üniversite ilk yıllarımda tütün sarardım. özlemini çekmiş olacağım ki, yaklaşık bir haftadır tütün sarıyorum. bıyıklarım kahvehane amcası gibi kokuyor.
şakaklarımda yoğun olarak belirmeye başlamış, bir yandan sevimli bulduğum, diğer yandan "ne yaşadın oğlum sen? daha yaş 22" diye sorular sorduğum hadisenin temeli.
aklıma "ciao" adlı filmi getirdi. orada da bir adam rahat uyuyabilmek için her gece mastürbasyon yaparak uyurdu. aman diyeyim demoralize bir durumdaysanız izlemeyin daha da dibe çökersiniz.
yıl 2013, ağustos ayında ömrümün en kötü ayrılığını yaşadım. ankara'lı bir sevgilim vardı. ben bursa'daydım. ortak buluşma şehrimiz eskişehirdi... işin en ilginç tarafı ise "titanic - rose's theme" müziğini ikimizin de sapık gibi seviyor olmasıydı. o sıralar garip bir uyum diye geçiştirmiştim. ayrıca istanbul'dan nefret ettiğini her seferinde bana söylerdi. geçen yıl kadıköy'de antin kuntin şeyler bakmak için küçük yerleri dolaşıyordum. o sırada kulağımda tek kulaklıkla rose's theme'i dinliyordum. t-shirtün fiyatını sormak için başımı kasaya çevirdiğim anda kapıdan içeri girdi. onu gördüğüm an derler ye kafam yandı diye aynı o hisse kapıldım. o an bana acı veren şey nefret ettiği koskoca istanbul'da onunla denk gelmem olmadı, müziği iliklerime kadar hissettirmesi oldu.
can sıkıntısına bir gece uygulamada hesap açman sonucu gözüne çarpan ilk kişiye yazmaktır. sonrasında her yer bahar mevsimi gibidir. çünkü ne yaş, ne iş güç, ne de mesafe sorundur. hatta öyle bir durumdur ki; o gün senin için şehrine gelip ertesi sabah işe yetişmeye çalışmasıdır. kısa zamanda yaşanan derin duygular beslemenin kanıtıdır. sevgilinin sürprizi senin hayatına durgunken renk katmasıdır.
anlamsızca az önce oturdum izledim. bütün duygularımı alt üst etti. acayip çorba bi beyin oldum. "gel ya da git" şarkısını söylediği sırada beynim dondu.
yıl 2013, ağustos ayında ömrümün en kötü ayrılığını yaşadım. ankara'lı bir sevgilim vardı. ben bursa'daydım. ortak buluşma şehrimiz eskişehirdi... işin en ilginç tarafı ise "titanic - rose's theme" müziğini ikimizin de sapık gibi seviyor olmasıydı. o sıralar garip bir uyum diye geçiştirmiştim. ayrıca istanbul'dan nefret ettiğini her seferinde bana söylerdi. geçen yıl kadıköy'de antin kuntin şeyler bakmak için küçük yerleri dolaşıyordum. o sırada kulağımda tek kulaklıkla rose's theme'i dinliyordum. t-shirtün fiyatını sormak için başımı kasaya çevirdiğim anda kapıdan içeri girdi. onu gördüğüm an derler ye kafam yandı diye aynı o hisse kapıldım. o an bana acı veren şey nefret ettiği koskoca istanbul'da onunla denk gelmem olmadı, müziği iliklerime kadar hissettirmesi oldu.