aşk

  • /
  • 6
aşk=bir körün bir sağıra çok güzelsin demesidir.
sevgiliniz sıçtığında en az siz sıçmış kadar mutlu ve huzur dolu olmaktır.
''aşk, ucuz bira gibidir. o an içinizi doldurur, sizi hafifletir, hatta belki kafanızı güzel bile yapar; ama sonra işersiniz ve gider.'' tra jedi


(bkz: iz bırakan özlü sözler)*
aşk, kısa süreli bir şuur kaybına neden olan, bir tanımı yapılamayacak kadar soyut ancak etkileri gözle görülecek kadar somut bir delilik halidir. kiminin sebebi bir çift göz, kiminin aklı baştan alıp giden bir gülümseme, kiminin ise sadece körlüktür… nedeni her ne olursa olsun, sonucu; yerinden fırlayacakmış gibi çarpan bir kalp, sürekli meşgul bir zihin, kocaman gülümseyen bir surat, ışıl ışıl gözler, yerden kesilmiş ayaklar, bir karış havada akıl, biraz neşe, biraz özlem ve bir parça da korkudur… tabi korku da vardır içinde aşkın, özellikle de ilk kez başa gelmiyorsa. çünkü hemen hemen herkes bilir aşkın dipsizmiş gibi görünen ama aslında dibi olan bir kuyu olduğunu. kimi düşmemek için sakınır, türlü oyunlarla hep kenarında durur kuyunun, kimi balıklama atlar içinde ne olduğunu düşünmeden, kimi ölçer biçer bir ip salar aşağıya ve yavaş yavaş inmeyi seçer. ne yapılırsa yapılsın, içine nasıl girilirse girilsin, en temkinli davranan bile her türlü deliliğe açıktır onun için. yollar kat edilir, şehirler hatta ülkeler değiştirilir, evler taşınır, yeni hayatlar kurulur, arkadaşlar kaybedilir, yeni dostlar kazanılır, günler geçer, belki aylar, belki yıllar. sonuna gelindiğinde kuyunun, veda vakti geldiğinde aşka, içinden çıkmasını becerebilenler biraz yaralı, biraz kırgın ama daha büyümüş, daha olgun, daha emin bulurlar kendilerini yeni hayatlarında, ellerinde delilik günlerinde biriktirdikleri yüzlerinde tebessüm bırakacak anılarla veda ederler aşka. kuyunun içinden çıkmayı beceremeyenlerse kıvranıp dururlar duvarlara sürtüne sürtüne, her seferinde biraz daha acıtır canlarını bitiremedikleri bitmiş aşkları. solgun bir yüz, feri sönmüş gözler ama hala meşgul bir zihinle her aşk biter kanununa küfrederek yaşamını sürdürmeye devam ederler. nihayetinde aşk tek kişiliktir zaten, yalnız girilir içine ve yine yalnız çıkılır zamanı geldiğinde. o yüzden aşk bitmiş gibi görünse de hiç bitmez aslında. insanın kalbi attığı sürece tekrar çıkacağı günler bekler sadece.
insanı önce göklere çıkarıp ardından paraşütsüz aşağı bırakan duygu.gelişim sürecinde; 2 gün önce varlığını dahi bilmediğin bir insanı aniden tanırsın, belki bir sözü,belki bir bakışı yada alakasız gülümsemesi ile beyninde bir kontak meydana gelir o hiç tanımadığın kişi artık bir fotograf halinde baktığın heryerde senin karşında durur, yatarsın kalkarsın gözlerini kaparsın açarsın yok nafile artık ne yaparsan yap karşındadır. durmadan bir kaç anı tekrar tekrar oynatır durur aklın, telefon iki dakika boş dursa türlü senaryolar yazılır, sanki o telefon kalp atışıdır onun, durursa panik başlar, iki mesajın arasındaki 5dk 5 yıl olur.onunla buluşulacak günün gecesi sabah olmaz, bu saatten sonra tek istediğin onu tekrar görmek, tekrar duymak dokunmak, yanında olmak ama nerede olduğu nasıl olduğu hiç sorun değil... yeterki o olsun, her yer sana cennet bahçesinin en güzel köşesi,artık dünya onun etrafında dönüyordur gerisi boştur hayat, gelecek, kariyer veya idealler kimin umrunda... 2 gün önce o yoktu bu kimin umrunda... bunlarda yetmez onsuz yaşanan yıllar kayıp ya... filmi başa sarmak onsuz günleri bile ona bağlamak gereklidir. onun okulu, onun çocukluğu herşeyi didiklenir ve senin hayatın ile bağdaştırılır ve yeniden bir hayat inşa edilir ve gün gelir o gider bütün herşey sende kalır... işte aşk her gelen ile tekrar hayatını sıfırdan inşa etme gafletidir.
aşk’ı sen bulamazsın, o seni en ummadığın anda vurur, nasıl geldiğini bilemezsin bir anda sarmalar seni, tatlı tatlı sürükler, sihirli bir nehirdir o … ama o nehir’in sonu her zaman bir şelaledir, dibi kayalarla dolu bir şelale, muhakkak ki seni düşürür o kayalara çarparak yaralanarak sürüklenirsin artık, akıntı kuvvetlidir çıkamazsın düzlüğe, artık o nereye götürürse sen oradasın demektir.
biyokimyasal olarak obsesif kompulsif bozukluk ile benzeşen durumdur.*

fizyolojik olarak şu üç duygunun artışında:
- atraksiyon: sinir büyüme faktörü, serotonin, dopamin, norepinefrin*
- cinsel istek: testosteron ve östrojen
- bağlanma: oksitosin ve vazopressin
seviyelerinde artış gözlenir

* antidepresan ilaç kullanımı bu seviyeleri etkilemektedir. seksüel atraksiyon ve bağlılığı azalttığı için antidepresan ilaçları ayrılıklara, boşanmalara yol açabilmektedir.
...''hiç masal olmamış tenimde bilerek, fark ederek dolaştırdığın parmaklarını seviyordum. onları merak ediyordum. bana vereceklerini, daha da vereceklerini istiyordum. neden bencillik olsundu bu? sana ne kadar uzağım, bana ne kadar yakınsını saklamayan, utanmayan aşk değil miydi?''...
duyguların maşuktan başka herşeyden arınması. aşığın bütün davranışlarında hatta rüyalarına bile sevgiliye ait bir mana yansıması hali.. desemde aşkın sözle anlatılması çok zor. çünkü aşk bir haldir ve onu anlatacak dilde sadece aşığın kendisidir.
sol framede görünce öldü sandım.
her babayiğidin harcı değildir, ayran gönüllülerin ağzından düşürmediği ama ağzına yakışmayandır, bütün duyguların en canlı hissedildiği andır, çocukluktur, insanlıktır, en sonunda acıdır.
kapitalizmin insanlara hediye ettiği karın ağrısı.benim midemde ekşime yapıyor.tam olacakmış gibi olunca atıyorum bi talcid,hop geçiveriyor.birbirlerini cinsel ilişkiye ikna etmek için uydurulan bir kelime.
doğrusu arzudur.birini arzularsın,onsuz yapamazsın,onsuz yaşayamayacağını sanırsın,sonra zaman geçer, duyduğun arzu biter,senin için sıradan biri olur çıkar.
aşk diye birşey yoktur.
hormonal oluşum, yüreğin çarpar, etkilenirsin, birlikte olmak istersin, onu hep görmek istersin, ama ondan sonra duyguların, heveslerin yatıştığında hala onla olmak istiyorsan işte bu sevgidir.
beğenilen bedenlere hayali kurulan ruhları giydirme işlemi ama ailecek inanıyoruz .
aşk sabah kalkınca aklına ilk o'nun gelmesi, akşam uykuya dalmadan önce hala aklında o'nun olmasıdır,
aşk günün her saati "acaba şimdi ne yapıyor" diye düşünmektir,
aşk o'nunla konuşurken şaçmalamaktır,
aşk her buluşmada kalbinin yerinden çıkacak kadar hızlı çarpmasıdır,
aşk o'nu kusursuz görmektir...*
çok güzel cemal süreya şiiridir aşk...

şimdi sen kalkıp gidiyorsun. git
gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. gitsinler.
oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin
oysa allah bilir bugün iyi uyanmıştık
sevgideydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı
bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü
bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti
yoktu dünlerde evelsi günlerdeki yoksulluğumuz
sanki hiç olmamıştı

oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu
şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı
istanbullar
şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların
dünyaların
öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek
ki karaköy köprüsüne yağmur yağarken
bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
çünkü iki kişiydik

oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu
iki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
sonrası iyilik güzellik.
an itibarı ile muhallebi kralı programının bu geceki konu başlığıdır. keyifli bir muhabbet sürmektedir. okan bayülgen başından bu yana eşcinselliğinde bir aşk olduğunu vurgulayan bir kaç kaçamak, ,iğneleyici soruyu uzmanlara sormuştur.
örneğin:
ne yapıcaz bu ayılarla?
ayılar ne yapsın peki?
erkekler erkek erkeğe buluştuklarında ne yaparlar?
neden erkek erkeğe içerler?
peki erkekler bir arada içtiklerinde bu kalkanlarla ne yapacaklar?
feci geyik dönyor uleyn. *
tüm hayatı dolaşıp, başladığın noktaya döndüğün zaman yolculuğu.
hapşırık gibidir. gelince geri çeviremezsin.
sevdiğin kişiye doyasıya sarılmak ne tür bir histir, ya da oturduğun yerde başının omuza doğru yaslanması? yıllar öncesinde çok kısa da olsa hatırlıyorum, çok ilginç bir uyuşma hissi anımsarım, o an için hem huzurluydum hem de bunlar bitecek telaşıyla titrek bir vaziyet. öpmeyi ise bilmem, yaşamadığım doğrudur, ya da gece boyu sarılmak? kendimi bildim bileli sol kol başın altında sağ kol ise omuz üzerinde uyurum. sözün kısası uzun uzun yaşamadığım bir histir aşk.

ama uğruna koşturmayı bilirim. öncesinde görmek ve hoşlandığını fark etmek, doğrusu bu konularda ilk görüşçüyüm. sonrasında ise tanışmak, o anın heyecanı, en ufak hareketten medet ummak, zamanla adeta takıntılı bir ruh haline bürünmek, onun olduğu her yerde mutlu olmak ile olmadığı yerde huzursuzca dolaşmak, sonrasında ise kendi kendine gelin güvey olmak. tabi burada bitmiyor, ekseriyetle günün her vakti ve saati hayallere dalabiliyorsunuz, öyle hayaller ki bulunduğunuz zaman ve mekandan bağımsız bir gelişim seyrediyor, gel zaman osmanlı dönemi balkan coğrafyasında bir dere kenarında, git zaman roma'nın surları altında bir yerlerde buluşuyorsunuz, olmazsa alternatif bir evrende baş başa kalıyorsunuz. hikayenin gerçeğine doğru dönersek eğer onunla bulunduğunuz her mekan size o anki hislerinizi ve karşınızdaki kişinin tavrını hatırlatıyor, kimi zaman gülerek kimi zaman ise üzülerek yad ediyorsunuz, kendi adıma konuşursam bugün dahi yıllar önce sevdiğim kişilerle oturup dolaştığım yerlerde geziyor ve hatırlıyorum, ki hafıza aynı zamanda kendini bilen bir benliğin gereğidir, anıların iyi ya da kötü olması fark etmez, hatırlıyor olmak zorundayız.

işin bir başka ilginç boyutu ise aşkın "rasyonel" açıklamasını hala tam anlamıyla yapamıyoruz, tabi ki bu konuda epey teori ve araştırma var, ancak bir yerlerde boşluk hissediliyor. mesela üreme içgüdüsü üzerinden açıklamaya çalışıyoruz lakin bir insana yalnız sarılmak ve yüzüne bakarken gülüşünü özümseme isteği bu içgüdüyle ne kadar uyuşuyor? ya da aseksüeller, onların da aşık olduğunu görüyoruz, aşk sıklıkla cinsellikle iç içe bir profil seyretse de cinselliğin çok daha geriye düştüğü vakalar mevcut. belki de insanın kimilerinin zannettiği gibi biyolojik bir makine olmadığının en güzel kanıtı aşık olmasıdır.

son olarak, şu vakte kadar yaşanan hezimetlerin bir getirisi de insanı katılaştırması, hele ki eşcinseller için bu adeta hayatta kalma refleksine dönüşüyor. kendi adıma konuşacak olursam sevgiyi umutla eş bir biçimde hissettiğim vakit doğaya ve pozitif duygulara daha çok yaklaşıyorum, o vakit dışarıya karşı daha sevgi dolu baktığımı hissediyorum, peş peşe gelen yenilgiler ise içten içe bir öfke doğuruyor. tasvir etmek gerekirse eğer, kendimi çevresinde yıldırımların düştüğü bir tepede önündeki ovaya büyümüş ve dikleşmiş gözlerle bakan bir savaşçı gibi hissettiğim oluyor, bir sonraki sahnede ise lejyon bölüğü tabutta bir ceset taşıyor. adeta bir yabancılaşma ve doğal olandan ve bir parça iyiden uzaklaşma hali.
aşk insanın ruhunun ölmesidir, nefes alamamaktır... sevdiğin yanındayken dünyada cenneti yaşarken seni bıraktığı an bedeninin içinde ruhunun cehennem ateşinde yanmasıdır, ağlamak yetmez haykırmak yetmez canından olursun ama tek şey değişmez, aşk kavrula kavurla aşka inanmamaktır. sevmenin yetmediğini aşkın gerçeğini tek bedende bin defa ölü dirilerek öğrenmektir aşk hep bir umuttan ibarettir bilirsin giden gitmiştir ama sen sadece beklersin o son ışık sönmesin diye... nafile giden gitmiştir ve sen aşkın o en bok halini sadece bu gerçek sana tokatı çarpıtığında öğrenirsin.
  • /
  • 6