ayı sözlük'ten beklenen hizmetler
"el emeği göz nuru" ve "başucu eserleri" bölümünün olması.
edit: nick değiştirme imkanı da fena olmaz hani...
eşcinsel çiftin baba olması
sevgiyi, karşılıksız vermeyi ve beslemeyi cinsiyete sadece ataerkil ahlak ve kültür bağlar.
kalp enerjisinin cinsiyeti mi var? "var, kromozomlara, genlere bağlı!" diyenlere sorarım: o zaman nasıl bir sürü erkek "kadınım", kadın da "erkeğim" diye ortaya çıkıyor? ve de doğmadığı cinsiyette gayet de rahat, huzurlu ve "devlete millete zararsız bireyler" olarak yaşıyor?
"çocuklara, özellikle kız çocuklarına örnek alacakları kadın modeli gerekli" sözlerine ise "eşini kaybeden ve çocuğunu tek başına büyüten babalara ve onların evlatlarına ne diyorsunuz?" şeklinde yanıt vermek gerek.
sevgiliden gelen günün ilk mesajı
"işteyim, geldim :)"
"aşkım... bir tanem... çabuk dön. şimdiden özledim seni. sen yokken ben hiçim. senden önce herşeydim ama..." bu mesaj ise hiç yollanamaz tarafımdan. serde erkeklik var!
kırk yaş sendromu
bebeklerde iki yaş sendromu
ergenlik bunalımı
otuz yaş sendromu
kırk yaş sendromu
elli yaş sendromu
orta yaş bunalımı
yaşlılık bunalımı...
pazar, birilerinin illa da birilerinin üzerinden para kazanması ile döner.
(edit: yukarıdaki başlıkları ben uydurmadım, isteyen netten aratır ve bunlar hakkında ne çok akıllı adamın bazı aptallar için akıllı laflar ettiğini okur.)
şarj bitmesi
bir "şarzın bitmesi" değildir.
okyanus efe özyavuz
uzun bir süre yakından tanıdım bir trans erkeği. androjen tipimle (bu yüzden de hep "karı kılıklı" sayılmakla) onun çektiği inanılmaz acılar ve engeller barıştırdı beni.
yıllar önce okumuştum: isviçre'de bir engelli kliniğinin rehabilitasyon başarısını başhekim sadece "her çeşit engellinin bir arada tutulmasına" bağlamıştı. söyleşisinde "burada biri kolları olmayanı görür ve tek bacağı olmamanın belki de çok dayanılmaz sayılmaması gerektiğini düşünür" diyordu. benimki de aynı hesap olmuştu.
tanıdığım trans erkek çok sorunluydu... tersti... saldırgandı... hoşgörüsüzdü... asiydi. geçen yıl yeniden karşılaştık. ameliyat olmuş, olabilmiş! karşımda artık bir istanbul beyefendisi vardı.
ünlü pornocu trans erkek buck angels şimdilerde inanılmaz ölçüde dengeli ve pozitif yaklaşımlı bir aktivist. ameliyat öncesinde ise iki kere intihar etmiş bir kişi.
yine de altını çizmek isterim: bence her trans birey ameliyat olmak istemiyor. ameliyata bir anlamda mecbur bırakıldığı için "evet" diyor. mecbur bırakan ise "ya kadınsın, ya erkek" baskısını yapan ataerkil ahlak.
porno sektörünün gelişmesi ve çoğu eve girmesi ile she-male'lerin, lady-boyların ne kadar "alıcısı" olduğu, ayrıca bu insanların "norm"a uymayan görüntüleri ile son derece de rahat olduklarını gösterdi. o zamana neden bu "ya şu olacaksın, ya da delisin" baskısı?
bu yüzden derim ki: isteyen tabii ki sonuna dek gider, beden kendinindir. ancak istemeyene de bir yaşama şansı verilmeli. toplumda bu çeşit kişiler de doğal ve olağan karşılanmalı.
hayır, çift cinsiyetlilik de, cinsiyet değiştirmek de anormal (yani doğa dışı) bir kavram değildir. doğada cinsiyet değiştiren, kendini dölleyen, çift cinsiyetli olan öyle çok canlı vardır ki. "ay... sapıkkkk, anormalll" diye suçlayanlar basit bir bioloji bilgisine bile sahip olmayanlardır sadece.
terslediğinizde iyi davranan insan modeli
olgun ve bilgedir. insanların terslenme nedeninin genelde hedefteki kişi/tutum/düşünce değil, korku duygusu olduğunu -yaşadığı nice olay sonrası- çözebilmiş, ya da öğrenebilmiş kişidir.
kurokuma
entrylerini okudukça yazasım geliyor: bir düşünürün derinliğine, bir serüvencinin spontaneliğine, bir aktivistin gözü karalığına sahip kalemi var. asıl işin ilginç yanı, bu görece- sert nitelikleri şirinlik, sıcaklık, tatlı dillilik ve sosyal bir kimlikle karabilmiş olması!
geleceğin gazetecisi, araştırmacı-yazarı olmaması için bir neden yok
pardon var: kendini ciddiye alıp salt eğlence için takılmamalı yazım alanına. otoriter bir el gerekli, enerjisini "zapt-ı rapt" altına almak için. işlenmesi gereken yeteneklerden
umarım kendini disipline edebilirsin sevgili kurokuma...
(bkz:
gençler bilseydi, ihtiyarlar... anlatabilseydi!)
ramazan davulcusu
"yaydığı enerji zor uyuyanlara sorulsun" diye bet bir dua alanlardır.
zonguldak'ta iki kişinin cinsiyet değiştirmesi
bu kadar büyütecek ne var anlamadığım olaydır.
zonguldak'ta yaşayanların bir farklı yapısı, kaderi, eksikliği, fazlası mı var?
dark bear
benim gibi ortalıkta olmayı sevmeyen kişilerin "acaba kimdir, nedir, kimlerdendir" diye merak edeceği kadar ortalıkta olan popüler yazar. seksi bir de nicki var, ama gözlüklüymüş. gözlük, entelektüel imaj çağrıştırıyor. "dark bear" nicki ise sanki entellik ötesindeki çılgın enerjilerle içli dışlı olmuş birini... vahşi birini... kuralsız, akılsız, hayvanca...
çok da bilemem... tanımam etmem. içimden geleni yazdım.
ayı sözlük yazarlarının fantezileri
bir hanımefendi beni evde bekleyecek; kibarlığı, inceliği, şefkati, anlayışı ile... ben alemden, belki de hemcinslerimle alemden, döndüğümde pencerede bekleyecek.
bir daha gitmem ki...
abazan düşlerimde ise... kaçamak yaparım belki de hala.
kılsız erkek
bari gay ortamında popüler olmasın bu moda. son kale burası kaldı da, erkeğe benzeyen erkek bulacak...
ayı sözlük yazarlarının evcil hayvanları
evcil sayılmaz ama ormanda baktığım, adları olan, adlarına yanıt veren, haftanın 5 günü birilikte olduğumuz 4 köpeğim var: kurukahve, bayır, sir, kısapat. bu arada: sir çok hasta. öldü sandım uzun süre gelmeyince. bazı geceler uyuyamadım üzüntümden. geçmedi acısı. bir hafta önce çıkıverdi karşıma. neredeydi, ne yaptı? öğrenemedim. tüy durumu çok daha kötü, ama yaraları tamamen iyileşmiş. ne versem -hamutu ile- götürüyor. iyileşecek gibi. sorun o ki diğerlerini sevmeme, onlarla oynamama hoşgörüsü yok, hemen iki patiği ile üzerime abanıveriyor. ev sahibi evden çıkarttı, daha uygun kiraları olan bir semete onlar yüzünden taşınamıyorum.
ensest ilişki
satanizm sanılan paganizmde çocuklara ilk cinsel deneyimi ebeveynleri verir. (kedi kesen, alelacayip makyajlarla insanları korkutmaya çalşırken kendi korkularını sergileyen -sapık asla demem- bana aşırı garip gelen kimselerin din diye ortaya sürdükleri sistemden söz etmiyorum; doğaya, özgürlüğe, farklı bir moral sisteme göre yaşayan kimselerin inancından bahsediyorum)
birçok kimseyi "rencide edici" bir düşüncedir bu. ancak biraz yüreklice düşünürsek farklı sonuçlara varmak olası: ilk cinsel ilişki, ayıp sanılan bir eylemi, büyük olasılıkla gizliden gizliye, suçluluk içinde uygulamaktır. bu yüzden ilk deneyim cesaret ister. arzu yaratır bu cesareti. korku dizginlenir ve cinsellik denenir. yine de sonuç hüsran olabilir; deneyimsiz tarafta ciddi travmalar yaratabilir. sonucun başarısı partnerin deneyimi, sabrı ve iyi niyeti ile yakından ilişkilidir.
bu riski almamanın yoldur belki de bir insanın ilk deneyimini onu en seven kişi ile -değim yerindeyse güvenlik içinde- yaşaması. bir oğlana en yakını annesi, bir kıza da en yakını babasıysa neden bu "en yakın" kimseler cinsel enerji denilen enerjiye kapıları "usulünce" açtırmasınlar? bu uygulama ebeveynlerce bir zevk değil, bir görev olarak algılanır, bir çeşit terbiye süreci (bedeni terbiye etmek) olarak üstlenilir ve dikkatle yapılırsa birçok bireyin cinsel hayatının ilerideki yaşlarda daha sağlıklı olacağını düşünmeden edemiyorum.
hükümetin genelevlere tutumu yüzünden artan tecavüz vakaları
bu gözlem doğru olabilir. ancak erkeklerin cinsel açıdan aç kaldıklarında tüm erdemlerini yitirdiklerine inanmıyorum. bu bir terbiye meselesidir. yapılanlar bence yanlış eğitimin, ataerkil kültür ile azdırılan, edepsizleştirilen erkeklik modelinin sonucu. bu pis suçu erkek cinsinin geneline "ibla etmek" yanlış gibi geliyor. özetle bence hata genelevlerin kapatılması kadar, erkek kimliğinin sistemce çarpıtılmasında da var.
erkekliğin saldırganlık ve suçla eş tutulmasına hep karşı çıktım. evet, belki böyle bir görünüm söz konusu, ancak hata erkeklikte değil bence, yanlış yöneltilme ve abartılmada. hepsinin gerisinde de ataerki var tabii ki.
tarih sayfalarına son derece barışçı ve sanatçı sayılsalar da, iyi savaşçılar olarak da geçen anaerkil lidyalıları hatırlayalım (lidya, kral karun'um -krezüs'ün- ülkesi): oradaki erkekler kadınların yerine bulaşık yıkamazlardı, ama soy kadını izlerdi. sanat yine bir ölçüde erkek tekelindeydi, ancak anadoluyu yakıp yıkan kimmerleri lidyalı erkekler ülkelerinden sürdüler. yine de ataerkil yunanlılarca hep küçümsendiler. lidya kraliçesi ile 2-3 yıl geçiren herakles (herkül) mitolojiye kadın kıyafetinde yaşadığı ve nakış işlediği iddiası ile geçti.
sözün özü erkeler ne çektilerse bu -son derece de hatalı bir ismi olan- "erkekegemen" sistem yüzünden çektiler diyorum ben. ve bu sözleri ayı sözlükten başka bir sözlükte yazmazdım... bu da bir diğer acı gerçek.
okan bayülgen'in hormonlu domates ödülüne tepki göstermesi
belki de en başta okan bayülgen denilen kişinin nasıl biri olduğunun taaaa en başından fark edilmemesini ve bu kimliğin bu denli baş tacı edilmesini eleştirmek gerek. zamanında hoşuna gitmeyen bir kelam eden izleyicileri "uçurmasının" bir espri değil, saygısızlık olduğunu; yaptığı küstahça konuşmalarda ise gülünecek ve eğlenilecek değil, insan onuruna zarar verecek içerik bulunduğunu çok az insan fark etti. az biraz dikkatle bile bakınca içinde ne denli devrik (çok mu iddialı oldu, peki geri alıyorum, gergin diyorum) gergin bir ruh olduğunu görmek neden bu kadar zor oldu yığınca? neden bu ülkede "nezahat", güler yüzlülük, kibarlık, alçak gönüllülük gibi hoş kavramlar asla prim yapmamakta? o psikolojik yapıda birinin zurnasının bu denli geç zarttt demesi bile bir mucize.
bu yüzden diyorum ki: lütfen şöhret ve hayranlık denen kavramları dağıtırken biraz daha dikkatli davranalım, biraz daha özen gösterelim. unutmamak gerek: politikacısından, sanatçısına(!) bazı ucubeleri yaratanlar bu ülke insanları, ucubelerin kendileri değil.
eski sevgiliyle kanka olmak
aldatan sevgilisini affeden adam
"tarih kendini yineler, ders almalı; eğer ders alınsaydı yinelemesi olası mıydı?"
"keser döner sap döner, gün gelir hesap döner."
"nasıl başlarsa öyle gider."
çeşitli görüşlerden örnekler izlediniz.
islamofobi
islam'dan korkmamak biraz zor; çünkü ülkemizde gerçek islam olarak kabul edilen sistem değil, atatürk dini denilebilecek bir islam yaşanmakta. uyguladığımız islamın diğer ülkelerde benzerinin olmaması bu sözümün kanıtı değil mi? "bizim" islamı sevenler, aslında atatürk inkılapları ile vücuda gelmiş bir inancı sevmekteler.
bu gerçekleri bir yana koyalım; ve irdelemeye devam edelim: acaba gerçek islam, islam ülkelerinde uygulanan sistem mi? yoksa atatürk, islamın ana gerçeklerini islam ülkelerinden daha iyi mi biliyordu?
çok kompleks bir soru bu; ucu kalp kırıcı tartışmalara da açık... ancak bizim "bozuk" islam'da, gerçek denilen islam'dan daha huzurlu, daha insan mutluluğuna endeksli, daha az kan dökücü, daha birleştirici doneler varsa... hımmm... bilmem ki ne demeli? acaba şefkat dolu bir tanrı "benim adıma birbirinizle didişin, cennetime ancak birbirini keseni alırım" mı der; yoksa "anlaşın, barışın, uyuşun, kavga etmeyin" mi? yani yüce yaratan sıradan bir anne, bir baba gibi bile konuşmaz mı?
bu soruların yanıtını herkes kendi kalbinde vermelidir. fazla konuşmak yanlıştır, hafiften yanlış da yapmış olabilirim. affola...