uzakta veya yakında olması fark etmez; bir yerlerde başkalarının da olduğunu bildiğin an
yalnızlık bir kelime olmaktan çıkar ve ete, kemiğe bürünür, madde formuna ulaşır, içine düşülüp kaybolunan bir
mezara döner yada o senin içine düşer ve sen yaşayan bir yabancıya
dönüşürsün,
tanıyamaz,
anlamlandıramaz,
göremez,
konuşamaz ve sadece bakadurursun geçmişinden gelen gölgene. böyle zamanlarda
sessizlik daha da bir belirginleşir; sessizliği dinler ve ona
ağlarsın,
sarılır, teselli eder ve yeniden sımsıkı sarılırsın ona; sessizlik o'na evrilir ve önce kokusunu alırsın uzaklardan;
karamel kokar, biraz da
vişne; d
okunursun peşi sıra ve
temas ettikçe o'nda olan parçalarını kendinde
görmeye başlarken o yabancıya dönüşen kişi yeniden ''
sen'' olma gayretini gösterir ve başarır da bunu. yalnızlık mezarının üzerinde güneş adım atarken toprağına rüzgar tüm o sessizliği gebe bir fırtınaya bırakır; toprak çamura evrilir sen de o'na...