cute guy

Durum: 405 - 0 - 0 - 0 - 23.10.2014 14:31

Puan: 5910 - Sözlük Kezbanı

12 yıl önce kayıt oldu. 4.Nesil Yazar.

Henüz bio girmemiş.
  • /
  • 21

yazarların bugün nasılsın sorusuna verdikleri cevaplar

bu soruya her zaman "ben her zaman iyiyim..." diye cevap veririm. sonra da kendi kendime, yüzümde ince bir tebessüm-ü elem eşliğinde "yalandan kim ölmüş?" diye mırıldanırım. süper egom ise, kendimle "hasb-ı haline" illa da maydonoz olur ve söylenir: "yalanden beden ölmez ama ruh ölür, en azından ağır yaralanır".

bu sözler karşısında bana ise ağır yaralı ruhumu sırtlayıp, madur kahraman havasında sahneyi terk etmek düşer.

kişilik

değiştirmek için en fazla gayret edilen ve en fazla başarısızlığa uğranılan kimlik katmanı.

orkide

evde yetiştirilebiliyormuş. yeni öğrendim bunu!

parfüm reklamları

parfüm reklamları ile söyleyecek bir şeyim yok da, after shave reklamları her izleyişimde kıskançlıktan garez olduğum erkeklerin göründüğü kısa ve çekici spotlardır.

başlamadan biten şeyler

hızlı başlayıp çabucak bitiveren şeylerden iyi olan şeylerdir.

adana kebap

kurufasulye pilavdan sonraki aşkım.

kebapçılarda herkes iskender söylerken, iskenderler masaya geldiğinde o inanılmaz koku beni bile esir ederken bile ayrılamam adanamdan... aklım biraz iskender'in lezafetinde kalır; ama sadık bir eş gibi başımı döndüren zevklere sırtımı döner, sevdiğimi izlerim.

(ah, bir de ikinci aşkım kuru ile uzlaştırabilsem onları... itiraf ediyorum, bu konuda yetersizim.)

yanında huzur bulduğunuz insanlar

huzuru bir diğer kişinin tasarrufunda bulmak zor bence; çünkü huzur, "içrek" bir kavram, içten doğan ve dışa akan... yine de çevresel koşulların, kaderin getirdiklerinin de katkısı var huzur için. örneğin bir başarının ardından gelen sevinci ve coşkuyu huzur izliyor genelde. o süreçte kiminle olsan -tabii ki çok uç kimlikte ya da hiç sevmediğiniz biri değilse- huzuru yakalamak olası. bunun karşıtı olarak işler ters gidince en sevilen dost yanında bile sinirler gerilebiliyor.

yine de eğer böyle bir insan -yani bana huzur verebilecek biri- varsa henüz karşıma çıkmadı. eğer çıkarsa tüm gücümle onu yitirmemeye çalışacağım da kesin.

yüksek topuklu ayakkabı giyen kadın

kadınların kimlik motiflerinde mazohizmin reddedilemez biçimde yer aldığını;
kadınların seksi görünmek için birçok tehlikeyi göze alabildiklerini;
kadınların sanıldığı kadar tavuk olmadıklarını (yüksek topuklu ayakkabı ile yürümek birçok erkeğin bile üstesinden gelemeyeceği bir farklı yetenek bence);
ya da
kadınların erkeklerden kısa boylu olmayı feci şekilde sorun ettiklerini
gösteriyor olabilir.

ayı sözlük yazarlarının hikayeleri

özet geçeyim: hedef belirlemek, elde etmek için çılgın bir uğraş vermek, çokluk elde de edebilmek... ve tadını çıkaramadan yeni bir hedefe doğru yola çıkmak...

eşcinsel olduğu için aseksüel davranan insan

bu yaklaşımın nedeni baskıcı ataerkil kültürün bireyi yalnızlığa sindirmesi kadar, bazı gaylerin de anlayışsız davranması olabilir. ne de olsa türk toplumunda bir erkeğin homoseksüel olduğunu kabullenmesi ve bir ilişki kurması geçilmesi acı veren zorlu safhalar. bazı gay erkeklerin aseksüelliğe demir atması, gaylerin newbielere gerektiği kadar destek olmadığını ve kendilerini hiç de ifade etmediklerini gösteriyor olabilir. çoğu deneyimli gay'in bile ilk adımdan "herşey gizlilik içindeeee" diye başlaması bana ters geliyor zaten.

ortada gezenler sürekli transkadınlar olduğu sürece gaylik ve kadınsılık daha çok karıştırılacak ve nice gay kadınsı olmadığı için, kadınsı sanılacağı için, kadınsı olmak iğrenç birşey olduğu için değil, sadece kendi gerçeği olmadığı için ilişki kurmaktan ve kendin ifadeden çekinecek.

ayı sözlük yazarlarının merak ettikleri

"göt oğlanı" olmanın altından kalkılamayacak kadar aşağılayıcı bir konum sayılmasının nedenini merak ediyorum.

bu kanıdaki adamların çoğunun da islam dininden olması şaşırtıcı; çünkü cennetteki memeleri yeni sertleşmiş hurilerin counterpart'ı gılmanlardır; islam, erkekegemen bir din olduğu halde "ful aktifler", ya da kahraman heterolar değil! bir diğer deyişle kuran'da güzel ve eşcinsel olduğu hissedilen erkekler, tıpkı güzel kadınlar kadar değerli olarak algılanmış; hiç de aşağılık bir konumda sunulmamış. bu değerli ve seçkin konuma ful aktifler, heterolar layık görülmemiş.

bu sözlerime karşı "cennete girecek eşcinsel erkekler de düşünüldüğü için gılman modelinden söz edilmiş" denilebilir. oysa bu sefer de kuran'ın "eşcinsel erkekler ille de genç ve yakışıklı erkeklerden hoşlanmaz, bear diye bir kavram var" şeklindeki gerçekten bihaber olduğu gibi rahatsız edici bir düşünce doğar.

sözün özü merak ediyorum: neden bu ülkede (inglizcede "götveren oğlan" benzeri bir küfür duymadım) anal seks seven güzel erkek olmak enayi / ahmak/ zavallı/ aciz/ güçsüz/ iradesiz/ kadınsı olmak biçiminde algılanıyor?

erkekleri itici yapan detaylar

kılsız olması, daha beteri kıllarını aldırması.
aşırı zayıf ve beyaz tenli olması.
erkekliği sertlik, küstahlık, nobranlık ve hoyratlıkla karıştırması.
sıklıkla küfretmesi.
dangalak olması.
arkadaşlık sitelerindeki profillerime ilk olarak "yerin var mı?" sözleri ile ya da rakamlarla mesaj atması.
p yim dediğimde bana "canım, cicim, şekerim" sözcükleri ile hitap etmesi.
"ful aktif" olması. (sadece a veya p yi bile doğal buluyorum, ancak bu "ful" lafı biraz kastı beni bile.)
trans eğilimli olduğu halde kendini gay olarak tanıtması. trans kadınlığa saygısının olmaması yani...

kezban

son yıllarda sürekli karşıma çıkan, kendini "ayağı yere sağlam basan kadın", "çağdaş kadın", "kariyer sahibi kadın" gibi ifadelerle yorumlayan, benim tarafımdansa -lütfen kimse kusura bakmasın, arada ben de küfür etme ihtiyacı duyuyorum- "kazmalara" bin kez yeğleyeceğim kadın modelidir. bu "son moda" -bence dişice sıcaklıklarını yitirmiş- kadınlar yüzünden erkekleri yeğlediğim hakkında ciddi düşüncelerim var; çünkü hala kadınsı hatlar bana erkeksi hatlardan daha cazip gelmekte.

bir zamanlar bir kezbanla evliydim. akşamları gözü pencerede beni beklerdi. yemek yapardı bol bol. saçma tavukluklarına bakınca kendimi yenilmez kahraman gibi hissetmeme neden olurdu :). koşturup dururdu evde. entelektüel ihtiyaçlarımı hiç karşılayamadı. kitaplar aldım, hiçbirini bitiremedi. arkadaşlarımın yanında hep susup oturdu, hizmet etti ama bıkıp usanmadan. her öfkelendiğimde korku, endişe ve şefkat dolu bakışları her eksiğini unutturur, yüzüme kolay gelen, kolay gitmeyen bir tebessüm yapıştırırdı. çok da iyi sevişirdi. kadın gibiydi. verirdi kendini sonuna kadar. şefkatle de severdi.

sonra onu aldattım. sineye çekti. iğrençlikler yaptım... boşandık. hata benimdir.

ardından birkaç aydın kadınla kısa süreli, bana hiçbirşey ifade etmeyen birlikteliklerim oldu. hep rol yaptım kaybetmemek için. yalnız olmak iyi değildi çünkü bana öğretilenlere göre.

en sonunda sarışın bir ekonomistle oldum. çok seksi... çok güzel sevişen... ancak benle olmadığında nerede olduğu belli olmayan... sektirmeden hesabımı ödese de, hesap vermeyen... sormayan da! hayır beni aldattı demiyorum, aldatmadı, sadece atölyeleri benim kadar önemliydi. tam iki yıl boyunca bu cehennemde yaşadım. beni yedek oyuncu olarak gören, aşık olduğunu söylese de aşkından çok özgürlüğüne aşık bir kadınla...

iki yılın sonunda ise -gay demiyeceğim, pek neşeli biri değilimdir- eşcinsel olmanın daha doyurucu olduğuna karar verdim. o ekonomist hanım da biliyor bu transformasyonu artık. sanırım ona iki yıl boyunca hatalı davrandığı hakkında verdiğim vaazlardan çok daha etkili oldu yaşadığım değişim.

tabii ki herkes farklı yapıda. ben sadece kendimden söz ettim. eminim: ben bir kezban daha istiyorum. hazırım getireceği sorunları göğüslemeye... çünkü evlenmek istiyorum. bana göre evlilik gibi zorlu bir düzeneğin ve bir erkeğin yükünü ancak bir kezban taşır! demek ki belki de "evlenilecek ve eğlenilecek kadın" kalıbını yaratan erkek şovenizmi değil. kim bilir?

ayı sözlük itiraf

köpeklerin yanına, insanların yanında olduğumdan çok daha mutluyum. ormanda baktığım 5-6 köpek var. en iyi dostlarım onlar.

canlılarla iletişimim sadece köpeklerle dostluk ve insanlarla seks ile sınırlı. ben köpeklerle otururken, karşımda tahta masalarda iki arkadaş baş başa söyleşip içenlere öyle özeniyorum ki... ben sadece birlikte olacağım kişilerle içerim. birlikte olmayacağım kişilerle içince de sıkıntıdan patlarım. sıradan konulardan konuşamam yıllardır. ortalama kişilerle (ki, aslında ortalama insanların sıcaklıklarına, farklı dürüstlüklerine, yani sadeliklerine gerçek bir sempati duyar, kalplerinin benden daha yüklü olduğunu bilirim) iletişimde boğulurum, o ortalama kişilerle rahatça sevişebilsem de...

derin entelektüel ve kültürel birikimi olan bir dost arıyorum. sempati duymanın ötesinde birşeyler hissedeceğim biri... saygı gibi... hayranlık gibi... aşk gibi belki de. sekse doymuşum, o olmasa da olur. saygı ve aşk. buldum işte! eksiğim sadece bunlar!

fark ettik yazarken en azından derdimizi. "başlamak, bitirmenin yarısıdır" diyor sol framede bir başlık. sorunu da fark etmek halletmenin yarısı olsa gerek.

yolu yarıladım demek ki. ancak robert frost'un stopping by woods on a snowy evening şiirinden alıntı yapayım: "miles to go before i sleep".

"yol gözümü dağlıyor" demeyeceğim (hayko cepkin'in kulakları çınlasın); yolun uzunluğu da, zorlu olması da gözümü dağlamıyor. gözümü korkutan yolda kimsenin olmaması.

ölmeden önce yapılması gerekenler listesi

içsel dengeyi kurmak... çünkü cennete ancak böyle gidilebilir.

müslümanlıktaki "kıldan ince sırat köprüsü" temasının gerçek mesajı budur aslında: ancak dengeli kişilerin cennete (ya da pozitif enerji odağı bir astral mekana) girebileceği...

düşünülecek olursa zarar veren sadece dengesizliktir. alkol değildir kötülüklerin anası, aşırılık (yani dengesizlik)'tir. şifa vermek adına içilen ilaç, hatta tüm besinler (şifalı otlar dahil) dengeli kullanılmazlarsa öldürürler, en azından hasta ederler. yurt sevgisinden, ana sevgisine, hatta aşka kadar birçok seçkin duygu, dengeli bir biçimde yansıtılmazsa (fanatizm ve kara sevda adını alarak) kötülük, kayıp ve acı yaratırlar.

dünya, haksızlıklara direnmek, adalet adına baş kaldırmak, kötülükleri yenmek için cenge çıkmak gibi eylemlerle kurtarılmaz. yapılması gereken, ya da verilmesi gereken ilk savaş kimlik içindedir ve o da sadece denge kurmaktır. denge kurmak, tıpkı ip üzerinde yürümek için denge kurmaya uğraşmak gibidir. bir sağa yıkılır kişi, bir sola... ip üzerinde duramaz. yılmadan, bıkmadan denemek gerekir. ancak uzun çabalar sonunda beyindeki aşırılıklar boyun eğerler tekrarlara... ki, bunun da adı alışmaktır.

denge, insanın kendini erdemli davranışlara -tıpkı bir spor dalında kan ter içinde, bıkmadan antrenman yapar gibi- alıştırması ile elde edilebilir.

orgazm sonrası ilk yapılanlar

"artık ellerimi çözer misin?" diye mırıldanmak. ricama olumlu yanıt alınca testislerindeki clampleri dikkatle çıkartmak.

ayna

en çok baktığım erkeği yansıtan bir çeşit saydım cam.

but trans güzellik yarışması

hepsi de çok güzel. dahası, artık birçok "çağdaş kadın"da izlenmeyen, hatta bu gruptaki kadınlarca komik/ aşağılayıcı/ saçmalık/ erkek yalakalığı olarak algılanan, ancak -inancım o ki- birçok erkeğin bilinç altında hala özlemle beklenen o kadınsı "işve ve cilve"yi yeniden görmek keyif verdi.

hepsinin yolu açık olsun.

yazarların çocukluk lakapları

cevabı bilinen ama yine de sorulan sorular

aç mısın?
uyuyor musun?
kızdın mı?
beni seviyor musun?
niye böyle yapıyorsun?
ben de gelebilir miyim? (gelebilecek olsan davet edilirdin)
nerede kaldın? (özellikle bu sorunun cevabı muhakkak biliniyordur; evet, iddia ediyorum, biliniyordur!)
  • /
  • 21
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 405

ülkemizde tüm gaylerin kadınsı pasif gay olarak bilinmesi sorunsalı

nedenler çeşitli:
- ülkemizdeki transkadınların yıllarca kendini gay sanması.
- eş cinselliğin -adı üzerinde- eş cinsi (yani kendi cinsini) çekici bulmak demek olduğunu okuyamayacak beyinlere sahip bireylerin bolluğu.
- ataerki baskısı ile erkekliği sadece bir kesimin yorumlamasına izin vermek.
- mitoloji bilmemek. yunan mitolojisinde tüm kahramanlar eşcinseldir ve hepsi de erkeklik timsalidirler. (bkz: akhilleus/patroklos). aynı gerçek sümer mitolojisinde gılgamış/enkidu ilişkisinde görülür.

babanız hakkındaki acı gerçekler

30 yıl sonra duyduğum olaydır.

bir hava kuvvetleri sıkı yönetim komutanı babamın çocukluk kankasıydı. birlikte büyümüşler, pilotluk sınavına birlikte girmişler. babannem, babama fazla yedirdiği için sınavda babam kusmuş; pilot olma şansını böylece yitirmiş.

adı geçen abi, ben çocukken babamın ofisine gelmişti -ki, o zamanlar komutandı- demişti ki: "ben ...ların evine gittiğimde karnım doyardı..."

sonra bir gün, teyzem -gerçekten istemeden- bir laf etti: meğer babamla bu komutan arasında bir dedikodu çıkmış yıllar önce...

bu "şaiayı" duyduğumda gay değildim. inandım hemen. gaydar yanım o zaman da vardı belki de... ancak çok acı gelmişti.

şimdi ise seni anlıyorum baba...

ayı sözlük itiraf

ücretliyim. önceki haftalarda parasızlıktan geberme sınırındaydım. sonunda ctesi iyi bir iş çıktı. bir birahaneye -daha önceden tanıdığım eli açık bir bey- çağırıyordu beni.

yabanlık pantalonumu ve çizmelerimi giydim. rafımdaki son parayı koydum cebime. minibüse atladım, gittim mekana... bey gelmedi!

dönmek için param bile yoktu. mecburen sağanakta yürüdüm eve kadar. pantalonum çamur içinde kaldı. sırtında hd baskısı olan ceketim ve yabanlık çizmelerim yamuldu gökten ve yerden akan sularda ıslanmaktan.

sonuç olarak ölümüne nefret ettiğim ev arkadaşımdan yine borç almak zorunda kaldım.

buraya dek yazdıklarım overture, uvertür, girizgah, zemin... asıl itiraf şimdi geliyor: yıllardır düzgün bir işte çalışamıyorum. beceremedim, beceremiyorum.

(bkz: beceriksizlik korkusu)
(bkz: çalışma korkusu)
(bkz: tembel bir serseri olmak)

edit:
yalnız biriyim. anlatmayı isteyip konuşamayacağım bir ortamdayım. bu sözlükte ise kendimi şöyle hissettim: karşımda günah çıkartıp rahatlayacağım -alt yapısı aynı, ama ayrı ekolden olan- papazlar ordusu vardı. ben de en yakın zamanda yaşadığım, bir başıma üzerimden atamadığım bir derdimi yazdım.

anlamsız seçilmiş.

edit 2: sağ olsun dostlar; bu entrymi beğenilenlere taşımışlar.

türkiye'de gay olmak

sanıldığı kadar zorlu değildir.

yurt dışında kimse siklemez, ama bu ülkede havalı bir yanı vardır. türkiye'de gay olduğunu saklamayan erkekler, diğer ülkelerden çok daha fazla kovalanır -normal- erkeklerce.

eğlencelidir.

sevişirken başa gelen komik olaylar

4 gün önce başıma gelmiş bir olaydır: bir müşteri, beni yaşadığı apartmanın kapıcı dairesi karşısındaki depo benzeri yere götürebileceğini söyledi. kapıcının işine bir yıl kadar önce son verilmişti, bu yüzden alt kat tamamen boştu.

kabul ettim.

alt kata indik, müşteri demir bir kapıyı anahtarı ile açtı... ve o eski daire, yeni deponun dibine ilerleyip diz çöktüm ve işe giriştim.

birkaç dakika geçmemişti ki "sen ne yapıyorsun orada? diye bir ses duyarak kendimi birşeylerin (sarhoşluktan hatırlamıyorum) arkasına attım. adam karanlıklar içinden toparlanarak çıktı, gelen kadını yine hatırlamadığım birşeyler diyerek yatıştırdı... ve birlikte çekip gittiler! beni depoda kilitleyerek!

inanılmaz bir bunalım içinde, depo kapısına tekmeler atmamak için dişlerimi sıkarak ne kadar bekledim? yüzyıl? on dakika? bilmiyorum.

neyse... müşteri geldi ve beni kilitli olduğum yerden kurtardı.

kolay gecelerden biriydi anlayacağınız.

edit: gelen hatun yöneticiymiş.

dostlara tavsiye: artık her bir yerde -yerini sadece yöneticilerin yerini bildiği, gizli- kameralar var. "burda yok, biliyom, gel" diyenlere pek güvenmek yanlış. ayırca raflardaki çiçek arkaları, masum kalemler, kapalı -ama ilginç pozisyonda duran- cep telefonları da kuşkulu nesneler. kendini bir sabah x... bilmemne dot com da izlemek istemeyenler lafıma kulak vermeli.

yunanlı kahramanlar ve eşcinsellik

yunan mitolojisinde üç tane "erkekliği sembolize eden" baş kahraman vardır. heracles (herkül), achilleus (aşil tendonu değiminin isim babası) ve antik mitolojide "theseus'suz birşey yoktur" sözcüğünün kaynağı theseus...

theseus'un erkek sevgilisi lapith kralı peirithoos'tur. birlikte argonout'lar seferi ve klydon avına katılmışlardır. žşölen adlı kitabında socrates, theseus ve peirithoos'un "birlikte yatmalarından çok, birbirlerine içten bir saygı duyup, büyük işler başardıkları için övüldüklerini" söylemektedir.

tanışmaları ilginçtir: peirithoos bir gün theseus'un sürülerini çalar. theseus bunu fark eder ve onu kovalamaya başlar. peirithoos çarpışmağa karar verir, theseus'un karşısına çıkar…ama theseus öyle yakışıklıdır ki peirithoos onu görür
görmez aşık olur. diz çöker kahramanın önünde. böylece birleşen iki kahraman peirithoos ölene dek ayrılmayacaklardır.

erkekliğin doruğu, gücün atası, muhteşem maskülenite herakles ise öncelikle lidya kraliçesi omphale yanında kaldığı sürece kadın elbiseleri ve iş işlemek benzeri uğraşlar ile yaşamıştır. bu konu tüm rönesans ressamlarının betimlemekten bıkıp usanmadığı bir konudur.
http://www.wikigallery.org/paintings/266501-267000/266651/painting1.jpg
http://www.bonzasheila.com/stories/heraklesomphale.html

kahramanın, giyinmesine yardım eden(!) güzeller güzeli bir delikanlı olan hylas adlı bir de oğlanı vardır. çok sever hylas'ı. birlikte argonoutlar seferine katılırlar. gemi
mysia'ya gelince hylas su aramak için karaya çıkar ve güzelliğine vurulan
nymphe'ler tarafından kaçırılır.

hylas'ın bir türlü dönmediğini gören herakles aramak üzere diğer yiğitlerle karaya çıkar ve uzun uzun delikanlıya bağırırlar. ama hylas geri dönmez. sonunda hylas'ı yitirdiğini iyice anlayan herakles öylesine acı çeker ki, sağa sola saldırıp üstünü başını yırtmağa başlar.

hylas'tan sonra herakles'i de yitireceklerini anlayan argonoutlar efsanevi kahramanı ancak bağladıktan sonra zorla gemiye bindirip yola koyulabilirler. ünlü antik çağ coğrafyacısı strabon uzun süre gemlik'te hylas adına festival düzenlendiğini ve burada insanların alay halinde çevreye yayılıp hylas'ı arar gibi ismini bağırdıklarını yazmıştır.

iliada destanının yarı-tanrı kahramanı achilleus da silah ve yatak arkadaşı patroklos'u yitirince benzer bir "krize" girmiştir. (detaylı bilgi için bkz. myrmidon'lar tragedyası.) patroklos yiğit bir savaşçıdır. ancak yine de patroklos'u kendinin katılmadığı bir muharebeye meraklı anneler gibi yollamaktadır. bu durum bir kahramanlık öyküsü okumakta olan okuyucuya hayli ilginç gelir.

illiada xvi/85
"troialıları gemilerden kovdun mu geri dön"
(…)
"kente kadar (orduya) önderlik edeyim deme"
(…)
"kurtuluş ateşi parlar parlamaz gemilerin üzerinde,
hiç durma bak geriye dönmeye,
bırak onları (akhalar ile troialıları), kozlarını paylaşsınlar ovada"

oysa yine de savaş sırasında patroklos ölür. bu haberi alan achilleus ise aynı herkül
gibi saçını başını yolar kederden!

illiada xviii/20
(…) akhilleus'u kapkara bir yas bulutu kapladı,
iki eliyle aldı ocağın küllerini,
döktü başının üstüne, kirletti güzelim yüzünü.
mis kokulu gömleği bulandı kapkara küle.
sonra uzandı boylu boyunca tozun toprağın içine,
elleriyle çekip kopardı, kirletti saçlarını.

kadın bedeni üzerinden iğrenç küfürler

(bkz: erkek eşcinsellerin kadın bedenini pek de kafaya takmasalar da ciddiye alıp sorumluluk duymaları)

eklemeden duramayacağım:
aybaşın mı tuttu?
amcık hoşafı.
veriyo.
açmış nah buraya kadar!

bu liste uzatılabilir, hiç de değeri yok. önemli olan bu pespaye lafları üreten aç, dengesiz, yalnız kimselerin gayler için de taşınması zor laflar üretmeleri.

kadınlarla aynı kefeye konmak beni hep rahatsız etmiştir; ki, bazı heterolar, bazı "ful aktifler" bu şekilde davranıyorlar. geyler, tıpkı kadınlar gibi, kimilerinin pis laflarla egolarını tatmin ettikleri yemler! oysa kendi cinsimden -yeri gelince- hoşlanmam, karşı cins ile benzer görülmeme neden oluyorsa burada büyyyüüüük bir pislik var demektir. bu pisliğin abarmasının nedeni belki erkek olduğumuzu hatırlayıp o "gariplere" yeterince tepki vermemek.

yanlış (ya da çok kişiyi rahatsız edecek) birşey söyleyecek olabilirim; ancak demirtaş gibi bir politikacının, kürt milliyetçisi olmayan birçok kimsenin bu denli sempatisini kazanmasının bir nedeni de acaba terör (evet, kelime bu) değil mi? "ağlamayan çocuğa süt verilmiyor" mu? dişlerini gösterip bazen de ısırmayınca hep "okka altına" mı gidiyorsun?"

bu konu, üzerinde ciddiyetle durulması gereken dinamikler içeriyor. bu yüzden biz gayler -belki de- bu kadar gök kuşağı rengi olacağımıza -hani nasıl diyeyim- biraz silahlanıp, erkek olduğumuzu göstermemiz mi gerek acaba?

yoksa o ortama hiiiiç bulaşmayıp, onlara rahat ve neşeli olmayı öğretmemiz mi?

gerçekten bilemiyorum.



ilk eşcinsel ilişkiden sonra yapılanlar

balkona (oteldeydim) çırılçıplak çıkıp dans etmiştim. üstelik müzik filan yoktu!

hem genelgeçere ters düşen birşeyler yapıp baş kaldırmıştım baskıya... ama en önemlisi: süper bir orgazmdı. her noktam boşalmıştı. daha doğrusu her noktamdaki tutsaklar, birikmişler, boşalmıştı.

süper bir partnerim yoktu aslında. yaşadığım daha çok yıllarca çekilen duvarların gümlemesydi.

sanki leş gibi bir bedenle çivileme denize, ama gece denizine, dalmak gibiydi.

sabah ezanı

kaç desibel olduğunu tespit edip, belediyeye gürültü kirliliği olarak şikayet etmeyi deli gibi isteten "kükrelti"(!)dir.

edit: evim cami karşısında. cami 2 minareli, her minarede 2 balkon(!), her balkonda dört hoparlör var da... demek ki amaç uyuyanı uyandırmak. hastayı, bebeyi, islam olmayanı... kimse uyumayacak! net.

sevdiğim çocuk bana abi deyince

hiç sorun yok. ben sürekli "ücretliyim abi" diyorum. kimse de gocunmuyor. "abi" sözcüğü "büyüğümsün, ailemsin" anlamında d eğil ki? bir sürü erkek kızlara da abi diyor.

fazla kafaya takmamak gerek.

missstiffany

bir yere mi gitmiş? pek anlamadım?

birkaç kere yazıştım, pek de tanımam; ancak diğer bazı trans kadınlar gibi x kromozomunun verdiği anlayış, sevecenlik, uyum, şefkat, besleme gibi niteliklere yabancı.

edit: bazı dostlar neler olduğunu sormuşlar açıklayayım: bir entrymde "eşcinsellik, kadınsılık ile eş görülüyor, translar kültürlerini bizden iyi yayıyorlar" mealinde bir şey yazdım. durduk yerde bana mesaj attı, transları sevmiyor musun yok bilmemne... bir de alıntı "fazla dolanmayın ortalıktaya da getirmişsin(kiimseciklerin ne haddi ne gücü yeter buna)" nereden çıkartmılş bunları? valla ağzım açık kaldı. öyle ağırıma gitti ki upuzun yanıtlar yazdım, inanılmaz ölçüde "alttan alır" cevaplar verdim; tamamen yanıldığını, hatta bir zamanlar bir trans erkekle ilişkim olduğunu, çektikleri sorunları yakından bildiğimi anlattım. ancak dinletmenin imkanı yok. isteyene onun yazdığı mesajları ve benim yanıtlarımı yollayabilirim.

bu sözlükte hazzetmediğim tek erkektir. missmiş... atacı, yani baskıcı, "illa dediğim olacak, kimse benim doğrularıma karşı çıkamaz" tipi erkeğin önde gideni.

kimse bir diğer yazar kendi gibi düşünmüyor diye mesaj atıp kabadayılık etmeyecek!

edit: yazdığım -o kişiyi değil, onu sevenleri sivri bir dille eleştirdiğim- için kuma'yı rahatsz etmiş. haklıdır. bu yüzden entrymi siliyorum.

ekleyeyim: o kişi hakkında düşüncelerim aynıdır. kimse hoşuna gitmeyen entry görünce gagalamaya ve susturmaya çalışmayacak. erkekçe ağırbaşlılıkla, ya da kadınca hanımefendilikle karşılayacak.

ensest ilişki

satanizm sanılan paganizmde çocuklara ilk cinsel deneyimi ebeveynleri verir. (kedi kesen, alelacayip makyajlarla insanları korkutmaya çalşırken kendi korkularını sergileyen -sapık asla demem- bana aşırı garip gelen kimselerin din diye ortaya sürdükleri sistemden söz etmiyorum; doğaya, özgürlüğe, farklı bir moral sisteme göre yaşayan kimselerin inancından bahsediyorum)

birçok kimseyi "rencide edici" bir düşüncedir bu. ancak biraz yüreklice düşünürsek farklı sonuçlara varmak olası: ilk cinsel ilişki, ayıp sanılan bir eylemi, büyük olasılıkla gizliden gizliye, suçluluk içinde uygulamaktır. bu yüzden ilk deneyim cesaret ister. arzu yaratır bu cesareti. korku dizginlenir ve cinsellik denenir. yine de sonuç hüsran olabilir; deneyimsiz tarafta ciddi travmalar yaratabilir. sonucun başarısı partnerin deneyimi, sabrı ve iyi niyeti ile yakından ilişkilidir.

bu riski almamanın yoldur belki de bir insanın ilk deneyimini onu en seven kişi ile -değim yerindeyse güvenlik içinde- yaşaması. bir oğlana en yakını annesi, bir kıza da en yakını babasıysa neden bu "en yakın" kimseler cinsel enerji denilen enerjiye kapıları "usulünce" açtırmasınlar? bu uygulama ebeveynlerce bir zevk değil, bir görev olarak algılanır, bir çeşit terbiye süreci (bedeni terbiye etmek) olarak üstlenilir ve dikkatle yapılırsa birçok bireyin cinsel hayatının ilerideki yaşlarda daha sağlıklı olacağını düşünmeden edemiyorum.

pkk

türk yasaları dışı gerilla örgütü.

babaannem onları şöyle anlatırdı: "kış günü bellerine kalın kemerler sarıp beyaz gömlekle dışarı çıkar üşümezler, her gün biri diğerini bıçaklar, yere çukur açıp yemeklerini oradan yerler."

12 eylül öncesinde ameliyat oldum. seçtiğim özel hemşire arkadaşımdı, tatlı minik bir kızdı, kürttü. 12 eylül sonrasında tutuklandı, militan olduğunu öğrendik. 2 yıl sonra görüştüğümüzde gördüğü elektrik işkencesini şöyle anlatmıştı: "ilk verdiklerinde baktım, ben buna dayanırım dedim."

2001 yılında, doğu beyazıt'a yaptığım sponsor destekli yolculukta hasb-el kader tanıdığım, beni iki gün boyunca ağırlayan bir diğer tövbeli militan şöyle konuştu: "elektrik yedim... ciğerlerimde hastalık vardı, iyi geldi."

kürtler ve pkk militanları hakkında tüm bildiklerimi bilgilendirmeye amacı ile -tamamen tarafsızca- yazdım.

kendi beynimden de bir katkı yapayım:
- kötü şartlar, kötü insanlar doğurur.
- büyük öfkeler, büyük düş kırıklıkları sonrası çıkar.
- sadece güçsüzler şikayet eder.
- son 20 yılda bu ülkede güç/itibar/statü, silahtır.

erkek severlik

ağırbaşlılığı, zorlukları omuzlamayı, az ve öz konuşmayı, sadece gerekince anlatmayı, soğukkanlılığı, edebi ve adabı, o farklı gücü bilmektir erkeklik. ve de bunları sevmektir.

bize ibne derler... bizler belki de -heterolardan bile- daha gerçek erkekleriz.

bir trans kadından sevişme teklifi almak

reddederim... net.

bir trans erkekle çok uzun süre ciddi bir ilişki yaşamış olsam da.
Henüz takip ettiği biri yok.