heterophobia

Durum: 23 - 0 - 0 - 0 - 24.03.2018 19:50

Puan: 374 - Sözlük Kezbanı

10 yıl önce kayıt oldu. 5.Nesil Yazar.

birayı insanlardan daha çok seviyorum.
  • /
  • 2

kabız olan kişiye anal seks önermek

bahçe hortumuyla tazyikli su basmak da iş görüyormuş. buyursunlar: http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turki... lütfen evinizde denemeyin!

metro turizm

şoförleri ve muavinlerini özellikle osbirci tayfadan seçen turizm şirketi. muavini yolcunun üzerine attırır, şoförü direksiyon başında asılır...

peto coast

favori pornstarım. haşindir, yakışıklıdır ve en önemlisi öpüşmeyi iyi bilir.

sözlük yazarlarının favori pornstarı

anneliği reddeden evini çevirmeyen kadın yarımdır

deli saçması

anlamsız, tutarsız, dikkate alınması akıl karı olmayan söylem.

her katliam sonrası internetin yavaşlaması

uyanır uyanmaz ülkede yine bi' şeyler olduğunu öğrenmemize vesile olmuştur. facebook ve twitter yavaşlamalarından anlıyoruz artık saldırı olduğunu. zaten devletin görevi de güvenliği sağlamak değil, kim cumhurbaşkanına hakaret etti tespit edip ceza kesmek ve güvenlik zafiyeti nedeniyle yaşanan saldırıların haber yapılmasını engellemektir. adamlar "biz hem sizin paranızı alıyoruz hem de haberleşme hakkınızı elinizden alıyoruz" diyor ama kimseden ses çıkmıyor. gazete alıyorsun yazmıyor, televizyon açıyorsun göstermiyor, internete giriyorsun kaplumbağa hızıyla yarışıyor... bari vergisini alma bunların be adam! dahası bu tür engellemelerden sonra hiçbir yetkili çıkıp konuyla ilgili bi' açıklama yapmak zorunda hissetmiyor.

ayşe doğan

kendisini eşcinsellik toplumumuz için en büyük tehditlerden biri hedesiyle tanımış olduğum ve şu ana kadar tanımamakla hiçbir şey kaybetmediğimi öğrendiğim sıkmabaş. gereksizlik abidesi adeta... dünyaya gelmeseymiş yine hiçbir şey kaybetmemiş olacakmışız. asıl tehdit, sizin gibi beyni orta çağdan yadigar kalma insan müsveddelerinin milletvekilliği makamına getirilmesi.

dada dandinista

dün geceki bölümüyle eğlence programlarında protesto yapılamayacağını öğrendiğimiz bir okan bayülgen programı. neresi kaldı ki başka? sokakta yapsan öldürülüyorsun, biri kürsüde konuşurken yapsan dayak yiyorsun, stadyumda yapsan yayının sesi kısılıyor, haber kanallarına ulaşabilmek ne mümkün? okan, "bunu başka yerde yapmalısın" derken tam olarak kastettiği yer neresiydi çok merak ediyorum. öyle bir yer kalmadı çünkü. keza beyazıt öztürk örneği... insanlar, seyircisi oldukları programlarda bile seslerini çıkaramazken, o programlar kimi eğlendirmek için yapılıyor merak ediyorum. "kızım ben ekmek paramın derdindeyim. var git benim de başımı belaya sokma" dese daha makbule geçerdi. yalnız takdir etmedim de değil. okan bayülgen "burası bir eğlence programı ve ben kanalımı ve programımı korumak zorundayım" diyerek, türk televizyonculuğunun nasıl bir baskı altında olduğunu da göstermiş oldu. bilerek mi bilmeyerek mi yaptı bilmiyorum. ama anlayana çok da güzel bir mesaj verildi bana kalırsa. anlayana tabii...

demet akalın'ın kızına namaz kıldırması

şimdi efenim! ateist bir birey olarak, herkesin inanç özgürlüğünü yaşayabilme hakkına saygı duyarım. benim inanmama ya da başkalarının, başka dinlere inanma özgürlüğünü kısıtlamadıkça tabii. bir dinin ibadet özgürlüğü, diğer dinin iznine bağlanamaz; bağlanmamalıdır. keza inanmama özgürlüğümüz de öyle... kişilerin inanma haklarına saygı duyulmalı; inandıkları şeylere değil. bu noktada kimsenin saygı duyduğu kutsal varlığa saygı duymak zorunda değilim. ha inanabilirsin ayrı... ama beni, kendi saygı duyduğun şeye saygı duymaya zorlayamazsın. yoksa senin kutsalın, bir ateist olarak benim de kutsalım olmuş oluyor. kendimi biraz olsun anlaşılır kıldığıma kani olduktan sonra geçelim demet akalın'ın olayına.
her türlü ibadetin makbul olanı gizli yapılanıdır derler. ibadet edeceksen, kimsenin seni rahatsız etmeyeceği, senin de kimseyi rahatsız etmeyeceğin bir ortamda gider istediğin kadar ibadet edebilirsin. böyle boy boy videolarını çekip internete peşkeş çekmezsin! sanatçı duruşundan zerrece nasiplenmemiş bu tür 'şarkıcı'ların, akp'nin ve dahi erdoğan'ın dayanılmaz cazibesine kapılıp (!) güç yüzüğü almış krallar gibi birer birer karanlığa gömüldüklerine sıklıkla şahit oluyoruz. bu noktada "size ne kardeşim, kız benim kızım! istersem kara çarşafa sokarım" da diyebilir demet; haklıdır da... ama önemli olan gösterdiği bu muhafazakarlık örneğini kızı büyüyünce de gösterebilmesi. samimiyetine inanılmasını bekliyorsa bunu yapmak zorunda.
ne var ki çocuk yetiştirmek çok riskli bir iştir. çocuğunuza her ne kadar temel insani duyguları aşılasanız da onu hamur gibi yoğuramazsınız. yarın bir gün bu kızcağız çıkıp "ben striptizci olmak istiyorum" dediğinde demet ne yapacak merak ediyorum. ya da büyüyüp ergenlik çağına gelince, annesi gibi cüretkar pozlar vermeye kalkar da bu video o kızın önüne koyulursa, nasıl bir psikoloji içinde olacak o kızcağız siz düşünün. bu, iyilik yaptığını zannederken kötülük yapmaktır. misal hülya avşar da kızını son derece iyi yetiştirdiğinden, babasının da üzerine titrediğinden dem vurur. fakat zehracık daha geçen yıl, kafede bir kızla gördüğü eski sevgilisinin üzerine çaydanlıkla kaynar su dökmüştü. yani otoriter bir anne-babanın yetiştirdiği kız böyle oluyorsa ben bir şey diyemiyorum. demek istediğim çok otoriter ya da çok dini bütün biri olmanız, çocuğunuzu iyi yetiştirdiğiniz anlamına gelmez. demet de kızı için "iman sevgisi aşılandı" yorumu yapmış. 2 yaşındaki kız iman etmeyi bilmez demet! anlamaz. anca birilerinden görür. ya da videoda yaptığın gibi kızcağızın üzerine bin bir türlü çaput bağlayıp sen onu namaz kılmaya zorlarsın. ve bu da hiçbir zaman ibadet niteliği taşımaz. birilerine yaranma uğruna, kendi çocuğunu bile kullanmakta sakınca görmeyen böyle bir anne düşünemiyorum. sanmıyorum ama umarım ne yaptığını biliyordur.

edit:

türkiye olarak, demet akalın'ın yetiştireceği çocuğa çok ihtiyacımız olan şu günlerde, bizlere çocuğunu en iyi şekilde yetiştirdiğini videolu kanıtlarıyla sunduğu için kendisine teşekkürü bir borç biliyoruz.

angelique kerber

18 ocak 1988 bremen doğumlu alman tenisçi. bugün, 2016'nın ilk grand slam'i avustralya açık'ta dünya efsanesi serena williams'ı 6-4; 3-6; 6-4'lük setlerle 2-1 yenerek ilk grand slam'ini kazandı. ayrıca diğer dünya efsanesi steffi graf'tan sonra ilk kez grand slam kazanan alman tenisçi unvanının da sahibesi oldu. 21 kez grand slam şampiyonu serena williams, 22 grand slam'lik rekoruyla steffi graf'a yine erişemedi. kerber, bazıları için geç sayılabilecek bir yaşta ve serena williams gibi bir 'dev'e karşı kazandığı grand slam'le hala gelecek vaat ediyor. bana kalırsa oyunu çime çok yatkın. kendisinden bir wimbledon şampiyonluğu bile görebiliriz. neden olmasın...

puratu

pentagram'ın 2001 çıkışlı "unspoken" isimli albümündeki olağanüstü şarkı. ayrıca puratu, fırat nehri'nin eski adıdır. şarkının sözlerinde de fırat betimlenmiştir. fakat ne yazık ki değeri bilinmeyen, bilinse de sadece pentagram'ın sıkı takipçileri tarafından bilinen bir şarkıdır. ben grupta demir demirkan'ın gitarını daha çok sevsem de metin türkcan'ın attığı o leziz soloyla bu şarkı adeta başka bir boyut kazanmıştır. şarkının da ötesine geçmiştir. ne yazık ki metin türkcan'ın o muhteşem sololarını şebnem ferah albümlerinde pek duyamıyoruz. sözleri şöyle;

out from the mountain, to reach the ocean
i need no reason, only the motion
flow into nowhere and wash away the lies
i've no fear of losing
what you see is not mine
for i leave no footprints
on the sands of time
i only witness and trust in my own source
like all rivers do, running the course
bleeding in deeper to reach the lowest ground
i've no fear of losing
what you see is not mine
for i leave no footprints
on the sands of time
out from the mountain, reaching the ocean
know that you'll meet me from all directions
as the final curtain falls before your eyes

30 yaş

çoğu kimsenin hüzünlü bir edayla tükenmişlik sendromuna merhaba dediği yaştır. bitmez denilen gençlik bitmiş, geçmez sanılan tüm zorluklar kulaklarda küpe olmuş, başkalarının ilk kez yaşayıp "tuhaf" karşıladığı olaylar, sizde tecrübe olarak yerini almıştır. benim de 2016'nın ocak ayı itibariyle içinde bulunduğum yaştır. fakat ben kendimi az önce tanımını yaptığım o çoğunluğa dahil etmiyorum. bana göre hayatın asıl başladığı yaştır otuz... elbette ki birçok şey eskisi gibi değil artık. önceleri hiç düşünmeden yediğiniz bir yemeği artık "acaba akşama rahatsız eder mi" endişesiyle yiyorsunuz. önceleri koşar adım çıktığınız merdivenleri artık dikkatlice çıkmaya başlıyorsunuz. ama hepsiyle birlikte dost edinmede artık daha seçici davranmaya başlıyorsunuz. gidene daha kolay eyvallah diyor, acısını hissetmemeye başlıyorsunuz. gidene daha kolay yol veriyor, geleni daha zor hayatınıza dahil ediyorsunuz. insan kaybetmeye alışkın oluyorsunuz başka bir deyişle. fakat asla yaşlı hissetmiyorsunuz. daha önce hissetmediğim kadar genç ve zinde hissediyorum. yolun yarısına yaklaştığınız şiirlere, şarkılara konu olmuşsa bile ben öyle düşünmüyorum. nerden duyduğumu hatırlayamamakla birlikte bir düşünür "çocukluğun ilk 40 yılı her zaman zor geçer" demiştir. endişelenmeyin! çocukluktan çıkmanıza daha 10 yıl var. yalnızsanız, ışıkları kapatıp, battaniyenize sıkıca sarılıp şöyle güzel bir siyah-beyaz film eşliğinde içkinizi yudumlayın. bu saate kadar bir şey olmadıysa bundan sonra da olmaz zaten. kasmayın fazla...

yemedim yedirdim giymedim giydirdim diyen ebeveyn

yaptığı çocuğu evladı değil de gelecek garantisi olarak gören ebeveyn hedesi. öyle "biz çocuk yapalım da ilerde bize baksın" kaygısıyla çocuk yapılmaz. bu iki yüzlülüktür. yapmasaydın demezler mi adama? eğer çocuğun çalışmasa bile, ilerde onun hayatını idame ettirecek birikimin yoksa çocuk da yapmayacaksın arkadaşım. ısmarlama zihniyet! çocuğun sana bakmak, senin istediğin gibi olmakla mükellef değildir. çocuk, canının istediği gibi şekil verebileceğin bir çeşit oyun hamuru da değildir. bu zihniyet yüzünden kıç kadar ülkenin nüfusu 90 milyona dayandı. bir tek peydahlamayı biliyorlar. bana göre belirli bir gelir ve kültür seviyesinin üzerinde olmayanlar çocuk yapmamalı. böyle olursa kimsenin saçını süpürge etmesine ve mağdur edebiyatı yapmasına gerek de kalmaz. ama böyle kontrolsüzce üremeye devam edersek yaptıpımız iyiliği de sürekli hatırlatma ihtiyacı hissederiz.

dokuzuncu gezegen

araştırmacıların, kuiper kuşağı'ndaki bazı cisimlerin hareket ve yörüngelerine bakarak var olduğunu tahmin ettikleri güneş sistemimizin bir gezegenidir. yaklaşık 10 dünya kütlesinde olduğun tahmin edilen gezegenin, dünya ve neptün arası büyüklükte bir buz devi olduğu söyleniyor. araştırmacılar plüton'un gezegen olup olmadığını sorgulamanın artık anlamsız olduğunu ve dokuzuncu gezegenin, gezegen olabilmesi için tüm şartları barındırdığını söylemiş. dokuzuncu gezegen, araştırılacak alanın çok geniş olması sebebiyle henüz gözlemlenebilmiş değil. fakat araştırmacılar eldeki kanıtlara dayanarak gezegenin varlığına kesin gözüyle bakıyor. gezegen güneşe o kadar uzak ki güneş etrafındaki bir tam turunu 10-20.000 yılda tamamlıyor. yani bugüne kadar keşfedilememesi çok uzak olduğuyla alakalı. gezegenin renginin buz devi olması sebebiyle neptün ve uranüs gibi mavi tonlarda olduğu tahmin ediliyor. ilk duyduğumda bana hala öğrenemediğimiz ne kadar çok şey olduğunu hatırlattı. eldeki teknolojiyle hala güneş sistemimizi bile net olarak çözebilmiş değiliz. belki bilinmeyen başka gezegenler de var. ancak ben de araştırmacılar gibi gezegenin dev teleskoplar vasıtasıyla gözlemleneceği günü iple çekiyorum.

jüpiter

güneş sisteminin ağır abisidir. güneş sistemindeki en büyük gezegen olmasının yanında, en büyük gaz devi ve bilinen 67 doğal uydusuyla kendi içinde de nerdeyse bir güneş sistemi gibidir. en bilinen uyduları galileo uyduları olarak da bilinen ganymede, callisto, europa, io'dur. ganymede isimli uydu kendisinin ve güneş sisteminin en büyük uydusudur. çoğunluğu helyum ve hidrojen gazlarından oluşur. çekirdeği, üstü buz kaplı demir ve kayadan ibarettir. gaz deyip geçmeyin o kadar ağır ki güneş sistemindeki tüm gezegenleri, tüm uyduları, tüm cüce gezegenleri ve tüm asteroidleri toplasak yine de jupiter'in ağırlığına ulaşamayız. jupiter'in en belirgin özelliklerinden biri üzerinde bulunan büyük kırmızı lekesidir. red spot olarak da bilinir. bu fırtına yaklaşık olarak dünyanın iki katı büyüklüğündedir ve 300 yıldan fazla süredir devam ettiği tahmin edilmektedir. uyduları da kendi içlerinde çok çeşitlilik gösterir. örneğin europa isimli uydusu kalın bir buz tabakasıyla kaplıyken, io isimli uydusu üzerindeki yanardağlar sebebiyle cayır cayır yanmaktadır. özellikle europa, kalın buz tabakasının altındaki sıvı haldeki okyanusu ile bilim adamlarının ilgisini çekiyor. ikinci ev arayışımızda mars, titan ve europa isimlerini sıklıkla duyarız. henüz öyle bir teknolojimiz yok ama şayet jupitere "canlı" olarak ulaşabilseydik, üzerinde ayak basılabilecek katı bir zemin bulamayacaktık. bizi kilometrelerce kalınlıktaki bulutlarının altında, yüksek basınç nedeniyle sıvı halde bulunan hidrojen gazı karşılayacaktı.

ayı sözlük yazarlarının şu an okuduğu kitaplar

venus williams

17 haziran 1980 doğumlu abd'li tenisçi. kariyerinde 5 wimbledon, 2 abd açık olmak üzere 7 grand slam şampiyonluğu bulunuyor. çiftlerde kardeşi serena williams la birlikte 13 grand slam'i var. 90'ların sonu 2000'lerin başlarında kortlarda fırtına gibi esti. ancak 2011 yılında yakalandığı sjögren syndrome denilen romatizmal hastalığından sonra eski formunu bir daha yakalayamadı. ancak hala aktif olarak tenis oynayan en yaşlı tenisçilerden biri. gün itibariyle 2016 sezonunun ilk grand slam'i australian open'da ilk turda, 24 yaşındaki avustralya'lı rakibi johanna konta'ya 6-4, 6-2 lik setlerle yenilmiştir. son kazandığı grand slam 2008 yılında kardeşi serena'yı eleyerek elde ettiği wimbledon şampiyonluğudur.

evrim teorisinin açıklayamadığı sorular

bir defa artık evrim bir teori değil, doğruluğu bilimsel olarak kanıtlanmış bir gerçektir. bilim, evrim var mıdır yok mudur diye sorgulamıyor yani artık. sen ister kabul edersin ister etmezsin ama sen etmiyorsun diye evrim çürütülmüş olmuyor. şimdiye değin karşılaşmadım ama evrimin açıklayamadığı sorular varsa da bilimin günümüz şartlarında yeterince gelişmiş olmayışının getirisidir. evrimsel olaylar bilimle açıklanır ve bilim o alanda henüz yeterince gelişmediyse, tatmin edici bir cevap da gelemez. işte tüm gevezeliğimiz bundan... örneğin jupiter'in uydusu europa'da donmuş buz tabakası altında devasa bir okyanus olduğu bilimsel olarak kanıtlandı. fakat o okyanus herhangi bir canlı formunun yaşamasına elverişli midir değil midir henüz bilinmiyor. çünkü bilim, o okyanusun altına girecek kadar ilerlemiş değil. ve sırf biz o okyanusun içini göremiyoruz diye ilkel de olsa canlı yaşam formlarının olmadığını söyleyemeyiz.

eşcinsellik tercih değil yönelimdir

bilime göre eşcinselliğin tanımı. kimse anne karnında hangi hüviyete sahip olacağını tayin edemez. fakat özel hayatında nasıl yaşayacağın tamamen tercih meselesidir. ister ben eşcinselim der kendine o yönde bir hayat belirlersin, ister yok kardeşim der evlenip çoluk çocuğa karışırsın... ancak her iki durumda da yine eşcinselsindir. nasıl tercih olabilir? kimse toplum tarafından yadırganan, ayrıştırılan, hor görülen ve hatta ailesi tarafından bile kabullenilemeyen biri olmayı tercih edecek kadar aptal değil neticede.
  • /
  • 2
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 23

yemedim yedirdim giymedim giydirdim diyen ebeveyn

yaptığı çocuğu evladı değil de gelecek garantisi olarak gören ebeveyn hedesi. öyle "biz çocuk yapalım da ilerde bize baksın" kaygısıyla çocuk yapılmaz. bu iki yüzlülüktür. yapmasaydın demezler mi adama? eğer çocuğun çalışmasa bile, ilerde onun hayatını idame ettirecek birikimin yoksa çocuk da yapmayacaksın arkadaşım. ısmarlama zihniyet! çocuğun sana bakmak, senin istediğin gibi olmakla mükellef değildir. çocuk, canının istediği gibi şekil verebileceğin bir çeşit oyun hamuru da değildir. bu zihniyet yüzünden kıç kadar ülkenin nüfusu 90 milyona dayandı. bir tek peydahlamayı biliyorlar. bana göre belirli bir gelir ve kültür seviyesinin üzerinde olmayanlar çocuk yapmamalı. böyle olursa kimsenin saçını süpürge etmesine ve mağdur edebiyatı yapmasına gerek de kalmaz. ama böyle kontrolsüzce üremeye devam edersek yaptıpımız iyiliği de sürekli hatırlatma ihtiyacı hissederiz.

kabız olan kişiye anal seks önermek

bahçe hortumuyla tazyikli su basmak da iş görüyormuş. buyursunlar: http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turki... lütfen evinizde denemeyin!

yemedim yedirdim giymedim giydirdim diyen ebeveyn

yaptığı çocuğu evladı değil de gelecek garantisi olarak gören ebeveyn hedesi. öyle "biz çocuk yapalım da ilerde bize baksın" kaygısıyla çocuk yapılmaz. bu iki yüzlülüktür. yapmasaydın demezler mi adama? eğer çocuğun çalışmasa bile, ilerde onun hayatını idame ettirecek birikimin yoksa çocuk da yapmayacaksın arkadaşım. ısmarlama zihniyet! çocuğun sana bakmak, senin istediğin gibi olmakla mükellef değildir. çocuk, canının istediği gibi şekil verebileceğin bir çeşit oyun hamuru da değildir. bu zihniyet yüzünden kıç kadar ülkenin nüfusu 90 milyona dayandı. bir tek peydahlamayı biliyorlar. bana göre belirli bir gelir ve kültür seviyesinin üzerinde olmayanlar çocuk yapmamalı. böyle olursa kimsenin saçını süpürge etmesine ve mağdur edebiyatı yapmasına gerek de kalmaz. ama böyle kontrolsüzce üremeye devam edersek yaptıpımız iyiliği de sürekli hatırlatma ihtiyacı hissederiz.

puratu

pentagram'ın 2001 çıkışlı "unspoken" isimli albümündeki olağanüstü şarkı. ayrıca puratu, fırat nehri'nin eski adıdır. şarkının sözlerinde de fırat betimlenmiştir. fakat ne yazık ki değeri bilinmeyen, bilinse de sadece pentagram'ın sıkı takipçileri tarafından bilinen bir şarkıdır. ben grupta demir demirkan'ın gitarını daha çok sevsem de metin türkcan'ın attığı o leziz soloyla bu şarkı adeta başka bir boyut kazanmıştır. şarkının da ötesine geçmiştir. ne yazık ki metin türkcan'ın o muhteşem sololarını şebnem ferah albümlerinde pek duyamıyoruz. sözleri şöyle;

out from the mountain, to reach the ocean
i need no reason, only the motion
flow into nowhere and wash away the lies
i've no fear of losing
what you see is not mine
for i leave no footprints
on the sands of time
i only witness and trust in my own source
like all rivers do, running the course
bleeding in deeper to reach the lowest ground
i've no fear of losing
what you see is not mine
for i leave no footprints
on the sands of time
out from the mountain, reaching the ocean
know that you'll meet me from all directions
as the final curtain falls before your eyes

demet akalın'ın kızına namaz kıldırması

şimdi efenim! ateist bir birey olarak, herkesin inanç özgürlüğünü yaşayabilme hakkına saygı duyarım. benim inanmama ya da başkalarının, başka dinlere inanma özgürlüğünü kısıtlamadıkça tabii. bir dinin ibadet özgürlüğü, diğer dinin iznine bağlanamaz; bağlanmamalıdır. keza inanmama özgürlüğümüz de öyle... kişilerin inanma haklarına saygı duyulmalı; inandıkları şeylere değil. bu noktada kimsenin saygı duyduğu kutsal varlığa saygı duymak zorunda değilim. ha inanabilirsin ayrı... ama beni, kendi saygı duyduğun şeye saygı duymaya zorlayamazsın. yoksa senin kutsalın, bir ateist olarak benim de kutsalım olmuş oluyor. kendimi biraz olsun anlaşılır kıldığıma kani olduktan sonra geçelim demet akalın'ın olayına.
her türlü ibadetin makbul olanı gizli yapılanıdır derler. ibadet edeceksen, kimsenin seni rahatsız etmeyeceği, senin de kimseyi rahatsız etmeyeceğin bir ortamda gider istediğin kadar ibadet edebilirsin. böyle boy boy videolarını çekip internete peşkeş çekmezsin! sanatçı duruşundan zerrece nasiplenmemiş bu tür 'şarkıcı'ların, akp'nin ve dahi erdoğan'ın dayanılmaz cazibesine kapılıp (!) güç yüzüğü almış krallar gibi birer birer karanlığa gömüldüklerine sıklıkla şahit oluyoruz. bu noktada "size ne kardeşim, kız benim kızım! istersem kara çarşafa sokarım" da diyebilir demet; haklıdır da... ama önemli olan gösterdiği bu muhafazakarlık örneğini kızı büyüyünce de gösterebilmesi. samimiyetine inanılmasını bekliyorsa bunu yapmak zorunda.
ne var ki çocuk yetiştirmek çok riskli bir iştir. çocuğunuza her ne kadar temel insani duyguları aşılasanız da onu hamur gibi yoğuramazsınız. yarın bir gün bu kızcağız çıkıp "ben striptizci olmak istiyorum" dediğinde demet ne yapacak merak ediyorum. ya da büyüyüp ergenlik çağına gelince, annesi gibi cüretkar pozlar vermeye kalkar da bu video o kızın önüne koyulursa, nasıl bir psikoloji içinde olacak o kızcağız siz düşünün. bu, iyilik yaptığını zannederken kötülük yapmaktır. misal hülya avşar da kızını son derece iyi yetiştirdiğinden, babasının da üzerine titrediğinden dem vurur. fakat zehracık daha geçen yıl, kafede bir kızla gördüğü eski sevgilisinin üzerine çaydanlıkla kaynar su dökmüştü. yani otoriter bir anne-babanın yetiştirdiği kız böyle oluyorsa ben bir şey diyemiyorum. demek istediğim çok otoriter ya da çok dini bütün biri olmanız, çocuğunuzu iyi yetiştirdiğiniz anlamına gelmez. demet de kızı için "iman sevgisi aşılandı" yorumu yapmış. 2 yaşındaki kız iman etmeyi bilmez demet! anlamaz. anca birilerinden görür. ya da videoda yaptığın gibi kızcağızın üzerine bin bir türlü çaput bağlayıp sen onu namaz kılmaya zorlarsın. ve bu da hiçbir zaman ibadet niteliği taşımaz. birilerine yaranma uğruna, kendi çocuğunu bile kullanmakta sakınca görmeyen böyle bir anne düşünemiyorum. sanmıyorum ama umarım ne yaptığını biliyordur.

edit:

türkiye olarak, demet akalın'ın yetiştireceği çocuğa çok ihtiyacımız olan şu günlerde, bizlere çocuğunu en iyi şekilde yetiştirdiğini videolu kanıtlarıyla sunduğu için kendisine teşekkürü bir borç biliyoruz.

jüpiter

güneş sisteminin ağır abisidir. güneş sistemindeki en büyük gezegen olmasının yanında, en büyük gaz devi ve bilinen 67 doğal uydusuyla kendi içinde de nerdeyse bir güneş sistemi gibidir. en bilinen uyduları galileo uyduları olarak da bilinen ganymede, callisto, europa, io'dur. ganymede isimli uydu kendisinin ve güneş sisteminin en büyük uydusudur. çoğunluğu helyum ve hidrojen gazlarından oluşur. çekirdeği, üstü buz kaplı demir ve kayadan ibarettir. gaz deyip geçmeyin o kadar ağır ki güneş sistemindeki tüm gezegenleri, tüm uyduları, tüm cüce gezegenleri ve tüm asteroidleri toplasak yine de jupiter'in ağırlığına ulaşamayız. jupiter'in en belirgin özelliklerinden biri üzerinde bulunan büyük kırmızı lekesidir. red spot olarak da bilinir. bu fırtına yaklaşık olarak dünyanın iki katı büyüklüğündedir ve 300 yıldan fazla süredir devam ettiği tahmin edilmektedir. uyduları da kendi içlerinde çok çeşitlilik gösterir. örneğin europa isimli uydusu kalın bir buz tabakasıyla kaplıyken, io isimli uydusu üzerindeki yanardağlar sebebiyle cayır cayır yanmaktadır. özellikle europa, kalın buz tabakasının altındaki sıvı haldeki okyanusu ile bilim adamlarının ilgisini çekiyor. ikinci ev arayışımızda mars, titan ve europa isimlerini sıklıkla duyarız. henüz öyle bir teknolojimiz yok ama şayet jupitere "canlı" olarak ulaşabilseydik, üzerinde ayak basılabilecek katı bir zemin bulamayacaktık. bizi kilometrelerce kalınlıktaki bulutlarının altında, yüksek basınç nedeniyle sıvı halde bulunan hidrojen gazı karşılayacaktı.

dokuzuncu gezegen

araştırmacıların, kuiper kuşağı'ndaki bazı cisimlerin hareket ve yörüngelerine bakarak var olduğunu tahmin ettikleri güneş sistemimizin bir gezegenidir. yaklaşık 10 dünya kütlesinde olduğun tahmin edilen gezegenin, dünya ve neptün arası büyüklükte bir buz devi olduğu söyleniyor. araştırmacılar plüton'un gezegen olup olmadığını sorgulamanın artık anlamsız olduğunu ve dokuzuncu gezegenin, gezegen olabilmesi için tüm şartları barındırdığını söylemiş. dokuzuncu gezegen, araştırılacak alanın çok geniş olması sebebiyle henüz gözlemlenebilmiş değil. fakat araştırmacılar eldeki kanıtlara dayanarak gezegenin varlığına kesin gözüyle bakıyor. gezegen güneşe o kadar uzak ki güneş etrafındaki bir tam turunu 10-20.000 yılda tamamlıyor. yani bugüne kadar keşfedilememesi çok uzak olduğuyla alakalı. gezegenin renginin buz devi olması sebebiyle neptün ve uranüs gibi mavi tonlarda olduğu tahmin ediliyor. ilk duyduğumda bana hala öğrenemediğimiz ne kadar çok şey olduğunu hatırlattı. eldeki teknolojiyle hala güneş sistemimizi bile net olarak çözebilmiş değiliz. belki bilinmeyen başka gezegenler de var. ancak ben de araştırmacılar gibi gezegenin dev teleskoplar vasıtasıyla gözlemleneceği günü iple çekiyorum.
Henüz takip ettiği biri yok.
Henüz takip eden biri yok.