geçen haftalarda bu programda bir bey bir hanıma "çok heteroseksüel bir erkeğim, bakımlıyım" dedi. kimse de dönüp de bir "hayır beyefendi heteroseksüellik bakımlı olmak demek değildir o dediğiniz metroseksüelliktir" demedi. çünkü bilmiyorlar.
"
milyonların izlediği bir evlendirme programını bir gün bir eşcinsel kadın arayıp bir kadınla evlenmek istediğini söylerse ne olur?
yaygın medyanın heteroseksüel olmayanlara yönelik genel tavrını dikkate aldığımızda, bu durumun anlayışla karşılanmayacağını tahmin etmek güç değil. her şeyden önce bir şaşkınlık yaratacaktır. ya da fırsattan istifade, heteroseksüel olmayanlara yönelik derin öfke, nefret açığa çıkıverecektir. o ilk şaşkınlık geçer geçmez yapılacak ilk iş ise, o arayan kişiyi susturmak olacaktır.
şu günlerde benim kahramanım olan eda şen isimli bir izleyici, esra erol'da evlen benimle adlı evlendirme programını arayıp böyle bir talepte bulundu. daha önce amsterdam'da bir kadınla evlendiğini ama boşanmak zorunda kaldığını söyledi. şimdi ise, hollanda'ya tekrar gitmeden önce ruhuna hitap edecek bir kadınla tanışmak ve o kadınla evlenmek istediğini milyonların önünde esra erol'la paylaştı. hatta o programdaki her katılımcı gibi maddi olarak bir evliliğin altından kalkabileceğini göstermek adına, hollanda'da bir evinin olduğunu da belirtti.
aslında görünürde hiçbir sorun yoktu. eda daha önce hollanda'da evlendiğini söylüyordu ve bu demek oluyor ki, hollanda'ya gidip tekrar evlenmesinin önünde yasal bir engel yoktu. e maddi olarak eda'nın durumu da iyiydi. tıpkı oradaki diğer katılımcılar gibi, evlenmek istemesi gayet doğaldı; üstelik eda'nın koşulları bu isteğini gerçekleştirmeye de uygundu.
heteroseksist şaşkınlık
oysa esra erol böyle düşünmüyordu. eda bir kadınla evlendiğini söylediğinde yüzündeki o korkunç, duyduklarına inanamayan ifade; her şeyi özetliyordu. anlaşılan o ki erol, her gün bıkmadan usanmadan heteroseksüel bireyleri birbirleriyle tanıştırıp onların evlenmesine ön ayak olurken, bu dünyada sadece heteroseksüellerin olmadığı gerçeğini unutuvermişti. gerçi o tepkisini göz önünde bulundurursak, böyle bir gerçekten haberdar olduğundan bile emin değilim. nitekim eda ona bu gerçeği hatırlatınca ya da öğretince adeta tokat yemişe döndü.
sadece erol değil, izleyiciler arasından da o derin şaşkınlığı belli edercesine "aaa..." nidaları yükseldi. karşılaşılan durumun ne kadar "sıra dışı" olduğunu vurgulamak adına, orkestra hemen araya girip dramatik bir ses çıkardı.
bu şaşkınlık öylesine heteroseksist ki... esra erol'un o gözlerini kocaman kocaman açarak şaşkınlığını belli etmesi, o izleyicilerden yükselen nidalar, o dramatik müzik... adeta heteroseksizmin ete kemiğe bürünmüş hali...
bence bu şaşkınlık hali ilk aşamada öfkeden, nefretten çok duyduklarına inanamamaktan kaynaklanıyordu. yani homofobiden çok, heteroseksizmin ifadesiydi. heteroseksüelliği tek meşru cinsel yönelim biçimi olarak gören, dünyayı heteroseksüellerden ibaret sanan bakış açısının bir dışa vurumuydu.
ama daha sonra esra erol o ilk şaşkınlıktan sıyrıldığında homofobisini, heteroseksist öfke ve nefretini de açığa vurmaktan çekinmedi. her insan gibi biriyle tanışmayı ve evlenmeyi isteme hakkı olan eda'yı, sırf eşcinsel olduğu için kapı dışarı etmeyi tercih etti.
"heteroseksüel aşkın" kutsanışı
ana akım medyada heteroseksüel aşkın ve heteroseksüel ailelerin kutsandığına sıklıkla tanık oluruz. kitle iletişim araçlarında; çocuk kitaplarından televizyon dizilerine, reklamlardan video kliplere, eğlence programlarından ana haber bültenlerine kadar her yerde heteroseksüellerin aşklarına, tutkularına, korkularına ya da yaşadıkları sorunlara tanık oluruz.
her yerde bir kadınla bir erkeğin öpüşüp koklaşmasını izleriz... okuruz... dinleriz... her seferinde hayatın en ulvi amacı, karşı cinsten birini bulmak ve onunla evlenip bir aile kurmakmış gibi gösterilir bize. gün içinde milyon kez, bu ön kabul burnumuza burnumuza sokulur.
bu sürekli tekrar sayesinde, bu ön kabul öylesine kanıksanır ki, kitle iletişim araçlarında gösterilen heteroseksüel aşkın ya da heteroseksüel ailelerin dışında bir aşkın yaşanamayacağını; başka türden ailelerin kurulamayacağını düşünmeye başlarız. doğal olanın, meşru olanın sürekli göz önünde tutulan olduğunu düşünürüz. sürekli göz önünde olan ise heteroseksüelliktir. buna karşılık heteroseksüellik dışında kalan cinsel yönelim ve kimlikler, görünmez kılınır / sessizliğe gömülür.
eşcinselliğin görünürlük koşulları
esra erol'un evlendirme programında olduğu gibi, ana akım medyada sadece heteroseksüellik görünür olurken / heteroseksüellerin yaşadıkları aşk ve kurdukları aileler kutsanırken; kimi zaman ender de olsa eşcinsellik ya kısa bir süreliğine ya da dolaylı bir biçimde görünür. ancak eşcinselliğin heteroseksüel egemen medyada görünür olma biçimleri her seferinde belli biçimlerde tekrar eder; her seferinde belli koşullar tarafından kıstırılır.
ana akım medyada eşcinsellerin varlığı, her şeyden önce bir "sorun" olarak karşımıza çıkar. heteroseksüellerin yüzleşmesi ya da çözmesi gereken; heteroseksüellerin kendi içlerinde derin bir şaşkınlık, mutsuzluk ya da öfke duymasına sebep olan bir sorundur bu.
esra erol'un programında yaşanan da buydu. eda'nın varlığı, esra erol ve oraya karşı cinsten biriyle evlenmek için gelmiş heteroseksüel katılımcılar için belli ki bir sorundu. bu sorun karşısında ilkin şaşırıp bir şey yapamazken, sonra öfkelenip eda'nın telefon bağlantısını keserek "bu sorunu çözdüler".
başka bir ifadeyle, sorun olarak algıladıkları şeyi, yani eşcinsellikle karşılaştıklarında yaşadıkları sarsıntıyı çözme biçimleri, eşcinselliği yok etmekti! eda'nın telefonunun kesilmesinin / sesinin susturulmasının, onu yok etme isteğiyle aynı şey olduğunu düşünüyorum. tıpkı ahmet yıldız'ın eşcinsel olduğu için öldürülmesi gibi... tıpkı sırf eşcinsel, biseksüel, transseksüel ya da interseksüel oldukları için bin bir türlü eziyete maruz kalan diğerlerinin yaşadıkları gibi...
susturulan eşcinsellik
sadece esra erol'un programında değil, heteroseksüellerin gözünden anlatılan dizilerde, reklamlarda, romanlarda, filmlerde de benzer bir kurguyla karşılaşırız. her seferinde eşcinseller, "dışarıdan" gelip, heteroseksüel düzeni "tehdit ederler". bu karşılaşmanın yarattığı kaos, her seferinde heteroseksüellerin gözünden anlatılır. eşcinsellerin ne düşündükleri, ne hissettikleri bize aktarılmaz. aktarılsa bile, heteroseksüel egemen bir bakış açısı tarafından filtrelenir.
nitekim eda susturulduktan hemen sonra, esra erol ve programdaki diğer "heteroseksüeller" eda hakkında, eda'nın kimliği hakkında kendinden emin, büyük büyük laflar etmeye başlarlar. aslında tıpkı onlar gibi sevmek, evlenmek isteyen birinin duygularını aşağılamak adına "bunun gibiler fantezi dünyasını renklendiriyor" derler.
sonra da esra erol, sanki bu konularda uzman bir bilim kadını edasıyla eda'nın cinsel yönelimini açıklamaya çalışır. kulaktan dolma bilgilerle yetiştirilme biçiminden, içinde doğduğu koşullardan falan bahseder. eda'yı konuşturmak, ona kendini anlatma fırsatını vermek yerine; onu susturup onun hakkında konuşmayı uygun bulur. o konuştukça oradaki herkes esra erol'un dediklerini onaylamak adına otomatik bir biçimde kafasını sallayıp durur.
sadece oradaki konuklar değil, daha sonra programda yaşananları haber yapan gazetelerin çoğu da o otomatik kafa sallamaya katılırlar. esra erol bir programa katılıp eda'yı niçin susturduğunu anlattığında oradakiler de kafa sallarlar. herkes hep birlikte eda'yı tekrar tekrar sapkınlaştırıp sistemin dışına iter.
bu, sadece eda'ya yönelik bir saldırı değil. cinsel çeşitliliğin var olabileceğine; farklı kimliklerin, farklı tutkuların bir arada yaşayabileceğine dair inanca da yapılmış bir saldırı.
telefonu kesilip susturulan eda'yla birlikte susturulmaya, görünmez olmaya devam mı edeceğimiz; yoksa bu haksızlığa karşı sesimizi yükseltip görünür olmayı mı tercih edeceğimiz ise bizim elimizde.(yb/bç)
"
zamanın istiklalinde (!) bankamatikten para çekmeye çalışırken sarhoş bir kadın turistin gelerek, 'poponuzu elleyebilir miyim? ' minvalindeki sorusu, benim bir anlık afallamam ve izni verdikten sonra verdiği tepki, götüme güzel demenin en kibar haliydi.
- öncelikle, bu sözlükte bu giriyi bu kadar geciktirmiş olmak bir ayıp benim için...
- gözlerim sığmıyor yüzüme kitabıyla edebiyat dünyamıza ve hayatımıza çarpan büyük insan.
- 1964 istanbul doğumlu; kabataş lisesi mezunu; tıp ve sosyoloji lisans öğrenimlerini yarıda bırakarak, tümüyle edebiyata yönelmiş eşcinsel fikir adamı ve sanatçı. tam adı, derman iskender över.
- hem deneme ve romanlarıyla hem de şiirleriyle benzersizdir.
- en yakın rakibi murathan mungan dır deseler de, rakip değil, birbirlerini tamamlayan değerlerimizdir.
şiir kitapları şunlardır:
gözlerim sığmıyor yüzüme (1988)
erotika (1991)
yirmi5april (1994)
periler ölürken özür diler (1994)
suzidilara (1996)
güzel annemin hayal gücü (1996)
ciddiye alındığım kara parçaları (1997)
papağana silah çekme! (1998)
alp krizi (1999)
gözyaşlarım nal sesleri (1999)
bir çift siyah deri eldiven (2000)
ipucu bırakma sanatı (2000)
bahname (2000)
teklifsiz serseri (2001)
kahramanlar ölü doğar (2001)
çürük et deposu (2001)
eski kral deposu (2002)
siyah beyaz denizatları (2003)
barudî (2003)
dicle ile fırat (2004)
bir daha bana benzeme angel! (2004)
sarı şey (2010)
bu defa çok fena (2011)
ali (2013)
elli belirsiz (2014)
serbest metin ve romanları:
dedem beni korkuttu hikâyeleri (1992)
ikizler burcu hikâyeleri (1993)
666 (1994)
galileo'nun pergeli (2009)
the kırmızı başlıklı istasyon şefi (1996)
belden aşağı aşk hikâyeleri (1996)
pop h'art (1997)
balık burcu hikâyeleri (2000)
made in hell (2001)
insectisid (2002)
necronomicon /ölüm kitabı (2004)
yepyeni, taze başlıklar yerine "bir gün" butonu ile geçmiş başlıklara seyahat edip, altlarına girdi girerek daha dolu bir başlık değeri ortaya koymak adına bu yepyeni başlığı açma gereği duyan yazarın başlığı.
(bkz: gay gibi davranmak) tam olarak bir gay nasıl davranır? toplumun yanlış algısını yıkmaya çalışan güzel insanların kendi algılarında sıkışıp kalması durumunu ispatlayan başlık.
bugün sözlükten birisiyle konuştum ilkokul ikinci sınıftan beri hikaye yazıyormuş ve hikayelerinin çok güzel olduğunu düşünüyorum. kendim şiir yazıyorum, edebiyat hocalarıma sunuyorum, beğeniyorlar. sözlükte yazılmış onca giri var. zamanla kaybolarak çöplüğe karışmaları gerekmiyor. onları derleyip bir kitap çıkarabiliriz. içine deneme de koyabiliriz, şiir de, hikaye de, giri de. çok da güzel olur. inci sözlük'ün caps kitabı bile dnr'da satıyorken biz de satabiliriz. ahmet batman bile okunuyorken biz de okunabiliriz. hem böylece ayı sözlük'ü tanıtmayı bir üst çıtaya yükseltmiş oluruz hem de kabullenmede sıkıntı yaşayan lgbtlere ulaşırız, depresyona girmelerine gerek kalmadan onlara yardım etmiş oluruz ya da intihar etmelerine gerek kalmadan. hem toplumun yanlış algısını da değiştirebiliriz. okuyan bir gençlik geliyor. sanatın gücüyle, lgbt sanatçılardan bahsederiz. tabii ki bunları bir anda gerçekleştiremeyiz bekleye bekleye de yapabiliriz yavaş yavaş elbet bir gün o kitabı elimize almış oluruz mutlaka.
mesela kitaba alınmasını önereceğim bir giri var, psk3 ün eller hakkında yazdığı bir giri vardı. onu nasıl bulacağım bilmiyorum ama bulunca buraya ekleyeceğim.
edit: astral bulmuş eklemiş, sağ olsun.
edit 2: bir yazar tarafından önerilen entry, entrynin sahibine sorulmadan kitaba konulmayacaktır.
fransız bir seks partneri aramak ırkçılık olmuyorsa kürt partneri aramak neden ırkçılık olsun ki? dememe yol açan başlık. ırkçılıkla alakası yoktur efenim. ırkçılık karşındaki şahsın ırkına karşı bir hakarette bulunduğun zaman var olur.
çıplak kısımdan anlaşılanın popo ve pipi olduğunu gösteren başlık. ne yani, gün içerisinde kolumuz da çıplak, elimiz de çıplak, ensemiz de çıplak, baldırlarımız da çıplak. ayrıca komik olan her gün gay date mate sitelerinden programlarından adam ararken gördüğü göbek ve göğüse komik ve iğrenç demektir ve bunu dillendirmektir. . sanki hiç görmediniz amk.
gittim aysti aldım (limonluu) bi de yanına çizi, peynirli çizi, 2 luppo, fındıklı ikram. bebe büskivisi de aldımdıydı da para çıkışmayınca onu bıraktım. * eve geldim babam aystiyi gördü, yine başladı "içme şunu evladım ya! içme içme! şeker! şeker! hep şeker!" sonra annem bir yandan "bugün televizyonda dediler 1 bardağında 10-12 küp şeker varmış!" felam filan. sonra bir bardağa aysti döktüm odama gittim, giderken mutfağın ışığını kapattım, sonra tekrar geldim çöpü attım aystiyi de aşağıda aşağıdan gizleye gizleye geldim masamın yanına koydum (kimse göremez hihi). şimdi trollface ifademle masamda aysti yudumluyorum.. ov yee..
hdp'nin oy kapmak için lgbti bireyleri kullanmasından başka bir şey olmadığını kanıtlayan eylemleri bir kere daha gün yüzüne çıkaran park. zamanında tayyip de aynısını yaptı. kayıtları var. ders almak çok zor değil. değil mi?