taşıttan inmek istediğinde seni zorla içeride mahsur bırakan, aynı şekilde binmek istediğinde de seni dışarıda tutan etten duvar. birisi yaş odunla çıkıp temiz bir sopa çektiği gün huzura ereceğim.
her sene tüyap kitap fuarı zamanı dilime dolanan çakma türküdür. evim göreceli yakın olduğundan ve pintilik hat safhada olduğu için yürürken uydurmasyon şarkılarla yol daha çabuk bitiyor.
beyni midesinde çalışan ileride obeziteden geberecek olan fütursuz yazardır. gecenin bir yarısı fırında tavuk ve makarna yenir mi demeyin valla akıp gidiyor. ohh yarasın koçuma.
popüler olmadan raflarda gördüğüm ve burun kıvırıp satın almaya tenezzül etmediğim roman serisi. kitap deliler gibi okunmaya başlayınca çaktırmadan kitaplığımın arasına iliştiriverdim.
tamamiyle sağlıksız koşullarda cıscıblak heriflerin üretimde yer aldığı iğrenç bisküvi markası. saçlarına bir bone bile takmıyorlar bu da yetmezmiş gibi savurup duruyorlar. bide seksapaliteyi ön plana koyuyorlar. madem öyle bir lezbiyen , bir bear , bir olgun adam da koysanıza.
tapılası erkekler listesinin en üst sıralarındadır. true blood'ta vücut hatlarının ne kadar dehşet olduğu gözlerden kaçmamıştır. keşke tıp okusaydımda o vücudu derin derin inceleme fırsatım olsaydı.
tubili mubili mor çiçek tubili burdan geçecek şeklinde tek cümlelik türkü yazma ihtiyacı hissettiğim nesildaşım. hadi el ele verip burayı daha yaşanılası bir yer yapalım.
arzu ettiği herkesi sıraya dizip sonunda kadar faydalanacak olması kesindir. ilk önce kendi yer sonra vampir emer tamam herifin işi bitti.sevişmek istemeyenleri imamın kayığına direkt bindirir. ileride de grup yapmaları da bir ihtimal.
yaz aylarının sağlam dizisidir. gerçek hayatta böyle bişey olsa daha eşcinselleri kabullenemeyen bu toplum sanırım vampirlerin götünden kazığı eksik etmezdi.
gecenin bir yarısı çığlıklar atarak yaptığım pilavı mideyi indirirken sevgilimin bana yaptığı yakıştırmadır. ne yapayım canım bol tereyağlı pirinç pilavında emine beder'i bile gömerim o derece iddalıyım.
yazarı, çok sevdiğim bir hocamdır ve bu konuda ciddi savlara sahip çok önemli bir araştırmacı gazetecidir. mutlaka okunulması gereken bi kitap.
kitabının arka kapak yazısı ;
insanları kandırmak, kandırılmış olduklarına ikna etmekten kolaydır...
mark twain
kapitalizmin geçtiğimiz yüzyılın ortalarında keşfettiği ve ilk örnekleri sinema filmlerinde "25. kare" tekniğiyle sinsice bilinçaltımıza nüfuz eden subliminal mesaj fenomeni artık çağımızda her yanımızı kuşatmış durumda. reklamlar, dizi filmler, afişler, aklınıza gelebilecek bütün argümanlarla algı sistemimizi dumura uğratan, korteksimizi devre dışı bırakarak bize arzularımızı ihtiyacımızmış gibi empoze eden, profesyonelce uyguladığı arketiplerle bilincimizin etrafından bir yılan gibi süzülerek ruhumuzu muhasara altına alan bu ikna makinesinin tüm parçalarını sökerek onu deşifre eden subliminal işgal, marx'ın, "eğer kötülük olmasaydı tarih de olmazdı!" sözüne atıfta bulunarak hepimizi aydınlatmayı amaçlıyor.
evet, her şey mükemmel olsaydı ne tespit edilecek bir çarpıklık ne de tarihe düşülecek bir not olurdu. ama ne yazık ki bizler, özellikle de çocuklarımız büyük bir saldırı altındayız. eğer bizi biz yapan bütün değerleri altüst eden, tüm zaaflarımızı sömüren, bir türlü doymayıp artık her şeyimizi talep eden sistemin bu son ve en büyük dayatmasına direnmek istiyorsak, önce onun yöntemlerini öğrenmek, sonra da savaşmak zorundayız...
bazen iki durak arası kadar kısa bazen ise beylikdüzü'nden - söğütlüçeşme'ye kadar uzun bir hikayedir. herşey platonik başlar. çok fazla yanına yaklaşmazsın. aradaki mesafeyi korur hayallere dalarsın. gelecek planları , şehvetin kucağındaki delilerce sevişmeler , kavgalar ... ayrı dünyalarda tek hayalin kahramanları olursun. yüreğinin o sıkışıklığındaki tek boş kalan yere oturmuştur. seni ondan ayıran tek şey ise dur düğmesinin gazabıdır. kederle açılan kapılardan umursamazsa geçer ve hiçbişey yaşanmamış gibi ardına bakmadan çekip gider. geriye ya boş bi koltuk ya da (kuvvetli ihtimal) sevgilisinin seni öldüresiye bakışları kalır.
sıcak bir yaz günüydü. mahalleden arkadaşlar apartmanın garaj girişini kullanarak kale yapmıştık. ben de oranın geçilmez bekçisiydim. bazıları bana kaleci diyordu. isimlere pek takılmam ama gardiyan falan dense daha hoşuma giderdi. bana doğru gelen her topu büyük şevkle karşılıyor hepsini tutmaya çalışıyordum. hele ikili mücadelelerdeki o azim beni benden alıyordu. herşey iyi güzel giderken birden kavga çıktı. anlam veremediğim bir nedenden ötürü en yakışıklı çocukla baş başa kalmıştım. aramızda sadece yuvarlak meşin vardı. hep bir ağızdan topu tut lan topu tut kaleci diye bana avazları çıktığı kadar bağırıyorlardı. ben daha hazır değilken çocuk topa vurdu. hayvan öyle bir sert vurdu ki toptan kaçmak zorunda kaldım. daha sonra arkadaşlarımın büyük tepkilerine maruz kalsam da ölmek için daha çok gençtim. top uzağa gidince onu alma görevi bana layık görüldü. apartmanın karşısına yeni yapılan sitenin içine kaçmıştı. korkusuzca içeri daldım. biliyorum ki topsuz dönsem beni top yerine koyup maç yaparlardı. (aslında fena fikir değil) ortalık sessizdi. topu aradım taradım bulamadım. tam ümitlerimi kesmişken sevgili bir amca topumla çıkageldi. yüzündeki o sevecen, içten gülümsemeyi asla unutamıyorum. beni yanına çağırdı. başımı okşamaya başladı. sevinç dolmuştu içim. beni limonata içmeye davet etti. şaşırmıştım aslında inşaat alanında limonata içmenin ne denli doğru olduğuna. bir kafeye falan götürseydi ya. arka tarafa geçtik. yerde kartonlar serilmişti. beni oraya oturttu yanıma sokuldu hemen. sıkıca sarıldı bana. bütün bu olaylara anlam veremiyordum neden bu adam beni görür görmez bu kadar samimi davranmaya başlamıştı? herhalde memleketinden uzak olduğu için beni evladı yerine koydu diye düşündüm. hava sıcak diye gömleğini çıkardı. hayatımda gördüğüm en kıllı insandı. benim de üstümü çıkarmamı istedi. ben de terli terli soyunmak istemedim. sonra üşütüp hasta olsaydım annem gebertirdi. yorulduğumu anlamış olacak ki uzanmamı istedi ve masaj yapmaya başladı. her tarafımı ovmaya başladı. öyle bir iyi gelmişti ki anlatamam. birden öpmeye de başladı. sevgiyle dolmuştu her yerim. ama bu öpüşler ve ovmalar canımı yakmaya başladı. gitmek istedim 'duurr, ahhhh, biraz daha' gibi anlamsız iniltiler çıkardı. ittirip kalkmaya yeltendim (ki en büyük hata bu diyebilirim) ben tutup kendine çekti. rahat değildim. sırtıma bir şey batıyordu. beni duvara yapıştırdı. iyice canımı yakmaya başlamıştı. amca bırak beni yaa demeye kalmadan bir acı hissettim arkamda. gözyaşlarım sel olmuş makus kaderime ağlyordum. iyi kalpli amca beni duvarla birleştirmiş sanki oraya yapıştırmak ister gibi gidip gelip duruyordu. acı birden anlatılmaz bir zevke dönüştü. ağlayışlarım zevk çığlıklarına karıştı. her şey bittiğinde bana ne olduğunu anlayamamıştım ama özümü bulmuş gibiydim. topumu almış çıkarken bir grup insan geldi. sanırım yardıma ihtiyacım olduğunu zannettiler. içlerinden birisi koşup sarıldı. diğeri de hemen arkasından geldi.ve diğeri ve diğeri ve diğeri de... son hatırladığım eve el arabasında götürdükleri.
bünyesi tembelliğe endeksli bireylerin popolarının hacmini genişletmek için kurulmuş büyük bir komplodur. alışveriş için bi tarafları kalkmayan uyuşuk insan kesimi konu cinsel aktivite olunca bir çitadan daha hızlı olabiliyor. *
erkeği zengin ve bir o kadarda heybetli gösteren vücudun en tapılası bölgesidir. oyy bide kıllarla kaplı olursa tadından yenmez. yenmeden de yanında yatılmaz.