cartoon network'te yayınlanan elmore adlı bir kasabada yaşayan gumball isimli bir kedinin maceralarının anlatıldığı, çok severek izlediğim, izlerken yarıldığım, absürd komedi olarak nitelendirilebilecek çizgi film. insan bir çizgi filmi izlerken dünyadan soyutlanır mı sorusunun cevabına bu çizgi film sayesinde koca bir evet diyebilirim. her karakteri ayrı eğlenceli ama benim favorim darwin.
karakterlerini kısaca tanıtmak gerekirse:
gumball watterson: ana karakter. ailenin büyük çocuğu. biraz inatçı ve tez canlı biri.
darwin watterson: aslında gumball'ın evcil hayvanıyken bacaklarının uzaması sonucu onun kardeşliğine terfi etmiştir. saf ve komik biridir. aynı zamanda gumball'ın kankisidir.
anais watterson: ailenin en küçüğü ve en zeki kişisi.
richard watterson: ailenin babası. oburluğu ve tembelliği ile tüm kasabada ün salmış biridir. hatta kasabanın en tembel kişisi olma ünvanını bileğinin hakkıyla * elinde bulundurmaktadır.
nicole watterson: ailenin annesi. çok sinirli, titiz ve hırslı biridir.
gece yatmadan önce, sabah kalkınca, ders çalışmaya çalışırken, boş vakit bulunca... kısacası uygun olan-olmayan her an sözlüğe girip entryleri okumak, entry girmeye çalışmak, mesaj var mı diye kontrol etmek.
evet evet sen. heyy sözlük yazarı evet senden bahsediyorum. kendini gördün demi itiraf et * acı ama gerçek (bkz: bağımlılık) *
emeğinin karşılığını alamamak
hakkının yenilmesi
belki de ölümü bile göze alabileceğin insan/insanların seni o kadar sevmemesi
insanlara güvenmekten korkar olmak
"bak beyim, sana iki çift lafım var. koskoca adamsın. paran var, pulun var, her şeyin var. binlerce kişi çalışıyor emrinde. yakışır mı sana ekmekle oynamak? yakışır mı bunca günahsızı, çoluğu çocuğu, karda kışta sokağa atmak, aç bırakmak? ama nasıl yakışmasın! sen değil misin öz kızına bile acımayan, bir damlacık saadeti çok gören. anlamıyor musun beyim, bu çocuklar birbirini seviyor. ama ben boşuna konuşuyorum. sevgiyi tanımayan adama, sevgiyi öğretmeye çalışıyorum. hıh, sen, büyük patron, milyarder, fabrikalar sahibi saim bey! sen mi büyüksün? hayır, ben büyüğüm! ben, yaşar usta! sen benim yanımda bir hiçsin, anlıyor musun, bir hiç! gözümde pul kadar bile değerin yok. ama şunu iyi bil, ne oğluma ne de gelinime hiçbir şey yapamayacaksın. yıkamayacaksın, dağıtamayacaksın, mağlup edemeyeceksin bizi. çünkü biz birbirimize parayla pulla değil, sevgiyle bağlıyız. bizler birbirimizi seviyoruz. biz bir aileyiz. biz güzel bir aileyiz. bunu yıkmaya senin gücün yeter mi sanıyorsun? dokunma artık aileme! dokunma çocuklarıma! dokunma oğluma! dokunma gelinime! eğer onların kılına zarar gelirse, ben, ömründe bir karıncayı bile incitmemiş olan ben, yaşar usta, hiç düşünmeden çeker vururum seni! anlıyor musun, vururum ve dönüp arkama bakmam bile!"
hakkında çok fazla bilgi bilindiği, kolay olduğu düşünülse de hiç de öyle olmayandır. güvendiğin dağlara kar yağmasıdır. çok daha iyi bir yerde eğitim görmenizi engelleyendir. siz siz olun hafife almayın, boşlamayın. ben yandım, siz yanmayın *
sadece fiziksel ve sözel şiddetle sınırlı kalmayandır. bu konu, çok daha geniş bir yelpazede incelenmeli ve ona göre davranılmalı, önlemler alınmalıdır. *
sebebinin yeteneksizlik olmadığını düşündüğüm durum. bu erkek yeteneksiz erkek değil, özbakım becerileri gelişmemiş ve toplumun dayattığı "erkek adam ev işlerinden anlamaz" anlayışının meyvelerinden yararlanan erkektir. aslında olaya "insanım ve doğal olarak yemek yemem gerekiyor. bu yüzden yemek yapmayı az da olsa öğrenmeliyim. hem böylece kimseye muhtaç olmam ve çevremdekilere rahatsızlık da vermem" boyutunda bakabilse pek ala yumurta da kırabilir, makarna da pişirebilir. kimse ondan elindeki malzemelerle harikalar yaratmasını ya da master chef olmasını beklemiyor sonuçta.
halka sunulan, göz önünde bulunan ve daha çok dikkat çeken gaylerin kadınsı* özelliklere sahip olmasından kaynaklı durumdur. ülkemizde kadın gibi davranmak güçsüzlüğü, pasifliği sembolize eder, gaylik ise istenmeyen bir durumdur. bu iki özellik birleştirilerek tüm gaylerin kadınsı olduğu ve bunun ne kadar kötü(!) bir şey olduğu mesajı tüm beyinlere altttan alta işlenmektedir. çünkü gaylerin de maskülen* olabileceği ihtimalinden korkulur ve yokmuş gibi davranılır.
kisinin icinde birbirinden farkli kisilikler hissedip, bu kisiliklere uyan davranislarda bulunmasi, bu kisiliklerin etkisi altinda oldugu anlarda yaptiklarindan habersiz olma halidir. bu kisilikler bireyin kendi cinsiyetinden, yas grubundan, sosyoekonomik ve kulturel durumundan farkli olabilir. bu kisiliklere ait kafasinin icinden gelen ve kendisini yonlendiren sesler duyabilir. farkli kisilikler var olan "evsahibi" kisilige zarar verici davranislar gosterebilir (es ya da karsi cinsle uygunsuz iliskiler, suca yonelik davranislar gibi). evsahibi kisiligi oldurup, yerine gecmek icin intihar girisimlerinde bulunabilirler.
nasil olusmaktadir?
genellikle cocukluk yaslarinda cok agir fiziksel (dovulme, agir cezalandirmalar), cinsel (tecavuz, cinsel tacizler) ve duygusal (sevgi gosterilmeme, saglik, egitim ihmalleri ve bakim gereksinimlerinin yerine getirilmemesi gibi) travma yasantilari sonrasinda gelisir. bu donemde cocuk bu olaylar esnasinda kendini olayin etkisinden kurtarmak icin bir savunma mekanizmasi seklinde o olayi yasayan ben degilim, bu olanlar bana yapilmiyor, ben bunlari hissetmiyorum vb dusunce degisiklikleri gelistirir. bu zamanla normal disi bir hal alip, bu bozukluga donusur. bu sekil bir savunma sureci, agir travmalara uyum saglamada onemli bir yere sahiptir.
iki ya da daha fazla birbirinden ayri kimligin ayni kiside varligi (herbirinin kendi icinde sureklilik gosteren cevre ve benlik algisi, iliski kurma ve dusunme bicimi vardir). bu kimliklerden en az ikisi zaman zaman tekrarlayarak kisinin davranislarini denetim altinda tutar. onemli kisisel bilgileri siradan bir unutkanlikla aciklanamayacak sekilde animsayamazlar.
toplumda ne oranda gorulmektedir?
% 5-10 arasinda gorulmektedirler. daha cok kadinlarda teshis edilmektedir. erkek hastalarin ise suc isledikleri icin daha cok adli sistem icinde olduklari ve bu nedenle tani konulamadigi dusunulmektedir. kisilerin ozellikle kafalari icinden gelen sesler duymalari, yaptiklarini hatirlamadiklari seylerle karsilasmalari gibi belirtilerin, ogrenilmesi halinde kendilerinin akil hastanesine kapatilacaklari ya da toplumda damgalanacaklari yonundeki inanclari nedeniyle tedaviye basvurmadiklari gorulmektedir.
tedavi:
hastalik bu rahatsizligi bilen psikiyatristlerce uzun dönemli psikoterapi ile tedavi edilmektedir. tedavide kisiliklerin bir araya getirilerek bir butun olusturmasi ve gecmiste yasanan ve bazi hallerde unutulmus olan travma doneminin aydinlatilip, bunun normal bilinc hali ile birlestirilmesi ve butunlestirme sonrasi eslik eden diger kisilik sorunlari ve yaklasimlarin tedavisi ile surdurulur. psikoterapi esnasinda farkli kisiliklerin etkisi ile sikayetlerde alevlenmeler gorulebilir. bu durumlarda ilac tedavileri ve kisa sureli yatakli tedaviler gerekebilir.
yapamadığımdır. özellikle uzun süre yapamıyorum maksimium 10-15 saniye. daha uzun süreli kapalı tutarsam aklıma berber konulu porno filmleri geliyor. bunun sonucunda da erekte olurum, mal gibi kalırım diye düşünüp geriliyorum (bkz: ayı sözlük itiraf) *
gerçek hayatta:
(bkz: voleybol) favorim, pek severim <3 sokak, salon, plaj. her türlüsü olur fark etmez.
(bkz: yakar top) ikinci favorim. her türlü kapışırız. * (bkz: istop) top havaya atılır. ebe topu tutana kadar herkes uzaklaşır ardından ebe bir renk söyler herkes onu bulmaya çalışır.
(bkz: 9 aylık) ön eleme olarak top ayakta sektirilir. en az sektiren kaleye geçer her gol 1 puandır-kafa hariç o 3 puan- 9 puan tamamlanınca kişiye şut çekilir hiç birini kurtaramazsa çocuk doğurmuş olur. nasıl saçma bi oyunmuş lan bu böyle. * (bkz: saklambaç) bir ebe gözlerini kapatıp belirlenen sayıya kadar sayar. sayma işi bitince saklananları bulmaya çalışır. bulduğu kişiyle adeta yarışa girer gözlerini kapattığı yere koşarlar ebe onu orada sobelerse yani sayı saydığı yere bulduğu kişiden önce ulaşırsa sıradaki ebe o sobelenen kişi olur.
(bkz: köşe kapmaca) genelde römork gibi köşeli yerlerde oynanır. ebe ortadadır köşelerdeki kişilerin kalkıp yerlerini değiştirmelerini bekler. kalkan kişilerden birinin yerini kaparsa yeri kapılan kişi ebe olur.
(bkz: sessiz sinema) bir kişi aklından bir film, dizi tutar. jest ve mimikleriyle karşısındaki kişilere bu filmi anlatmaya çalışır.
(bkz: ortada sıçan) diğer adıyla (bkz: can) yakar topun kardeşi. karşılıklı en az iki kişi vardır ve bunların ortasında bir ya da birden fazla kişi vardır. amaç bu kişileri topla vurup oyundan çıkarmaktır.
(bkz: dokuz taş) dokuz taş üst üste dizilir. sonra topla yıkılır ardından herkes kaçışır. ebeler bu kaçışan kişileri vurmaya ve bu sayede dokuz taşın tekrar üst üste dizilmesini önlemeye çalışır
(bkz: mendil kapmaca) ortada biri mendil tutar. iki kişi karşılıklı olarak aynı anda koşarlar. mendili ilk kapan oyunu kazanır.
(bkz: beş taş) beş tane taşın farklı şekillerde havaya atıp tutulması ve toplanmasıyla oynanan bir oyundur.
(bkz: ip atlama) hunharca zıplayıp kalorilerinizi yakmaya yardımcı olan oyun. * (bkz: aç kapıyı bezirgan başı)
(bkz: yakalambaç) bir ebe kendisinden kaçan herkesi yakalamaya çalışır. yakaladığı herkes onun tarafına geçer ve son kişi kalana dek devam ederler.
(bkz: yerden yüksek) mantığı köşe kapmaca ile aynıdır. herkes yerden yüksekte bir yerde durur. ebe yerdedir. kişiler yer değiştirirken ebe onlardan birinin yerini kapmaya çalışır.
(bkz: ali baba saatin kaç) ebe diğer oyunculara arkasını dönmüştür. diğerleri sırayla bu soruyu sorarlar. "ali baba saatin kaç?" mesela "5" der. oyuncular da 5 adım yaklaşırlar ebeye. tabi herkes kendince adım attığından kimi daha yakın, kimi daha uzak olur. ali baba döner bakar ne kadar yaklaşmışlar diye. tekrar arkasını döner, aynı şey tekrarlanır. amaç ali baba henüz arkası dönükken atılan adımlar esnasında ona ulaşıp, sırtına vurmaktır. bu olay gerçekleştiği anda herkes başlangıç çizgisine geri kaçar. ali baba kimi yakalarsa o ebe olur.
bugün taaa liseden iki kız iki tane de erkek arkadaşımla birlikte buluştuk. liseden mezun olalı yaklaşık 5 sene oldu ama o günden beri bu arkadaşlarımla görüşmeyi sürdürüyorum. onları çok seviyorum ama içimde hepimizde olduğu gibi bir ukte vardı. kendimi tüm çıplaklığımla onlara açsam beni hala severler mi? tabi cesaretsizlikten mi yoksa hazır olamadığımdan mı ne hiç kalkışmadım böyle bi işe. derken bugün bi muhabbet döndü aramızda. erkek arkadaşlardan biri "lgbtiler de amma çok ses çıkarmaya başladılar ya yok onur haftasıymış yok yürüyüşmüş. ramazan ayında yaptıkları yetmiyormuş gibi bir de sokak ortasında birbirlerine mastürbasyon yapıyorlar" dedi. ben de bu sefer kendimi tutamayıp "rahatsızlığını anlayabiliyorum ama asıl ramazan ayı onur yürüyüşüne denk geliyor, onur yürüyüşünün tarihi her sene aynı" dedim. ayrıca sokak ortasında mastürbasyonun kişisel düsüncem olarak bana da abartı geldiğini ama öpüşmenin el ele tutuşmanın cinsiyet ayırt etmeksizin rahatsız etmemesi gerektiğini düşündüğümü belirttim. arkadaş "ya olur mu öyle" dedi. "bi özgürlük verilse hepsi sokakta birbiriyle seks yapar ben bunları görmek istemiyorum" dedi. ben yine ortaya anti tezler koyunca bu sefer de "arkadaşlar nikimsi de lgbtilimiş (sanki öyle bi takım var da taraftarıymışım gibi)" dedi güldü. "yürüyüşlere falan da katılmış galiba" dedi (ki katılmıstım ama o bilmiyordu). o an kendince şaka yaptığını, amacının benimle dalga geçmek olmadığını biliyordum ama napacağımı bilemedim. diğer üç arkadaşımda hiç bir tebessüm dahi yoktu ve "olsun bu bizi ne ilgilendirir ki onun bedeni onun kararı onun aşkı bize saygı duymak düşer. lgbtileri sonuna kadar destekliyoruz" dediler. o an o kadar mutlu oldum ki sadece tebessüm ettim ve az önce bana o şakaları yapan arkadaşın "orası öyle tabi" deyişini büyük bir zevkle izledim. sanırım uzun süreden sonra geçirdiğim en hoş gündü bugün *
yerim neresi, kendimi nereye ait hissediyorum artık hiç bir fikrim yok sözlük. üniversitemin bulunduğu ildeyken kendimi oraya pek ait hissetmiyorum, 3 gündür ailemin yanındayım kendimi buraya da ait hissetmiyorum. gerçi bu durumu yaklaşık 1senedir yaşıyorum. yurt dışındayken de kendimi oraya ait hissetmiyordum ülkemde ülkem diyordum *. fransız şair charles baudelaire'e ait şu söze tamı tamına uyuyorum sanırım: "nerede değilsem orada iyi olacakmışım gibi geliyor."
yüzeysel bir şekilde ele aldığımızda muhafazakar kesime göre biz eşcinseller sapık hatta hastayız. buradan yola çıkarak çoğu muhafazakar kişi, kişiliğimizin bozuk olduğunu hatta ve hatta akıl sağlığımızın yerinde olmadığını, bu yüzden de psikolog ya da psikiyatristlere görünmemizi söyler. onların bu yaklaşımına göre bizler akıl sağlığı yerinde olmayan kişileriz. ee islamiyete göre de akıl sağlığı yerinde olmayan insanlar yaptıklarından sorumlu değillerdir ve bu dünyada yaşadıklarının mukafatını ahirette alacaklardır. o zaman biz yaptıklarımızdan sorumlu değiliz hatta bunun için ödül bile alacağız. o yüzden kara kara gecelere perde çekmeye devam ****
çevresindeki kişilerde zerre yaşama hevesi bırakmayan insan modelidir. ya arkadaş bi insan her şeyden mi memnuniyetsiz kalır, hiç mi bir şeyi beğenmez. tamam o beğenmediğin şey mükemmel olmayabilir ama şunu da bilmen lazım hiçbir şey mükemmel olmak zorunda da değil. karşındaki insan belki de bin bir hevesle, araştırarak, okuyarak, deneyerek vs. bir şekilde bir ürün ortaya koymuş en azından bir teşekkür et o da olmadı bir tebessüm et. yok illa bir bok atmalar, bir iğnelemeler, bir burun kıvırmalar. sırf beğenmemek için gösterdiği o çabayı aslında az da olsa pozitif bir yöne kanalize edebilse aslında belki de yapıcı eleştiri yapıp katkıda bulunabilecektir bu insan ama hayır o en iyi bildiği şeyi yapacaktır "hıh bu ne be pööffss" demek. cidden böyle yapıcı olmak yerine yıkıcı davranan insanları hiç sevmiyorum. insanı yormaktan zevk alıyorlar herhalde. platon'un bir lafı var o sözü bu arkadaşlara hediye etmek istiyorum: insanlara karşı düşünceli olun. çünkü karşılaştığınız herkes en az sizin kadar zorlu bir mücadele veriyor.