"bir insan gözünüze 6 saniyeden fazla bakıyorsa ya sizi öldürmek istiyor ya da sizinle sevişmek istiyordur" sözüne binaen günde en az 132435 kez başıma gelen ama cevabının hep ilk seçenek olduğunu düşündüğüm soru cümlesi. **
aynı türün karşı cinsi de mevcuttur. aslında hepimizin yakından tanıdığı bir modeldir bu: durup durmadık yerde dokunan, karşısındaki erkeğin göğüslerini veya kaslarını elleyen, arada ensesinden öpüp götünü şaplaklayan, kız olsam ilk sana veriridim kankaaa vuhhahaha diyip öğürerek gülen ama söz konusu durum gay olmaya geldiğinde "lan bu ibneler de çok iğrenç hiç erkek erkeğe olur mu lan hahaha" diye homofobik fikirlerini utanmadan etrafa duyuran kişi; bu modelin en büyük temsilcilerindendir.
insana fazlasıyla acı veren bir eylem. hele ki hayatınıza girememiş birini düşünmenize yardımcı oluyorsa. şarkı çalar, sen geçmişe dalarsın. onu düşünürsün aslında olamayacağını bile bile neden olmadığını, neden onunla konuşmadığını sorgularsın hala. kendine kızarsın, kendini yıpratırsın. ardından kalbin sıkışır, nefesin daralır. bu sıkıntıyı atmak için kah yüksek sesle şarkıyı söylersin kah ağlarsın o an rahatlarsın belki ama elinde olan yine koca bir hiç. vesselam duygusal biriyseniz pek fazla yapmamanız gerekendir. uzak durunuz efenim daha fazla üzülmeye, acı çekmeye gerek yok.
insandaki gururdan mı kaynaklanıyor acaba diye merak ediyorum. bundan yıllar önce beni pek sevmeyen birine bu söze çok benzer bir şekilde "benden nefret edebilirsin ama bana acıyamazsın" demiştim. belki de o zamanlar farkında olmadan üstünlük çabası kurmaya çalışıyorumdur, bilemedim.
türkçesi celladına aşık olma durumu. bu kişiler kendilerini rehin alan kişiye duygusal anlamda bağlanırlar. söz konusu psikolojik rahatsızlığa bu ismin verilmesinin sebebi ise 1973 yılında stockholm'un normalmstorg semtinde yaşanan kredit banken soygunu girişimine dayanıyor. jan erik olsson isimli soyguncu, üç banka memuresini rehin alır. polisle pazarlıklar 6 gün sürer. sonunda, polis operasyon yaptığında beklenmedik bir durumla karşılaşılır. rehineler, kurtarılmaya aktif biçimde direnir ama kurtarılırlar. sonrasında rehineler, mahkemede soyguncu aleyhine ifade vermekten kaçınır. dahası, aralarında para toplayıp soyguncuların savunmasına yardımcı olur. bu süre zarfında rehineler, soygunculara duygusal bir yakınlık hissetmeye başlamıştır. iddiaya göre rehinelerden biri nişanlısını terk ederek olsson'un hapisten çıkmasını bile bekler. bu soygun girişimi sırasında polise yardımcı olan kriminolojist ve psikiyatrist nils bejerot, rehinelerin bu psikolojisini, 'stockholm sendromu' olarak kavramsallaştırdı.
çok tanıdık geldi değil mi? celladına aşık olan kişilerin ülkesi?
toplumumuzda çokça var olduğunu düşündüğüm bir kişilik bozukluğu. tanısında dikkat edilen kriterler şunlardır:
*ilgi odağı olmadığı durumda rahatsız olan kişiler * *başkaları ile olan etkileşimi uygunsuz olan, daha çok cinsel açıdan baştan çıkarıcı davranışlar sergileyen kişiler * *duyguları yüzeysel ve hızlı değişim içinde olan kişiler *** *fiziki görünümünü dikkat çekmek için kullanan kişiler * *başkalarını etkilemeye çalışan konuşma tarzı olan kişiler * *yapmacık davranan, gösteriş yapan ve duygularını abartan kişiler **** *ilişkilerin daha yakın olmasını düşünen kişiler ** not: işbu yazı bu kişilik bozukluğuna sahip olan kişilerle dalga geçmek için yazılmamıştır. aksine tanı kriterlerini anlamanız, kendinizde ya da çevrenizdeki kişilerde bu özellikleri gördüyseniz kabullenmeniz ve yardım almanız için yazılmıştır. en önemli şey kabullenmek. karşınızdaki kişi bunu kabullenmezse sizin bir güzel ağzınıza sıçıyor ve bütün dostluğunuz bitebiliyor *
bence kimsenin ulaşamadığı ve ulaşamayacağıdır. bu yüzden psikopatça bir şekilde ona ulaşmak yerine herkes kendini ilgilendiren konularda elinden gelenin en iyisini yapmalı ve ardından keyfine bakmalıdır. *
sadece fiziksel ve sözel şiddetle sınırlı kalmayandır. bu konu, çok daha geniş bir yelpazede incelenmeli ve ona göre davranılmalı, önlemler alınmalıdır. *
halka sunulan, göz önünde bulunan ve daha çok dikkat çeken gaylerin kadınsı* özelliklere sahip olmasından kaynaklı durumdur. ülkemizde kadın gibi davranmak güçsüzlüğü, pasifliği sembolize eder, gaylik ise istenmeyen bir durumdur. bu iki özellik birleştirilerek tüm gaylerin kadınsı olduğu ve bunun ne kadar kötü(!) bir şey olduğu mesajı tüm beyinlere altttan alta işlenmektedir. çünkü gaylerin de maskülen* olabileceği ihtimalinden korkulur ve yokmuş gibi davranılır.
hacı misi ile parlattığım cemaatçi götü mü açıkta bırakacak kırmızı bir tanga ile katılacağım zirvedir. tüm şeriatçıların gözleriylen günah işlemelerine, cünüp olmalarına sebebiyet verip toplandıklarına pişman edip ardından "türkiye laiktir laik kalacak" nidalarıylan izmir büyükşehir belediyesi logolu sancağı mekana dikip atamın gücüylen son noktayı koyacağımdır.
kisinin icinde birbirinden farkli kisilikler hissedip, bu kisiliklere uyan davranislarda bulunmasi, bu kisiliklerin etkisi altinda oldugu anlarda yaptiklarindan habersiz olma halidir. bu kisilikler bireyin kendi cinsiyetinden, yas grubundan, sosyoekonomik ve kulturel durumundan farkli olabilir. bu kisiliklere ait kafasinin icinden gelen ve kendisini yonlendiren sesler duyabilir. farkli kisilikler var olan "evsahibi" kisilige zarar verici davranislar gosterebilir (es ya da karsi cinsle uygunsuz iliskiler, suca yonelik davranislar gibi). evsahibi kisiligi oldurup, yerine gecmek icin intihar girisimlerinde bulunabilirler.
nasil olusmaktadir?
genellikle cocukluk yaslarinda cok agir fiziksel (dovulme, agir cezalandirmalar), cinsel (tecavuz, cinsel tacizler) ve duygusal (sevgi gosterilmeme, saglik, egitim ihmalleri ve bakim gereksinimlerinin yerine getirilmemesi gibi) travma yasantilari sonrasinda gelisir. bu donemde cocuk bu olaylar esnasinda kendini olayin etkisinden kurtarmak icin bir savunma mekanizmasi seklinde o olayi yasayan ben degilim, bu olanlar bana yapilmiyor, ben bunlari hissetmiyorum vb dusunce degisiklikleri gelistirir. bu zamanla normal disi bir hal alip, bu bozukluga donusur. bu sekil bir savunma sureci, agir travmalara uyum saglamada onemli bir yere sahiptir.
iki ya da daha fazla birbirinden ayri kimligin ayni kiside varligi (herbirinin kendi icinde sureklilik gosteren cevre ve benlik algisi, iliski kurma ve dusunme bicimi vardir). bu kimliklerden en az ikisi zaman zaman tekrarlayarak kisinin davranislarini denetim altinda tutar. onemli kisisel bilgileri siradan bir unutkanlikla aciklanamayacak sekilde animsayamazlar.
toplumda ne oranda gorulmektedir?
% 5-10 arasinda gorulmektedirler. daha cok kadinlarda teshis edilmektedir. erkek hastalarin ise suc isledikleri icin daha cok adli sistem icinde olduklari ve bu nedenle tani konulamadigi dusunulmektedir. kisilerin ozellikle kafalari icinden gelen sesler duymalari, yaptiklarini hatirlamadiklari seylerle karsilasmalari gibi belirtilerin, ogrenilmesi halinde kendilerinin akil hastanesine kapatilacaklari ya da toplumda damgalanacaklari yonundeki inanclari nedeniyle tedaviye basvurmadiklari gorulmektedir.
tedavi:
hastalik bu rahatsizligi bilen psikiyatristlerce uzun dönemli psikoterapi ile tedavi edilmektedir. tedavide kisiliklerin bir araya getirilerek bir butun olusturmasi ve gecmiste yasanan ve bazi hallerde unutulmus olan travma doneminin aydinlatilip, bunun normal bilinc hali ile birlestirilmesi ve butunlestirme sonrasi eslik eden diger kisilik sorunlari ve yaklasimlarin tedavisi ile surdurulur. psikoterapi esnasinda farkli kisiliklerin etkisi ile sikayetlerde alevlenmeler gorulebilir. bu durumlarda ilac tedavileri ve kisa sureli yatakli tedaviler gerekebilir.
gerçek hayatta:
(bkz: voleybol) favorim, pek severim <3 sokak, salon, plaj. her türlüsü olur fark etmez.
(bkz: yakar top) ikinci favorim. her türlü kapışırız. * (bkz: istop) top havaya atılır. ebe topu tutana kadar herkes uzaklaşır ardından ebe bir renk söyler herkes onu bulmaya çalışır.
(bkz: 9 aylık) ön eleme olarak top ayakta sektirilir. en az sektiren kaleye geçer her gol 1 puandır-kafa hariç o 3 puan- 9 puan tamamlanınca kişiye şut çekilir hiç birini kurtaramazsa çocuk doğurmuş olur. nasıl saçma bi oyunmuş lan bu böyle. * (bkz: saklambaç) bir ebe gözlerini kapatıp belirlenen sayıya kadar sayar. sayma işi bitince saklananları bulmaya çalışır. bulduğu kişiyle adeta yarışa girer gözlerini kapattığı yere koşarlar ebe onu orada sobelerse yani sayı saydığı yere bulduğu kişiden önce ulaşırsa sıradaki ebe o sobelenen kişi olur.
(bkz: köşe kapmaca) genelde römork gibi köşeli yerlerde oynanır. ebe ortadadır köşelerdeki kişilerin kalkıp yerlerini değiştirmelerini bekler. kalkan kişilerden birinin yerini kaparsa yeri kapılan kişi ebe olur.
(bkz: sessiz sinema) bir kişi aklından bir film, dizi tutar. jest ve mimikleriyle karşısındaki kişilere bu filmi anlatmaya çalışır.
(bkz: ortada sıçan) diğer adıyla (bkz: can) yakar topun kardeşi. karşılıklı en az iki kişi vardır ve bunların ortasında bir ya da birden fazla kişi vardır. amaç bu kişileri topla vurup oyundan çıkarmaktır.
(bkz: dokuz taş) dokuz taş üst üste dizilir. sonra topla yıkılır ardından herkes kaçışır. ebeler bu kaçışan kişileri vurmaya ve bu sayede dokuz taşın tekrar üst üste dizilmesini önlemeye çalışır
(bkz: mendil kapmaca) ortada biri mendil tutar. iki kişi karşılıklı olarak aynı anda koşarlar. mendili ilk kapan oyunu kazanır.
(bkz: beş taş) beş tane taşın farklı şekillerde havaya atıp tutulması ve toplanmasıyla oynanan bir oyundur.
(bkz: ip atlama) hunharca zıplayıp kalorilerinizi yakmaya yardımcı olan oyun. * (bkz: aç kapıyı bezirgan başı)
(bkz: yakalambaç) bir ebe kendisinden kaçan herkesi yakalamaya çalışır. yakaladığı herkes onun tarafına geçer ve son kişi kalana dek devam ederler.
(bkz: yerden yüksek) mantığı köşe kapmaca ile aynıdır. herkes yerden yüksekte bir yerde durur. ebe yerdedir. kişiler yer değiştirirken ebe onlardan birinin yerini kapmaya çalışır.
(bkz: ali baba saatin kaç) ebe diğer oyunculara arkasını dönmüştür. diğerleri sırayla bu soruyu sorarlar. "ali baba saatin kaç?" mesela "5" der. oyuncular da 5 adım yaklaşırlar ebeye. tabi herkes kendince adım attığından kimi daha yakın, kimi daha uzak olur. ali baba döner bakar ne kadar yaklaşmışlar diye. tekrar arkasını döner, aynı şey tekrarlanır. amaç ali baba henüz arkası dönükken atılan adımlar esnasında ona ulaşıp, sırtına vurmaktır. bu olay gerçekleştiği anda herkes başlangıç çizgisine geri kaçar. ali baba kimi yakalarsa o ebe olur.
yapamadığımdır. özellikle uzun süre yapamıyorum maksimium 10-15 saniye. daha uzun süreli kapalı tutarsam aklıma berber konulu porno filmleri geliyor. bunun sonucunda da erekte olurum, mal gibi kalırım diye düşünüp geriliyorum (bkz: ayı sözlük itiraf) *
yerim neresi, kendimi nereye ait hissediyorum artık hiç bir fikrim yok sözlük. üniversitemin bulunduğu ildeyken kendimi oraya pek ait hissetmiyorum, 3 gündür ailemin yanındayım kendimi buraya da ait hissetmiyorum. gerçi bu durumu yaklaşık 1senedir yaşıyorum. yurt dışındayken de kendimi oraya ait hissetmiyordum ülkemde ülkem diyordum *. fransız şair charles baudelaire'e ait şu söze tamı tamına uyuyorum sanırım: "nerede değilsem orada iyi olacakmışım gibi geliyor."
ayı sözlük üyeleri üniversitelerin hangi bölümlerinde okuyorsunuz?
cevap: (bkz: pdr)
aynı ya da yakın bölümlerde okuyorsak birbirimize yardımcı oluruz iyi olur
çevresindeki kişilerde zerre yaşama hevesi bırakmayan insan modelidir. ya arkadaş bi insan her şeyden mi memnuniyetsiz kalır, hiç mi bir şeyi beğenmez. tamam o beğenmediğin şey mükemmel olmayabilir ama şunu da bilmen lazım hiçbir şey mükemmel olmak zorunda da değil. karşındaki insan belki de bin bir hevesle, araştırarak, okuyarak, deneyerek vs. bir şekilde bir ürün ortaya koymuş en azından bir teşekkür et o da olmadı bir tebessüm et. yok illa bir bok atmalar, bir iğnelemeler, bir burun kıvırmalar. sırf beğenmemek için gösterdiği o çabayı aslında az da olsa pozitif bir yöne kanalize edebilse aslında belki de yapıcı eleştiri yapıp katkıda bulunabilecektir bu insan ama hayır o en iyi bildiği şeyi yapacaktır "hıh bu ne be pööffss" demek. cidden böyle yapıcı olmak yerine yıkıcı davranan insanları hiç sevmiyorum. insanı yormaktan zevk alıyorlar herhalde. platon'un bir lafı var o sözü bu arkadaşlara hediye etmek istiyorum: insanlara karşı düşünceli olun. çünkü karşılaştığınız herkes en az sizin kadar zorlu bir mücadele veriyor.