lost soul

Durum: 1537 - 0 - 0 - 0 - 04.11.2016 14:13

Puan: 32574 - Sözlük Kaşarı

15 yıl önce kayıt oldu. 1.Nesil Yazar.

Tamam.
  • /
  • 77

seni düşünmek

ezginin günlüğü bu güzelim şiiri alıp " seni düşünmek güzel şey" olarak müziklendirmiş bir de.
güzel olmuş.

seni düşünmek

nazım hikmet'ten...

" seni düşünmek güzel şey, ümitli şey,
dünyanın en güzel sesinden
en güzel şarkıyı dinlemek gibi birşey...
fakat artık ümit yetmiyor bana,
ben artık şarkı dinlemek değil,
şarkı söylemek istiyorum."

nazım hikmet ran

değeri bilinmemiş büyük adam.
yurdundan ötelerde, bambaşka diyarlarda hasret çekerek göçüp gitmesine göz yummuş büyük adamlar.
oysa, o, nazım hikmet kalkıp
"vatan amerikan üstleri, amerikan bombası, amerikan donanması topuysa,
vatan kurtulmamaksa kokmuş karanlığınızdan, ben vatan hainiyim.
yazın üç sütun üzerine kapkara haykıran puntolarla:
nâzım hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ." diyebilmiş bir âşık.

suskunlar

bir ihsan oktay anar güzellemesi.

tanıtım yazısı şöyle:
"eflâtun rengi hayaller kuran bir suskunun sözleridir, bu roman.
işittiğini gören, gördüğünü dinleyen, dinlediğini sessizliğin büyüsüyle sırlayan ve tüm bunların görkemini hikâye eden bir adamın alçakgönüllü dünyasına misafir olacaksınız, satırlar akıp giderken. o ise, muzip bir tebessümle size eşlik edecek, sessizce...
sayfaları birer birer tüketirken, benzersiz erguvanî düşlerin gerçekliğinde semâ edeceksiniz ve bu düşlerden âdeta başınız dönecek. hayat kadar gerçek, düş kadar inanılmaz bu dünyanın tüm kahramanlarının seslerini duyacak, nefeslerini hissedeceksiniz. çünkü suskunlar, sessizliğin olduğu kadar, seslerin ve sözlerin, yani musikînin romanıdır. sonsuzluğun derin sessizliğinin nefesini üfleyen ve ona can veren bir adamın hayallerinin ete kemiğe bürünmüş kahramanları, en az sizler kadar gerçektir; ya da siz, en az onlar kadar bir düş ürünü... bağdasar, kirkor, dâvut, kalın musa, ibrahim dede efendi, rafael, tağut, veysel bey ve diğerleri... onlar, sessizliğin evreninden ihsan oktay anarın düş dünyasına duhûl ederek suskunluklarını bozmuşlardır.

bir meczûp aşkı tattı, bir âşıksa aşkına şarkılar yazıp ruhunu maviyle bezedi; diğeri, kaybolduğu dünyada bir sesin peşine düşerek kendini buldu. nevâ, belki de, herkesin âşık olduğu bir kadının pür hayâliydi. hayâlet avcısı, kendi ruhunu yakalamaya çalıştı. zâhir ve bâtın ise, zıtlıkların muhteşem birliğinde denge bulan iki ayrı gücün cisimleşmiş hâliydi.

suskunları okuduktan sonra aynaya bakmak, yansıyan aksinizde gerçeği görmek, gördüğünüzü işitmek ve duyduklarınızla sağırlaşıp susmak isteyeceksiniz. sayfalar tükenip bittiğinde, kim bilir, belki de suskunlardan biri olacaksınız..."

the birds

alfred hitchcock filmlerinden biri ve ünlülerinden. "kuşlar".
filmde alfred babanın favori oyuncusu grace kelly yok -zira film çekilmeden önce grace hanımabla ölüyor. onun yerine, alfred hitchcock, melanie daniels ile çalışmış ve grace kellynin acısını bu teyzeden çıkarmış.

bu kadar renkli bir filmden bu kadar gerilim kotarılabilmesi büyük başarı.

"the birds is coming!"

kuşlar

congratulations

ingilizceki telefuzu en zor kelimelerden biri. "tebrikler" anlamına geliyor ve en yakın "kıngracıleyşıns" olarak okunuyor.

aşk şarkısı

bandistadan, daima! albümünden...

"aşk, devrimdir."
http://kisalt.com/3wy


sözlerini eklememek haksızlık olacak sanırım:
aşk inadına, aşk devrimdir
mağlup, galip ve nikbindir
aşk her sabah, aşk her gece
aşk mücadeledir

aşk bir molotof kokteyli
bazen elde kalem misali
daim doğrudan eylemdir
aşk pasif direniştir

aşk istanbulda bir sokak
aşk berlinde bir squad
bir, iki, üç, bazen binlerdir
aşk örgütlenmektir

aşk meydandır, aşk aleni
aşk maskesiz yürümektir
aşk kırılmış bir tüfektir
müşterektir

aşk bir kadim punk tutumu
aşk karakızıl bayrak oldu
aşk mor, yeşil ve pembedir
aşk rengarenktir

aşk ankarada bir meydan
aşk atinada yanan çam
aşk alevler içindedir
aşk diyalektiktir

ve hüzün doğduğunda

halil cibrandan...




özenle besledim onu..

ve hüznüm doğduğunda hüzünle besledim onu,
gece gündüz üstüne titredim sevecenliğimle..

ve hüznüm büyüdü zamanla, serpilip güçlendi,
tüm canlı varlıklar gibi olağanüstü güzelleşti.

ve hüznümle ben, hep sevdik birbirimizi, ve dünyayı
kaynaştık güzel ruhlarımızla birbirimize ve dünyaya..

ve hüznümle ben, söyleştikçe günlerimiz kanatlanır,
konuşkan düşlerimizle seçkinleşirdi gecemlerimiz.

ve hüzünmle ben, şarkılar söylerdik, komşular dinlerdi;
çünkü deniz gibi derindi, anılarla dopdoluduydu ezgilerimiz.

ve hüznümle ben gururla yürürdük, saygılı gözler önünde;
düşmanca bakanlarda olurudu, çünkü soyluydu hüznüm.

ve hüznüm her canlı gibi öldü bir gün, yanlız kaldım;
kendimden geçtim, düşüncelere daldım, bunaldım.

ve konuştuğumda duymuyorum şimdi kendimi,
ve komşularım gelmiyor artk şarkılarımı dinlemeye.

ve düşlerimde dost sesler bana bakıp fısıldıyor şimdi:
"işte bakın, burda yatıyor hüznüyle birlikte ölen adam."

goo.gl

google'nin url kısaltma servisi.

http://goo.gl

öferi

kişinin kendini aşırı derecede mutlu ve sevinçli hissetme durumu. euphoria (aynı adlı güzel de bir film var) diyor ecnebiler buna.
şu hale getiriyor insanı: http://kisalt.com/2qp

edith piaf:
link uçmuş. kelayi'ya uyarı için teşekkürler.

çiçekli şiirler yazmak istiyorum bayım

yakın zaman içerisinde buralardan terk-i diyar eyleyen güzelim didem madakın güzelim şiiri...


"zenciler prensesi olacağım
hayat işte asıl o zaman başlayacak"
pippi uzunçorap

çiçekli şiirler yazmama kızıyorsunuz bayım
bilmiyorsunuz. darmadağın gölgemi
çiçekli perdelerin arkasında saklıyorum.
karanlıkta oturuyorum. ışıkları yakmıyorum.
çalar saat zembereği boşalana kadar çalıyor
acı veren bir sevişmeyi hatırlıyorum.
bir bıçağın gereksiz yere parlaması bu.
yıllardır kendini bulutlarda saklayan illegal bir yağmurum.
bir yağsam pahalıya malolacağım.
ben bir bodrum kat kızıyım bayım
yalnızlıktan başka imparator tanımaz bodrumum
bir süredir plastik vazolar gibi hiç kırılmıyorum
fakat korkuyorum. birazdan da siz
kırk üç numara ayakkabılarınızla
bahçede oynayan çocukların üstüne basacaksınız
bu iyi olmaz bayım!

"gün akşam oldu" diyorum
ekmek kırıntıları atıyorum kuşlara
cam kırıkları yiyorlar
rüyamda; bir kase dolusu suyun içinde
rengarenk yap-boz parçacıkları
anlatmak istiyorum, dinlemiyorsunuz.
hayır, sanırım sabahı bekleyemem
bilmiyorum.
insanlar rüyalarını acilen anlatmalı.

ondört yaşındaydı ruhum bayım
bir mermer masanın soğukluğunda yaşlandı.
protez bacaklar taktılar ruhuma ince ve beyaz
gıcırdaya gıcırdaya dolaştım şehri
protez bacaklarıma bile ıslık çaldılar
o ara içimde çiçeklerden oluşmuş
bir silahsız kuvvet ablukaya alındı
sinemalarda da "organzm gıcırtıları" oynuyordu.
kaçmaya çalıştım. olmadı.
bu nedenle, çiçekli şiirler yazmayı
ruhum açısından faydalı buluyorum bayım.
neyse işte
ben her filmi hatırlarım
sinemaların hiç bitmeyen gecesine sığındığım çok oldu.
"sofinin tercihi"ni seyrederken çok ağlamıştım.
öpüşen guramilerle ilgili bir film yapsalar
onu da mutlaka hatırlardım.
insan içinde çevrilen bir çıkrığın sesini unutur mu?
hem sonra ben hatırlamaya alışkınım
bir "eşya toplayıcısıyım" bayım.


büyük gemiler yok artık bayım
büyük yelkenler de
büyük kağıtlar yakmak istiyor şimdi canım
işte az önce bir karabatak daldı suya
bir süredir da kayıp
dünyayı yutmuş olarak çıksa da ortaya
ölüm çok iri bir sözcük değil bayım.
kasımpatları kadar acı kokuyorum biliyorum.
ama siz sobada sucuklu yumurta pişirip yiyen
yoksul bir aşkın güzelliğini bilir misiniz?
bir gül, bir güle derdi ki görse
yalan söylüyorum
güller bu sıra hiç konuşmuyor bayım.

edip cansever

can'ını sevdiğim edip'i.

"bu dünyada yaşamak can sıkıcı bir şeydir baylar."

zulal

ermenistandan misler misi bir grup. "temizlik, saflık" anlamına geliyor grubun ismi.
güzel sesli 3 tane hanım hanımcık kadından oluşuyor.

iki albümleri var:
zulal (2004) ve notes to a crane (2008)

im khorodig yar ile başlayın!

aziz nesin

aslında hüzünlü bir adam. kitaplarındaki mizah anlayışı ile güldürebiliyor, güldürüyor çokça. ama şöyle bir şiiri var mesela, hüzünlendiriyor:

"sen yoksun
boşuna yağıyor yağmur
birlikte ıslanmayacağız ki

boşuna bu nehir
çırpınıp pırpırlanması
kıyısında oturup göremeyeceğiz ki

uzar uzar gider
boşuna yorulur yollar
birlikte yürüyemiyeceğiz ki

özlemlerde ayrılıklar da boşuna
öyle uzaklardayız
birlikte ağlayamayacağız ki

seviyorum seni boşuna
boşuna yaşıyorum
yaşamı bölüşemiyeceğiz ki"

rainymood.com

"rain makes everything better."

bir internet sitesi.
arka fonda bir pencere ve cama vuran yağmur damlaları ve elbette de yağmur sesi.
burda: (http://www.rainymood.com )

huzur.

sorular

şair-yazar bertolt brecht şiiri. orijinal adı "fragen"

türkçeye farklı farklı çevirileri var.
şurdan yakalım:

"yaz bana, ne giydiğini! sıcak mı bari?
yaz bana, nerede yattığını! yerin yumuşak mı?
yaz bana, nasıl göründüğünü! eskisi gibi mi?
yaz bana, neyin eksik! acaba elim mi?

yaz bana, nasılsın! koruyorlar mı seni?
yaz bana, ne halt ediyorlar! cesaretin yeter mi?
yaz bana ne yapıyorsun! iyi şeyler de var mı?
yaz bana, ne düşünüyorsun! acaba beni mi?

tabii ancak sorularım var sana!
ve bilirim cevapların nasıl olacağını da!
yorulsan bir şey taşıyamam sana.

acıksan getiremem sana yiyecek bir şey.
neredeyse silinip gitmiş gibi olurum dünyadan böyle.
hiç yokmuş, seni unutmuş gibi sanki."

sonbahar oluyorum

hasan hüseyin korkmazgilden...


"gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç
ağaçlar bükmesinler nolursun boyunlarını
neden akşam oluyorum tren kalkınca
kırlangıçlar birdenbire çekip gidince
mendiller sallanınca neden tıkanıyorum
öyle çok acımasız ki öyle birdenbire ki
az önceki çiçekler nasıl da diken diken
gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç
o sularda çimdik, bitti; köprüleri geçtik, bitti
o elmanın tadı orda, o kuş çoktan öttü, bitti
artık çocuk değiliz, susarak da bir şeyler diyebiliriz
günler devlet alacağı, yıllar bir kadehçik buzlu rakı
oyunlar oyuncaksı, oyuncaklar eski şarkı
kavaklara oklu yürek çizip duran o çakı
nerde şimdi nerde şimdi, nerde o kan sarhoşluğu
gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç."

i am nothing

katatonianın tonights decision albümünde var bu şarkı.
"ben hiçbir şeyim" diyor, ve dünyayı, yapıtıklarını, ettiklerini, yapmadıkları ve yapamadıklarını sorguluyor.
can yakıyor.


tonight im nothing
it doesnt matter where ive been
delay of reaction is
the unseen movie of this life

i remember one of my friends
telling me to go ahead

water on every side
theres a dead spot in my eye
if i listen close at night
theres something coming my way

like someone called my name
but i didnt care to look that way
i just fixed my eyes into the crowd
it would have been strange to turn around

if you would tell me that i was someone
then for a second i would think
just like i would try to consider
how it would feel to know

i have to get on with this
its a decision for tonight
out to look for chances
it is murder of my mind

once i was someone new
i was chosen for a while
then with time i am changing
at least that is what they say

what is worth with being here
i pray so often for a change

to blossom blue

"is to blossom without you" diye devam ediyor.
lake of tearsın forever autumn albümünden hüzne, yalnızlığa, karanlığa yazılmış bir güzelleme.

im bleeding in ways of the fire burned
im crying in ways of the nightbird
no more is there one to lay by my side
im straying in nightmares all the time

a little something i know
a little somewhere i go, reminds me of you

to blossom blue, is to blossom without you

im breaking but i cannot bear to
im staring but i cannot see you
for no more are you to lay by my side
im weeping no more then this second time

a little something i know
a little somewhere i go
where the sweet waters flow, reminds me of you

a little something i know
a little somewhere i go
where the sweet waters flow
where the mistletoes grow, reminds me of you

to blossom blue, is to blossom without you

burda:
http://kisalt.com/3wx
  • /
  • 77
  • /
  • 41

frida kahlo


hayao miyazaki


korpiklaani


istanbul


kedi


ayı sözlük yazarlarının twitter sayfaları


burhan kuzu


özgür mumcu


trans onur haftası


hayat kısa kuşlar uçuyor


fatih akın


ahlak


cadının bohçası


seni düşünmek


selda bağcan


yalnızlık


dark bear


god is an astronaut


back to black


savina yannatou


  • /
  • 41
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 1537

lilith

şöyle bir hikâyesi var:
"tanrı balçıktan yaratmıştı ademle lilithi. ruhlarını kendi nefesinden vermişti. birbirlerine eş olur ademle lilith. ancak adem cinsel ilişkide üstte olmak ister. lilith karşı çıkar ademin bu üstünlük ve ayrıcalık isteğine. "tanrı ikimizi de eşit yarattı" diyerek itiraz eder.
aralarında tartışma çıkar. lilith, ademin kendisine karşı şiddet kullanacağını anlar ve tanrının yanına kaçar.
tanrı, lilithin güzelliğinden o kadar etkilenir ki ona kendi gizli adını söyler. tanrının gizli adını bilmek, artık büyük güce sahip olmak ve istekleri tanrı tarafından mutlaka yerine getirilmek anlamına gelmektedir. bunu bilen lilith, tanrıdan kanat ister. tanrı da verir. lilith artık kanat sahibidir. uçarak kızıldenize gider ve orada yaşamaya başlar.

ancak olay burada böyle bitmez. çünkü adem hâlâ lilithi geri istemektedir.
tanrı üç melek görevlendirir. melekler lilithi geri dönmeye ikna edecektir. kızıldenize gider melekler. önce yumuşaklıkla ikna etmeye çalışırlar. ama kararlıdır lilith. geri dönmeyi kabul etmez. lilithin bu tavrını gören melekler tatlı dili bir yana bırakıp bu kez lilithi kızıldenizde boğmakla tehdit ederler. ama lilith gücünün farkındadır. tanrının gizli adını bildiğini, ona güçlerinin yetmeyeceğini söyler, onu rahat bırakmazlarsa gelecekte doğacak tüm bebekleri öldürmekle tehdit eder.

sorunun çözümünde tek bir yol kalmıştır: uzlaşmak. aralarında bir anlaşmaya varırlar. buna göre lilith çölde yaşamayı sürdürecek, bunun karşılığında da üzerinde "lilith" figürlü nazar boncuğu taşıyan bebeklere dokunmayacak, onları asla öldürmeyecektir.

artık anlaşılmıştır ki lilithten ademe yâr olmayacak. yeni bir kadın yaratmaktan başka bir yol kalmaz ve tanrı, havvayı yaratır. ama tanrının başı lilithten dolayı bayağı ağrımıştır. bu yüzden havvayı lilith gibi ademle aynı maddeden yani balçıktan yaratmaz. ademin kaburga kemiğinden yaratır ki havva, ademe karşı çıkmasın, eşitlik iddia etmesin, itaatkâr olsun. lilith gibi asi olmasın."

babasız kızlar balosu

güzelinden bir perihan mağden şiiri.


"bu davette topuğunuzun ya da kanadınızın
biri kırık olmalı
bu şartı yerine getirmeyenler
kırık ön dişler ya da deşik ciğerlerle de
katılabilirler"

uzun hazırlıklardan geçtik biz
uzakdiyarlara uçtuk: başka çaremiz yoktu
babasız kızlar korosu:
babamız bizi sevmedi
çirkiniz! çirkiniz!
zır deliyiz. güzeller güzeli şüphe
kır kalbimi, alışığım ben
yeşil gözleri babamın: gözleri zehirli yosunlardandır
ince ince proje dokur, gürcü soğuk ve mağrur
babamı hiç görmedim - ki onca yıldır

"bu baloya davetli kızlar
babalarının cenazesinde bulunmayacaklar"

niye seveyim seni
babalarının terk ettiği kızlar, kötülüklerinde cömert
aşklarında hazin ve güvenilmezdirler

babasız kızlar korosu:
babamız bizi sevmedi
öyle birşey koptu ki içimizde
bütün kötü kadınlar bizden sorulur
kaçmayı biliriz biz en iyi
ey cesur! ey sevgili! sıkıysa bak gözlerime
taşa çeviririm seni, mum gibi eritirim
çocukluk acıları pazılarımdır benim
ah ben ne güçlü ne unutkanım bilemezsin.

"balomuz gece yarısını geçe başlayıp
canımız isteyince biter"

kandırdur arabalarıyla dolanmayız biz
cam kırıklarında dans etmek varken
babasız kızlar korosu:
küfredip kavga çıkarırız
çirkiniz! çirkiniz! çirkiniz
babamız bizi sevmedi
cümlenizin hakkından geliriz
yaralarımıza şap dökerek büyüttük kendimizi
göçebeyiz; talan eder tüyeriz
hayat, baskınımıza mazur bir davet yeridir
arka kapıları tekmeler içeri gireriz
yaklaşma yakarım, dumanını üflediğim gibi
keyfime bakarım

ön kapıdan ve sırayla
buyrun kibar hanımlar beyler
babanız sizi sevdi de ne oldu?
korkak, kör ve bok gibisiniz.

lost soul

bakıyoruz; neler yazabiliriz diye...

ilk girimi 2011 yılında ağustos ayının 14'ünde akşam 5'te yazmışım ayı sözlük'e.
o günün üzerinden 5 yıldan fazla vakit geçmiş.

zaman, pekâlâ, hiç de acımadan patır patır ilerliyor işte.

ben, yeri geldiğinde, gayet duygusal bir insan olabiliyorum sanırım.
gerçi, bazı zamanlar oluyor, dünyanın bütün dertleri omuzlarıma birikmiş gibi hissediyorum
sonra
bazı zamanlar oluyor, dünyanın en huzurlu insanı benmişim gibi hissediyorum.

biz insanlar, bu girift ruh hâllerinden uzaklaşamıyoruz içinde yaşıyor olduğumuz dünya, dünyaya geldiğimiz zaman, zamanı harcadığımız olaylar hasebiyle.

son dönemde hem sözlük içre, hem de içinde yaşıyor olduğumuz ülke içinde olan bitenler beni ziyadesiyle etkilemiş durumda. bu yüzdendir ki uzunca bir süre kendimi soyutlamak niyetindeyim bazı mecralardan.
sözlük de bu mecralardan bir tanesi.

ülkenin içinde bulunduğu ahval dahilinde akıl sağlığımı korumanın en iyi yolu olarak bunu görüyorum:
kendimi müziklere, kitaplara ve filmlere hibe edeceğim.
"insanlardan buz gibi soğudum." diyor cahit külebi,
vardır bi' bildiği.

şu 5 yıl boyunca güzel insanlarla konuştum, güzel insanlarla tanıştım, çirkin insanların yazdıklarını okudum, çirkin insanlardan uzak durdum.
hali hazırda peyderpey konuşuyor/mesajlaşıyor olduğum iki-üç kişi var.

hayatım boyunca, franz kafka ile akıl ve ağız birliği etmişçesine, çevremde hep birkaç insan oldu zaten.
ne demiş: "huzur mu istiyorsun? az eşya, az insan."
şu iki-üç kişi benim için 5 yıl 3 ayın getirisidir; yüreğime basmış, özümsemişim.
kâfidir benim için.

"insan ne için yaşar?"
peki,
"insan ne için yazar?"

ilk sorunun cevabı nezdimde değişmekle beraber,
ikinci sorunun cevabı benim için bellidir:
hayat gailelerimden bir tanesi dünyaya bir iz bırakabilmektir.

o yüzden girilerimi silmiyorum.
burada kalsınlar, okunsunlar.

ingeborg bachmann şöyle yazar pek güzel bir şiirinde*:
"hiçbir şey gelmeyecek bundan böyle."

kapanışı güzel bir müzikle yapayım.

"like little puffs of smoke
we're here and then we're gone"



ayı sözlük'e yolunda başarılar dilerim.
güzel günler görmek dileğiyle.


*bu arada,
olur a iletişime geçmek isteyen yazar ya da okurlar olabilir.
mail adresi şudur:
_________________
[email protected]
_________________
istediğiniz herhangi bir şey hakkında yazabilirsiniz.
okumaktan keyif alırım.

güzel günlere...

dele zaram

rûdekî* adında bir insan yaşamış şu yıldan bin sene önce**. klasik iran edebiyatının kurucusu olarak kabul ediliyor günümüzde. mesnevileri, gazelleri, kasideleri, rubaileri, şiirleri var günümüze değin ulaşan.

işte, o şiirlerinden bir tanesi dele zâram. türkçe şerhiyle "zavallı gönlüm" yani.
ilk olarak fereydoun farrokhzad*** tarafından müziklendiriliyor. çok zaman sonra mohsen namjoo abé'm kiosk grubuyla beraber tekrardan dillendiriyor.

şimdi...
fars dilinin güzelliği üzre birsürü şey yazabilirim de;
şu ahenge, şu güzelliğe bak hele:

"dele zârem, fegân kem kon
tu eşkez dîdegân kem kon
gam ô nâle ze can kem kon
..."


sesim pek güzel değildir -ne yazık ki.
hele böyle bir şarkıdır, bir türküdür söylemeyeyim; ben bile utanıyorum sesimden.
o derece yani.

ama, işte,
bazı zamanlar oluyor
tawûsê melek'ten diliyorum da
kendimden geçe geçe söyleyebilsem istiyorum.

"...
vay çe nâle hâ ke ez dil be râhet nemûdem men
behre-î ez an be ômrem, be coz hem nedîdem men
..."


bunu dinleyip dinleyip,
sohrab'ın, hâfız'ın, füruğ'un,
hayedeh'in, azam'ın, mohsen'in,
bahman'ın, abbas'ın, ibrahim'in****
yoluna düşesi geliyor insanın.



"
ey zavallı gönlüm, az feryat et
gözlerimden az gözyaşı dök
canıma az hüzün ve gözyaşı kat
ah, ne kadar ağladım yoluna gönülden
bu yüzdendir ki ömrümde kederden başka bir şeye sahip olmadım

beni öldürdü bakışın
yolunu gözlüyorum
senin ay yüzünü göreyim diye
benim secdegâhım, ay'ım, kâbe'm oldu yüzün
gönlüm senin lüle lüle saçlarının büklümünün esiri oldu

gel, biraz otur yanımda
canımdan oldum beklemekten seni, sevgilim
artık bitir küslüğü, ayrılığı
çünkü ağına düştüm ve gönül kuşu senin avın oldu
gönlüm senin için yanıyor ama sen habersizsin
ah, ciğerimi yakan ahım neden gönlünü etkilemiyor, güzel

gel kucağıma, gel ve gör, sensiz başıma ne geldi
ay tenlim, gümüş yüzlüm, gel ve gör, nemli gözlerimi

ey can, ey kadim sanem,
ey can, önceki gece
ey can, rüyama bir ay girdiğinde
ey can, haberdar oldu
ey can, kalbim, ay yüzlü'm,
ey can, senin yanıma geleceğinden.
ey can, bir gel,
ey can, bir gör.
ey can, endamın ne hoş ve ne tatlısın.
ey can, gönlümü
ey can, sen süslüyorsun
ey can, vefanla teselli et gönlümü.
"



mohsen namjoo ve kiosk düeti:



feridun ferruhzad:




*bazı yerlerde adı rüdeki veya rudaki ya da rudeki olarak da geçiyor.
**tam olarak milattan sonra 858-941 yılları arasında.
***feridun ferruhzad. füruğ ferruhzad'ın* erkek kardeşi.
**** sohrab sepehri, hâfız-ı şirâzi, füruğ ferruhzad, hayedeh, azam ali, mohsen namjoo, bahman ghobadi, abbas kiarostami, ebrahim golestan.

ben böyle aşk görmedim

ayı sözlük

tanım: güzel sözlük.

şimdi saydıracam. ar yü redi mi?

her şeyden önce şunu belirtmem gerekiyor ki ayısözlük sade ayıların/bear'ların ve ayıseverlerin/chaser'lerin yazdığı, okuduğu bir sözlük değil. bunun ayırdında olmayanlar var sanırım. eğer ki hâlâ "ay, ayısözlüüüük ^^ ayılaaarrrrrrrr vaaar" modundaysanız, bir silkelenin ve kendinize gelin. sözlük yazarları -ve bittabi ki okuyucuları- arasında ayı ve ayısever olmayan onlarca adam -ve bittabi ki de kadın- var.

aynı zamanda ayısözlük sade bir eşcinsel sözlüğü değil. zira hem yazarlar hem de okuyucalar arasında eşcinsel olmayan adamlar, kadınlar da var. bunun da ayırdına varın.

peki, interaktif sözlük ne demek? ben cevap vereyim: yazarların başlıklar açtığı ve bu başlıkları tanımladıkları entry'ler girdiği bir online ortam.

buraya kadar bir sorun var mı? bence yok. şu yukarıdaki üç paragraf ile ilgili "beybi, bence yanlış düşünüyorsun; haksızsın" dediğiniz biryer varsa, haber eyleyin. bilahare açıklarım karşılıklı iki kahve içerken. sohbetim koyudur.

efendim, onca yazar varken, haliyle farklı farklı görüşler, inanışlar da olacak. bu gayet doğal. benim "beyaz la bu!" dediğime, bir başkası "yooo, ne alaka? o basbaya da siyah" diyebilir. kabulümdür.
işte, sorun burda zuhur eyliyor:
bu gerçeği kabullenemeyenler var.

herkes aynı düşüncede olacak diye bir şey yok. bunu şu muazzam beyinlerimize bir sokalım ilk önce. kimse kimseyle aynı fikirde olmak zorunda değil. bilakis farklılıklar iyidir, güzeldir, candır, canandır. bağrınıza basın.

ben, mesela, kalkıp geçenlerde yiyiştiğim seksi erkeğin göğüs kaslarını nasıl anlatabiliyorsam; bir başkası dün gece arabasına bindiği taksiciyi kolilediğini anlatabiliyorsa; diğeri en sevdiği pornonun linkini verebiliyorsa; bazıları nick altı entry'lerinde birbirlerini yalayıp yutabiliyorsa; kusura bakma ama, bebeğim, öbürü de kalkıp siyasetten, politikadan, kültürden, kürtlerden, araplardan, çerkeslerden, lazlardan, yahudilerden, cenıfır lopez'in amından, colton ford'un sikinden dem vurabilir, bahis eyleyebilir.

demem o ki;
sen nasıl ki dilediğin gibi entry'ler düzebiliyorsan sözlükte, başkası da dilediği konularda yazabilir.
sırf hoşuna gitmedi diye, açılan bir başlık sonrası bir başka yazarı provakatör olarak niteleyemezsin. hayır, beybi, öyle bir lüksün yok ne yazık ki.

cenıfır lopez'in amının ne kadar sulu ve seksi olduğunu yazan bir başlık ve entry hoşuna gitmedi mi? bak, o entry'nin altında bir eksi oy butonu var. oraya tıkla. hayatına mutlu mesut yaşamaya devam et. ha, o da mı kesmedi seni? başlığın altına dilediğin gibi saydırabilirsin. ama unutma; sözlük kuralları var. sevmediğin, hazzetmediğin bir başlık ya da enrty için dilediğini yazabilirsin, sövebilirsin, saydırabilirsin. ama bunu sözlük kuralları çevçevesinde yap. zira cenıfır lopez'in seksi ve sulu amını anlatan o entry'i yazan yazar da aynı şekilde sözlük kuralları çevçevesinde yapıyor yaptığını.

demem o ki;
yazarın biri dilerse kürdistan başlığını da açar, isterse recep tayyip erdoğan'ı göklere çıkarır, dilerse abdullah öcalan'ı yerden yere vurur, canı isterse mustafa kemal atatürk'ü övüp övüp bitirmez, ya da dün yiyiştiği kolinin seksi vücüdunu anlatır. buna kimse karışamaz. ne sen, ne de ben. bunu elbette ki sözlük kurallarını gözardı etmeden yapması gerekiyor, değil mi? ha, baktın ki sözlük kurallarının damına koymuş. ispikçiler var, editörler var, moderatörler var. onlardan biri değilsen, herhangi birine bir mesaj atıp "bak, sözlük kurallarını çiğnemiş bu entry'de." de. gereği yapılır.

çok mu uzattım?
az kaldı.

velhasıl-ı kelâm;
interaktif bir sözlükte farklı görüşlerde, farklı fikirlerde birsürü yazar var. herkes aynı fikirde olmak zorunda değil. derdin "mmm, bence hepimiz aynı şeyleri savunmalıyız. hem burası eşcinsel sözlük. öyle şeyler yazılmamalı"ysa, oturup biraz daha düşün derim.
sen dilediğin kadar ibne/gay/eşcinsel muhabbeti döndürebiliyorsan; adamın biri istediği kadar siyasetten, politikadan, cenıfır lopez'ın amından konuşabilir.
zira farklılıklar herzaman güzeldir. aksi takdirde kendini tekrar eden, hep yerinde duran bir ayısözlük karşılayacak seni ilerde. bu da hiç güzel olmayacak.
öptüm yanacıklarından. mucuk.

hrant dink

güzel adam.

"türkiyeliyim... ermeniyim... iliklerime kadar da anadoluluyum. bir gün dahi olsa, ülkemi terk edip geleceğimi batı denilen o hazır özgürlükler cennetinde kurmayı, başkalarının bedeller ödeyerek yarattıkları demokrasilere sülük gibi yamanmayı düşünmedim. kendi ülkemi de o türden özgürlükler cennetine dönüştürmek ise temel kaygım oldu.
şu anda yaşayabildiğim ya da yaşayamadığım haklara da bedavadan konmadım, bedelini ödedim, hâlâ ödüyorum." demiş vakt-i zamanında.

sonra, 19 ocak 2007de kalleşçe öldürüldü; bir nefret cinayetine kurban gitti bu güzel insan.

cumartesi anneleri

arjantin'deki kirli savaş döneminde hayatını gözaltılarda kaybeden ya da kaybolan çocukları için örgütlenen plaza de mayo madre'den ilham alan güzel anneler.

ilk kez 27 mayıs 1995te galatasaray lisesi önünde toplandılar gözaltında kaybolan ya da işkenceyle hayatını kaybeden oğullarının, kızlarının, canlarının, kardeşlerinin, eşlerinin hesabını sormak için.
hâlâ, yine cumartesi günleri, yine galatasaray lisesi önünde toplanıyor bu güzel anneler.

eurovision 2012

tabiatı dolayısıyla gayet üşengeç, hatta ve hatta oblomov'a bile şapka çıkarttıran ben, hiç erinmedim, üşenmedim bütün şarkıları oturup dinledim. eurovision gediklisi olduğum söylenemez. dahası, hiçbir zaman başarılı tahminlerim de olmadı. sevdiğim, "ov, çok süper lan!" dediğim şarkılar ya yarı finalde pıtır pıtır döküldü, ya da finalde son üç-dört sıraya demir attı hep. bir tek finlandiya'nın lordi'sinde isabetli bir atışım oldu; o kadar. benden bir bülend özveren çıkmaz. hele meltem yazgan hiç çıkmaz.

amma velakin üşenmeyip onca şarkıyı dinledikten sonra bir entry düzmek şart oldu. bazı şarkıları, evet, yarısına kadar dinleyip "bu ne la?" triplerine girip kapat-kapat-kapattığımı da not düşeyim. kulaklarım -ve elbette ki gözlerim de- benim için çok önemliler.

iki yarı finalde kapışacak ve "big 5"in finalde direkt yarışacak şarkıları ve naçizane yorumlarım (dediğim gibi; eurovision kafalı bir gedikli değilim. yarışma sonrası "ehehehe nooldu leen? hani tahminlerin çıkmadı :p" diye gelmeyin bana):


1. yarı final
1- karadağ: rambo amadeus - euro neuro - http://kisalt.com/2bj
cıks, olmamış. tamam, eğlenceli bir şeye benziyor. ama yok. gayet saçma, kasıntı. gogol bordello mu diyeyim, disko partizani mi diyeyim... dördüncü sınıf bir kopyası gibi. yarı final sahnesine klipteki eşeği de getirebilselerdi belki finali görebilirdi.

2- izlanda: gréta salóme & jónsi - never forget - http://kisalt.com/2bk
daşşaklı düet. bahisçilerin de favorileri arasındaymış. finali illa ki görecek. zaten izlanda deyince akan sular şöyle bir duraksıyor. finalde de iyi bir iş çıkarır gibime geliyor.

3- yunanistan: eleftheria eleftheriou - aphrodisiac - http://kisalt.com/2bm
ne yalan söyleyeyim helena paparizou'nun ezik bir kopyası. olmamış, olmamış, olmamış. ama güzel yunan kızı, arkada yakışıklı yunan erkekleri, sütun gibi bacaklar... finali görecek tabii ki de... de... de.... şarkıda iş yok. o sözler hele. of ki ne of. kiç oğlu kiç.

4- letonya: anmary - beautiful song - http://kisalt.com/2bn
ahan da benim şarkılarımdan biri! dinler dinlemez âşık olduğumu söylemek istiyorum. söylemesem mi acaba? hep böyle oluyor çünkü. sevdiğim şarkıları lanetliyorum gibi. şarkının sözleri pek beğenilmemiş ortamlarda. fakat ben sözleri de sevdim. "mick jagger aradı. meşgul olduğumu söyledim. paul mccartney ile şarkı yazıyoruz. 'seni sonra ararım mick" mis gibi şarkı. loop'a aldım, döndürmeye başladım bile. anmary'ciğim; finale çıkamazsan bile üzülme. ben çok sevdim seni.

5- arnavutluk: rona nishliu - suus - http://kisalt.com/2bo
bu şarkıyı björk ya da ne bileyim adele söylese grammy alır, bafta alır da... konu eurovision olunca iş yapmayacak gibi görünüyor -ne yazık ki. kaliteli şarkı.

6- romanya: mandinga - zaleilah - http://kisalt.com/2bp
"yarısında çıktım" diyeyim. siz anlayın.

7- isviçre: sinplus - unbreakable - http://kisalt.com/2bq
isviçre bunu hep yapıyor. gayet "genç" şarkılar gönderiyor arada. şarkı çok kaliteli, muazzam değil. ama böyle çekici bir halet-i ruhiyesi var. solist bey kameraya öyle bakışlar atmasa daha iyi olacak gibi, ha?

8- belçika: iris - would you? - http://kisalt.com/2br
herkes "ay, ne güzel ballad!", "çok sevdiiiiim ^^" gibi yorumlar yapmış da... çok bayık be!

9- finlandiya: pernilla karlsson - när jag blundar - http://kisalt.com/2bs
finlandiya bu sene isveççe bir şarkı ile yarışıyor. bizimkiler daha "neden ingilizce şarkıyla yarışıyoruz? mis gibi türkçe varken, ingilizce nerden çıktı!!" muhabbetleri yaparken adamlar kalkıp isveççe şarkı hazırlamışlar.
şarkı güzel, şirin.

10- israil: izabo - time - http://kisalt.com/2bt
israil'den bir daha diva gibi bir şey çıkmayacak; bu kesin. şarkı retro, eğlenceli. tam olarak ne düşünmeliyim; bilemedim. iyi diyemiyorum, ama kötü de diyemiyorum.

11- san marino: valentina monetta - the social network song oh oh uh oh oh - http://kisalt.com/2bu
olabilirmiş de olamamış gibi bir havası var. olmamış yani. finali göremez.

12- kıbrıs: ivi adamou - la la love - http://kisalt.com/2bv
bi' bitmediniz gitti mk. yarısını bile görmedim, duymadım şarkının.

13- danimarka: soluna samay - should've known better - http://kisalt.com/2bw
kız tatlı, müzikalite iyi, şarkı güzel. ama büyük bir başarı alamaz sanırım. orta sıralarda yer bulur kendine finalde.

14- rusya: buranovskiye babushki - party for everybody - http://kisalt.com/2bx
verka serduchka mı yapmaya çalışmışlar? bu nineler cidden bir grupmuş. bu şarkıyla da ilgili kesin bir şey düşünemiyorum ya hu. kötü, evet. ama kötü de değil. ninecikler aklımı karıştı. dens dens dens! kam on en dens! paaarti fooor evribadiiii! deliriyorum.

15- macaristan: compact disco - sound of our hearts - http://kisalt.com/2by
iyi şarkı be. ama sevilecek bir şarkı değil. pek iş yapacağa benzemiyor. böyle yozlaşmış yeni dünya düzenine, insanlarına göndermeleri olan daha başarılı, iyi şarkılar olmuştu eurovision'da.

16- avusturya: trackshittaz - woki mit deim popo - http://kisalt.com/2bz
avusturyalı olsam utanırdım yeminle.

17- moldova: pasha parfeny - lautar - http://kisalt.com/2c0
moldova yarışmaya ilk defa katıldığı seneden beri hep harika şarkılar yapıyor. bu da öyle güzel bir şarkı. yine gogol bordello benzetmeleri yapılmış. sanki gogol bordello bu türü yaratmış gibi. şarkı güzel. finale de çıkar. finalde de iyi bir sırada olur istiyorum. solist mi? edward norton? güzel çocuk bir de. eheh

18- irlanda: jedward - waterline - http://kisalt.com/2c1
geçen senekinden on kat kötü bir şarkı. yerlerinde olsam disney channel için çalışmaya başlardım. cıks, olmamış. sıfır.



2. yarı final

1- sırbistan: zeljko joksimovic - nije ljubav stvar - http://kisalt.com/2c2
introsundaki keman direkt coldplay arağı. ben diyeyim. şarkı mı? iyi. ama zeljko beyamca yeni bir şeyler mi yapsa acaba? finale çıkar.

2- makedonya: kaliopi - crno i belo - http://kisalt.com/2c3
iyi bir slow gibi. ama çok kasıntı.

3- hollanda: joan franka - you and me - http://kisalt.com/2c4
eneeee! bu sene en çok sevdiğim şarkılardan biri daha. mis gibi ya hu! finale çıksın, finalde de ilk beşi görsün diliyorum. n'oluuur, n'ooolur, n'oluuur! yirim la!

4- malta: kurt calleja - this is the night - http://kisalt.com/2c5
amca sanki dünyanın en güzel şarkısını söylüyor havasında. ama, bebeğim, otur, sıfır.

5- belarus: litesound - we are the heroes - http://kisalt.com/2c6
belarus'un power rangers'i sanırım. şarkı klasik eurovision şarkısı. cık, sevmedim.

6- portekiz: filipa sousa - vida minha - http://kisalt.com/2c7
portekiz'e yazık ediyorlar çoğu zaman. mis gibi şarkılar yolluyorlar hep. ama yarı finali bile geçemiyor adamlar. yazık. klas bir ballad. ama başarı şansı yok -ne yazık ki.
bir de dipnot: youtube'deki yorumlardan birinde "cristiano ronaldo'nun kızkardeşi mi bu kadın?" diye bir yoruma "yoo, değilim. ama çok benzetiyorlar :)" diye cevap vermiş filipa sousa. şeker kadın filipa.

7- ukrayna: gaitana - be my guest - http://kisalt.com/2c8
çikolata renki ukraynalı gaitana'cım, bu ne? ani lorak'ın bokunu ye sen.

8- bulgaristan: sofi marinova - love unlimited - http://kisalt.com/2c9
bulgar club'larında 2012 yazının hit şarkısı olur. ama benden sıfırı kaptı bile. aferin.

9- slovenya: eva boto - verjamem - http://kisalt.com/2ca
bilemedim şimdi. bir kere dinlenebilir. ama öyle sevilecek hali yok. üzgünüm. bizimle değilsin. hıh.

10- hırvatistan: nina badric - nebo - http://kisalt.com/2cb
uçan üstsüz erkekler var klipte len! oyş. şarkı vasat üzeri.

11- isveç: loreen - euphoria - http://kisalt.com/2cc
bu senenin en büyük favorisi diyorlar. çok tripli bir hatun bu loreen. öyle hareketler, danslar falan. başarılı şarkı. ama ben olsam birinci yapmam; o ayrı.

12- gürcistan: anri jokhadze - i'm a joker - http://kisalt.com/2cd
bunu dinlemeden geçin.

13- türkiye: can bonomo - love me back - http://kisalt.com/2ce
sevemedim ben bu şarkıyı sanki. kasıntı bir hali var sanki. iyi de. ama çok iyi değil de. kötü değil de. bir sürü dahi anlamında de. elbette ki finalde. ama birinci değil. ilk beşe girmesi başarı olur.

14- estonya: ott lepland - kuula - http://kisalt.com/2cf
böyle slow'lar kâr etmiyor artık ott'cuğum. şarkın iyi, güzel de. çok mu bayıksın? gece bana ninni söylemeye gel. mucuk.

15- slovakya: max jason mai - don't close your eyes - http://kisalt.com/2cg
rocker gençliğin oylarını çalacak gibi. ben sevdim mi? cık.

16- norveç: tooji - stay - http://kisalt.com/2ch
ecnebiler "catchy" diyor ya. bu şarkı tam onun karşılığı. şeytan tüylü bir şarkı. ama kalitesiz, basit. lindsay lohan'ın rumours şarkısı vardı. onu dinleyecem bunun yerine. paris hilton bile dinlerim. hıhım. ama oy alacak çokça. demedi demeyin.

17- bosna hersek: maya sar - korake ti znam - http://kisalt.com/2ci
slow bir şarkı. eurovision'da böyle slow'lar, ballad'lar görünce, aklıma hep jelena tomasevic'in oro'su geliyor. bunları sevemiyorum.

18- litvanya: donny montell - love is blind - http://kisalt.com/2cj
hayatımdan çaldığı 25-30 saniye için donny montell'e dava açacam.


finalde direkt yarışacak 5 ülke:

1- ingiltere: engelbert humperdinck - love will set you free - http://kisalt.com/2ck
ov! 80'lerde şanının en güzel yıllarını yaşamış engelbert humperdinck amca'yla yarışacak bu sene ingiltere. ne bileyim... sevdim ben şarkıyı. beyamca sahneye çıkıp "hey, gençlik! naber? az biraz açılın da biraz müzik yapalım" diyecek gibi. güzel şarkı. başarılı olsun bu da. en azından ilk 10'da yer bulsun kendine. eski günlerin hatrına. ha?

9- fransa: anggun - echo (you and i) - http://kisalt.com/2cl
anggun'un adını duymuştum fi tarihinde. şarkı çok kötü değil. iş yapar mı? emin değilim.

10- italya: nina zilli - l'amore è femmina (out of love) - http://kisalt.com/2cm
italya onca senenin hıncını nina zilli ile çıkarsın istiyorum. nina zilli'yi severim zaten.

13- azerbaycan: sabina babayeva - when the music dies - http://kisalt.com/2cn
yarışmanın slow şarkılardan biri daha. ben sevemedim. ama oy alacak çokça.

19- ispanya: pastora soler - quédate conmigo - http://kisalt.com/2co
o dansçı erkeği bana verirlerse bir kıyak düşünebilirim. ehehe. ehm. ciddi olayım: kaliteli ballad'lardan biri. ama üst sıralarda olmayacak büyük ihtimalle.

20 - almanya: roman lob - standing still - http://kisalt.com/2cp
oooy! tipe bak la! yirim lan seni, roman'cık. alamancam çok kötü ne yazık ki. şarkı söylemesen de olur. o "still" deyişler kulağımı -garip bir şekilde- tırmalıyor. şarkı klasik, gayet ortalama bir şey. ama dışarda, oralarda biryerlede, benim gibi düşünen birsürü kız, erkek vardır; eminim. ilk 10'da.


havaya girdim. iyi mi?
bülend özveren'in tahtına talibim. trt, naber?



moderatörlere ve editörlere not:
kisalt.com linklerinde herhangi bir problem yok. öpt. kib. bye.

ayı sözlük itiraf

- sonsuz bir sürgünde hissediyorum kendimi. yanımda sevdiğim insanlar -ki çok azlar- olsa bile bu sürgün bitmiyor.

- düşüyorum. en "mutlu" olduğum anlarda bile düşüyorum. bu düşme hissi yakamı hiç bırakmıyor. kurduğum bir dünyam var: karanlık ve dipsiz bir kuyu şimdilik. etrafımda krallarım, kraliçelerim, perilerim ve gölgelerim ve hayaletlerim var. sonsuz bir düşüş içindeyiz.

- gülmeyi pek sevmiyorum. sevdiğim anlar oluyor elbette. ama yukarıda bahsettiğim o "düşme hissi" yüzünden tad alamıyorum. tad alma duyumu kaybettiğimi hissediyorum.

- konuşmak yoruyor beni. o yüzden yazmak daha kolay geliyor bazen. ama ona bile üşeniyorum çoğu zaman. yorgun ve bitkin bir durumdayım.

- üşengeç ve tembel sayılırım. ama bir oblomov değilim elbette.

- hüzün, kekremsi, acı ve zaman en sevdiğim kelimeler arasında...

- korkuyorum. kendimle sesli bir şekilde konuştuğumun ayırdına vardım. düşünsenize: yaşlı bir adam. sol elinde bir baston var ve hava soğuk. sağ elini paltosunun cebine sokmuş ve bir yokuşu çıkıyor. cebindeki bozuk paralar, sigara paketi ve çakmakla oynuyor sağ eli. çocuklar sokakta top koşturuyor. çocuksu bir hüzünle yanlarından geçerken izliyor onları. sonra konuşuyor: "sigara içsem mi? ama şimdi elini çıkar cebinden, sigarayı yak. uzun iş. hem hava soğuk. olsun. sen soğuktan etkilenmezsin. sen mi? hayır, sen. kim demiş? ben soğuğu severim." elini cebinden çıkarıyor ve yakıyor sigarasını...
yan tarafta bir dükkânda iki adam oturmuş iskemlelerde. yaşlı adamı izliyorlar ve duyuyorlar konuşmasını kendiyle. biri, diğerini dürtüklüyor: "adama bak!" diğeri cevap veriyor: "haa. o mu?..."
devamını dinlemiyor yaşlı adam. sigarasından ilk nefesini çekiyor ve burnundan veriyor. bunu hep yapıyor: ilk nefes hep burundan verilir.
yoluna tıngır mıngır devam ediyor...

- özlüyorum. görmediğim yolları ve tatmadığım şehirleri ve dokunmadığım rüzgârları ve tanımadığım insanları özlüyorum.

- ve çok çabuk yoruluyorum.

- ve kelimelerim arada terk ediyor beni.

- işte, yine terk edip gittiler...

selahattin demirtaş

okuduğunu anlayamayanlar, bakıyorum da, ağızlarından salyalar akıta akıta açığını aramaya çalışıyorlar. şakaysanız komik değilsiniz; yok efendim, ciddiyseniz de çok komiksiniz.

bahsi edilen cümleden hemen sonra gelen tümceyi götünüzü aça aça okumanızı salık veririm. bak, ne diyor:
"biz pkk'yı terör örgütü olarak tanımlamıyoruz. ancak, sivilleri hedef alan eylemlerini terör olarak nitelendiriyoruz."

"faşo ağalık yapacağım, ille de nefret kusacağım" diye diye kendinizi heder ettiğiniz bu şerefli* yolda, idrak yollarınız da kapanmaya yüz tutuyor elbette. çok yazık.

ha, ben de seni** insan olarak tanımlamıyorum. ancak, nefes alıyor olduğun için bir organizma olduğunu kabul ediyorum. n'apalım.



*iki ş ve kelime sonuna olumsuzluk son eki eklendiğinde daha manidar oluyor. kıpskıpskıps.

**



ekleme: t = z

ingilizce ilahiyat

izninizle entry me random bir gülüş ile başlıyorum: ajsdklfjasdfkljasdf.

şimdiiii...
istanbul üniversitesi nde var bu bölüm. afili bir de adı varmış: theology in english. oh yeah babe, i am coming, i am coming!
bir yıllık ingilizce hazırlık sınıfından sonra dört yıllık lisans eğitimi veriliyormuş.

olay burda. göz atılabilir: http://egitimdeyapilanma.istanbul.edu.tr/mufredat.php?id=469

öyle bir gözüdönmüşlük belirmiş ki adamlarda yakın zamanda "ben ingilizce ilahiyat okudum ve ingilizce öğretmenliği yapıyorum" diyen adamlar türeyecek ortalıkta. bekleyip görün.

i came.

uzun saç

erkeklere hiç yakışmadığını düşünüyorum. bunun seksist (siz türkler ne diyor? ammm... ammm... cinsiyetçi?) bir bakış açısıyla alakası yok. yakışmıyor işte.
uzun saç ve erkek ikilisi,
ı ıh, olmuyor, olmuyor, olmuyor!

ingilizce ilahiyat

ehm. ikinci random gülüşüm geliyor ve buna götümüm iki seksi yanağı da eşlik ediyor: asdşlfksadşflkasdf.

her şeyden önce ingilizce ilahiyat programının haklılığını savunmak için mısır daki el ezher üniversitesi nin örnek gösterilmesi şaşılacak ve üzerine kahkahalarla gülünecek bir şey. niye? çünkü, sen kalkar üç beş yarrak kafalı adamın yönettiği ve onun bunun uşağı yaptığı mısır ı bana örnek gösterirsen, ben de gülerim.

el ezher üniversitesi lan! ve sen argümanının geçerliliğini savunmak adına bu üniversiteyi (üniversite demeye dilim varmıyor ya, neyse) örnek gösteriyorsun. daha 2010 yılında, bu yerin (kendisine üniversite deyip iltifat etmeyecem) hadis bölümü başkanı şöyle bir fetva veriyor: "kadınlar, aynı işyerindeki erkekleri emzirirse, akrabaya dönüşür, tacize uğramaktan kurtulur." o ye, dis iz naaays!
bu üniversite bozmasının daha birsürü vukuatı var da... konumuz kendileri değil.

"your argument is invalid, babe." diyeyim ben. ingilizce ilahiyat. ohuhuuuv! sanırım yine boşalacam. başka şeyler düşün. başka şeyler düşün.

hayır, o değil de... at gözlüklerinini az çıkarın yahu! kış zaten. güneş de pek yok. caaanım gözlerinize bir şey olmaz. merak etmeyin.

4-5 yıl içerisinde bu bölümden mezun olanlar ingilizce öğretmenliği yapacak. ingilizce öğretmenliği ve ingiliz dili ve edebiyatı okuyanlar da siki yerler artık afiyetle. "mmm, en azından kısa değil."

ulan! siz sanıyor musunuz ki bunlar güzelce okuyup, ilahiyat ile ilgili mezun olduktan sonra ne yapıyorlarsa onu yapacaklarını? sanıyorsunuz demek. valla muazzam. alkışlıyorum. ancak ben sanmıyorum. bu badem bıyıklı filintalara okudukları üniversitelerde formasyon dersleri verilecek. e onlar da bunu can-ı gönülden kabul edecekler elbette. sonra da kalkıp ingilizce öğretmenliği yapacaklar muazzam, harikulade, excellent and fluent ingilizceleri ile.

gazetecilik (ya da daha alakasız) bölümü okuyup, ingilizce öğretmenliği sertifika programına yazılıp ingilizce öğretmenliği sertifikası alan ve sonra da kpss yi geçip (kpss ile ilgili de birsürü şey denir esasında. neyse) ingilizce öğretmenliği yapan adamlar var bu ülkede. bu adamlar, kendi gençlerini ingiliz dili ve edebiyatı ve kültürü ile haşır neşir olmuş ingilizce öğretmenliği ve ingiliz dili ve edebiyatı okuyan gençlere tercih ederler elbette. daha geçenlerde doğunun amına koyan melleleri devlet memuru statüsüne kavuşturmadı mı bunlar? ha? gözünüz mü görmüyor, görmek mi istemiyorsunuz? az öngörülü olun yahu!

ben gidip az virginia woolf okuyayım diyecem ama yasaklanmalı bence hanımefendi. zira intihar dinimizce caiz değil. haksız mıyım? hmmm. oscar wilde? oooooo! asla olmaz. ibne o lan! yassak kardeşiiim! ibnelik dinimizce caiz değildir. cezası idamdır ve ibneler cehennemliktir.

harun yahya okumak varken, virginia woolf, oscar wilde, edgar allan poe de kim oluyormuş? hepsine kafam girsin.

"caiz değildir"in ingilizcesi ne ola ki hem? öğreneyim. ilerde lazım olur. badem bıyık yakışır mı bana sizce?

ingilizce bilmeyen yazarlar sözlükten uçurulsun kampanyası

i, here, would like to start a campaign in order to get rid of all those bloody effing bastards that use ayı sözlük and without a glimpse of shame, continue ignoring the fact that they do not know one tiny word from the most wondrous and wonderful language of them all: english.
their level of ignorance disgust me and the ones who agree with me. be it beginner or elementary, unless their level of english is upper-intermediate, those so-called writers should be kicked off from this marvelously interactive online dictionary if we all want to reach the top of encompassing civilizations.

hence i, lost soul, have started the campaign on change.org and would love all modernized writers to sign it:
http://www.change.org/p/dark-bear-panda-...

thank you for your cooperation.


tanım düzenlemesi:
ilginç kampanya.


ekleme:
şu ana kadar 2 ingiliz ajanının imza attığı kampanya. aym şakt.

editeyşın:
(bkz: ingilizce bilmeyen yazarlar rahatsız)
Henüz takip ettiği biri yok.