operazionepaura

Durum: 431 - 0 - 0 - 0 - 06.05.2023 22:32

Puan: 6610 - Sözlük Kezbanı

15 yıl önce kayıt oldu. 1.Nesil Yazar.

ısırayım da geçsin...
  • /
  • 22

kürk gerçek ama ben evde kedi besliyorum

"çok duyarlıyım tamam mı" tavrından bir türlü kurtulamayan iclal hanım yakalanmanın yarattığı tırsmayla saçmalamış gibi. hiç bir şey söylemese daha iyiymiş.
ama bir de şöyle bir şey varmış, ki çok daha feci...
“ayrıca ben iyi bir hayvanseverim. geçenlerde yolda bir kediye araba çarptı, yaralı kediyi veterinere götürdüm. hangi hayvansever böyle bir durumda o kediyi veterinere taşır, onca para harcar? bu kürkü de ben satın almadım, arkadaşımın hediyesi. çıkıp boş boş konuşuyorlar.”
bazı insanların hayvanseverlikten anladığı ne, gerçekten merak ediyorum. (yalan, o kadar da merak etmiyorum.)
kaynak: http://www.hurriyet.com.tr/magazin/magaz...

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

karışık kuruşuk ama bazılarının tarzı da bu işte...
plastikman - fuq (adı üstünde, ama neremizi fuq, o dinleyene kalmış)
george michael - true faith (new order'ın çok sevdiğim klasiğini yavaşlatmış, new order olmaktan çıkarmış, hoşuma gitti)
howard shore - song of the lonely mountain (insan dinlerken göğsü kabarıyor, film içinde söylenen kadar olmasa da tüyleri diken diken oluyor)
hybrid - experiment iv (hastası olduğum kate bush'un tipik hybrid tarzı yorumu. seçtikleri vokalist dikkatsiz bir dinleyişte kate bush'un kendisi gibi, ama değil.)
krzysztof komeda - the fearless vampire killers main title (insanda kovalanıyormuş hissi yaratan o koro yok mu...)
patrick cowley - megatron man (moroder'in daha bir diskosu. meraklıları dışında bilinmemesi büyük bir kayıp)

ayı sözlük'ü her açtığında onyüzbinmilyon baloncuk seks içerikli başlık ile karşılaşmak

bu tür başlıklara ben de çok bayılmıyorum (bakınız, hiç demedim, çok dedim). ama bu tarz eleştirilmesi pek ciddiye alınacak gibi değil. her başlık (yönetici-ler dışında) ille de okunacak diye bir zorunluluk yok. değil mi? yoksa... öyle mi?!

kendini bi bok sanan insan modeli

biten (her türlü) ilişkinin bitiren tarafı iseniz size yakıştırılması muhtemel tanım. bir de, kafasındaki/istediği tepkiyi alamayınca, karşısındakine bunu anında yakıştırabilenler var ki... "ben umursadığım sürece varsın", "ilişkiyi bitiren değil biten sensin" vb. tarzı tripler de cabası. beni kızdıran yakıştırıldığım şey değil, bunun gayet ezbere, kişisellikten uzak yapılması. ama cephane her halukarda hazır, değil mi? düşünüyorum da, bazen bir bok olduğunu bilmek, karşısındakini suçlamaktan başka bir bok bilmemekten daha iyi. (bu da bir başka bok, o ayrı.)

azrail

mahşerin dört atlısından azrailin yerine geçmişliğim vardır. eğlenceliydi nitekim. (darksiders ii) ama sonra düşündüm de... çoğu oyunu bitirmek için azrailden pek farkımız olmaması gerekiyor.

anne hathaway

ben de kadının iyi oyuncu olduğunu savunanlardanım. lakin kendisinde bir şey var ki, bilemedim, itici geliyor işte. oysa şirin de bir şey. şirin olmasalar da benzeri bir durum part-time nicole kidman, full-time renée zellweger için de geçerli.

ayı sözlük yazarlarının hayat fonunda çalan şarkılar

test dept. - dark eyes (brrrrr...)

i say a little prayer

çok çok tatlı bir bacharach & david parçası. ilk olarak 1967'de dionne warwick tarafından söylenmiş. glee falan bilemeyeceğim ama benim için bir warwick'in ki, bir de aretha franklin'in ki duble numero uno'dur. electro olarak da bomb the bass.

seni görmem imkansız

bir zaman önce okuduğum bir röportajları nedeniyle burun kıvırmışlığım vardır. gerçi hoşlanıyorum müziklerinden ama etkilendikleri isimler bariz belliyken biz hiç kimseye benzemiyoruz demeleri pek inandırıcı değil. yine de tavsiye ederim.

ayı sözlük yazarlarının şu an okuduğu kitaplar

kitabı alalı rahat 20 küsur yıl oldu. kimbilir kaçıncı okuyuşum. eduardo mendoza ve zeytinli labirent. etkileri: minibüste okurken hala gülmekten gözümden yaş gelmesi ve etraftakilerin bakışları

aşk ı memnu

dizisine bir şey demeyeyim ki parça pinçik izlemişliğim var. ama çıtaları yükselttiği kesin. dizi ile karşılaştırmadan söyleyeyim, kitabını okumakta çok fayda var. çünkü dizi bir yerden sonra yakalandılar/yakalanmadılar geriliminde giderken kitabın bambaşka bir gidişatı, derdi var. kitapta her karaktere ayrı ayrı yer verilmekle beraber (ki diyalogtan çok monolog olarak yer alıyorlar) asıl merkezde olanlar bihter ve nihal. hakikaten leziz bir kitap.

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

bir sürü alec empire. ayrıca bryan ferry - is your love strong enough.

kim bilir?

jolene

en koyan kısmı şu: "please dont take him just because you can"

bu şarkıyı bir sürü insandan dinledim. sisters of mercy, strawberry switchblade, the white stripes, olivia newton john, sophie ellis bextor vs vs. bazıları ehh, bazıları fena değil. aslında sisters of mercy ninkini beğenmem gerekirdi ama country müzikten hiç hazzetmeyen bana bu şarkıyı sevdiren, içlendiren kişi dolly parton ın ta kendisi. yıllardır hala şaşkınım buna.

banyoda söylenen şarkılar

geçenlerde duşta pet shop boys - new order - erasure ile uğraşıyordum. çok afedersiniz, sesim o kadar bet, tarzım o kadar detone ki kulağıma dolan sular bile bu eziyeti engelleyemedi. nerede medeni cesaret, nerede başarma arzusu?! otur, sıfır!

ayı radyo

ben de başvuru yaptım ama istikrarlı (!) girişlerimden dolayı onay görmeyebilir. haklıdırlar da. ama yine de... nasıl desem: ühhü ühhü

vajina

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

80'ler diyelim/demişim/dedim
hall & oates - out of touch
raf - self control (pek bilinmese de asıl versiyonu bu. laura branigan versiyonundan daha güzel bence.)
pat benatar - sex as a weapon
cyndi lauper - change of heart (the bangles katkısıyla)

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

running wild - under jolly roger
skinny puppy - spasmolytic
cocteau twins - blue bell knoll

brutal vokal

canlı canlı adam gibi birilerinden dinleyince güzel de evde oturup dinlemeye kalkınca bünyem kaldırmıyor. hele kuzeyli gruplar yok mu... (ama distorsiyonlu vokaller nedense aynı rahatsızlığı vermiyor.)

nicole kidman

iyi bir oyuncu. lakin fazla "oyuncu". aslında oyunculuğunu beğenmekle beraber takip ettiğimi söyleyemem. bunda kendisine yaptırdığı müdahalelerin katkısı da var. yalnız, the birth'deki hali çok çekici, rabbit hole'daki oyunculuğu gayet lezizdir benim için.
  • /
  • 22

belladonna of sadness

bu yıl 50. yaşına basan japon anime kültü.(1973) seks, şeytan, şiddet of of.

psychelic müzikleri, atmosferi, dokusu alır duvardan duvara çarpar. 100 tane modern anime izleyip sinefil kesilen sidikli uyduruk anime övcülere ders niteliğindedir.

Toplam entry sayısı: 431

eski sevgilimin yeni sevgilisine not

söyleyecek laf çoktur da...

ama artık içinde "ben" olmayan ilişkide bana laf düşmez. cidden.

hatta söylemesi ve kabul etmesi en zor şekliyle söyleyeyim: onu bunu aydınlatmak yerine bazı 2. ve her 3. şahıs gibi "benim de vazgeçilebilir" olduğumu kabullenmem gerek. aklımız nasıl anca bize yetiyorsa, o büyük olasılıkla tanımadığım(ız) 3. kişinin de , biz aydınlatıcı (!) bilgiler verirken hissedeceği, düşüneceği şey budur.

bu arada tekrar edeyim: o ilişkide ki asıl 3.kişi hala ben(dir).

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

masumiyetin tatlı kanatlarından...
doris day - fly me to the moon

erotizmin hafif çırpınmalarına doğru...
alessandro alessandroni - devil's nightmare

ve seks seks seks...
anthony newley & fiona richmond - my first time

derken bir anda karanlık basar...
the aloof - one night stand

ardından hissettiğin huzur mu, huzursuzluk mu... ona kendin karar ver.
sigur rós - fjögur pianó

golden shower

hani bazen insanın "şu anda her şeyi yapabilirim" dediği anlar vardır ya...

yok mu? sadece ben mi?

her neyse, bazen merak etmiyor değilim. sonra, vitamin aldığım zaman çişimi saran o kokuya nasıl dayanamadığım aklıma geliyor. ya da herhangi bir umumi tuvaletteki koku. o zaman hızla ıh-ıh moduna geri dönüyorum.

sandığınız gibi değil. valla bak. açık..laya..bilir...dim.

(yalnız duş görevi gören arkadaşların nasıl da şeffaf işediklerini görünce, sanırım bunun için ayrı bir diyete giriyorlar.)

feminenlere saygı duyuyorum

şu "saygı duyuyorum ama..." diye başlayan cümleleri düşünüyorum ve tdk'ya bakıyorum.

http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=c...

saygı
isim
1. isim değeri, üstünlüğü, yaşlılığı, yararlılığı, kutsallığı dolayısıyla bir kimseye, bir şeye karşı dikkatli, özenli, ölçülü davranmaya sebep olan sevgi duygusu, hürmet, ihtiram
"insanlara saygıyı yitirdin mi yandın bittin, on paralık oldun demektir." - y. kemal
2. başkalarını rahatsız etmekten çekinme duygusu

sonra bir bakmışsın, gaylere saygı duyuyorum ama yaklaşanın kafasını kırarım, kadınlara saygı duyuyorum ama çok açık geziyorlar, erkeklere saygı duyuyorum ama hepsi sarkıyor, pasiflare saygı duyuyorum ama hepsi kompleksli hetero-kadın düttürüsü, farklı düşüncelere saygı duyuyorum ama monako falan filan...

ben dedim oldu (bölüm xix)

debbie gibson



debbie gibson'ı (çıktığı zamanlarda) daha şirin bulsam da bu kavgada tarafım tiffany.
şaka bir yana, zamanında sıkı rakip/düşman gibi gösterilseler de (çünkü "everybody loves a good catfighting") aslında hiç öyle olmamışlar.
not: felaket efektleri ve uyduruk dev hayvanların kapıştığı kötünün kötüsü syfy/asylum yapımı 2011 yapımı megapython vs. gatoroid'den alınma.

gudubet

the good, the bad & the gudubet

yataklıdan rahatsızım

adına da derler seks...

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/227028...

üzerine uzun uzun yorum yapmak gibi bir güdüm var, kenarda hevesle bekliyor. ama tabii ki gündem değiştirmekten başka hiç bir amacı olmayan bir açıklama. ama eminim destekleyeni de vardır. bizim gibi sazan gibi atlayıp "n'oluyosunuz" diyeni de...

ama ilk okuduğumda, saftirik bir ateist olarak ağzımdan arapça bir şeyler çıkmaya çalıştığı durumunu yadsıyamayacağım. ne de olsa her türk mazluman, yok müslümhan, ya da her neyse ondan doğar.

zombi

haiti kaynaklı bir kavram olan zombi, büyü yoluyla canlandırılan ölü demek. sinemada ilk örnekleri ruhu olmayan beyaz gözlü insanlar şeklindedir. romero'nun klasiği night of the living dead ile, ama özellikle devam filmi dawn of the dead ile bugün küçük çocukların bile bildiği, hastalık sonucu aşırı etoburlaşmış ölülere dönmüş durumda. 2000'lerde ise her şeyin daha bir hızlanması, kağnıdan da ağır yürüyen zombileri etkilemiş, danny boyle'un 28 days later'ının ses getirmesi ile ciddi anlamda hareket hızı kazanmışlardır. ilk örneklerde zombiler egzotik bir korku öğesi iken, 70'lerde bu korku öğesinin tüketim toplumun temsil etmesi devrimsel sayılsa da tür olarak kendisi bir tüketim malzemesi haline çoktan gelmiş durumda.

şahsi olarak ısrarla tavsiye edebileceğim zombi/zombili filmleri:

1920 - das cabinet des dr. caligari
1932 - white zombie
1943 - i walked with a zombie
1945 - dead of night
1964 - the incredibly strange creatures who stopped living and became mixed-up zombies (adı üstünde bir film, trippy!)
1966 - the plague of the zombies (hammer tarzı, ürkütücü suratlı zombiler)
1968 - night of the living dead
1971 - la noche del terror ciego (tombs of the blind dead) (en favori filmlerimden / ölü şövalyeler dehşet saçıyor)
1972 - children shouldn't play with dead things (gizli klasik)
1972 - pánico en el transiberiano (horror express) (atmosferi yeter)
1972 - dead of night (deathdream) (üzgün bir korku filmi)
1973 - ataque de los muertos sin ojos (return of the blind dead) (ya da ölü şövalyelerin dönüşü)
1974 - non si deve profanare il sonno dei morti (let sleeping corpses lie) (çok çok çok sevdiğim bir film. çok demiş miydim?)
1977 - rabid (ilk zamanlar ki cronenberg i özlemiyorum desem yalan olur)
1977 - shock waves (ilk nazi zombilerden)
1978 - dawn of the dead
1979 - zombi 2 (zombie flesh-eaters) (bir fulci klasiği. hastasıyım.)
1979 - zombie holocaust (doctor butcher, m.d.) (o kadar kötü ki... seviyorum bu filmi)
1980 - paura nella città dei morti viventi (city of the living dead) (açık ara en sevdiğim fulci filmlerinden biri. hatta bir nevi fetiş.)
1981 - ...e tu vivrai nel terrore! l'aldilà (the beyond) (fulci fulci ulci)
1981 - le notti del terrore (burial ground: nights of terror) (bu da cidden kötü bir film, porno film mantığıyla nasıl bir korku filmi çekilirin iyi bir örneği)
1981 - dead & buried (sağlam atmosferi olan, gerçekten ilginç bir filmdir. çocukken izlediğim için unutmam mümkün değil.)
1981 - the evil dead (klasik!)
1983 - one dark night
1985 - day of the dead (bugün izlediğimiz zombilere asıl şeklini veren film desek daha doğru olur)
1985 - re-animator (bir başka klasik.)
1985 - the return of the living dead (korku ile komedinin en başarılı kokteyllerinden biri)
1986 - night of the creeps
1987 - prince of darkness (hastasıyım carpenter'in. aynı zamanda sinemada tek başıma izlediğim ilk film.)
1987 - evil dead ii (dead by dawn! dead by dawn!)
1988 - dead heat
1990 - night of the living dead (tom savini'nin yeniden çevirimi. hiç de fena değil.)
1990 - bride of re-animator
1992 - braindead (dead alive) (en şirin zombie filmi #1)
1993 - return of the living dead 3 (ilkinden daha az komik, efektleriyle göz dolduruyor.)
1994 - dellamorte dellamore (cemetery man) (anında unuttuğum yeniden çevirimi bu filmin 1/10'u bile etmiyor. çok sağlam filmdir.)
2002 - 28 days later (koş zombi koş ya da zombileri tekrar hortlatan film #1)
2002 - deathwatch
2004 - dawn of the dead (zombileri tekrar hortlatan film #2. asıl filme saygıda kusur göstermemesi ayrı bir takdire şayanlık.)
2004 - shaun of the dead (en şirin zombie filmi #2)
2006 - black sheep (zombi koyun? aynen öyle!)
2006 - fido (korku filmi olmayan zombi filmi)
2006 - poultrygeist: night of the chicken dead (tam bir troma çılgınlığı. tam bana göre bir film. ciddi sinemaseverler ısrarla uzak dursun.)
2007 - mulberry street (sürpriz)
2007 - planet terror (çok sevmemekle beraber tür severlerin izlemesi gerektiğini düşünüyorum. hala izlememişlerse tabii.)
2008 - otto; or up with dead people (ai gai, ai zombi)
2007 - [●rec] (züpper! özellikle ilk izleyiş tam bir rollercoaster.)
2007 - the signal
2008 - deadgirl
2008 - trailer park of terror (fena değil.)
2009 - la horde (fransız sinizmine sahip zombi filmi)
2009 - pontypool (izlediğim en enteresan, en cesur zombi filmlerinden biri. macera seven sinemaseverler mutlaka izlemeli)
2009 - [●rec]2 (ilki kadar olmasa da sırf enerjisi için izlemeli)
2009 - the revenant
2012 - the cabin in the woods (arızalı bir klasik! neredeyse orgazmik.)

not: cranberries meselesine gelince... şimdi kızanı, eksileyeni çok olacak ama celine dion'un my heart will go on'una kimi insan nasıl katlanamıyorsa ben de bu parçaya katlanamıyorum. ha, evet, bir de dolores o'riordan'ın titrek sesini de sevemedim bir türlü. yalan değil, bunda çevremdekilerin kendisi için "bir tanrıça, dünyaya inmiş bir melek vazu vizu" propogandalarının etkisi de büyük. oysa, ilk çıktıkları dreams'i severdim. hakikaten. ama olmadı, olamadı.

bir insanı tanımaya başladıkça eski heyecanın kaybolması

birini ilk tanımaya başladığınızda kafanızda onun için ayırdığınız yer %99 (ya da biz öyle diyelim, sembolik, metaforik bik bik bik) boştur. bu alan sizin serbest alanınızdır ve istediğiniz gibi doldurursunuz. bunu yapmanın heyecanı, zevki bambaşkadır. henüz yaşamadığınız, görmediğiniz özellikleri kimbilir nasıldır diye, en küçük hareketinden çıkardığınız koca koca anlamlarla ballı şerbetli yaratılmayı bekler. yaratılır da... ama, kaçınılmaz bir şekilde, istemeseniz de, tanıdıkça o geçici süreyle kapatılmış boşlukları kendi doldurmaya başlar. sonra da gelsin o meşhur "göründüğü gibi değilmiş" muhabbetleri.

hayal kırıklığı yaşıyorsanız, bunun acısının nedenin yarısı size aittir. çuvaldızı zaten ona batırıyorsun, şimdi o iğneyi kendine çevir ve...

biseksüel ayıların sevgililik anlayışı

ayılar bir kadınsı pasif erkeklerden bir de biseksüel erkeklerden çektiklerini homofobik toplumdan çekmemişlerdir herhalde.

bu kadar klişeleştirmek, içini boşaltmak, anında karakter tahlili yapıp uyduruk bir pakete sığdırmak, kahrolsun bazı şeyler kapsamına sokmak neyin nesi anlamıyorum. yok mu odun olanlar? var elbet. kedinin bile odun olanı var. ama bu kadar dertliyseniz yüz vermezsiniz, olur biter. bilemedim, zorla mı satıyorlar nedir?

anlamadığım bir şey de yahu ben şu radarı hassaslığını yitirmiş, ilgisiz, asosyal halimle bile istekli, talepkar birisinin ne olduğunu anlamam eni topu 5 dakika tutuyor, başkaları nasıl anlayamıyorlar?

hep bir mağdurluk, hep bir bahtsızlık...

futurelavirs

bu adamın yazılarındaki kıvraklık, anlattığı konuya hakimliği ve hınzır gözlemciliği bende olsa kıçımın seviyesi çoktan burnumun üstüne çıkmıştı. keyifle ve merakla takipteyiz.

(..yız?! biz kim?! ben takipteyim, ben!)

her konuştuğu gayin kendisine yazdığını sanan gay

bu gay kardeşlerin (!) ne de çok derdi varmış dedirten başlıktır.

"her konuştuğu gayin kendisine yazdığını sanan gayin kendisine yazdığını sanan gay" arkadaşlara derin gir nefes çekip buradan selam gönderiyorum.

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

efenim, "ayı sözlük yazarının şu anda dinlediği şarkılar" kısmına geçmeden önce minik bir açıklama yapacağım.

ayısözlük'e girdiğim zamanlarda yaptığım standart bir davranışım var. bilgisayarın hafızasındaki binlerce ne oldukları bilinerek koyulmuş şarkıdan oluşan klasörlerden itinayla ve hızlı bir şekilde 5 parça seçilir. çalmaya başar. genelde 15-25 dakika arası tutar. süre bittiğinde göz gezdirme de bitmiş olur. yani paylaştığım şarkılar "en favori çalma listem" değil. kaldı ki öyle bir başlık olsa girdi de bulunmazdım. sevdiğim, vazgeçemeyeceğim şarkılar o kadar çok ki listesini yapmam mümkün değil. (niyet-sonuç ilişkisi)

ayrıca bu tarz girdileri olan eni topu 2 kişiyiz herhalde. o kadar girdi arasında arada bir "ısrarla" yapılan bu paylaşımların niye "cidden tuhaflaştığını" alamadım. adı üstünde: "ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar".

not: cümlelerimin hiç birinde gizli ima, alaycılık veya dişini gösterme öğesi bulunmamaktadır. eleştiri yapan yazar(lar)ın iyi niyetine inanılarak yazılmıştır.
Henüz takip ettiği biri yok.