yazarların bugün nasılsın sorusuna verdikleri cevaplar
bu soruya her zaman "ben her zaman iyiyim..." diye cevap veririm. sonra da kendi kendime, yüzümde ince bir tebessüm-ü elem eşliğinde "yalandan kim ölmüş?" diye mırıldanırım. süper egom ise, kendimle "hasb-ı haline" illa da maydonoz olur ve söylenir: "yalanden beden ölmez ama ruh ölür, en azından ağır yaralanır".
bu sözler karşısında bana ise ağır yaralı ruhumu sırtlayıp, madur kahraman havasında sahneyi terk etmek düşer.
kişilik
değiştirmek için en fazla gayret edilen ve en fazla başarısızlığa uğranılan kimlik katmanı.
orkide
evde yetiştirilebiliyormuş. yeni öğrendim bunu!
parfüm reklamları
parfüm reklamları ile söyleyecek bir şeyim yok da, after shave reklamları her izleyişimde kıskançlıktan garez olduğum erkeklerin göründüğü kısa ve çekici spotlardır.
başlamadan biten şeyler
hızlı başlayıp çabucak bitiveren şeylerden iyi olan şeylerdir.
adana kebap
kurufasulye pilavdan sonraki aşkım.
kebapçılarda herkes iskender söylerken, iskenderler masaya geldiğinde o inanılmaz koku beni bile esir ederken bile ayrılamam adanamdan... aklım biraz iskender'in lezafetinde kalır; ama sadık bir eş gibi başımı döndüren zevklere sırtımı döner, sevdiğimi izlerim.
(ah, bir de ikinci aşkım kuru ile uzlaştırabilsem onları... itiraf ediyorum, bu konuda yetersizim.)
yanında huzur bulduğunuz insanlar
huzuru bir diğer kişinin tasarrufunda bulmak zor bence; çünkü huzur, "içrek" bir kavram, içten doğan ve dışa akan... yine de çevresel koşulların, kaderin getirdiklerinin de katkısı var huzur için. örneğin bir başarının ardından gelen sevinci ve coşkuyu huzur izliyor genelde. o süreçte kiminle olsan -tabii ki çok uç kimlikte ya da hiç sevmediğiniz biri değilse- huzuru yakalamak olası. bunun karşıtı olarak işler ters gidince en sevilen dost yanında bile sinirler gerilebiliyor.
yine de eğer böyle bir insan -yani bana huzur verebilecek biri- varsa henüz karşıma çıkmadı. eğer çıkarsa tüm gücümle onu yitirmemeye çalışacağım da kesin.
yüksek topuklu ayakkabı giyen kadın
kadınların kimlik motiflerinde mazohizmin reddedilemez biçimde yer aldığını;
kadınların seksi görünmek için birçok tehlikeyi göze alabildiklerini;
kadınların sanıldığı kadar tavuk olmadıklarını (yüksek topuklu ayakkabı ile yürümek birçok erkeğin bile üstesinden gelemeyeceği bir farklı yetenek bence);
ya da
kadınların erkeklerden kısa boylu olmayı feci şekilde sorun ettiklerini
gösteriyor olabilir.
ayı sözlük yazarlarının hikayeleri
özet geçeyim: hedef belirlemek, elde etmek için çılgın bir uğraş vermek, çokluk elde de edebilmek... ve tadını çıkaramadan yeni bir hedefe doğru yola çıkmak...
eşcinsel olduğu için aseksüel davranan insan
bu yaklaşımın nedeni baskıcı ataerkil kültürün bireyi yalnızlığa sindirmesi kadar, bazı gaylerin de anlayışsız davranması olabilir. ne de olsa türk toplumunda bir erkeğin homoseksüel olduğunu kabullenmesi ve bir ilişki kurması geçilmesi acı veren zorlu safhalar. bazı gay erkeklerin aseksüelliğe demir atması, gaylerin newbielere gerektiği kadar destek olmadığını ve kendilerini hiç de ifade etmediklerini gösteriyor olabilir. çoğu deneyimli gay'in bile ilk adımdan "herşey gizlilik içindeeee" diye başlaması bana ters geliyor zaten.
ortada gezenler sürekli transkadınlar olduğu sürece gaylik ve kadınsılık daha çok karıştırılacak ve nice gay kadınsı olmadığı için, kadınsı sanılacağı için, kadınsı olmak iğrenç birşey olduğu için değil, sadece kendi gerçeği olmadığı için ilişki kurmaktan ve kendin ifadeden çekinecek.
ayı sözlük yazarlarının merak ettikleri
"göt oğlanı" olmanın altından kalkılamayacak kadar aşağılayıcı bir konum sayılmasının nedenini merak ediyorum.
bu kanıdaki adamların çoğunun da islam dininden olması şaşırtıcı; çünkü cennetteki memeleri yeni sertleşmiş hurilerin counterpart'ı gılmanlardır; islam, erkekegemen bir din olduğu halde "ful aktifler", ya da kahraman heterolar değil! bir diğer deyişle kuran'da güzel ve eşcinsel olduğu hissedilen erkekler, tıpkı güzel kadınlar kadar değerli olarak algılanmış; hiç de aşağılık bir konumda sunulmamış. bu değerli ve seçkin konuma ful aktifler, heterolar layık görülmemiş.
bu sözlerime karşı "cennete girecek eşcinsel erkekler de düşünüldüğü için gılman modelinden söz edilmiş" denilebilir. oysa bu sefer de kuran'ın "eşcinsel erkekler ille de genç ve yakışıklı erkeklerden hoşlanmaz, bear diye bir kavram var" şeklindeki gerçekten bihaber olduğu gibi rahatsız edici bir düşünce doğar.
sözün özü merak ediyorum: neden bu ülkede (inglizcede "götveren oğlan" benzeri bir küfür duymadım) anal seks seven güzel erkek olmak enayi / ahmak/ zavallı/ aciz/ güçsüz/ iradesiz/ kadınsı olmak biçiminde algılanıyor?
erkekleri itici yapan detaylar
kılsız olması, daha beteri kıllarını aldırması.
aşırı zayıf ve beyaz tenli olması.
erkekliği sertlik, küstahlık, nobranlık ve hoyratlıkla karıştırması.
sıklıkla küfretmesi.
dangalak olması.
arkadaşlık sitelerindeki profillerime ilk olarak "yerin var mı?" sözleri ile ya da rakamlarla mesaj atması.
p yim dediğimde bana "canım, cicim, şekerim" sözcükleri ile hitap etmesi.
"ful aktif" olması. (sadece a veya p yi bile doğal buluyorum, ancak bu "ful" lafı biraz kastı beni bile.)
trans eğilimli olduğu halde kendini gay olarak tanıtması. trans kadınlığa saygısının olmaması yani...
kezban
son yıllarda sürekli karşıma çıkan, kendini "ayağı yere sağlam basan kadın", "çağdaş kadın", "kariyer sahibi kadın" gibi ifadelerle yorumlayan, benim tarafımdansa -lütfen kimse kusura bakmasın, arada ben de küfür etme ihtiyacı duyuyorum- "kazmalara" bin kez yeğleyeceğim kadın modelidir. bu "son moda" -bence dişice sıcaklıklarını yitirmiş- kadınlar yüzünden erkekleri yeğlediğim hakkında ciddi düşüncelerim var; çünkü hala kadınsı hatlar bana erkeksi hatlardan daha cazip gelmekte.
bir zamanlar bir kezbanla evliydim. akşamları gözü pencerede beni beklerdi. yemek yapardı bol bol. saçma tavukluklarına bakınca kendimi yenilmez kahraman gibi hissetmeme neden olurdu :). koşturup dururdu evde. entelektüel ihtiyaçlarımı hiç karşılayamadı. kitaplar aldım, hiçbirini bitiremedi. arkadaşlarımın yanında hep susup oturdu, hizmet etti ama bıkıp usanmadan. her öfkelendiğimde korku, endişe ve şefkat dolu bakışları her eksiğini unutturur, yüzüme kolay gelen, kolay gitmeyen bir tebessüm yapıştırırdı. çok da iyi sevişirdi. kadın gibiydi. verirdi kendini sonuna kadar. şefkatle de severdi.
sonra onu aldattım. sineye çekti. iğrençlikler yaptım... boşandık. hata benimdir.
ardından birkaç aydın kadınla kısa süreli, bana hiçbirşey ifade etmeyen birlikteliklerim oldu. hep rol yaptım kaybetmemek için. yalnız olmak iyi değildi çünkü bana öğretilenlere göre.
en sonunda sarışın bir ekonomistle oldum. çok seksi... çok güzel sevişen... ancak benle olmadığında nerede olduğu belli olmayan... sektirmeden hesabımı ödese de, hesap vermeyen... sormayan da! hayır beni aldattı demiyorum, aldatmadı, sadece atölyeleri benim kadar önemliydi. tam iki yıl boyunca bu cehennemde yaşadım. beni yedek oyuncu olarak gören, aşık olduğunu söylese de aşkından çok özgürlüğüne aşık bir kadınla...
iki yılın sonunda ise -gay demiyeceğim, pek neşeli biri değilimdir- eşcinsel olmanın daha doyurucu olduğuna karar verdim. o ekonomist hanım da biliyor bu transformasyonu artık. sanırım ona iki yıl boyunca hatalı davrandığı hakkında verdiğim vaazlardan çok daha etkili oldu yaşadığım değişim.
tabii ki herkes farklı yapıda. ben sadece kendimden söz ettim. eminim: ben bir kezban daha istiyorum. hazırım getireceği sorunları göğüslemeye... çünkü evlenmek istiyorum. bana göre evlilik gibi zorlu bir düzeneğin ve bir erkeğin yükünü ancak bir kezban taşır! demek ki belki de "evlenilecek ve eğlenilecek kadın" kalıbını yaratan erkek şovenizmi değil. kim bilir?
ayı sözlük itiraf
köpeklerin yanına, insanların yanında olduğumdan çok daha mutluyum. ormanda baktığım 5-6 köpek var. en iyi dostlarım onlar.
canlılarla iletişimim sadece köpeklerle dostluk ve insanlarla seks ile sınırlı. ben köpeklerle otururken, karşımda tahta masalarda iki arkadaş baş başa söyleşip içenlere öyle özeniyorum ki... ben sadece birlikte olacağım kişilerle içerim. birlikte olmayacağım kişilerle içince de sıkıntıdan patlarım. sıradan konulardan konuşamam yıllardır. ortalama kişilerle (ki, aslında ortalama insanların sıcaklıklarına, farklı dürüstlüklerine, yani sadeliklerine gerçek bir sempati duyar, kalplerinin benden daha yüklü olduğunu bilirim) iletişimde boğulurum, o ortalama kişilerle rahatça sevişebilsem de...
derin entelektüel ve kültürel birikimi olan bir dost arıyorum. sempati duymanın ötesinde birşeyler hissedeceğim biri... saygı gibi... hayranlık gibi... aşk gibi belki de. sekse doymuşum, o olmasa da olur. saygı ve aşk. buldum işte! eksiğim sadece bunlar!
fark ettik yazarken en azından derdimizi. "başlamak, bitirmenin yarısıdır" diyor sol framede bir başlık. sorunu da fark etmek halletmenin yarısı olsa gerek.
yolu yarıladım demek ki. ancak robert frost'un stopping by woods on a snowy evening şiirinden alıntı yapayım: "miles to go before i sleep".
"yol gözümü dağlıyor" demeyeceğim (hayko cepkin'in kulakları çınlasın); yolun uzunluğu da, zorlu olması da gözümü dağlamıyor. gözümü korkutan yolda kimsenin olmaması.
ölmeden önce yapılması gerekenler listesi
içsel dengeyi kurmak... çünkü cennete ancak böyle gidilebilir.
müslümanlıktaki "kıldan ince sırat köprüsü" temasının gerçek mesajı budur aslında: ancak dengeli kişilerin cennete (ya da pozitif enerji odağı bir astral mekana) girebileceği...
düşünülecek olursa zarar veren sadece dengesizliktir. alkol değildir kötülüklerin anası, aşırılık (yani dengesizlik)'tir. şifa vermek adına içilen ilaç, hatta tüm besinler (şifalı otlar dahil) dengeli kullanılmazlarsa öldürürler, en azından hasta ederler. yurt sevgisinden, ana sevgisine, hatta aşka kadar birçok seçkin duygu, dengeli bir biçimde yansıtılmazsa (fanatizm ve kara sevda adını alarak) kötülük, kayıp ve acı yaratırlar.
dünya, haksızlıklara direnmek, adalet adına baş kaldırmak, kötülükleri yenmek için cenge çıkmak gibi eylemlerle kurtarılmaz. yapılması gereken, ya da verilmesi gereken ilk savaş kimlik içindedir ve o da sadece denge kurmaktır. denge kurmak, tıpkı ip üzerinde yürümek için denge kurmaya uğraşmak gibidir. bir sağa yıkılır kişi, bir sola... ip üzerinde duramaz. yılmadan, bıkmadan denemek gerekir. ancak uzun çabalar sonunda beyindeki aşırılıklar boyun eğerler tekrarlara... ki, bunun da adı alışmaktır.
denge, insanın kendini erdemli davranışlara -tıpkı bir spor dalında kan ter içinde, bıkmadan antrenman yapar gibi- alıştırması ile elde edilebilir.
orgazm sonrası ilk yapılanlar
"artık ellerimi çözer misin?" diye mırıldanmak. ricama olumlu yanıt alınca testislerindeki clampleri dikkatle çıkartmak.
ayna
en çok baktığım erkeği yansıtan bir çeşit saydım cam.
but trans güzellik yarışması
hepsi de çok güzel. dahası, artık birçok "çağdaş kadın"da izlenmeyen, hatta bu gruptaki kadınlarca komik/ aşağılayıcı/ saçmalık/ erkek yalakalığı olarak algılanan, ancak -inancım o ki- birçok erkeğin bilinç altında hala özlemle beklenen o kadınsı "işve ve cilve"yi yeniden görmek keyif verdi.
hepsinin yolu açık olsun.
yazarların çocukluk lakapları
cevabı bilinen ama yine de sorulan sorular
aç mısın?
uyuyor musun?
kızdın mı?
beni seviyor musun?
niye böyle yapıyorsun?
ben de gelebilir miyim? (gelebilecek olsan davet edilirdin)
nerede kaldın? (özellikle bu sorunun cevabı muhakkak biliniyordur; evet, iddia ediyorum, biliniyordur!)