zenne

kendilerinden aldığım haberlere göre mehmet binay abudabi'de , caner alper ise montreal world film festivalindelermiş. eylül başı dönecekleri için doğumgünü zirvemize katılamayacaklarını bildirdiler. doğumgünümüzü kutladılar, daha nice doğumgünleri dilediler. yazarlarımıza da selamlar ilettiler.
her şeyden önce gayler tarafından çekilmiş olması sebebiyle önemli olan bir film. gayler tarafından çekilmişi açayım da yanlış anlamaya mahal vermeyeyim. eşcinsel sinemacılar vardır ama gayler tarafından bir gay filmi çekilmesidir benim kastım. aksayan yönleri ile artılarını yan yana koyduğumuzda hemen hemen dengede olduklarını düşünüyorum. hikaye dağınıklığı için benim fikrim anlatılması gereken çok başlık var ve bunun için de en fazla 120 dakika ki film 101 dakika. en azından mahsun kırmızıgül gibi pek çok konuyu ele alıp iki cami arasında beynamaz kalmaması ve söylediğinin arkasında duran tavrı sebebiyle takdire şayandır. umarım devamında başka bir çok sinemacıyı da tetikler.
geç de olsa izlemiş bulunduğum filmdir. sizi yorumlarımdan mahrum bırakacak değildim, elbet de izleyecektim.
bu filmle anladım ki mahsun kırmızıgül bu ülkede sinema alanında çığır açmıştır. filmde etkilerini görmek mümkündür. mesela film tek br film değildir. 2 farklı hikayeyi anlatan ama aslında ikisini de anlatmayan bir filmdir. ayrıca renk olsun diye anlatılmış alakasız hikayeler de mevcuttur.
açacak olursak filmde ne ahmetin hikayesi ve canın hikayesi tek bir filmle anlatılmıştır. konvansiyonel sinemada hikayeler ya iç içe geçer ya da biri diğerinin yan hikayesidir. ama mahsun kırmızıgül ile tanışrığımız yeni akımda filmler biri birinden alakasız üç beş konudan bile oluşabilir. zennede de can ile ahmetin arkadaş olması dışında hikayelerinin birleştiği bir yer yoktur.
ayrıca, filmde "böyle de bir şey olmuştu" mantığıyla eklenen afganistan sahneleri kesinlikle mahsun kırmızıgül etkisini gördüğümüz başka bir yerdir.
filmi bir yabanıya anlatmak isterseniz " işte bir zenne var, onun aile ilişkileri askerlik problemi falan" derseniz yalan olur, "işte bir çocuk var ailesi çok geleneksel. bir adama aşık olup ailesine gay olduğunu falan açıklıyor" derseniz yalan olur. "işte bir fotogragçı var, afganistana falan gitmiş çok travmatik anlar yaşamış" derseniz yalan olur.
zira film bence şu şekilde anlatılmalıdır" işte bir yönetmen gitmiş popüler bir gayin cinayetininden esinlenerek film yapmıştır."
3 defadır izlemiş bulunduğum ve her defasında son sahnelerini ağlamaktan göremediğim bir film. sonra filmi kendime yasakladım tabi, bu kadar acıya gelemezdim, kaç hafta etkisinde kaldım orası da tartışılır tabi.
filmleri yayınlandıktan çok sonra izlemeyi seven biri olarak iki gün önce nihayet izlemiş bulunuyorum.

çok kötüydü. umutla başladığım filmi hiç beğenmedim. insan ilişkileri inanılmaz derecede yüzeysel ele alınmış. duygusuzluk diz boyu. kareler çok kopuk, filmin akışı yok. ahmet'in annesi neydi öyle yaratık gibi? kadın düşmanlığı vardı resmen. abartılı oyunculuk falan neyse çok amatör bir film.

bunlar kötü tarafları, iyi tarafları ise; ahmet yıldız'ı ölümüyle tanıdım, çok üzücü bir hayat hikayesi var, onu yaşatmak adına böyle bir şeyin yapılması şarttı, çok iyi olmuş o bakımdan. oynayan çocuk da idare ederdi. fakat zenneyi oynayan kişiye bayıldığımı söylemeliyim, harika oynadı. filmin teknik olarak tek guzel tarafı onun oyunculuğu zaten.
an itibariyle izlemiş bulunduğum film.

sinemaya girdiği dönem çeşitli nedenlerden dolayı çok meşguldüm. ankarada bulunan arkadaşım beni aramış ve filmi sormuştu. git tabiki demiştim, bizden birini anlatıyor. tabi arkadaşım belki entel dantel bir koca bulurum amacını da taşıyordu. filmin ilk yarısında beni tekrar aradı. tam bir hayal kırıklığı yaşadığını söyledi. filmin konusunu anlayamamış. baktım gözü dışarıda ikinci yarıdadır can alıcı sahneler belki de deyip izlemeye devam etmesini söyledim. ofladı pufladı. "amaan göben. hani hiç çekici değil salon huzur evinden toplanıp gelen yaşlı teyzelerle dolu zaten" diye ekledi. film bittiğinde mahmut yine aradı. salya sümük ağlıyor. nasıl teskin edeyim bilemedim. ve o zamandan bu zamana anca izleme fırsatı buldum. evet ilk yarı sayılabilecek kısmı bölük pörçük, ses oldukça cılız vs.. ama ikinci yarıyı epey beğendim, bir takım eksikliklerine rağmen. kimi sahnelerde ağlamadım değil hani. ama bütünlük açısından, ahmet yıldız'ın hayatından hareket etseler de can'ın dramı/askerliğin zorunluluğu ve sonuçları daha görünür ve etkiliydi. bu anlamda ahmet'in dramı biraz zayıf kalmış. velhasılıkelam izlenilir. aldığı ödülleri de hak etmiştir film.
ahmet is a bear, hairy one.
sonunu ağlamadan izlemeyi henüz başaramadığım film. evet, bulmak istersek bu filmde bir sürü hata bulabiliriz. bence önemli olan bu hatalar değil, eşcinsellerin görünürlüğünü artırmayı bu kadar sağlayan bir başka proje daha henüz gerçekleşmedi. bundan sonrası için umut verici kısım bence bu.
konusu itibariyle yüreğimizi dağlayan bir film olduğu aşikar. filmin ne iyi bir oyunculuk ne de teknik açıdan bir beklenti içinde çekildiğini düşünmüyorum. sadece "eşcinsel" temalı bir konunun duyurulması, gündeme getirilmesi gibi bir amacı olabilir ki umarım bir faydası oluştur. benim de ağladığım sahneler vardı ancak bir filmin ağlatması o filmin iyi olduğunu göstermez. umarım 10 yıl sonra bu filmi izleyenler, "vay be demek böyle şeyler de oluyormuş" der ve o an eşcinsellerin rahat bir hayat sürdüğünü düşünür. ahmetler, aliler ölmesin. canımız yanmasın dediğimiz filmdir.
kamera arkasında yönetmenler, konu olarak çok zor bir film olduğunu ve etkileyici olabilmek için görselliğe çok önem verdiklerini anlatıyor. başarılı olmuşlar da. homofobik olduğunu tahmin ettiğim bir kişiye tavsiye etmiştim bir yıl önce, ve geçen bu bir yılın sonunda hala izlediği en güzel filmlerden biri olduğunu söyledi.
gercekler acidir ama kabullemek zor
nisan sonunda bilkent sinema festivali ödüllerinde en iyi film, en iyi senaryo, en iyi yönetmen, en iyi müzik, en iyi erkek oyuncu, en iyi yrd.erkek oyuncu ve en iyi yrd kadın oyuncu dallarında aday olduğunu öğrendiğim film. tabi hem türkiye ve hem dünyada sayısız ödüller aldılar ve yenileri de eklenecektir muhtemelen. mayısta sonuçlanacak. merakla bekliyoruz.
bilkent sinefest'te en iyi senaryo, en iyi yönetmen, en iyi müzik ve en iyi film ödülleri'ne layık görüldü.
caner alper ve mehmet binay benim nezdimde james ivory ve ismail merchant'tır. filmde eksikler varmış! kısıtlı imkanlarla yapılabilecek en iyi film bu kadar olabilirdi. sanki, hayatımızda her şey tam ve tamam. bizler birbirimizden ve hayattan yana o kadar eksik şeyle yaşamak zorunda kalıyoruz ki, mecburiyetlerle yaşanır kılmaya çalıştığımız hayatlarımızla birbirimize destek olmaktan başka çaresi olmayan bir azınlık olduğumuzu unutmamalıyız. verilen emek, harcanan mesai ve akıtılan alınteri için bile minnettarım, kendi adıma.
dün gece keremce ile birlikteliğimizden sonra * kuzucum smokebl ile sarılıp ağlaya ağlaya * izlediğimiz, hepimizin bir şekilde hayatının bir döneminde tıpatıp aynı olmasada ahmet yıldız gibi hissettiği, askerlik ve o sikik psikolojinin sana bakışını kafasından kallavi küfürlerle geçirdiği yani kısaca hayatından bir şeyler bulduğu harika film.

(bkz: gene olsun gene ağlarım)
çıktığı zaman kaçırdığımın, uzun zamandır da izlemeye fırsat bulamazken bugün bir anda izleme fırsatı buldum sonunda ve kendime o kadar kızdım ki bu kadar geçe bıraktığım için. filmin ilk kısmında biraz dağılmaya başlasam da (ki ''eski amlar yarrak oldu'' ve ''aşkın bokunu çıkartırsanız kokar tabi'' beni benden aldı), filmin devamı can evimden vurdu beni. böyle bitmemeli, böyle olmamalıydı ya. o kadar güzel, o kadar özel bir şey ki... sadece her şeyiyle o kadar iyi, o kadar yerli yerinde ki, daha fazla söylenebilecek bir şey yok.
"eleştirilmeyi hak eden pek çok özellik barındırıyor olmalıydı ki, sıkıldığım oldu ve çevremdekiler de sıkılmış" dediğim varlığıyla bile takdir edebildiğim film. yani sadece var olduğu için takdir edilmesini uygun buluyorum. üslupsal olarak sinemanın tozunu attıracak ya da tozu dumana bulayacak türevlerinin çekilmesi için, korkmadan, "içeriden" hikaye anlatımı örneği olarak - bu kadar kapalı bir toplumda - gayet başarılı bir filmdi.
zayıflasam ne güzel zenne olur ki benden.
2.defa izlediğim filmdir. ilkinde de ağlamak istemiştim şimdi de, filmde hepimizin içinde bulunduğumuz durumlardan çeşitli kesitler almış. hep halıaltı yapılan görmezden gelinen durumları resmen bir bakışla anlatmış film.

rahmetli ahmet yıldız rolündeki oyuncunun pembe tshirtlerinin bilinçli bir şekilde tozbezi yapılması ve ses çıkartamaması, türkiyedeki töre cinayetleri, erkek olmak, eşcinsellere evlilik baskısı, askerlik sorunu ve sevgi. bütün bunların içinde sevgiyi işleyişi gözyaşartıcı.

tekrar düşündüm de ciddi ciddi türkiyedeki en büyük porno arşivi tsk'da yauw, bunu bizzat askeri hastanede çalışan bir psikiyatr da söylemişti.
tiyatroda karagöz ve ortaoyununda kadın tiplemelerini oynayan erkek.
  • /
  • 5