lost soul

Durum: 1537 - 0 - 0 - 0 - 04.11.2016 14:13

Puan: 32574 - Sözlük Kaşarı

15 yıl önce kayıt oldu. 1.Nesil Yazar.

Tamam.
  • /
  • 77

leave a room

lake of tearsın the neonai albümünden hoş bir melodi. şarkıya bir de güzel sesli bir hanım abla eklik ediyor.
sözleri can yakabilir.

leave a room inside my dear
the hide from all the darkness you must find
when you can cry when no one cares
where you can leave them all behind

close your eyes and ride into this night
there is no wrong direction here
just a smile for every candlelight
so leave a room inside my dear

inside, leave a room inside, spare a place to hide
bring a candle so and a smile inside
inside, leave a room inside, spare a place to hide
bring a candle so and a smile to go

form an ocean from your teadrops
set your sails and sail away
and promise we that you will not stop
until you find where tears wont stay

inside, leave a room inside, spare a place to hide
bring a candle so and a smile inside
inside, leave a room inside, spare a place to hide
bring a candle so and a smile to go

merdiven

güzelinden bir ahmet haşim şiiri...

"ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden
eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak
ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak

sular sarardı yüzün perde perde solmakta
kızıl havaları seyret ki akşam olmakta

eğilmiş arza kanar muttasıl kanar güller
durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller
sular mı yandı neden tunca benziyor mermer

bu bir lisan-ı hafidir ki ruha dolmakta
kızıl havaları seyret ki akşam olmakta"

ahmet haşim

la nascita di venere

somewhere over the rainbow

efenim, bu güzelim şarkıyı the wizard of oz'da judy garland (doroty) da söyler "over the rainbow" olarak.
şurdan izleyebilirsiniz:


sözleri de şöyle;
somewhere over the rainbow
way up high
theres a land that i heard of
once in a lullaby

somewhere over the rainbow
skies are blue
and the dreams that you dare to dream
really do come true

some day ill wish upon a star
and wake up where the clouds are far behind me
where troubles melt like lemondrops
away above the chimney tops
thats where youll find me

somewhere over the rainbow
bluebirds fly
birds fly over the rainbow
why then, oh why cant i?
some day ill wish upon a star
and wake up where the clouds are far behind me
where troubles melt like lemondrops
away above the chimney tops
thats where youll find me

somewhere over the rainbow
bluebirds fly
birds fly over the rainbow
why then, oh why cant i?

if happy little bluebirds fly
beyond the rainbow
why, oh why cant i?

federico garcia lorca

bir güzel adam.
ispanya iç savaşında faşistler tarafından kurşuna dizilerek öldürülmüş.
güzel adam; güzel şair.

"altımızdaydı gece. acının kristali,
ağladın derin uzaklıklar boyunca.
bir salkımdı acım cançekişmelerden
senin kırılgan kum yüreğinin üstünde."

palyaço

bir şiir.

uzun ve hüzün ve altı kadeh rakı.


1.

kaç kişiyi öldürdüm düşlerimde
kaç kilo çekerdi yalnızlık
kaç kere ezildim altında
yaz yağmurlarının

belki de palyaçolar ağlardı pazartesi sabahları
her sirk geldiğinde ağlamaklı olurduk
hep ağlamaklı olurduk gülünecek halimize

kim sevmezdi çiçekleri filan
"ben sevmezdim" dedim, "yalan" dedi

bunu palyaço söyledi,
palyaço söyledi ben yazdım
yazdım, yazmasam ağlayacaktım

herkes ağlarmış biraz, ben de ağladım
sırf bu yüzden mi ağladım
alçaklık gibi bir şey oldu bu biraz

biraz birazdım her şeyden
dün biraz sinirlenmiştim mesela
yarın bir kadını seveceğim biraz
biraz biraz kör oldum bügünlerde

ama rakı kadehlerini boşaltmayın
eksilmesin hiçbir şey
hiçbir şeyden dahi olsa
kalsın biraz

2.

umursamıyorum yılgınlığımı filan
çünkü sessizce yaşanmalı her şey
bir devrim sesszce olmalı mesela
ve her sözcüğüne inanmalı bir palyaçonun

bir palyaço neden yalan söylesin ki
ben palyaço olsaydım söylemezdim
marangoz olsaydım da söylemezdim
ben insan olsaydım yalan söylemezdim!

hem nereden çıkardınız palyaçonun yalnızlığını
kaç kilo çeker ki bir palyaço
hem neden yüzüme vuruyorsunuz
bir çirkin ördek yavrusu olduğumu

gocunmam ki ben, ben gocunmam
bir palyaço ne kara gocunmazsa
o kadar, o kadar gocunmam işte

rakı doldurun! eksilmesin

3.

bitmedi, yazacağım daha
yazmazsam ağlayacağım çünkü
alçakça olacak biraz

hem biz o zaman kimdik ki, nerelere giderdik
her sokakta biraz daha eksilirdik
bilirdim, geceleri puslu puslu olurdu bazen
bazen birisi fısıldarmış gibi olurdu
"duyamadım", derdim, "tekrar et!"
sessizliğe bürünürdü o vakit her şey
sokaklar daha bir puslu
palyaçolar daha bir ağlamaklı olurdu
ve ben daha bir alçak olurdum
ağlardım biraz

hem sen kimsin, çekiştirme diyorum
hatta kuyruğuma basma diyorum
acıyor, tırmalarım,-
diyorum

kahrol, kahrol!
diyorum

4.

geçen gün yüzüme rastladım bir ilan panosunda
korktum birden, kusacak gibi oldum
"olur öyle" dedi palyaço,
"herkes alçaktır biraz"
"otur ulan!" dedim, bağırdım ona
ben bazen bağırırım biraz

"rakı doldur!" dedim, "eksilmesin!"
ben bazen eksilirim biraz
aslında hepimiz eksilirmişiz biraz
bunu sonradan öğrendim

ben aslında her şeyi sonradan öğrendim
herkes herkesi sonradan öğrenirmiş
bunu da sonradan öğrendim

örneğin;

geçen gün bir kadınla seviştim
biraz değil çok seviştim

ya işte öyle palyaço
diyorum ki,
bunu da yeni öğrendim
sevişmek de eksilmekmiş biraz

5.

kim sevmezdi ki kuş ötüşlerini filan
"ben sevmezdim" dedim, "yalan"
dedi
bunu palyaço söyledi
palyaço söyledi, ben yazdım
yazmasam, alçak olacaktım
hem ben roman da yazdım biraz

bazen diyorum ki, palyaço,
sen olmasan ben ne yaparım
alçakça eksilirim belki biraz
her yağmur yağışında yerindi dibine girerim
hiçbir kadının kasıklarını öpemem belki
ya da unuturum sonradan öğrendiklerimi

biraz biraz anlıyorum ki,
yüzler eller, o terli vücutlar filan
her şey plastikmiş biraz

6.

haydi sirtaki yapalım palyaço
rakı doldur, yine eksildik biraz
"


çoğu yerde turgut uyar şiiri olarak geçmesine rağmen, bu konuda çokça "aslında onun şiiri değil yahu" yorumu da bulunmakta.

it

ingilizcede cansızlar ve hayvanlar -ve arada gariban bebekler- için kullanılan "o" zamiri.

aynı zamanda bir stephen king eseri ve bu kitaptan apartılmış televizyon filmi.
kitabı gayet korkutucu olabilecekken, filmi kitabın gölgesinde kalmış durumda. ancak yine de, çocukluk psikolojisiyle izlendiğinde çokça korkutabilmiş.

--- spoilerımsı ---
kahramanımız bir paylaço (bkz: pennywise)
çocukları kesip biçen bir paylaço kendisi. yaklaşmayın, yakar!
--- spoilerımsı sonu ----

palyaço

yoruldum

böyle bir şarkı var
ve
şöyle sözleri var:

bir rüzgara kapıldım gidiyorum
sonu hayır mı şer mi bilemiyorum

hem çok seviyorum dostlar başına
hem sıcak demir aşk olsun tutana
hem çok seviyorum düşman başına
hem sıcak demir aşk olsun tutana

ben yoruldum
söyle senin gücün var mı hala?
kaç yenilgi var
söyle ömür de allah aşkına

akışına bıraktım gidiyorum
sonu hayır mı şer mi bilemiyorum

hem eriyorum günden geceye
hem kapı duvar verilmiş sözlere

ben yoruldum
söyle senin gücün var mı hala?
kaç yenilgi var
söyle, ömür de allah aşkına


(bkz: sıla)
(bkz: imza)

in yer face

trip hop

biraz jazz, biraz rocky, biraz elektronik... ortaya trip hop!

(bkz: morcheeba)
(bkz: portishead)
(bkz: thievery corporation)
(bkz: tricky)
(bkz: massive attack)
(bkz: nitin sawhney)
(bkz: hooverphonic)

trip

tonight's music

katatonia'nın 2001 çıkışlı last fair deal gone down albümünden bir şarkı bu.

"how could this go so very wrong
that i must depend on darkness
would anyone follow me further down
how could this go so very far
that i need someone to say
what is wrong
not with the world but me"

of!


ebegumeci

gayet şık bir müzik zevki olduğunu tahmin ediyorum.
iyi haber!

goblin

italyan progressive metal grubu.
dario argento'nun muhteşem kült filmi suspiria'ya yaptıkları o olağanüstü müzikle tanınıyorlar.
burda: http://kisalt.com/28v

tenhi

jaljen dinleyip, şöyle bir finlandiya diyarlarına yollanıp, kuzey ışıklarına selam çakın:
http://kisalt.com/3wu

antony and the johnsons

antony hegarty'nin müzik projesi.
böyle tıngır mıngır, böyle güzelim, böyle misler misi müzikler fısıldamakta...

göç

albüme adını veren şarkının sözleri de şöyle:

kalp caysa da vur kıyılarıma
yağmur ol yağ bana
gül solsa da dur kapılarıma
müjdeler ver bana

göğsünde avutsaydın
uzanıp da öpseydin
beni sevseydin sevseydin
söylemesen de anlardım

gel kıyılarıma, kapılarıma
gel bana

gel odalarıma, gir uykularıma
tutulaydım ay yerine
aşk her yerde, göç her mevsim
uzanamadım ellerine

biraz çocuk kalsaydım
elinden su içseydim
beni sevseydin sevseydin
konuşmasan da anlardım

gel odalarıma uykularıma
gel bana

ayrılış

orhan veli kanık'la aram çok iyi değildir esasında. ama şöyle kısacık bir şiiri var:

"bakakalırım giden geminin ardından;
atamam kendimi denize, dünya güzel;
serde erkeklik var, ağlayamam."
  • /
  • 77
  • /
  • 41

frida kahlo


hayao miyazaki


korpiklaani


istanbul


kedi


ayı sözlük yazarlarının twitter sayfaları


burhan kuzu


özgür mumcu


trans onur haftası


hayat kısa kuşlar uçuyor


fatih akın


ahlak


cadının bohçası


seni düşünmek


selda bağcan


yalnızlık


dark bear


god is an astronaut


back to black


savina yannatou


  • /
  • 41
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 1537

lilith

şöyle bir hikâyesi var:
"tanrı balçıktan yaratmıştı ademle lilithi. ruhlarını kendi nefesinden vermişti. birbirlerine eş olur ademle lilith. ancak adem cinsel ilişkide üstte olmak ister. lilith karşı çıkar ademin bu üstünlük ve ayrıcalık isteğine. "tanrı ikimizi de eşit yarattı" diyerek itiraz eder.
aralarında tartışma çıkar. lilith, ademin kendisine karşı şiddet kullanacağını anlar ve tanrının yanına kaçar.
tanrı, lilithin güzelliğinden o kadar etkilenir ki ona kendi gizli adını söyler. tanrının gizli adını bilmek, artık büyük güce sahip olmak ve istekleri tanrı tarafından mutlaka yerine getirilmek anlamına gelmektedir. bunu bilen lilith, tanrıdan kanat ister. tanrı da verir. lilith artık kanat sahibidir. uçarak kızıldenize gider ve orada yaşamaya başlar.

ancak olay burada böyle bitmez. çünkü adem hâlâ lilithi geri istemektedir.
tanrı üç melek görevlendirir. melekler lilithi geri dönmeye ikna edecektir. kızıldenize gider melekler. önce yumuşaklıkla ikna etmeye çalışırlar. ama kararlıdır lilith. geri dönmeyi kabul etmez. lilithin bu tavrını gören melekler tatlı dili bir yana bırakıp bu kez lilithi kızıldenizde boğmakla tehdit ederler. ama lilith gücünün farkındadır. tanrının gizli adını bildiğini, ona güçlerinin yetmeyeceğini söyler, onu rahat bırakmazlarsa gelecekte doğacak tüm bebekleri öldürmekle tehdit eder.

sorunun çözümünde tek bir yol kalmıştır: uzlaşmak. aralarında bir anlaşmaya varırlar. buna göre lilith çölde yaşamayı sürdürecek, bunun karşılığında da üzerinde "lilith" figürlü nazar boncuğu taşıyan bebeklere dokunmayacak, onları asla öldürmeyecektir.

artık anlaşılmıştır ki lilithten ademe yâr olmayacak. yeni bir kadın yaratmaktan başka bir yol kalmaz ve tanrı, havvayı yaratır. ama tanrının başı lilithten dolayı bayağı ağrımıştır. bu yüzden havvayı lilith gibi ademle aynı maddeden yani balçıktan yaratmaz. ademin kaburga kemiğinden yaratır ki havva, ademe karşı çıkmasın, eşitlik iddia etmesin, itaatkâr olsun. lilith gibi asi olmasın."

lost soul

bakıyoruz; neler yazabiliriz diye...

ilk girimi 2011 yılında ağustos ayının 14'ünde akşam 5'te yazmışım ayı sözlük'e.
o günün üzerinden 5 yıldan fazla vakit geçmiş.

zaman, pekâlâ, hiç de acımadan patır patır ilerliyor işte.

ben, yeri geldiğinde, gayet duygusal bir insan olabiliyorum sanırım.
gerçi, bazı zamanlar oluyor, dünyanın bütün dertleri omuzlarıma birikmiş gibi hissediyorum
sonra
bazı zamanlar oluyor, dünyanın en huzurlu insanı benmişim gibi hissediyorum.

biz insanlar, bu girift ruh hâllerinden uzaklaşamıyoruz içinde yaşıyor olduğumuz dünya, dünyaya geldiğimiz zaman, zamanı harcadığımız olaylar hasebiyle.

son dönemde hem sözlük içre, hem de içinde yaşıyor olduğumuz ülke içinde olan bitenler beni ziyadesiyle etkilemiş durumda. bu yüzdendir ki uzunca bir süre kendimi soyutlamak niyetindeyim bazı mecralardan.
sözlük de bu mecralardan bir tanesi.

ülkenin içinde bulunduğu ahval dahilinde akıl sağlığımı korumanın en iyi yolu olarak bunu görüyorum:
kendimi müziklere, kitaplara ve filmlere hibe edeceğim.
"insanlardan buz gibi soğudum." diyor cahit külebi,
vardır bi' bildiği.

şu 5 yıl boyunca güzel insanlarla konuştum, güzel insanlarla tanıştım, çirkin insanların yazdıklarını okudum, çirkin insanlardan uzak durdum.
hali hazırda peyderpey konuşuyor/mesajlaşıyor olduğum iki-üç kişi var.

hayatım boyunca, franz kafka ile akıl ve ağız birliği etmişçesine, çevremde hep birkaç insan oldu zaten.
ne demiş: "huzur mu istiyorsun? az eşya, az insan."
şu iki-üç kişi benim için 5 yıl 3 ayın getirisidir; yüreğime basmış, özümsemişim.
kâfidir benim için.

"insan ne için yaşar?"
peki,
"insan ne için yazar?"

ilk sorunun cevabı nezdimde değişmekle beraber,
ikinci sorunun cevabı benim için bellidir:
hayat gailelerimden bir tanesi dünyaya bir iz bırakabilmektir.

o yüzden girilerimi silmiyorum.
burada kalsınlar, okunsunlar.

ingeborg bachmann şöyle yazar pek güzel bir şiirinde*:
"hiçbir şey gelmeyecek bundan böyle."

kapanışı güzel bir müzikle yapayım.

"like little puffs of smoke
we're here and then we're gone"



ayı sözlük'e yolunda başarılar dilerim.
güzel günler görmek dileğiyle.


*bu arada,
olur a iletişime geçmek isteyen yazar ya da okurlar olabilir.
mail adresi şudur:
_________________
[email protected]
_________________
istediğiniz herhangi bir şey hakkında yazabilirsiniz.
okumaktan keyif alırım.

güzel günlere...

babasız kızlar balosu

güzelinden bir perihan mağden şiiri.


"bu davette topuğunuzun ya da kanadınızın
biri kırık olmalı
bu şartı yerine getirmeyenler
kırık ön dişler ya da deşik ciğerlerle de
katılabilirler"

uzun hazırlıklardan geçtik biz
uzakdiyarlara uçtuk: başka çaremiz yoktu
babasız kızlar korosu:
babamız bizi sevmedi
çirkiniz! çirkiniz!
zır deliyiz. güzeller güzeli şüphe
kır kalbimi, alışığım ben
yeşil gözleri babamın: gözleri zehirli yosunlardandır
ince ince proje dokur, gürcü soğuk ve mağrur
babamı hiç görmedim - ki onca yıldır

"bu baloya davetli kızlar
babalarının cenazesinde bulunmayacaklar"

niye seveyim seni
babalarının terk ettiği kızlar, kötülüklerinde cömert
aşklarında hazin ve güvenilmezdirler

babasız kızlar korosu:
babamız bizi sevmedi
öyle birşey koptu ki içimizde
bütün kötü kadınlar bizden sorulur
kaçmayı biliriz biz en iyi
ey cesur! ey sevgili! sıkıysa bak gözlerime
taşa çeviririm seni, mum gibi eritirim
çocukluk acıları pazılarımdır benim
ah ben ne güçlü ne unutkanım bilemezsin.

"balomuz gece yarısını geçe başlayıp
canımız isteyince biter"

kandırdur arabalarıyla dolanmayız biz
cam kırıklarında dans etmek varken
babasız kızlar korosu:
küfredip kavga çıkarırız
çirkiniz! çirkiniz! çirkiniz
babamız bizi sevmedi
cümlenizin hakkından geliriz
yaralarımıza şap dökerek büyüttük kendimizi
göçebeyiz; talan eder tüyeriz
hayat, baskınımıza mazur bir davet yeridir
arka kapıları tekmeler içeri gireriz
yaklaşma yakarım, dumanını üflediğim gibi
keyfime bakarım

ön kapıdan ve sırayla
buyrun kibar hanımlar beyler
babanız sizi sevdi de ne oldu?
korkak, kör ve bok gibisiniz.

dele zaram

rûdekî* adında bir insan yaşamış şu yıldan bin sene önce**. klasik iran edebiyatının kurucusu olarak kabul ediliyor günümüzde. mesnevileri, gazelleri, kasideleri, rubaileri, şiirleri var günümüze değin ulaşan.

işte, o şiirlerinden bir tanesi dele zâram. türkçe şerhiyle "zavallı gönlüm" yani.
ilk olarak fereydoun farrokhzad*** tarafından müziklendiriliyor. çok zaman sonra mohsen namjoo abé'm kiosk grubuyla beraber tekrardan dillendiriyor.

şimdi...
fars dilinin güzelliği üzre birsürü şey yazabilirim de;
şu ahenge, şu güzelliğe bak hele:

"dele zârem, fegân kem kon
tu eşkez dîdegân kem kon
gam ô nâle ze can kem kon
..."


sesim pek güzel değildir -ne yazık ki.
hele böyle bir şarkıdır, bir türküdür söylemeyeyim; ben bile utanıyorum sesimden.
o derece yani.

ama, işte,
bazı zamanlar oluyor
tawûsê melek'ten diliyorum da
kendimden geçe geçe söyleyebilsem istiyorum.

"...
vay çe nâle hâ ke ez dil be râhet nemûdem men
behre-î ez an be ômrem, be coz hem nedîdem men
..."


bunu dinleyip dinleyip,
sohrab'ın, hâfız'ın, füruğ'un,
hayedeh'in, azam'ın, mohsen'in,
bahman'ın, abbas'ın, ibrahim'in****
yoluna düşesi geliyor insanın.



"
ey zavallı gönlüm, az feryat et
gözlerimden az gözyaşı dök
canıma az hüzün ve gözyaşı kat
ah, ne kadar ağladım yoluna gönülden
bu yüzdendir ki ömrümde kederden başka bir şeye sahip olmadım

beni öldürdü bakışın
yolunu gözlüyorum
senin ay yüzünü göreyim diye
benim secdegâhım, ay'ım, kâbe'm oldu yüzün
gönlüm senin lüle lüle saçlarının büklümünün esiri oldu

gel, biraz otur yanımda
canımdan oldum beklemekten seni, sevgilim
artık bitir küslüğü, ayrılığı
çünkü ağına düştüm ve gönül kuşu senin avın oldu
gönlüm senin için yanıyor ama sen habersizsin
ah, ciğerimi yakan ahım neden gönlünü etkilemiyor, güzel

gel kucağıma, gel ve gör, sensiz başıma ne geldi
ay tenlim, gümüş yüzlüm, gel ve gör, nemli gözlerimi

ey can, ey kadim sanem,
ey can, önceki gece
ey can, rüyama bir ay girdiğinde
ey can, haberdar oldu
ey can, kalbim, ay yüzlü'm,
ey can, senin yanıma geleceğinden.
ey can, bir gel,
ey can, bir gör.
ey can, endamın ne hoş ve ne tatlısın.
ey can, gönlümü
ey can, sen süslüyorsun
ey can, vefanla teselli et gönlümü.
"



mohsen namjoo ve kiosk düeti:



feridun ferruhzad:




*bazı yerlerde adı rüdeki veya rudaki ya da rudeki olarak da geçiyor.
**tam olarak milattan sonra 858-941 yılları arasında.
***feridun ferruhzad. füruğ ferruhzad'ın* erkek kardeşi.
**** sohrab sepehri, hâfız-ı şirâzi, füruğ ferruhzad, hayedeh, azam ali, mohsen namjoo, bahman ghobadi, abbas kiarostami, ebrahim golestan.

the devil s anvil

60'larda new york'ta kurulan bir rock grubu. bu klasik tanımlamanın ötesinde bir müzik grubu ama. tek bir albümleri var 1967 yılında çıkardıkları: hard rock from the middle east
albümün adı grubun yaptığı müziği tanımlar nitelikte: arap, türk; orta doğu, yunan müziklerini hard rock, acid-rock öğeleriyle harmanlıyorlar. bunu da bu coğrafyaların geleneksel şarkılarını ve enstrümanlarını kullanarak yapıyorlar.

başlangıç olarak karkadon'u öneriyorum:

ayı sözlük

tanım: güzel sözlük.

şimdi saydıracam. ar yü redi mi?

her şeyden önce şunu belirtmem gerekiyor ki ayısözlük sade ayıların/bear'ların ve ayıseverlerin/chaser'lerin yazdığı, okuduğu bir sözlük değil. bunun ayırdında olmayanlar var sanırım. eğer ki hâlâ "ay, ayısözlüüüük ^^ ayılaaarrrrrrrr vaaar" modundaysanız, bir silkelenin ve kendinize gelin. sözlük yazarları -ve bittabi ki okuyucuları- arasında ayı ve ayısever olmayan onlarca adam -ve bittabi ki de kadın- var.

aynı zamanda ayısözlük sade bir eşcinsel sözlüğü değil. zira hem yazarlar hem de okuyucalar arasında eşcinsel olmayan adamlar, kadınlar da var. bunun da ayırdına varın.

peki, interaktif sözlük ne demek? ben cevap vereyim: yazarların başlıklar açtığı ve bu başlıkları tanımladıkları entry'ler girdiği bir online ortam.

buraya kadar bir sorun var mı? bence yok. şu yukarıdaki üç paragraf ile ilgili "beybi, bence yanlış düşünüyorsun; haksızsın" dediğiniz biryer varsa, haber eyleyin. bilahare açıklarım karşılıklı iki kahve içerken. sohbetim koyudur.

efendim, onca yazar varken, haliyle farklı farklı görüşler, inanışlar da olacak. bu gayet doğal. benim "beyaz la bu!" dediğime, bir başkası "yooo, ne alaka? o basbaya da siyah" diyebilir. kabulümdür.
işte, sorun burda zuhur eyliyor:
bu gerçeği kabullenemeyenler var.

herkes aynı düşüncede olacak diye bir şey yok. bunu şu muazzam beyinlerimize bir sokalım ilk önce. kimse kimseyle aynı fikirde olmak zorunda değil. bilakis farklılıklar iyidir, güzeldir, candır, canandır. bağrınıza basın.

ben, mesela, kalkıp geçenlerde yiyiştiğim seksi erkeğin göğüs kaslarını nasıl anlatabiliyorsam; bir başkası dün gece arabasına bindiği taksiciyi kolilediğini anlatabiliyorsa; diğeri en sevdiği pornonun linkini verebiliyorsa; bazıları nick altı entry'lerinde birbirlerini yalayıp yutabiliyorsa; kusura bakma ama, bebeğim, öbürü de kalkıp siyasetten, politikadan, kültürden, kürtlerden, araplardan, çerkeslerden, lazlardan, yahudilerden, cenıfır lopez'in amından, colton ford'un sikinden dem vurabilir, bahis eyleyebilir.

demem o ki;
sen nasıl ki dilediğin gibi entry'ler düzebiliyorsan sözlükte, başkası da dilediği konularda yazabilir.
sırf hoşuna gitmedi diye, açılan bir başlık sonrası bir başka yazarı provakatör olarak niteleyemezsin. hayır, beybi, öyle bir lüksün yok ne yazık ki.

cenıfır lopez'in amının ne kadar sulu ve seksi olduğunu yazan bir başlık ve entry hoşuna gitmedi mi? bak, o entry'nin altında bir eksi oy butonu var. oraya tıkla. hayatına mutlu mesut yaşamaya devam et. ha, o da mı kesmedi seni? başlığın altına dilediğin gibi saydırabilirsin. ama unutma; sözlük kuralları var. sevmediğin, hazzetmediğin bir başlık ya da enrty için dilediğini yazabilirsin, sövebilirsin, saydırabilirsin. ama bunu sözlük kuralları çevçevesinde yap. zira cenıfır lopez'in seksi ve sulu amını anlatan o entry'i yazan yazar da aynı şekilde sözlük kuralları çevçevesinde yapıyor yaptığını.

demem o ki;
yazarın biri dilerse kürdistan başlığını da açar, isterse recep tayyip erdoğan'ı göklere çıkarır, dilerse abdullah öcalan'ı yerden yere vurur, canı isterse mustafa kemal atatürk'ü övüp övüp bitirmez, ya da dün yiyiştiği kolinin seksi vücüdunu anlatır. buna kimse karışamaz. ne sen, ne de ben. bunu elbette ki sözlük kurallarını gözardı etmeden yapması gerekiyor, değil mi? ha, baktın ki sözlük kurallarının damına koymuş. ispikçiler var, editörler var, moderatörler var. onlardan biri değilsen, herhangi birine bir mesaj atıp "bak, sözlük kurallarını çiğnemiş bu entry'de." de. gereği yapılır.

çok mu uzattım?
az kaldı.

velhasıl-ı kelâm;
interaktif bir sözlükte farklı görüşlerde, farklı fikirlerde birsürü yazar var. herkes aynı fikirde olmak zorunda değil. derdin "mmm, bence hepimiz aynı şeyleri savunmalıyız. hem burası eşcinsel sözlük. öyle şeyler yazılmamalı"ysa, oturup biraz daha düşün derim.
sen dilediğin kadar ibne/gay/eşcinsel muhabbeti döndürebiliyorsan; adamın biri istediği kadar siyasetten, politikadan, cenıfır lopez'ın amından konuşabilir.
zira farklılıklar herzaman güzeldir. aksi takdirde kendini tekrar eden, hep yerinde duran bir ayısözlük karşılayacak seni ilerde. bu da hiç güzel olmayacak.
öptüm yanacıklarından. mucuk.

hrant dink

güzel adam.

"türkiyeliyim... ermeniyim... iliklerime kadar da anadoluluyum. bir gün dahi olsa, ülkemi terk edip geleceğimi batı denilen o hazır özgürlükler cennetinde kurmayı, başkalarının bedeller ödeyerek yarattıkları demokrasilere sülük gibi yamanmayı düşünmedim. kendi ülkemi de o türden özgürlükler cennetine dönüştürmek ise temel kaygım oldu.
şu anda yaşayabildiğim ya da yaşayamadığım haklara da bedavadan konmadım, bedelini ödedim, hâlâ ödüyorum." demiş vakt-i zamanında.

sonra, 19 ocak 2007de kalleşçe öldürüldü; bir nefret cinayetine kurban gitti bu güzel insan.

cumartesi anneleri

arjantin'deki kirli savaş döneminde hayatını gözaltılarda kaybeden ya da kaybolan çocukları için örgütlenen plaza de mayo madre'den ilham alan güzel anneler.

ilk kez 27 mayıs 1995te galatasaray lisesi önünde toplandılar gözaltında kaybolan ya da işkenceyle hayatını kaybeden oğullarının, kızlarının, canlarının, kardeşlerinin, eşlerinin hesabını sormak için.
hâlâ, yine cumartesi günleri, yine galatasaray lisesi önünde toplanıyor bu güzel anneler.

ayı sözlük itiraf

- sonsuz bir sürgünde hissediyorum kendimi. yanımda sevdiğim insanlar -ki çok azlar- olsa bile bu sürgün bitmiyor.

- düşüyorum. en "mutlu" olduğum anlarda bile düşüyorum. bu düşme hissi yakamı hiç bırakmıyor. kurduğum bir dünyam var: karanlık ve dipsiz bir kuyu şimdilik. etrafımda krallarım, kraliçelerim, perilerim ve gölgelerim ve hayaletlerim var. sonsuz bir düşüş içindeyiz.

- gülmeyi pek sevmiyorum. sevdiğim anlar oluyor elbette. ama yukarıda bahsettiğim o "düşme hissi" yüzünden tad alamıyorum. tad alma duyumu kaybettiğimi hissediyorum.

- konuşmak yoruyor beni. o yüzden yazmak daha kolay geliyor bazen. ama ona bile üşeniyorum çoğu zaman. yorgun ve bitkin bir durumdayım.

- üşengeç ve tembel sayılırım. ama bir oblomov değilim elbette.

- hüzün, kekremsi, acı ve zaman en sevdiğim kelimeler arasında...

- korkuyorum. kendimle sesli bir şekilde konuştuğumun ayırdına vardım. düşünsenize: yaşlı bir adam. sol elinde bir baston var ve hava soğuk. sağ elini paltosunun cebine sokmuş ve bir yokuşu çıkıyor. cebindeki bozuk paralar, sigara paketi ve çakmakla oynuyor sağ eli. çocuklar sokakta top koşturuyor. çocuksu bir hüzünle yanlarından geçerken izliyor onları. sonra konuşuyor: "sigara içsem mi? ama şimdi elini çıkar cebinden, sigarayı yak. uzun iş. hem hava soğuk. olsun. sen soğuktan etkilenmezsin. sen mi? hayır, sen. kim demiş? ben soğuğu severim." elini cebinden çıkarıyor ve yakıyor sigarasını...
yan tarafta bir dükkânda iki adam oturmuş iskemlelerde. yaşlı adamı izliyorlar ve duyuyorlar konuşmasını kendiyle. biri, diğerini dürtüklüyor: "adama bak!" diğeri cevap veriyor: "haa. o mu?..."
devamını dinlemiyor yaşlı adam. sigarasından ilk nefesini çekiyor ve burnundan veriyor. bunu hep yapıyor: ilk nefes hep burundan verilir.
yoluna tıngır mıngır devam ediyor...

- özlüyorum. görmediğim yolları ve tatmadığım şehirleri ve dokunmadığım rüzgârları ve tanımadığım insanları özlüyorum.

- ve çok çabuk yoruluyorum.

- ve kelimelerim arada terk ediyor beni.

- işte, yine terk edip gittiler...

eurovision 2012

tabiatı dolayısıyla gayet üşengeç, hatta ve hatta oblomov'a bile şapka çıkarttıran ben, hiç erinmedim, üşenmedim bütün şarkıları oturup dinledim. eurovision gediklisi olduğum söylenemez. dahası, hiçbir zaman başarılı tahminlerim de olmadı. sevdiğim, "ov, çok süper lan!" dediğim şarkılar ya yarı finalde pıtır pıtır döküldü, ya da finalde son üç-dört sıraya demir attı hep. bir tek finlandiya'nın lordi'sinde isabetli bir atışım oldu; o kadar. benden bir bülend özveren çıkmaz. hele meltem yazgan hiç çıkmaz.

amma velakin üşenmeyip onca şarkıyı dinledikten sonra bir entry düzmek şart oldu. bazı şarkıları, evet, yarısına kadar dinleyip "bu ne la?" triplerine girip kapat-kapat-kapattığımı da not düşeyim. kulaklarım -ve elbette ki gözlerim de- benim için çok önemliler.

iki yarı finalde kapışacak ve "big 5"in finalde direkt yarışacak şarkıları ve naçizane yorumlarım (dediğim gibi; eurovision kafalı bir gedikli değilim. yarışma sonrası "ehehehe nooldu leen? hani tahminlerin çıkmadı :p" diye gelmeyin bana):


1. yarı final
1- karadağ: rambo amadeus - euro neuro - http://kisalt.com/2bj
cıks, olmamış. tamam, eğlenceli bir şeye benziyor. ama yok. gayet saçma, kasıntı. gogol bordello mu diyeyim, disko partizani mi diyeyim... dördüncü sınıf bir kopyası gibi. yarı final sahnesine klipteki eşeği de getirebilselerdi belki finali görebilirdi.

2- izlanda: gréta salóme & jónsi - never forget - http://kisalt.com/2bk
daşşaklı düet. bahisçilerin de favorileri arasındaymış. finali illa ki görecek. zaten izlanda deyince akan sular şöyle bir duraksıyor. finalde de iyi bir iş çıkarır gibime geliyor.

3- yunanistan: eleftheria eleftheriou - aphrodisiac - http://kisalt.com/2bm
ne yalan söyleyeyim helena paparizou'nun ezik bir kopyası. olmamış, olmamış, olmamış. ama güzel yunan kızı, arkada yakışıklı yunan erkekleri, sütun gibi bacaklar... finali görecek tabii ki de... de... de.... şarkıda iş yok. o sözler hele. of ki ne of. kiç oğlu kiç.

4- letonya: anmary - beautiful song - http://kisalt.com/2bn
ahan da benim şarkılarımdan biri! dinler dinlemez âşık olduğumu söylemek istiyorum. söylemesem mi acaba? hep böyle oluyor çünkü. sevdiğim şarkıları lanetliyorum gibi. şarkının sözleri pek beğenilmemiş ortamlarda. fakat ben sözleri de sevdim. "mick jagger aradı. meşgul olduğumu söyledim. paul mccartney ile şarkı yazıyoruz. 'seni sonra ararım mick" mis gibi şarkı. loop'a aldım, döndürmeye başladım bile. anmary'ciğim; finale çıkamazsan bile üzülme. ben çok sevdim seni.

5- arnavutluk: rona nishliu - suus - http://kisalt.com/2bo
bu şarkıyı björk ya da ne bileyim adele söylese grammy alır, bafta alır da... konu eurovision olunca iş yapmayacak gibi görünüyor -ne yazık ki. kaliteli şarkı.

6- romanya: mandinga - zaleilah - http://kisalt.com/2bp
"yarısında çıktım" diyeyim. siz anlayın.

7- isviçre: sinplus - unbreakable - http://kisalt.com/2bq
isviçre bunu hep yapıyor. gayet "genç" şarkılar gönderiyor arada. şarkı çok kaliteli, muazzam değil. ama böyle çekici bir halet-i ruhiyesi var. solist bey kameraya öyle bakışlar atmasa daha iyi olacak gibi, ha?

8- belçika: iris - would you? - http://kisalt.com/2br
herkes "ay, ne güzel ballad!", "çok sevdiiiiim ^^" gibi yorumlar yapmış da... çok bayık be!

9- finlandiya: pernilla karlsson - när jag blundar - http://kisalt.com/2bs
finlandiya bu sene isveççe bir şarkı ile yarışıyor. bizimkiler daha "neden ingilizce şarkıyla yarışıyoruz? mis gibi türkçe varken, ingilizce nerden çıktı!!" muhabbetleri yaparken adamlar kalkıp isveççe şarkı hazırlamışlar.
şarkı güzel, şirin.

10- israil: izabo - time - http://kisalt.com/2bt
israil'den bir daha diva gibi bir şey çıkmayacak; bu kesin. şarkı retro, eğlenceli. tam olarak ne düşünmeliyim; bilemedim. iyi diyemiyorum, ama kötü de diyemiyorum.

11- san marino: valentina monetta - the social network song oh oh uh oh oh - http://kisalt.com/2bu
olabilirmiş de olamamış gibi bir havası var. olmamış yani. finali göremez.

12- kıbrıs: ivi adamou - la la love - http://kisalt.com/2bv
bi' bitmediniz gitti mk. yarısını bile görmedim, duymadım şarkının.

13- danimarka: soluna samay - should've known better - http://kisalt.com/2bw
kız tatlı, müzikalite iyi, şarkı güzel. ama büyük bir başarı alamaz sanırım. orta sıralarda yer bulur kendine finalde.

14- rusya: buranovskiye babushki - party for everybody - http://kisalt.com/2bx
verka serduchka mı yapmaya çalışmışlar? bu nineler cidden bir grupmuş. bu şarkıyla da ilgili kesin bir şey düşünemiyorum ya hu. kötü, evet. ama kötü de değil. ninecikler aklımı karıştı. dens dens dens! kam on en dens! paaarti fooor evribadiiii! deliriyorum.

15- macaristan: compact disco - sound of our hearts - http://kisalt.com/2by
iyi şarkı be. ama sevilecek bir şarkı değil. pek iş yapacağa benzemiyor. böyle yozlaşmış yeni dünya düzenine, insanlarına göndermeleri olan daha başarılı, iyi şarkılar olmuştu eurovision'da.

16- avusturya: trackshittaz - woki mit deim popo - http://kisalt.com/2bz
avusturyalı olsam utanırdım yeminle.

17- moldova: pasha parfeny - lautar - http://kisalt.com/2c0
moldova yarışmaya ilk defa katıldığı seneden beri hep harika şarkılar yapıyor. bu da öyle güzel bir şarkı. yine gogol bordello benzetmeleri yapılmış. sanki gogol bordello bu türü yaratmış gibi. şarkı güzel. finale de çıkar. finalde de iyi bir sırada olur istiyorum. solist mi? edward norton? güzel çocuk bir de. eheh

18- irlanda: jedward - waterline - http://kisalt.com/2c1
geçen senekinden on kat kötü bir şarkı. yerlerinde olsam disney channel için çalışmaya başlardım. cıks, olmamış. sıfır.



2. yarı final

1- sırbistan: zeljko joksimovic - nije ljubav stvar - http://kisalt.com/2c2
introsundaki keman direkt coldplay arağı. ben diyeyim. şarkı mı? iyi. ama zeljko beyamca yeni bir şeyler mi yapsa acaba? finale çıkar.

2- makedonya: kaliopi - crno i belo - http://kisalt.com/2c3
iyi bir slow gibi. ama çok kasıntı.

3- hollanda: joan franka - you and me - http://kisalt.com/2c4
eneeee! bu sene en çok sevdiğim şarkılardan biri daha. mis gibi ya hu! finale çıksın, finalde de ilk beşi görsün diliyorum. n'oluuur, n'ooolur, n'oluuur! yirim la!

4- malta: kurt calleja - this is the night - http://kisalt.com/2c5
amca sanki dünyanın en güzel şarkısını söylüyor havasında. ama, bebeğim, otur, sıfır.

5- belarus: litesound - we are the heroes - http://kisalt.com/2c6
belarus'un power rangers'i sanırım. şarkı klasik eurovision şarkısı. cık, sevmedim.

6- portekiz: filipa sousa - vida minha - http://kisalt.com/2c7
portekiz'e yazık ediyorlar çoğu zaman. mis gibi şarkılar yolluyorlar hep. ama yarı finali bile geçemiyor adamlar. yazık. klas bir ballad. ama başarı şansı yok -ne yazık ki.
bir de dipnot: youtube'deki yorumlardan birinde "cristiano ronaldo'nun kızkardeşi mi bu kadın?" diye bir yoruma "yoo, değilim. ama çok benzetiyorlar :)" diye cevap vermiş filipa sousa. şeker kadın filipa.

7- ukrayna: gaitana - be my guest - http://kisalt.com/2c8
çikolata renki ukraynalı gaitana'cım, bu ne? ani lorak'ın bokunu ye sen.

8- bulgaristan: sofi marinova - love unlimited - http://kisalt.com/2c9
bulgar club'larında 2012 yazının hit şarkısı olur. ama benden sıfırı kaptı bile. aferin.

9- slovenya: eva boto - verjamem - http://kisalt.com/2ca
bilemedim şimdi. bir kere dinlenebilir. ama öyle sevilecek hali yok. üzgünüm. bizimle değilsin. hıh.

10- hırvatistan: nina badric - nebo - http://kisalt.com/2cb
uçan üstsüz erkekler var klipte len! oyş. şarkı vasat üzeri.

11- isveç: loreen - euphoria - http://kisalt.com/2cc
bu senenin en büyük favorisi diyorlar. çok tripli bir hatun bu loreen. öyle hareketler, danslar falan. başarılı şarkı. ama ben olsam birinci yapmam; o ayrı.

12- gürcistan: anri jokhadze - i'm a joker - http://kisalt.com/2cd
bunu dinlemeden geçin.

13- türkiye: can bonomo - love me back - http://kisalt.com/2ce
sevemedim ben bu şarkıyı sanki. kasıntı bir hali var sanki. iyi de. ama çok iyi değil de. kötü değil de. bir sürü dahi anlamında de. elbette ki finalde. ama birinci değil. ilk beşe girmesi başarı olur.

14- estonya: ott lepland - kuula - http://kisalt.com/2cf
böyle slow'lar kâr etmiyor artık ott'cuğum. şarkın iyi, güzel de. çok mu bayıksın? gece bana ninni söylemeye gel. mucuk.

15- slovakya: max jason mai - don't close your eyes - http://kisalt.com/2cg
rocker gençliğin oylarını çalacak gibi. ben sevdim mi? cık.

16- norveç: tooji - stay - http://kisalt.com/2ch
ecnebiler "catchy" diyor ya. bu şarkı tam onun karşılığı. şeytan tüylü bir şarkı. ama kalitesiz, basit. lindsay lohan'ın rumours şarkısı vardı. onu dinleyecem bunun yerine. paris hilton bile dinlerim. hıhım. ama oy alacak çokça. demedi demeyin.

17- bosna hersek: maya sar - korake ti znam - http://kisalt.com/2ci
slow bir şarkı. eurovision'da böyle slow'lar, ballad'lar görünce, aklıma hep jelena tomasevic'in oro'su geliyor. bunları sevemiyorum.

18- litvanya: donny montell - love is blind - http://kisalt.com/2cj
hayatımdan çaldığı 25-30 saniye için donny montell'e dava açacam.


finalde direkt yarışacak 5 ülke:

1- ingiltere: engelbert humperdinck - love will set you free - http://kisalt.com/2ck
ov! 80'lerde şanının en güzel yıllarını yaşamış engelbert humperdinck amca'yla yarışacak bu sene ingiltere. ne bileyim... sevdim ben şarkıyı. beyamca sahneye çıkıp "hey, gençlik! naber? az biraz açılın da biraz müzik yapalım" diyecek gibi. güzel şarkı. başarılı olsun bu da. en azından ilk 10'da yer bulsun kendine. eski günlerin hatrına. ha?

9- fransa: anggun - echo (you and i) - http://kisalt.com/2cl
anggun'un adını duymuştum fi tarihinde. şarkı çok kötü değil. iş yapar mı? emin değilim.

10- italya: nina zilli - l'amore è femmina (out of love) - http://kisalt.com/2cm
italya onca senenin hıncını nina zilli ile çıkarsın istiyorum. nina zilli'yi severim zaten.

13- azerbaycan: sabina babayeva - when the music dies - http://kisalt.com/2cn
yarışmanın slow şarkılardan biri daha. ben sevemedim. ama oy alacak çokça.

19- ispanya: pastora soler - quédate conmigo - http://kisalt.com/2co
o dansçı erkeği bana verirlerse bir kıyak düşünebilirim. ehehe. ehm. ciddi olayım: kaliteli ballad'lardan biri. ama üst sıralarda olmayacak büyük ihtimalle.

20 - almanya: roman lob - standing still - http://kisalt.com/2cp
oooy! tipe bak la! yirim lan seni, roman'cık. alamancam çok kötü ne yazık ki. şarkı söylemesen de olur. o "still" deyişler kulağımı -garip bir şekilde- tırmalıyor. şarkı klasik, gayet ortalama bir şey. ama dışarda, oralarda biryerlede, benim gibi düşünen birsürü kız, erkek vardır; eminim. ilk 10'da.


havaya girdim. iyi mi?
bülend özveren'in tahtına talibim. trt, naber?



moderatörlere ve editörlere not:
kisalt.com linklerinde herhangi bir problem yok. öpt. kib. bye.

selahattin demirtaş

okuduğunu anlayamayanlar, bakıyorum da, ağızlarından salyalar akıta akıta açığını aramaya çalışıyorlar. şakaysanız komik değilsiniz; yok efendim, ciddiyseniz de çok komiksiniz.

bahsi edilen cümleden hemen sonra gelen tümceyi götünüzü aça aça okumanızı salık veririm. bak, ne diyor:
"biz pkk'yı terör örgütü olarak tanımlamıyoruz. ancak, sivilleri hedef alan eylemlerini terör olarak nitelendiriyoruz."

"faşo ağalık yapacağım, ille de nefret kusacağım" diye diye kendinizi heder ettiğiniz bu şerefli* yolda, idrak yollarınız da kapanmaya yüz tutuyor elbette. çok yazık.

ha, ben de seni** insan olarak tanımlamıyorum. ancak, nefes alıyor olduğun için bir organizma olduğunu kabul ediyorum. n'apalım.



*iki ş ve kelime sonuna olumsuzluk son eki eklendiğinde daha manidar oluyor. kıpskıpskıps.

**



ekleme: t = z

ingilizce ilahiyat

ehm. ikinci random gülüşüm geliyor ve buna götümüm iki seksi yanağı da eşlik ediyor: asdşlfksadşflkasdf.

her şeyden önce ingilizce ilahiyat programının haklılığını savunmak için mısır daki el ezher üniversitesi nin örnek gösterilmesi şaşılacak ve üzerine kahkahalarla gülünecek bir şey. niye? çünkü, sen kalkar üç beş yarrak kafalı adamın yönettiği ve onun bunun uşağı yaptığı mısır ı bana örnek gösterirsen, ben de gülerim.

el ezher üniversitesi lan! ve sen argümanının geçerliliğini savunmak adına bu üniversiteyi (üniversite demeye dilim varmıyor ya, neyse) örnek gösteriyorsun. daha 2010 yılında, bu yerin (kendisine üniversite deyip iltifat etmeyecem) hadis bölümü başkanı şöyle bir fetva veriyor: "kadınlar, aynı işyerindeki erkekleri emzirirse, akrabaya dönüşür, tacize uğramaktan kurtulur." o ye, dis iz naaays!
bu üniversite bozmasının daha birsürü vukuatı var da... konumuz kendileri değil.

"your argument is invalid, babe." diyeyim ben. ingilizce ilahiyat. ohuhuuuv! sanırım yine boşalacam. başka şeyler düşün. başka şeyler düşün.

hayır, o değil de... at gözlüklerinini az çıkarın yahu! kış zaten. güneş de pek yok. caaanım gözlerinize bir şey olmaz. merak etmeyin.

4-5 yıl içerisinde bu bölümden mezun olanlar ingilizce öğretmenliği yapacak. ingilizce öğretmenliği ve ingiliz dili ve edebiyatı okuyanlar da siki yerler artık afiyetle. "mmm, en azından kısa değil."

ulan! siz sanıyor musunuz ki bunlar güzelce okuyup, ilahiyat ile ilgili mezun olduktan sonra ne yapıyorlarsa onu yapacaklarını? sanıyorsunuz demek. valla muazzam. alkışlıyorum. ancak ben sanmıyorum. bu badem bıyıklı filintalara okudukları üniversitelerde formasyon dersleri verilecek. e onlar da bunu can-ı gönülden kabul edecekler elbette. sonra da kalkıp ingilizce öğretmenliği yapacaklar muazzam, harikulade, excellent and fluent ingilizceleri ile.

gazetecilik (ya da daha alakasız) bölümü okuyup, ingilizce öğretmenliği sertifika programına yazılıp ingilizce öğretmenliği sertifikası alan ve sonra da kpss yi geçip (kpss ile ilgili de birsürü şey denir esasında. neyse) ingilizce öğretmenliği yapan adamlar var bu ülkede. bu adamlar, kendi gençlerini ingiliz dili ve edebiyatı ve kültürü ile haşır neşir olmuş ingilizce öğretmenliği ve ingiliz dili ve edebiyatı okuyan gençlere tercih ederler elbette. daha geçenlerde doğunun amına koyan melleleri devlet memuru statüsüne kavuşturmadı mı bunlar? ha? gözünüz mü görmüyor, görmek mi istemiyorsunuz? az öngörülü olun yahu!

ben gidip az virginia woolf okuyayım diyecem ama yasaklanmalı bence hanımefendi. zira intihar dinimizce caiz değil. haksız mıyım? hmmm. oscar wilde? oooooo! asla olmaz. ibne o lan! yassak kardeşiiim! ibnelik dinimizce caiz değildir. cezası idamdır ve ibneler cehennemliktir.

harun yahya okumak varken, virginia woolf, oscar wilde, edgar allan poe de kim oluyormuş? hepsine kafam girsin.

"caiz değildir"in ingilizcesi ne ola ki hem? öğreneyim. ilerde lazım olur. badem bıyık yakışır mı bana sizce?

ingilizce ilahiyat

izninizle entry me random bir gülüş ile başlıyorum: ajsdklfjasdfkljasdf.

şimdiiii...
istanbul üniversitesi nde var bu bölüm. afili bir de adı varmış: theology in english. oh yeah babe, i am coming, i am coming!
bir yıllık ingilizce hazırlık sınıfından sonra dört yıllık lisans eğitimi veriliyormuş.

olay burda. göz atılabilir: http://egitimdeyapilanma.istanbul.edu.tr/mufredat.php?id=469

öyle bir gözüdönmüşlük belirmiş ki adamlarda yakın zamanda "ben ingilizce ilahiyat okudum ve ingilizce öğretmenliği yapıyorum" diyen adamlar türeyecek ortalıkta. bekleyip görün.

i came.

uzun saç

erkeklere hiç yakışmadığını düşünüyorum. bunun seksist (siz türkler ne diyor? ammm... ammm... cinsiyetçi?) bir bakış açısıyla alakası yok. yakışmıyor işte.
uzun saç ve erkek ikilisi,
ı ıh, olmuyor, olmuyor, olmuyor!

ingilizce bilmeyen yazarlar sözlükten uçurulsun kampanyası

i, here, would like to start a campaign in order to get rid of all those bloody effing bastards that use ayı sözlük and without a glimpse of shame, continue ignoring the fact that they do not know one tiny word from the most wondrous and wonderful language of them all: english.
their level of ignorance disgust me and the ones who agree with me. be it beginner or elementary, unless their level of english is upper-intermediate, those so-called writers should be kicked off from this marvelously interactive online dictionary if we all want to reach the top of encompassing civilizations.

hence i, lost soul, have started the campaign on change.org and would love all modernized writers to sign it:
http://www.change.org/p/dark-bear-panda-...

thank you for your cooperation.


tanım düzenlemesi:
ilginç kampanya.


ekleme:
şu ana kadar 2 ingiliz ajanının imza attığı kampanya. aym şakt.

editeyşın:
(bkz: ingilizce bilmeyen yazarlar rahatsız)
Henüz takip ettiği biri yok.