sıdıka: yeter kız anne rahat bırakın insanı bak bu gidişle canıma kıycam
anne: canına kıy da baban gebertsin seni *
öğle aralarında evde yemek yerken izlediğim aile komedi dizisi, çok severdim ya. eski diziler daha mı güzeldi ne!
aynı kategoride yer alan bir diğer dizi için (bkz: yedi numara)
takvimin arka yaprağı olsun, kitapların üst köşeleri, dergilerin orta sayfaları olsun her yerde okuduğumda zevk aldığım bilgilerdir. bununla ilgili çok güzel bir kitap var ilgililere duyurulur!! http://www.ntvyayinlari.com/tanim.asp?si...
white wine ile olan atışmalarını zevkle okuduğum, beni sailor moon müziği ile hatırlamasına bir yandan şaşırdığım bir yandan tebessüm ettiğim yazar.
not: bu tarz bir başlıkta birisiyle ardı ardına entry girmek beni üzen bir durum çünkü araya kaynıyormuşum ya da karşımdaki araya kaynıyormuş gibi hissediyorum. o yüzden empati yapıp sen de üzülmüş olabilirsin diye düşündüm biliyorum elimizde olan bir durum değil ama yine de özür dileriiimm *
"seni diğerlerinden farksız kılmaya; bütün gücüyle gece gündüz çalışan bir dünyada kendin olarak kalabilmek; dünyanın en zor savaşını vermek demektir. bu savaş başladı mı artık hiç bitmez.''
işte güçlü olabilmek, bence bu savaştan zaferle çıkabilmektir.
sanılanın aksine sınavlardan kalmanın en büyük sebebi ne gezmek, ne dizi izlemek, ne de ders çalışmamaktır. en büyük sebep budur dediğim durum. bu konuda ileride bilimsel bir araştırma yapmayı düşünüyorum! *
parti kur oy verelim ayı sözlüüükkk!! diyebilecek kadar sevdiğim bir mecra ayı sözlük. günlük hayatta kimseye anlatamadığım, belki de anlatamayacağım birçok hayal kırıklığımı, duygularımı, içimde kalanları buraya yazabiliyorum. insanlar bundan hoşlanır hoşlanmaz bilemiyorum bu onların görüşü saygı duyarım ama buraya yazmak beni o kadar rahatlatıyor ki anlatamam. iyi ki varsın ayı sözlük!!
çok zor bir durum. sırf ona yakın olabilmek için onunla kanka olmak, sevdiği kızı ve onunla yaptığı şeyleri ballandıra ballandıra anlattığında onu ilgiyle dinliyormuş gibi davranmak, sevgilisiyle arası bozulduğunda istemediğin halde sırf o mutsuz olmasın diye aralarını düzeltmeye çalışmak, size yakın davrandığında mutlu olmak ama o her "kardeşimsin benim ya" dediğinde kendinizden nefret emek ve en sonunda bu durumun çıkmaz bir sokak olduğunu fark edip ona ve kendinize olan saygınızı yitirmemek adına saçma sapan bir bahaneyle ondan uzaklaşıp kankalığınızın bir süre arkadaşlığa dönüşmesi sonrasında ise tamamen hayatınızdan çıkması. sanki hiç olmamış gibi, kendi kendinizle büyük savaşlar vermemiş, onu hiç sevmemiş gibi tamamen hayatınızdan çıkarmak...
ilkokuldaki sıra arkadaşım. kendisini sınıfımızdan biri dövmüştü. o döven kişiye gücümüz yetmediğinden teneffüste intikam planları yaptım kendi kendime. bütün teneffüs gözlerimi ovuşturdum ve gözlerim kıpkırmızı oldu. öğretmen geldi, derse başladık derken öğretmen sordu "neyin var nikimsi neden ağlıyorsun?" ben de x kişisi sıra arkadaşımı ve beni dövdü dedim. sınıfın en gözde öğrencisiyim o sıralar o yüzden öğretmenim beni pek severdi, dediğime inandı ve o çocuğu bir dövdü ki anlatamam. ben tabi intikamımı almış, hoşlandığım kişinin ilgisini çekmiştim ya nasıl mutlu olmuştum anlatamam.
not: şu an çektiğim tüm zorluklar, o çocuk yüzünden herhalde. çocuğun ahını nasıl aldıysam artık.
bugün dersanede ders arasındayız arkadaşlarla sohbet, muhabbet derken ara bitivermiş. sınıf arkadaşım olan bir kız -ki kendisi sevdiğim biridir- hadi ara bitti, beni etüt sınıfına bırakır mısın hatta sen de gel beraber girelim dedi. ben de olmaz işim var dedim. o da şakayla karışık "gelmezsen nikimsi gay arkadaşlar" diye sınıfta dedikodu çıkarırım dedi. ben ise sadece gülümsedim işim var oraya yetişmem lazım dedim ve gittim. bana o an o cümleyi kurduğunda "istediğini istediğin kişiye söyleyebilirsin, ben zaten eşcinselim, herkese tek tek söylemenin zorluğunu senin sayende atlatmış olurum" diyemedim ya sözlük, o kadar içime oturdu ki anlatamam!!
bir günlüğüne kadın olsam heteroseksüel olurdum cinsiyetimiz değişti diye yönelimimiz değişecek diye bir şart mı var yahu * ardından bir kadın şunu şunu yapamaz diyen kişilerin çenelerini kapatmaları için o yapılamaz denen tüm işleri yapar ve günün sonunda da ödül olarak kendimi şöyle kaslı mı kaslı yakışıklı mı yakışıklı bir erkeğin kollarına atardım.
sakallıyken 25, sakalsızken 15 yaşında gösteren biri olarak her iki duruma da (bkz: yaşından küçük gösterme durumu) giriyorum. aslında çok eğlenceli sakallarımı kesince birden 10 yaş küçülüp evin küçük çocuğu oluyorum ve çocuk indirimlerinden falan faydalanabiliyorum * birkaç hafta sonra sakallarım çıkınca evin babası gibi oluyorum bir ağırlığım oluyor. sanırım ölümsüzlüğü buldum arkadaşlar *
çok güzel öten türkçede kızıl gerdan ya da nar bülbülü olarak adlandırılan sevili mi sevimli bir kuş.
diğer anlamları için (bkz: batman) (bkz: how i met your mother) (bkz: robin hood)
sadece fiziksel ve sözel şiddetle sınırlı kalmayandır. bu konu, çok daha geniş bir yelpazede incelenmeli ve ona göre davranılmalı, önlemler alınmalıdır. *
bireyin ahlak gelişiminin geçirdiği aşamaları ve bu aşamaların birbirleriyle ilişkilerini ve ahlak gelişimini belirleyen temel prensiplerini en geniş şekilde kohlberg incelemiştir. 1950lerin sonundan itibaren araştırmaya başlayan kohlberg , ömrünün yaklaşık 30 yılını bu çalışmalara adamış dikkat çekici bir bilim adamıdır. özellikle bireylerdeki ahlak gelişimini altı aşamada tanımladığı teorisinden bu yana kendisini destekleyen ve eleştiren pek çok araştırmaya konu olmuştur. kohlbergin ahlak gelişim kuramı, piagetin kuramının yeniden incelenmesi ve anlamlandırılmasıdır.
kohlberg ahlaksal düşüncesinin gelişmesini gösteren altı aşamalı bir tablo oluşturmuştur. bu tabloya göre birey,çocukluktaki en somut ve yüzeysel ahlak anlayışından ,en somut ve derin ahlak anlayışına doğru ergenlik ve yetişkinlik evreleri yaşar. kohlberge göre bu gelişim aşamaları evrenseldir ve her aşama kendinden bir önceki aşama gerçekleştikten sonra kendini gösterir. fakat her bireyde ahlaksal gelişim aşamalarının tümünün gerçekleşmesi beklenemez. her birey , sosyal ve kültürel çevresine bağımlı olarak kendi koşulları içerisinde ahlak gelişmesini sürdürür. bu nedenle bireyler arasında aşama farklılıkları gözlenebilir. ve her birey altıncı aşamaya kadar çıkamayabilir. kohlbergin kendi araştırmalarında yetişkin bireylerin çoğu dördüncü aşamadadır. hatta dördüncü beşinci ve altıncı aşamaların birbirlerini izleyen aşamalar olamayıp alternatif aşamalar olabilecekleri kabul edilmiştir.
kohlberg ahlak aşamalarını saptayabilmek için deneklere dokuz hikaye vermiş, her birinin ardından doğru ve yanlış davranışları nedenleriyle birlilikte sormuştur. çözümlemede önemli olan doğru yada yanlış yargılardan çok ,bu yargıların dayandığı ahlaki düşünce tarzı /ahlaki yargıdır. kohlberge göre ahlak yargılarındaki tutarlılık ,ancak ahlaksal düşüncesisin davranışa da yansıması halinde mümkündür. oysa ahlaki düşünce düzeyi her zaman ,her koşulda davranışa paralel yansımayabilir. kohlbergin ikilemlerle ilgili hikayelerini yapan bir kişi,aynı soruya farklı bir günde farklı bir cevap verebilir. dolayısıyla aynı denek,farklı zamanlarda aynı araştırmayı yapan farklı araştırmacılar için farklı ahlak aşamalarında çıkabilmektedir. anacak bilindiği üzere, önemli olan farklı cevap vermesi değil ,cevabın arkasında yatan ahlaksal sebeplerin birbiriyle ilişkili tutarlılığıdır. bu durumu kohlbergin ünlü hikayelerinden olan heinzin ikilemi ile örnekleyebiliriz. avrupada bir kadın yakalandığı özel bir kanser türünden dolayı ölüme çok yaklaşmıştır. doktorlar ,şehirdeki bir eczanenin yeni keşfettiği radium bileşimli bir ilacın yarlı olabileceğini ,kadının kocası heinze bildirirler. ilaç çok pahalıdır ve bir dozu için yaklaşık 200 dolara mal olmaktadır. fakat eczacı ilacın bir dozu için yaklaşık 2000 dolar istemektedir. heinz bütün gayretleriyle 1000 dolar toplayabilmiştir. heinz eczacıya karısının çok hasta olduğunu ve paranın kalan yarısını da sonra vereceğini söyler. eczacı heinzin teklifini kabul etmez ve ilaç için paranın tamamını ister. şimdi heinz ilacı çalmalımıdır? niçin?
kohlberg 'in üç gelişim düzeyi ve bu düzeyle ilgili evreler söyle özetlenir.
7.1.-gelenek öncesi düzey:
bu düzeyin temel özelliği körü körüne bağlılık karşılıklı sorunlarda bireysel çıkarlara dayalı ilişkidir. kuvvetli olan kazanırdüşüncesi temel felsefesidir. bu düzeyde kişi iyi-kötü, doğru-yanlış gibi kültürel kural ve değerlere açıktır. ancak bunları, ceza ödül gibi fiziksel sonuçlarına göre ya da bu kuralları ortaya koyan kimselerin fizik gücüne göre değerlendirir bu düzeyi anlamak için iki alt evresini incelemek yararlı olacaktır.
7.1.1.-birinci evre: ceza ve itaat eğilimi
kurallara ve otoriteye körü körüne bağlılıktır. kurallar nasıl gerektiriyorsa,otorite nasıl istiyorsa ona uymak gerekir. uygun davranılmadığı zaman yanlış davranılmıştır ve karşılığı cezadır. dolayısıyla otoriteye ve kurallara boyun eğmenin temel nedenlerinden biri cezadan kaçınmaktır. özellikle insanlara ve eşyalara maddi zarardan kaçınılır. insan yada eşyaya zarar verilmişse ceza zararın doğal sonucu olarak değerlendirilir. genel olarak olayın dış görünüşüne ve meydana gelen zararın büyüklüğüne bakarak karar verilir. olayın gerisindeki neden önemli değildir. örneğin bir çocuk annesine yardım ederken on tane tabağı kazara düşürüp kırmıştır. diğeri ise annesi görmeden şeker alırken bir tek şekerliği düşürüp kırmıştır. bu dönemdeki çocuklara hangi çocuğun daha suçlu olduğu sorulduğunda on tane tabak kıran çocuğun daha suçlu olduğunu belirtmişlerdir
bu durumlar ben merkezci açıdan değerlendirilir. başkalarının ilgisini,tercih ve düşüncelerini dikkate almaz. diğer insanların tercih ve düşüncelerinin farklı olabileceğini düşünmez. ben sütü seviyorsam herkes sütü severyargısı durumu özetler. olaylar psikolojik açıdan değil,fiziki sonuçlarına göre değerlendirilir.
7.1.2.-ikinci evre: bireysellik, karşılıklı çıkara dayanan alışveriş .
bu dönemde doğru olan şey,diğer insanların ihtiyaçlarını da dikkate alan,somut ve adil karşılıklı alış-veriştir. bu evredeki kişi ne kadar alırsam o kadar veririmşeklinde bir yargıya sahiptirler. diğer yandan kurallara ,kurallar kişinin ihtiyacını karşıladığı sürece uyarlar. bu evredeki kişinin düşüncesine göre kişi kendi çıkarları ve ihtiyaçları neyi gerektiriyorsa o şekilde davranması gerekir. bu hak diğer insanlar için de geçerlidir. diğer insanlarla ilişkilerimizde bu karşılıklı çıkarlarla gözetmemiz gerekir. alışverişin adil olması gerekir. birisi diğerinde fazla veriyorsa yada alıyorsa bu yanlış bir durumdur. pragmatik alış-veriş kavramı sevgi, bağlılık ve adalet kavramı yerine geçerlidir. çocuk, ödüllendirilen davranışları yapar,cezalandırılanlardan çekinir. polis beni koruduğu sürece,belediye suyumu sağladığı sürece vergimi vermem gerekir.devlet bana bir şey vermiyorsa ben neden ona bir şey vereyimtemel yargılarında birisi olarak gözlenir.
7.2.-geleneksel düzey
bu düzeyde aile,grup yada ulusun beklentisi kendi başına değer taşır. buradaki tutum sadece sosyal düzen ve beklentilere uymak değil, aynı zamanda onlara gösterilen sadakatte önemlidir. bu düzeyin iki alt devresi vardır.
7.2.1.-üçüncü evre:kişiler arası uyum eğilimi
doğru,iyi insan olmaktır. doğru diğer insanların duygularıyla ilgilenmek,onların beklentilerine cevap vermek ve kurallar doğrultusunda davranmaktır. doğru davranmanın iyi olmanınnedeni ,çevresinin,kendisi için önemli olan kişilerin onayını almaktır. yaygın davranış normlarına uyma ön plandadır. davranış niyete göre değerlendirilir. 'iyi niyetli olmak önem kazanır. güven, sadakat, saygı, karşılıklı ilişkilerin devamlılığı ve minnettarlık önemlidir
kurallara bağlılık ve iyi adam olma altın kuraldır. diğer insanlarla ilişkilerde kendini diğer insanların yerine koyarak onların beklentilerine uygun davranmak ve kurallara uymak altın kuraldır. iyi bir vatandaş vergi ödemelidir. iyi bir çocuk,annesinin babasının koyduğu kurallara uyar ve onların istediği gibi davranır.
7.2.2.-dördüncü evre: kanun ve düzen eğilimi
doğru, bireyin temel ihtiyacı,toplumsal düzeni korumak,toplumun ve gurubun refahı doğrultusunda davranmaktır. doğru, toplumsal sözleşme sonucu kabul edilmiş görevler doğrultusunda davranmaktır. kanunlar, sosyal düzenin sürekliliğini sağladığı,bireylerin sosyal çıkarlarıyla çelişmediği sürece korunur. doğru, bireyin topluma,bireylere, kurumlara katkıda bulunmaktır. kurallara uymanın nedeni,toplumsal sistemin-düzenin- korunmasıdır. ya herkes aynı şeyi yaparsa kaygısı toplumsal düzenin bozulması korkusunu yansıtır. herkes vergisini vermezse ne olur? kimse askere gitmezse ne olur? gibi düşünceler davranışın temelini oluşturur. birçok yetişkin muhtemelen bu dönemde kalır.
7.3.-gelenek ötesi düzey
bireyin,başkaları ve otoriteden bağımsız olarak izlemek istediği ahlak ilkelerini seçtiği ve kendine özgü değerler sistemini örgütlediği düzeydir.ilk düzeyde otorite kişinin tamamen dışındadır. ikinci düzeyde kişi otoriteyi içselleştirmiştir, ancak sorgulamaz. bu üçüncü düzeyde ise kişisel otorite oluşur.ahlak gelişiminin beşinci ve altıncı aşaması bu düzeyin kapsamındadır.
7.3.1.-beşinci evre: sosyal sözleşme eğilimi
bireysel farklılıklar gözetilir ve doğal karşılanır. her birey kendi tercihini yapma hakkına sahiptir. doğru,toplumun temel hak ve değerlerini,temel hukuk kurallarını grubun kanunlarıyla çelişse bile korumaktır. doğru,insanın farklı düşünce ve değerleri taşıyabileceklerini bilerek bu göreli değerleri korumaktır. yaşama,özgürlük gibi temel hak ve özgürlüklerini çoğunluğun görüşüne ters düşse bile korumaktır. bu düzeydeki ahlak gelişimine göre çoğunluk anlaşarak ,azınlıkta kalanların temel haklarına zarar verecek kanunlar yapamazlar. bunun için yasalar kılı kırk yararak hazırlanmıştır. bu ahlaki gelişim düzeyinde yetişkinlerin ancak %25 olmaktadır .
bu dönemdeki ahlak gelişimine ulaşmış bir kişi,toplumun üstünde bir bakış açısına sahiptir.toplumsal anlaşmanın sonucu,belirlenen kanunlara akılcı bir yaklaşımla saygı duyulur. ancak evrensel ahlaki bakış açısı ile hukuki bakış arasındaki çelişkiler çözümlenemez. örneğin hiçbir yasa bir insanın ölümüne sebebe olabilecek bir davranışı meşru göstermez. ancak kendisini öldürmeye gelen birini öldüren birini cezalandıramaz.çünkü bu durumda insan yasalara karşı gelmekle kendi yaşamını kurtarma arasında bir seçim yapmak durumunda bulunmaktadır. böyle bir durumda kendi yaşamının devam etmesi her şeyin üzerinde olmalıdır.
kohlberg 'in ahlaki gelişime ilişkin düşüncelerinden en çok tartışılan evredir. bu düzeyin kurumsal olduğunu ileri sürenler vardır.
kohlberg ,önceleri bu düzeyin çok az insanda gözlendiğini öne sürmüştür.1970te kuramında yeni bir düzenleme yaparak gelişim düzeylerini üç,evreleri de azaltarak beş olarak belirlemiştir. kohlberg 'e göre bu evreye ulaşmış kişi,everensel ahlaki prensipleri kendine rehber edinmiştir. yazılmış kural ve yasalardan bağımsızdır. bunun anlamı birey hali hazırdaki tüm yasalara karşıdır demek değildir. aksine kanunlar evrensel prensiplere uygun olduğu için desteklenir. kanunların bu prensiplerle çelişmesi halinde bu prensiplerin korunması gerekmektedir. çünkü prensipler insan haklarına, insan onuruna saygılı davranmayı gerektirir. evrensel ahlaki prensipler sadece bir grubun geliştirdiği yada düzenlediği prensipler değildir. tüm insanların eşitliğini temel felsefe olarak benimseyen yaşama haklarını, eğitim görme hakkı, özgür tercihte bulunma,düşünme ve açıklama hakkından kimse yoksun bırakılmamalıdır. halihazırdaki yasalar bu prensiplerle çeliştiği zaman birey kendi vicdanına uygun davranışta bulunur. dolayısıyla kendi ilkelerine aykırı durumlarda yasalara karşı çıkmaktan kaçınmaz.
kohlbergin yapmış olduğu bu evreler evre anlayışına uygun olarak hiyerarşik bir yapı gösterir. yani birey bir evreden sonraki evreye geçer. insanların büyük çoğunluğu üçüncü ve dördüncü evrededir. beşinci ve altıncı evreye geçebilen insanların sayısı çok azdır. hatta altıncı evreye ulaşabilen çok çok az insan vardır.
gerçek hayatta:
(bkz: voleybol) favorim, pek severim <3 sokak, salon, plaj. her türlüsü olur fark etmez.
(bkz: yakar top) ikinci favorim. her türlü kapışırız. * (bkz: istop) top havaya atılır. ebe topu tutana kadar herkes uzaklaşır ardından ebe bir renk söyler herkes onu bulmaya çalışır.
(bkz: 9 aylık) ön eleme olarak top ayakta sektirilir. en az sektiren kaleye geçer her gol 1 puandır-kafa hariç o 3 puan- 9 puan tamamlanınca kişiye şut çekilir hiç birini kurtaramazsa çocuk doğurmuş olur. nasıl saçma bi oyunmuş lan bu böyle. * (bkz: saklambaç) bir ebe gözlerini kapatıp belirlenen sayıya kadar sayar. sayma işi bitince saklananları bulmaya çalışır. bulduğu kişiyle adeta yarışa girer gözlerini kapattığı yere koşarlar ebe onu orada sobelerse yani sayı saydığı yere bulduğu kişiden önce ulaşırsa sıradaki ebe o sobelenen kişi olur.
(bkz: köşe kapmaca) genelde römork gibi köşeli yerlerde oynanır. ebe ortadadır köşelerdeki kişilerin kalkıp yerlerini değiştirmelerini bekler. kalkan kişilerden birinin yerini kaparsa yeri kapılan kişi ebe olur.
(bkz: sessiz sinema) bir kişi aklından bir film, dizi tutar. jest ve mimikleriyle karşısındaki kişilere bu filmi anlatmaya çalışır.
(bkz: ortada sıçan) diğer adıyla (bkz: can) yakar topun kardeşi. karşılıklı en az iki kişi vardır ve bunların ortasında bir ya da birden fazla kişi vardır. amaç bu kişileri topla vurup oyundan çıkarmaktır.
(bkz: dokuz taş) dokuz taş üst üste dizilir. sonra topla yıkılır ardından herkes kaçışır. ebeler bu kaçışan kişileri vurmaya ve bu sayede dokuz taşın tekrar üst üste dizilmesini önlemeye çalışır
(bkz: mendil kapmaca) ortada biri mendil tutar. iki kişi karşılıklı olarak aynı anda koşarlar. mendili ilk kapan oyunu kazanır.
(bkz: beş taş) beş tane taşın farklı şekillerde havaya atıp tutulması ve toplanmasıyla oynanan bir oyundur.
(bkz: ip atlama) hunharca zıplayıp kalorilerinizi yakmaya yardımcı olan oyun. * (bkz: aç kapıyı bezirgan başı)
(bkz: yakalambaç) bir ebe kendisinden kaçan herkesi yakalamaya çalışır. yakaladığı herkes onun tarafına geçer ve son kişi kalana dek devam ederler.
(bkz: yerden yüksek) mantığı köşe kapmaca ile aynıdır. herkes yerden yüksekte bir yerde durur. ebe yerdedir. kişiler yer değiştirirken ebe onlardan birinin yerini kapmaya çalışır.
(bkz: ali baba saatin kaç) ebe diğer oyunculara arkasını dönmüştür. diğerleri sırayla bu soruyu sorarlar. "ali baba saatin kaç?" mesela "5" der. oyuncular da 5 adım yaklaşırlar ebeye. tabi herkes kendince adım attığından kimi daha yakın, kimi daha uzak olur. ali baba döner bakar ne kadar yaklaşmışlar diye. tekrar arkasını döner, aynı şey tekrarlanır. amaç ali baba henüz arkası dönükken atılan adımlar esnasında ona ulaşıp, sırtına vurmaktır. bu olay gerçekleştiği anda herkes başlangıç çizgisine geri kaçar. ali baba kimi yakalarsa o ebe olur.
kisinin icinde birbirinden farkli kisilikler hissedip, bu kisiliklere uyan davranislarda bulunmasi, bu kisiliklerin etkisi altinda oldugu anlarda yaptiklarindan habersiz olma halidir. bu kisilikler bireyin kendi cinsiyetinden, yas grubundan, sosyoekonomik ve kulturel durumundan farkli olabilir. bu kisiliklere ait kafasinin icinden gelen ve kendisini yonlendiren sesler duyabilir. farkli kisilikler var olan "evsahibi" kisilige zarar verici davranislar gosterebilir (es ya da karsi cinsle uygunsuz iliskiler, suca yonelik davranislar gibi). evsahibi kisiligi oldurup, yerine gecmek icin intihar girisimlerinde bulunabilirler.
nasil olusmaktadir?
genellikle cocukluk yaslarinda cok agir fiziksel (dovulme, agir cezalandirmalar), cinsel (tecavuz, cinsel tacizler) ve duygusal (sevgi gosterilmeme, saglik, egitim ihmalleri ve bakim gereksinimlerinin yerine getirilmemesi gibi) travma yasantilari sonrasinda gelisir. bu donemde cocuk bu olaylar esnasinda kendini olayin etkisinden kurtarmak icin bir savunma mekanizmasi seklinde o olayi yasayan ben degilim, bu olanlar bana yapilmiyor, ben bunlari hissetmiyorum vb dusunce degisiklikleri gelistirir. bu zamanla normal disi bir hal alip, bu bozukluga donusur. bu sekil bir savunma sureci, agir travmalara uyum saglamada onemli bir yere sahiptir.
iki ya da daha fazla birbirinden ayri kimligin ayni kiside varligi (herbirinin kendi icinde sureklilik gosteren cevre ve benlik algisi, iliski kurma ve dusunme bicimi vardir). bu kimliklerden en az ikisi zaman zaman tekrarlayarak kisinin davranislarini denetim altinda tutar. onemli kisisel bilgileri siradan bir unutkanlikla aciklanamayacak sekilde animsayamazlar.
toplumda ne oranda gorulmektedir?
% 5-10 arasinda gorulmektedirler. daha cok kadinlarda teshis edilmektedir. erkek hastalarin ise suc isledikleri icin daha cok adli sistem icinde olduklari ve bu nedenle tani konulamadigi dusunulmektedir. kisilerin ozellikle kafalari icinden gelen sesler duymalari, yaptiklarini hatirlamadiklari seylerle karsilasmalari gibi belirtilerin, ogrenilmesi halinde kendilerinin akil hastanesine kapatilacaklari ya da toplumda damgalanacaklari yonundeki inanclari nedeniyle tedaviye basvurmadiklari gorulmektedir.
tedavi:
hastalik bu rahatsizligi bilen psikiyatristlerce uzun dönemli psikoterapi ile tedavi edilmektedir. tedavide kisiliklerin bir araya getirilerek bir butun olusturmasi ve gecmiste yasanan ve bazi hallerde unutulmus olan travma doneminin aydinlatilip, bunun normal bilinc hali ile birlestirilmesi ve butunlestirme sonrasi eslik eden diger kisilik sorunlari ve yaklasimlarin tedavisi ile surdurulur. psikoterapi esnasinda farkli kisiliklerin etkisi ile sikayetlerde alevlenmeler gorulebilir. bu durumlarda ilac tedavileri ve kisa sureli yatakli tedaviler gerekebilir.
gerçek hayatta:
(bkz: voleybol) favorim, pek severim <3 sokak, salon, plaj. her türlüsü olur fark etmez.
(bkz: yakar top) ikinci favorim. her türlü kapışırız. * (bkz: istop) top havaya atılır. ebe topu tutana kadar herkes uzaklaşır ardından ebe bir renk söyler herkes onu bulmaya çalışır.
(bkz: 9 aylık) ön eleme olarak top ayakta sektirilir. en az sektiren kaleye geçer her gol 1 puandır-kafa hariç o 3 puan- 9 puan tamamlanınca kişiye şut çekilir hiç birini kurtaramazsa çocuk doğurmuş olur. nasıl saçma bi oyunmuş lan bu böyle. * (bkz: saklambaç) bir ebe gözlerini kapatıp belirlenen sayıya kadar sayar. sayma işi bitince saklananları bulmaya çalışır. bulduğu kişiyle adeta yarışa girer gözlerini kapattığı yere koşarlar ebe onu orada sobelerse yani sayı saydığı yere bulduğu kişiden önce ulaşırsa sıradaki ebe o sobelenen kişi olur.
(bkz: köşe kapmaca) genelde römork gibi köşeli yerlerde oynanır. ebe ortadadır köşelerdeki kişilerin kalkıp yerlerini değiştirmelerini bekler. kalkan kişilerden birinin yerini kaparsa yeri kapılan kişi ebe olur.
(bkz: sessiz sinema) bir kişi aklından bir film, dizi tutar. jest ve mimikleriyle karşısındaki kişilere bu filmi anlatmaya çalışır.
(bkz: ortada sıçan) diğer adıyla (bkz: can) yakar topun kardeşi. karşılıklı en az iki kişi vardır ve bunların ortasında bir ya da birden fazla kişi vardır. amaç bu kişileri topla vurup oyundan çıkarmaktır.
(bkz: dokuz taş) dokuz taş üst üste dizilir. sonra topla yıkılır ardından herkes kaçışır. ebeler bu kaçışan kişileri vurmaya ve bu sayede dokuz taşın tekrar üst üste dizilmesini önlemeye çalışır
(bkz: mendil kapmaca) ortada biri mendil tutar. iki kişi karşılıklı olarak aynı anda koşarlar. mendili ilk kapan oyunu kazanır.
(bkz: beş taş) beş tane taşın farklı şekillerde havaya atıp tutulması ve toplanmasıyla oynanan bir oyundur.
(bkz: ip atlama) hunharca zıplayıp kalorilerinizi yakmaya yardımcı olan oyun. * (bkz: aç kapıyı bezirgan başı)
(bkz: yakalambaç) bir ebe kendisinden kaçan herkesi yakalamaya çalışır. yakaladığı herkes onun tarafına geçer ve son kişi kalana dek devam ederler.
(bkz: yerden yüksek) mantığı köşe kapmaca ile aynıdır. herkes yerden yüksekte bir yerde durur. ebe yerdedir. kişiler yer değiştirirken ebe onlardan birinin yerini kapmaya çalışır.
(bkz: ali baba saatin kaç) ebe diğer oyunculara arkasını dönmüştür. diğerleri sırayla bu soruyu sorarlar. "ali baba saatin kaç?" mesela "5" der. oyuncular da 5 adım yaklaşırlar ebeye. tabi herkes kendince adım attığından kimi daha yakın, kimi daha uzak olur. ali baba döner bakar ne kadar yaklaşmışlar diye. tekrar arkasını döner, aynı şey tekrarlanır. amaç ali baba henüz arkası dönükken atılan adımlar esnasında ona ulaşıp, sırtına vurmaktır. bu olay gerçekleştiği anda herkes başlangıç çizgisine geri kaçar. ali baba kimi yakalarsa o ebe olur.
yapamadığımdır. özellikle uzun süre yapamıyorum maksimium 10-15 saniye. daha uzun süreli kapalı tutarsam aklıma berber konulu porno filmleri geliyor. bunun sonucunda da erekte olurum, mal gibi kalırım diye düşünüp geriliyorum (bkz: ayı sözlük itiraf) *
soğuk bir kış sabahı çok sayıda kirpi donmamak için hep birlikte ısınmak üzere bir araya toplanır. ama kısa süre sonra oklarının birbirleri üzerindeki etkilerini görüp yeniden ayrılırlar. ısınma gereksinimi onları bir kez daha bir araya getirdiğinde okları yine kendilerine engel olur ve iki kötü arasında gidip gelirler, ta ki birbirlerine katlanabilecekleri uygun mesafeyi bulana kadar. bunun gibi, insanların hayatlarının boşluğundan ve tekdüzeliğinden kaynaklanan toplum gereksinimi onları bir araya getirir, ama nahoş ve tiksinti verici özellikeri onları bir kez daha birbirinden ayırır.
yüzeysel bir şekilde ele aldığımızda muhafazakar kesime göre biz eşcinseller sapık hatta hastayız. buradan yola çıkarak çoğu muhafazakar kişi, kişiliğimizin bozuk olduğunu hatta ve hatta akıl sağlığımızın yerinde olmadığını, bu yüzden de psikolog ya da psikiyatristlere görünmemizi söyler. onların bu yaklaşımına göre bizler akıl sağlığı yerinde olmayan kişileriz. ee islamiyete göre de akıl sağlığı yerinde olmayan insanlar yaptıklarından sorumlu değillerdir ve bu dünyada yaşadıklarının mukafatını ahirette alacaklardır. o zaman biz yaptıklarımızdan sorumlu değiliz hatta bunun için ödül bile alacağız. o yüzden kara kara gecelere perde çekmeye devam ****
bu durumla ilgili bir şey okumuştum. şizofreninin bir çeşidindeki hastalarda muhakkak görülen bir özellikmiş. ne kadar doğrudur bilemiyorum.
örnek bir görsel:
1 ay boyunca birer gün arayla şu sözleri tekrarlarsanız kurtulacağınız histir:
lanet olsun bu aşka lanet olsun bu sevgimize seni doyuracaktım koynuma alacaktım laaanet olsun bu hayyyat laaanet olsun bu sevgim seni çok sevmiştim neden bena büyle yaptın sen bena böyle yapmasaydın senle uzun zaman böyle bir hayal kuracaktım ben o hayali hala tüşünüyordum seni çok sevecektiimmmm hayatımm...hayatım leylaaa!!!
çevresindeki kişilerde zerre yaşama hevesi bırakmayan insan modelidir. ya arkadaş bi insan her şeyden mi memnuniyetsiz kalır, hiç mi bir şeyi beğenmez. tamam o beğenmediğin şey mükemmel olmayabilir ama şunu da bilmen lazım hiçbir şey mükemmel olmak zorunda da değil. karşındaki insan belki de bin bir hevesle, araştırarak, okuyarak, deneyerek vs. bir şekilde bir ürün ortaya koymuş en azından bir teşekkür et o da olmadı bir tebessüm et. yok illa bir bok atmalar, bir iğnelemeler, bir burun kıvırmalar. sırf beğenmemek için gösterdiği o çabayı aslında az da olsa pozitif bir yöne kanalize edebilse aslında belki de yapıcı eleştiri yapıp katkıda bulunabilecektir bu insan ama hayır o en iyi bildiği şeyi yapacaktır "hıh bu ne be pööffss" demek. cidden böyle yapıcı olmak yerine yıkıcı davranan insanları hiç sevmiyorum. insanı yormaktan zevk alıyorlar herhalde. platon'un bir lafı var o sözü bu arkadaşlara hediye etmek istiyorum: insanlara karşı düşünceli olun. çünkü karşılaştığınız herkes en az sizin kadar zorlu bir mücadele veriyor.
yüzeysel bir şekilde ele aldığımızda muhafazakar kesime göre biz eşcinseller sapık hatta hastayız. buradan yola çıkarak çoğu muhafazakar kişi, kişiliğimizin bozuk olduğunu hatta ve hatta akıl sağlığımızın yerinde olmadığını, bu yüzden de psikolog ya da psikiyatristlere görünmemizi söyler. onların bu yaklaşımına göre bizler akıl sağlığı yerinde olmayan kişileriz. ee islamiyete göre de akıl sağlığı yerinde olmayan insanlar yaptıklarından sorumlu değillerdir ve bu dünyada yaşadıklarının mukafatını ahirette alacaklardır. o zaman biz yaptıklarımızdan sorumlu değiliz hatta bunun için ödül bile alacağız. o yüzden kara kara gecelere perde çekmeye devam ****
ismet inönü ve atatürk ile ilgili başlığı görünce aklıma gelen isim. ne kadar doğru olduğunu bilemiyorum ama mustafa kemal ile ilişkisi olduğu söylenen kişidir kendisi ve bu ilişkinin latife hanım'ın günlüğünde yer aldığı söylenir. bildiğim kadarıyla günlüğe ulaşılamıyor, koruma altında.
kendisi hakkında bilgi için: http://www.aktifhaber.com/gercek-behlul-...