eğer pişirdikten sonra hamur olmasını istemiyorsanız soğuk suyla yıkayın ve tekrar süzün. soğuk su üzerinde biriken nişastasını alacağı için yapışması azalacaktır.
yemek masasında aptal aptal konuşan homofobiğe hemen yanınızda oturan arkadaşınız öyle laflar saymaya başlar ki hayranlıkla onu dinlersiniz. siz tam lafa girecekken o sizin diyeceğiniz lafı söyler, sonra başka bir şey demeye karar verirsiniz ve arkadaşınız onuda çoktan söylemiş olur. sizi sizden çok o kadar güzel savunmuştur ki diyecek laf bulamazsınız. kendinizle gurur duyarsınız. ne güzel insanlar biriktirmişim ben diye.
işin en güzel yanı arkadaşınız sizin gey olduğunuzu bile bilmiyordur.
şimdiye kadar bunlardan bir kaç tanesi hayatıma girdi. aslında hayatıma girmediler, hayatımın köşesinde bulundurdum onları. hepsinin ortak özelliği böyle iddialı lafları hep sanalda vermiş olmalarıydı. "şimdiye kadar kimseyle böyle konuşmadım," veya "şimdiye kadar neden karşıma çıkmadın," veya "ben hep senin gibi birisini aradım," gibi beylik laflar ederler. ayrıca bunların en büyük özellikleri dünyanın en masum hayvanları olmaları ve herkesin bunlara çok kötü davranmış olmaları. geçiniz.
leyla ile mecnun'dan tanıdığımız burak aksak'ın yönetmenliğini ve senaristliğini yaptığı sinema filmi.
an itibariyle vizyondadır. hadi ne duruyorsunuz, bir bilet de siz alın!
3. sezondan sonra ivmesi hızla düşen, 6. sezonuyla ne kadar vasat bir dizi haline geldiğini bir kere daha yüzümüze çarpan ergen dizisi. artık izlemiyorum.
ulu orta sevişen, öpüşen çiftlerden nefret ediyorum. bu nefret ettiğim çiftlerin heteroseksüel olduklarını anlamışsınızdır.
ne var sanki bu kadar öpüşecek?
hayır, kimsenin ne yapacağına karışacak değilim ama onlar bu kadar rahat hareket ederken benim köşe bucak saklanıyor olmam sinirimi bozuyor. onlar vıcık vıcık iğrenç aşklarını gözümüze gözümüze sokarken, biliyorum elbette böyle bir dertleri yok, biz dört duvar arasında sınırlı vakitleri tüketmek zorunda bırakılıyoruz. haksızlık.
sonra efendim sana ne?!
çirkinler işte. ulu orta yiyişen çiftler hep çirkinler benim gözümde. iğrençler. aptallar.
geçen heteroseksüel kız arkadaşım "cikolatali kek, bir gün seninde sevgilin olacak ve siz öpüşünce yanınıza gelip sana bu laflarını hatırlatacağım," dedi. tebessüm ettim, "benim öyle göremezsin," dedim. elbette göremezsin, tatlı kız.
bir diğer şekilde eğer rahatça öpüşebiliyor olsak, mesela geçen gün gördüğüm heteroseksüel çift yemekhanenin ortasında tam 3 dakika french kiss yaptılar ki ayaktaydılar hepimiz izledik, bile ben bazı şeylerin özel kalması gerektiğine inanıyorum. ama kantinde sevgiline sarılarak film izlemek güzel olurdu.
olurdu, değil mi?
buzlu yollarda düşmemek için sevgilinin elinden tutmak..
the mirror's image
tells me it's home time
but i'm not finished
'cause you're not by my side
and as i arrived i thought i saw you leaving
carrying your shoes
decided that once again i was just dreaming
of bumping into you
now it's three in the morning and i'm trying to change your mind
left you multiple missed calls and to my message you reply,
"why'd you only call me when you're high?
hi, why'd you only call me when you're high?"
somewhere darker
talking the same shite
i need a partner (hey)
well, are you out tonight?
it's harder and harder to get you to listen
more i get through the gears
incapable of making alright decisions
and having bad ideas
now it's three in the morning and i'm trying to change your mind
left you multiple missed calls and to my message you reply (message you reply),
"why'd you only call me when you're high? (why'd you only call me when you're high?)
hi, why'd you only call me when you're high?"
and i can't see you here wonder where i might?
sort of feels like i'm running out of time
i haven't found what i was hoping to find
you said, "you gotta be up in the morning, gonna have an early night.
and you're starting to bore me, baby.
why'd you only call me when you're high?"
why'd you only ever phone me when you're high?
why'd you only ever phone me when you're high?
why'd you only ever phone me when you're high?
why'd you only ever phone me when you're high?
erkek fareler üzerinde yapılan deneye göre, tek eşli erkek fareler sertleşme problemi ve erken boşalma sorunu yaşamazken; çok eşli tarabyada villası cafcaflı arabası her gün barlarda gezer istanbul hovardası tadında, çok eşli fareler ise erken boşalma sorunu yaşıyorlarmış. üstelik zaman içinde ereksiyon problemi bile görünüyormuş. yani böyle. iki + iki = dört eder beyler.
oynadığın filmlerin sonunda genelde hep ölür. ölmediği filmler bir elin parmağını geçmez. onun için bir filmde başrolde caprio varsa, yüzde doksan o karakter filmin sonunda ölür.
2011 yılında, madonna'nın yönetmenliğini yaptığı film. film ingiltere tahtından aşkı için vazgeçen 8. edward'ı ve onun gelecekteki karısı wallace'ı anlatmaktadır. film eleştirmenler tarafından hiç beğenilmedi. hatta cannes'ta ilk 10 dakikadan sonra seyirciler yuhlamaya başlamışlar ama bana o kadar kötü gelmedi. yani bu gözleri daha kötülerini izledi. ne bileyim aslında masterpiece olmasa bende izlemezdim. filmin müziği çok güzel. bir de adam tahtından vazgeçiyor yahu, hangimiz böyle seviyoruz? biz daha ailemizin karşısına çıkacak cesareti gösteremiyoruz.
ayrıca kings speech'ten sonra bunu izlemenizi tavsiye ederim. zira krallar kardeş.
there's a reason i said i'd be happy alone. it wasn't 'cause i thought i'd be happy alone. it was because i thought if i loved someone and then it fell apart, i might not make it. it's easier to be alone, because what if you learn that you need love and you don't have it? what if you like it and lean on it? what if you shape your life around it and then it falls apart? can you even survive that kind of pain? losing love is like organ damage. it's like dying. the only difference is death ends. this? it could go on forever.
türk olmaktan gurur duymak, günümüz dünyasında öyle bir anlam ifade etmeye başladı ki sanırsın bunu diyen kişi türkleri diğer milletlerden üstün sayıyor. hiç alakasız. bir insan kendisini erkek olduğu için, homoseksüel olduğu için, türk olduğu için, esmer olduğu için, ne güzel bir adam olduğu için daha çok sevebilir ve bundan gurur duyabilir. sorun var oluşundan gelen bu özellikleri kullanarak diğer bireyleri ezmeye çalışmasındadır. sorun "ben türk'üm ve sizden üstünüm," demeye başlarsa doğar. yoksa insanın kendi özellikleriyle gurur duyması kimseye zarar vermeyeceği gibi söyleyeni de yükseltmez.
aziz ordumuzun uçaklarla cepheden cepheye uçuştuğu şu mübarek günlerde, sözlükte tek başına trollenmekten ve bilimum savaş karşıtı insana göğüs germekten memeleri sarkan, ışık ve sevgiyle, green apple'a cephe arkadaşları aramaktayız. eğer sizlerde 7/24 sol framei türklerin boklarının ne kadar pembe olduğuna dair doldurabilir, bütün bearhairy başlıklarının altına çemkirebilirseniz, durmayın başvurun.
aranan kriterlerimiz;
-düşük bir zeka
-bütün gün bilgisayarda vakit harcayacak kadar işsiz olmanız
-yazım yanlışları ve imla hatalarıyla dolu bir grameriniz
-2 veya 3 kelimeden fazla cümleler kurmamanız gerekmektedir.
hadi ne duruyorsunuz! dutchbear'ın eksikliğinde bu ablanıza sahip çıkmak, onu cephede bu savaş karşıtı çiçek çocuklarla yalnız bırakmamak için alın elinize klavyelerinizi.
öncelikle herkesin yaptığı işe saygı duyuyorum. kimse oturduğum yerden eleştirmeye hakkım yok, biliyorum. sonuçta ben tüm lgbt'leri destekleyen arkadaşlarıma rağmen kendimde onur yürüyüşünde yürüyecek gücü bulamıyorum. sonuçta tüm arkadaşlarım facebook profillerini gökkuşaklarıyla döşerken ben hiçbir şey olmamış gibi devam ettim. türkiye'de yapılan onur yürüyüşüne de son derece saygı duyuyorum ancak zaman zaman kendime "neden onur yürüyüşüne katılmaktan bu kadar çekiniyorsun" diye sormadan edemiyorum.
şimdi izin verirseniz burada biraz bunu açıklayacağım. ama en başında şunu özellikle belirtmek istiyorum, bu uğurdan yapılan her şeye son derece saygı duyuyorum. sadece benimki biraz özeleştiri gibi.
eskiden en yakın arkadaşım olan çocukla, o da gay olduğunu öğrendim, onur yürüyüşü hakkında konuşurken "ya biz orada lgbt bireylerin hakkını savunuyoruz yoksa orospuların gördüğü polis şiddetini mi savunuyoruz?" diye sordum. "ben orada anneme aşkımı savunacağım yoksa aileme para karşılığı bedenini satmanın doğru bir şey olduğunu duyuracağım? ailem benim bir erkekle sevişmenin kabul edememişken beni bir hayat kadınıyla kol kola görseler ne düşünürler?" ki seks işçileriyle hiçbir problemim yoktur. ama benim yürüyüşümle bunun alakası ne?
biliyorsun türkiye'de tanzimattan sonra pek çok şey avrupa'dan direk alındı. biz roman üretmedik. şiir yazmadık. avrupa'dan alıp onu taklit ettik. bize hep batıyı takip etmek derken hep batıyı taklit etmeyi öğrettiler. şimdi onur yürüyüşünde yapılanda aynen bu. biz amerika'da bu yürüyüş nasıl yapılıyorsa aynen onu alıyoruz. taklit ediyoruz. senin muhattap olduğu adam obama değil ki? senin komşun kızını beceren adamla futbol izleyen john doe değil senin komşun kızını bir erkekle el ele görse tekme tokat döven onu eve kilitleyen hasan usta! seni nasıl bir amerika'lı gibi yaparsın?
recep ile şaban'ın arasın ramazan giremez! allah aşkına bu sloganı ne kadar düşündünüz? siz akp'nin yüzde 40 mhp'nin yüzde 16 aldığı bir ülkede, ki chp ile hdp'de ki muhafazakarları saymıyorum bile, bu şekilde saygı göreceğinizi mi bekliyorsunuz?
biraz önce paylaşılan görüntüleri izledim. yahu sen nasıl benim onur yürüyüşümde gidip oral seks yaparsın. bok. bok. bok. bok. boksunuz. ben anneme saatlerce iki erkeğin aşkını anlatayım, kalp hastası babamı iki erkeğin birbirini sevebileceğine ikna etmeye çalışacağım siz gidin benim cinsel yönelimimi içine aldığınız bir "onur yürüyüşü" düzenleyin ve çırılçıplak birbirinize oral seks yapın. boklar. boksunuz işte. şimdi bu görüntüyü ailem görse ben onlara ne derim? 1 senedir uğraştığım şeyi nasıl hiç edersiniz? hep üzülüyordum lgbt'ler haber programların yer bulmuyor diye. iyi ki bulmuyorlar. gerizekalılar.
bundan sonra bu ülkede tek kelime etmem lgbt hakları için. bana ne? yarın gidip ailemede tövbe ettim yok öyle bir şey derim. ne diye üzüyorum ki ben ailemi? sessiz sakin hayatımı yaşarım. okulumu bitirince de siktir olup giderim amerika'ya.
gay olmadığım halde erkeklerle cinsel ilişkim çok oldu (öpüşme ve sevişme hiç olmadı). anal ilişki ve düşüncesi bence çok çekici. yatsın yanıma götümü başımı dağıtsın sonra yatsın hali bence daha güzel.
okullar okunmuş, iş güç sahibi olunmuş, evlenmemeyi tercih etmiş adamın ailesiyle yaşama durumudur. annesinin yaptığı yemekleri yemenin, temiz ve ütülenmiş çamaşırlar giymenin rahatlığını bırakamamış adamdır. muhtemelen ev işlerine uygun değildir. tek başına bıraksan ya yemeği yakar ya da gömlekleri ütülerken kat izi bırakır. aileyle oturmak demek, anne ve babanın otoritesini kabul etmek ve hayatını onların dünya görüşlerine göre şekillendirmek demektir. bir insan 30 yaşını geçtiği halde hala evin oğluşu muamelesi görüyorsa oturup düşünmesi gerekir.
tabii istisnası olanları bu durumun dışında tutuyorum.
genelde feminenleri rahatsız eden durum, anlıyorum.
ancak pek çok yazarında dediği gibi bir gey olarak maskülenlik arıyorum. pizzayı elleriyle yiyen, tornavidayı alıp ev işi yapan, araba bozulunca kendi işini görebilecek birisini. lady gaga dinleyip, skinny jeans pantolonların içinde kırıtan birisini değil. ben ilk kategorideyim ve ilk kategoriden hoşlanıyorum. bu yüzden arayışıma daha çabuk ulaşabilmek için feminenler yazmasın diyorum.
bir de kafa yapısı olarak çok farklıyız. etrafımdaki kadın arkadaşlarıma bakıyorum bir de feminen geylere bakıyorum... nasıl başarıyorlar bilmiyorum ama kadın arkadaşlarımdan daha kadın olmayı başarıyorlar. bilmiyorum belki burada da dendiği gibi aslında onlar gey değildir. transtırlar. ya da başka bir yaşam formu. gerçi onlar kendilerini ne olarak tanımlıyorlarsa o'durlar. benim haddime değil. ama hoşlanmıyorum işte. umarım onlarıda seven birileri vardır. hem benim sevgime muhtaç değiller ki. takılmasınlar bu kadar.
türkiye'nin acı gerçeği. eğer tıp fakültelerini ve hukuk fakültelerini çıkarırsanız bu okullar dışında türkiye'de doğru düzgün bir tane üniversite yok. belki itü veya bilkent'in bazı bölümleri bazı konularda iyi olabilir ancak genele baktığımızda bunlar bir üniversiteyi iyi yapmaya yetmiyor.
bir de şöyle bir tesellisi vardır bu okullara girmeyenlerin/giremeyenlerin* önemli olan nereden mezun olduğun değil nasıl mezun olduğun.*
geçenlerde yukarıda bahsi geçen yazar bana mesaj atmış. benim yazdığım ikinci c sendin xxxxx, diye. çok şaşırdım ve üzüldüm. çünkü kendisine özel bir düşmanlığım yok. düşmanlığı bırakın sözlüğe ilk kayıt olduğum günlerde seri eksi verdiğim günün gecesinden dark bear tarafından uyarıldıktan sonra yaptığımın pasif-agresif ve sinsi bir davranış olduğunu fark edip seri eksi oy vermeyi bıraktım. ha,genelde artık eksi oy vermem ama hoşlanmadığım bir yazarın düşüncesini beğenmediysem anında eksiyi basarım ki tanım cümlelerini, bilgi cümlelerini asla eksilemem. dediğim gibi sevmediğim yazarların belli başlı görüşlerini eksilerim. ama beğenmediysem.
şimdi bu yazar bana öyle diyince ne yalan söyleyeyim üzüldüm. çünkü kendisiyle daha doğru düzgün tanışmadan onun düşmanı olduğumu düşünmüş. bir kaç gündür entrylerini gördükçe artılıyorum. kafasında soru işareti kalmasın diye. aman alt tarafı bir sözlük, eksi - artı için birbirimizi üzmeye değer mi? artılar feda olsun.*
okullar okunmuş, iş güç sahibi olunmuş, evlenmemeyi tercih etmiş adamın ailesiyle yaşama durumudur. annesinin yaptığı yemekleri yemenin, temiz ve ütülenmiş çamaşırlar giymenin rahatlığını bırakamamış adamdır. muhtemelen ev işlerine uygun değildir. tek başına bıraksan ya yemeği yakar ya da gömlekleri ütülerken kat izi bırakır. aileyle oturmak demek, anne ve babanın otoritesini kabul etmek ve hayatını onların dünya görüşlerine göre şekillendirmek demektir. bir insan 30 yaşını geçtiği halde hala evin oğluşu muamelesi görüyorsa oturup düşünmesi gerekir.
tabii istisnası olanları bu durumun dışında tutuyorum.
yok efendim o kadar şişirmeyin. özel bir adamdır. hatta bir dahidir. yaptığı pek çok şey vardır ancak kimse varlığını ona muhtaç değildir. kimse hiçbir şeyi kimseye muhtaç değildir. belki anne ve babamıza çok şey borçluyuz. ayrıca yaptığı bazı hatalar bugün pkk'nın doğmasına sebep olan bir domino halkasının ilk taşını devirmiştir.