kanımca. videonun başında soyutlanmış bir cinsel ilişkiden sahneler vardır ve bu ilişki björk ve sevgilisi matthew barney arasında geçmektedir. video da björk'ün nipple piercinglerini de görebiliriz..
her şey bir yana, tek bir dokunuşla aşık olabilmeyi, kendi kendine kırılmayı anlatan, zedelenmiş ruhları iyice kanırtan, kendini korumayı bilmeyenlerin kalplerini ve ruhlarını şiddetle uzak tutması gereken şarkıdır.

asia argento

italyan yönetmen dario argento'nun, kendisi gibi yönetmenlik, oyunculuk hatta dj'lik yapan, dikkat çekici hiç bir özelliği olmamasına rağmen akıl almaz bir seksapaliteye sahip, babası tarafından yönetilen trauma ve the phantom of the opera filmlerinde aldığı rolleri, marilyn manson'a çektiği video klibi, enteresan dövmeleri, brian molko ile yaptığı je t'aime moi non plus düeti, this picture video klibinde yer alması ve beraber yayınlanan fotoğrafları ile kısa zamanda alt kültürün ikonlarından birine dönüşmüş harika ve bir o kadar da arıza olan kadın..

lungs

florence and the machine'in temmuz 2009 çıkışlı debut albümü. albüm çıkar çıkmaz ingiltere listelerine iki numaradan giriş yapmıştır. yıllardır çıkan en muhteşem debut albümlerinden biri kabul edilmektedir. ancak grubun çok uzun zamandır takipçisi olanlar için bu albüm biraz hayal kırıklığı olmuştur. çünkü zaten daha önce yayınlanan ep'ler ve live kayıtlar sayesinde albüm içindeki şarkıların pek çoğu daha önce dinlenmiştir. yine de flo'nun hakkını yememek lazımdır. yıllardır hala kendisini dinleten albümlerden biridir. çeşitli limited edition'ları da bulunmaktadır. tracklist ise şöyledir..

1. dog days are over
2. rabbit heart (raise it up)
3. i'm not calling you a liar
4. howl
5. kiss with a fist
6. girl with one eye
7. drumming
8. between two lungs
9. cosmic love
10. my boy builds coffins
11. hurricane drunk
12. blinding
13. you've got the love

the smiths

80s başında steven patrick morrissey ve johnny marr denen iki adamın bir araya gelmesiyle kurulan ve 80s sonuna kadar faaliyet gösteren grup. evet tanımımı da yaptığıma göre içimdekileri dökmeye başlayabilirim. öncelikle the smiths, there is a light that never goes out'dan ibaret değildir. 500 days of summer'ı izleyip akabinde the smiths için ölüp bitenlere bunu belirtmek isterim.
irlanda asıllı olmasına rağmen manchester'da doğan koyu katolik bir ailenin, uyuşturucu bağımlısı, yalnız ve sürekli oscar wilde okuyan, içine kapanık çocuğu morrissey'in ve ne kadar yetenekli olduğunun her daim farkında olan johnny'nin insan ruhunu tarumar etme serüveni 1984 yılının başında piyasaya sürdükleri debut albümleri the smiths ile başlar. post punk ve manchester'ın madchestar olarak anılmasına neden olmaya başlayan rave kültürünün yavaş yavaş yükselmesine rağmen, elektronik her sesten uzak kalarak, morrissey'in melankolik lakin harikulade sözleri ve marr'ın yoğun riffleri ile kotarılan albüm grubun nasıl bir portre çizeceğini ortaya koymuştur. bugün bile müzik tarihinin en iyi albümlerinden sayılan the smiths, pretty girls make graves, this charming man, still i'll, what difference does it make gibi hitler barındırmaktadır. bizzat morrissey tarafından tasarlanan albümün kapağında andy warhol'un flesh filminden bir kare yer almaktadır.
ilk albümün başarısı ile iyice gazlayan ve ilk albüm ile ikinci albüm arasında hatful of hollow adında bir toplama sıkıştıran grup 85 kışında ikinci stüdyo albümleri meat is murder'ı yayınlar. 11 yaşından beri vejeteryan olan morrissey'in tavrı ile grubun politik duruşlarının şarkılara oldukça yansıdığı bu albüm listelerde bir numaraya kadar yükselen hitler çıkarmıştır olmasına rağmen grubun tavrı yüzünden oldukça eleştiri almıştır. fakat yine de hiçbir eleştiri yapılan işin başarısını ve that joke isn't funny anymore, meat is murder, well i wonder, i want the one i can't have gibi hitleri gölgeleyememiştir.
the smiths, 85 sonunda bir sonraki albümleri the queen is dead'i kaydetmiş, bununla da kalmamış amerika ve ingiltere'yi baştan başa turlamıştı. her geçen gün artan popülariteleri ve kendi şirketleriyle yaşadıkları sorunları, albümün yayınlanmasının gecikmesi ile büyük plak şirketlerinin yeni avı olan grup müzikal anlamda yine harika bir albüm yayınlamasına rağmen kendi içerisinde çatırdamaya başlamış, andy rourke gruptan atılmış, yerine craig cannon getirilmiş fakat iki gün sonra rourke gruba geri dönmüştür. bunun yanı sıra morrissey ve johnny arasında her geçen ve gün gün büyüyen ego savaşları grubu yormaya başlamıştır. lakin, 86 yılında kapağında alain delon'un fotoğrafının olduğu albüm satışa çıkmış ve ingiltere listelerine iki numaradan giriş yapmıştır. bu albüm there is a light that never goes out, some girls are bigger than others, cemetry gates, i know it's over, bigmouth strikes again, never had no one ever ve the boy with the thorn in his side gibi en bilinen the smiths şarkılarını bünyesinde barındırır. ve bu albümden sonra grup emi ile anlaşma imzalar..
sene 87'yi gösterdiğinde kendi içlerinde yaşadıkları çatışmalar marr ile morrissey'i iyice birbirinden uzaklaştırmış, marr'ın gruptan ayrılmak istediğini her fırsatta dile getirmesine, sürekli alkole abanmasına neden olmuş, bu durumlar da morrissey'in iyice hırçınlaşmasıyla sonuçlanmıştır. yine de müzikal anlamda üretimlerine devam eden grup shoplifters of the world unite ve sheila take a bow adında iki single ve the world won't listen adındaki ikinci toplama albümlerini yayınladılar. sheila take a bow listelerde iyi bir başarı grafiği çizdi ve bunun ardından morrissey ve marr birlikteliğinin son ürünü olan strangeways, here we come 87 baharında kaydedilip eylül ayında piyasaya çıktığında marr gruptan ayrılalı bir kaç ay olmuştu..marr'ın yerine başkaları geçmeye çalışsa bile mümkün olmadı. genel anlamda bakıldığında da kasvetli bir havası olan albüm resmen iki efsanenin ayrılığını yansıtır. stop me if you think you've heard this one before, i started something i couldn't finish, girlfriend in a coma, last night i dreamt that somebody loved me gibi hitler çıkaran albüm grubun dördüncü ve son albümüdür..
artık ipler kopmuş, geri dönülmez yola girilmiş, hem marr hem morrissey birbirlerine olan öfkelerini her fırsatta dile getirir olmuşlardır.. bu dört albümün yanı sıra 86'da rank adında bir live kayıt ile 2008'de the sound of the smiths adlı bir best of albüm yayınlayan grup bir daha isimlerinin bile yan yana gelmemesi için sonsuz çaba harcamıştır..
johnny marr, smiths sonrasında the pretenders, electronic, the the, johnny marr and the healers ve modest mouse gibi gruplarda karşımıza çıkmasına rağmen 2008'den beri beraber olduğu the cribs ile yollarını ayırmıştır. şu günlerde de the messenger isimli güzel ötesi bir tekli yayınlamıştır, albüm ise şubat 2013 gibi piyasada olacak gibi görünüyor..
morrissey ise, solo kariyerine odaklanmış, dokuz albüm çıkarmış ve johnny marr ile tekrar biraraya gelip gelmeyecekleri sorulduğu zaman ''eğer bir daha johnny ile bir araya gelirsem oturup taşaklarımı yerim. bunu on bir yaşından beri vejeteryan olan bir adam söylüyor, dikkatinizi çekerim.'' demiştir...
Henüz takip ettiği biri yok.