operazionepaura

Durum: 431 - 0 - 0 - 0 - 06.05.2023 22:32

Puan: 6610 - Sözlük Kezbanı

15 yıl önce kayıt oldu. 1.Nesil Yazar.

ısırayım da geçsin...
  • /
  • 22

gizli biseksüel

iş biseksüelliğin gizli yaşanmasından çıkmış yine "vurun biseksüele" ye dönmüş.

- eşcinselliğini saklamak için karşı cinsiden biriyle kendini kamufle etmek biseksüelliğe girer mi?

- her iki cinsten hoşlanan biri, her halükarda kendi cinsinden hoşlandığı için öncellikle gay/lezbiyen mi olur?

- sevişmeyen, karşısındakine sadece delik gözüyle bakan birinin heteroseksüel, homoseksüel veya biseksüel olmasının kimin için ne önemi vardır?

- biseksüellerin her iki cinsten hoşlanması, onların beraber "olabileceği" insan sayısını arttırır mı?

- arttırıyorsa her biseksüel ille de bu sayıyı tutturacağım çabasına girer mi?

- arttırıyorsa bu durum bir biseksüeli bir heteroseksüelden veya bir homoseksüelden daha az güvenilir kılar mı?

- kiminle beraber olduğun senin seçimindir. peki kimden hoşlandığın senin seçimin midir?

- arkadaşlık/cinsellik/ilişki durumu söz konusu olduğunda başkalarının deneyimleri diğerlerine referans olabilir mi? "neredeyse" hepimiz belki de bizden nefret eden birilerinin eskisiyiz. ve beraber olduklarımız da "kuvvetle muhtemelen" birilerinin adını anmak bile istemediği eskisi.)

...ve benzeri...

pasif gay

şimdi bedavaya çivisi çıkmış avukatlık gösterisi yapacağım biraz.

yahu, sadece insanların yatak odasında ya da sevişilen yer her neresi ise; oradaki konumlarına bakarak karakter tahlili yapmak, buna heterofobik* soslar karıştırmak, "sizin gibiler yüzünden toplum bizi yanlış tanıyor" diyerek çarmıha germek neyin nesi? ha bir de böyle laflar edip, heterolar bizden korkuyor, toplum bizim altımızdan kalkamıyor, bilinçlilik seviyemiz piramidin tavanında dolaşıyor gibi laflar etmek. hangi yüzle?

cehalet böyle bir şey işte. iki laf duyup 2x2=aaaa!?!? 4'müş deyince bir anda "en çok bilen insanlara" dönüşüveriyoruz, değil mi? o meşhur kendini keşfetme dönemlerindeki çevrendekilerin vücut diline bakıp, "bana iki saniye fazla baktı, kesin eşcinsel" çıkarımları yapma alışkanlığını üzerinden atmak pek kolay olmuyor. (bunu bir kadın "bana iki saniye fazla baktı, kesin benden hoşlanıyor" şeklinde söylediğinde direkt kezban olyor ama, değil mi?)

bazen düşünmüyor değilim: o meşhur "invasion of the body snatchers" daki meşhur podlar biz olabilir miyiz?

ara 1: eşcinsellik tercih olmuyor da pasiflik mi tercih oluyor?

ara 2 "sen sonradan mı böyle oldun, yoksa hep mi böyleydin?"

bu soruyu tanıdık bulan?

*heterofobik demişken. aramızda (ki burada tepki verdiklerim sadece ayisozluk içindekiler değil) homofobiklikten dert yanan heterofobik sayısı az buz değil. aramızda seçim yapılsa ciddi bir çoğunlukla iktidarı ele geçirip çoğu heteroseksüeli toplama kampına gönderebilecek potansiyele sahipler.

the human centipede

insana kendini iyi hissettiren filmlere karşılık iyi bir alternatif. tabii böyle bir alternatife ihtiyacınız varsa...

bu filmin diğer şiddet sömürüsü filmlerden biraz farklı bir yerde tutuyorum. en azından, bu kadar iğrenç eziyete rağmen ben bunu niye izliyorum sorusunu sordurması bile önemli. bu açıdan tabii ki filmi bir "c'est arrivé près de chez vous" ile veya "funny games" (ilk film lütfen!) ile bir tutmamak lazım. ama kendi "alanında" hiç de fena bulmadığım bir film.

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

!!! - one girl / one boy (maurice fulton remix)
alan braxe - one more chance (feat. the spimes) (lifelike remix)
boys noize - ich r u (jacques lu cont remix)
cerrone - good times i'm in love (feat. adjäna) (lifelike remix)
bent - we watch the stars (feat. jon marsh)

annene gay olduğunu söylemenin 4 yolu

alternatif çok olsa da, en iyisi doğrudan dalmak. ama öyle yumrukla pata küte değil de, denizde sırt üstü yüzer gibi.

şu son bir kaç senedir ebeveynlerime karşı daha hassas olduğum için giderek daha çok isteyip, yüzlerindeki olası hayal kırıklığı / şok / uzaklaşma ifadesiyle karşılaşma korkusunun daha bir bastırdığı durum söz konusu. eskisi gibi daha ateşli, tepkili ve ben-merkezci halimle bu kadar zor görünmüyordu. zamanında "hesap verme" gibi görüp gereksiz bulduğum bu eylem, giderek "paylaşmaya"" dönerek, yapmadığım için, kendi gözümde kendimi daha az dürüst bir hale getiriyor. onları gerçekten seviyorsam bunu yapmalıyım, değil mi?

ama... kimileri için korku dağları bekler...

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

abba - summer night city
abc - the look of love part.1
alison moyet - windmills of your mind
alphaville - a victory of love
aretha franklin & george michael - i knew you were waiting

polis dinci eşcinsel ve türk olmak

tepki veren kişiler farklı olsa da, anlayış olarak "erkek erkeğe / kadın kadına ilişki mi olurmuş" diye şaşırmak ile "dindar eşcinsel, polis eşcinsel, muhafazakar eşcinsel?!!" diye şaşırmak da aynı bence.

bazen kendimize yapıştırdığımız etiketlere öyle güveniyoruz ki başkalarını değerlendirirken önyargımızı gerçeğin kendisi gibi sanabiliyoruz. hani ingilizce de bir deyim vardır: "walk a mile in his/her shoes" diye... önyargılardan, basmakalıp düşüncelerden şikayet etmek iyi hoş da empati yapmadan... ıh ıhh, olmuyor bu iş. ama eminim bunun için "hiç zamanımız" yoktur. he mi?

kaldı ki insan, pek çok özelliğini seçim gibi gösterse de gerçekten "seçmiyor."

olivia newton john

biz onu film olarak grease, müzik olarak da physical'dan ibaret tek atımlık tabanca saysak da 60'lardan beri piyasada olan bir hatundur kendisi. kendisine acayip sadık bir fan kitlesine sahip.

"if not for you" diye bir parçası var ki; bende kendisini elma şekeri gibi yemek hissi uyandırıyor: bildiğin şirine bu!

ayakta kalan yolcu çirkefliği

toplu taşıma araçlarını düzenli kullanan biri olarak bu tür çirkefliklerle pek karşılaşmadığımı söylemeliyim. sanırım bende tuhaflık var. hatta onca tombalak halimle ayakta durmayı tercih ettiğim için özellikle minibüs şoförlerinden uyarı almışlığım çoktur.

söz konusu olan belli bir yaşın üzerindeki teyzeler ise, doğrudur, o bakışların ağırlığından kaçılamaz. ama o ağırlığı yaratan, karşısındakini çirkef bir talepkar olarak tanımlama ihtiyacı hissettiren, biraz da içimizdeki suçluluk duygusu olsa gerek. doğrusu, istemiyorsan kalkmazsın, olur biter. seni uyarana da "o zaman sen kalk" dersin. ama bunun ağırlığını karşı tarafın suçu haline getirmeye de gerek yok.

belli durumlar dışında kimse kimseyi zorlayamaz, zorlamamalı da. fakat özellikle 20 ve altı yaş grubundan belli bir kesimin (bakın, hepsi demiyorum) çevreyi hiç bir şekilde takmama, hatta bu takmamayı gözüne gözüne sokma gibi bir huyu var. herhalde aynı "çirkeflik" anlayışı onlarda da var ki ayakta duranlara kavga istermiş gibi dik dik bakmayı tercih ediyorlar.

hamile, yaşlı, hasta, çocuklu, eli dolu vb biri gördüğümde yer vermek neredeyse refleks haline gelmiştir bende. ama bu tür son derece basit hareketleri bile sanki yaranmak istenmiş, gösteri yapmaya çalışmış gibi eleştirmeyi tercih eden zihniyetler de var aramızda. biraz insaf.

meryem gayberi

en tuhaf iktidarım-canım-benim-basını üyelerinden biridir. yazdıklarını, iddialarını, hatta yazım tarzını ciddiye almak çok zor. hani bir gün gelir de, kıvırmak zorunda kalırsa, tüm yazdıklarım şakaydı dediğinde inanmak bile mümkün. şimdilik bu olasılık çok düşük olduğuna göre, kendisini tehlikeliden çok acıklı bulduğumu söylemek zorundayım. yaranmak için yazdıklarını başbakanın bile ciddiye alacağından şüpheliyim.

yazdıklarından gözümü alamayacağım kadar kötü bir yazar. belli ki hedefi de bu.

çiçekleriyle konuşan anne

"herbirdavranıştansavrukçaolumsuzanlamlarçıkarmayaçalışanbastırılmışkişilerdenoluşantoplumda" saçma görülen davranışlardan biridir.

naif bir davranıştır. bu yüzden de ciddiye alınmalı, hatta korunmalıdır.

biraz dikkatle izlediğinizde her iki tarafın da aldığı keyfi, etkilerini fark etmemeniz mümkün değildir.

ne de olsa, taraflardan biri her türlü lanet, uyumsuz, hırçın halinize rağmen hala sabırla yaklaşan biridir...

aynı dili konuşan iki insanın aynı olay karşısında bile anlaşamadıklarını düşününce... doğrudur, kıskanılacak harekettir.

örümcek

hem sevdiğim, hem tırstığım, hem de acayip saygı duyduğum hayvandır kendisi. ha, tanısa beni sever mi, bilemedim.

aynı zamanda, "örümcek!" denildiğinde istemsizce bacağını kaşımaya çalışan kişilerden biri de benim.

aynada kendi fotoğrafını çeken gay

bakmaktan bir türlü kendini alamayan bilimum tanışma/koklaşma sitesi kullanıcılarının iradelerini zorlamış arkadaşlardır.

doğruya doğru, bana da itici geliyor ama belli ki bunu itici bulunmak için yapmıyorlar. yani benim için yapmıyorlar. peki, o arkadaşın bağlantısına tıklamazsak maaşımızdan %35 kesinti yapılır diye de bir kural olmadığına göre...

niye çekmesin ki?

niye bakmak zorunda kalasın ki?

mağduriyet stoklarının tükenmesi

kimilerimizin "kimi kandırmaya çalışıyor bunlar" diye saçımızı başımızı yoldurtan mazeretler/mağduriyetler, belli ki stok anlamında tükenmiş. zaten, yaratıcılık anlamında yoksunluktan bahsetmeye gerek yok. (buna rağmen 10+ iktidar dönemine engel değil.) ama bu mağduriyetler etki anlamında hala işlevine tam gaz devam ediyor. şu son 2 hafta içerisinde olanlara bizzat tanıdığım insanların doğrudan "dış mihrak, hoca azıttı, faiz lobisi, çekemiyorlar canım" şeklinde yorumlarla geçiştirmeleri inanılır gibi değil.

yani inanılır olmamalı. ama sonuçta inanmalı, çünkü durum tam da bu. benim desteklediğim bir partiyle ilgili böyle iddialar olsa, bir adım geri atar, temkinle bakarım. ne kapılmadan, ne de savunmadan. akp taraftarlarında ise tam savunma hali söz konusu. üstelik yolsuzluktan laf açan bile yok. tıpkı akp kurmayları gibi.

biliyorum, kimse sütten çıkmış ak kaşık değil ama, bu bir mazeret olmamalı.

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

inspiral carpets - caravan

william orbit & beth orton - water from a vine leaf

genesis - land of confusion

danny tenaglia - bottom heavy (underground sound of lisbon heavy sound of lisbon)

radioactive man - flying fuck

saçma

ankara'da, coppola'nın bram stoker's dracula'sından çıkarken merdivenlerden inen çiftlerden birinin dişi tarafının, beylik bir şekilde ettiği laftı: "film çok saçmaydı"

o zamandan beri (90'lardan bahsediyoruz) kullanırken özellikle dikkat ettiğim kelimelerden biridir.

bir de, "açıkçası" diye bir şey var ki, özellikle televizyonda kimi bağyanların pek bir sıklıkla kullandığını görüyorum. bu kelimeyi kullanmaktan da ısrarla kaçınıyorum.

"bir hopsesif tombulsifin itirafları"

ayı sözlük yazarlarının 10 başucu albümü

başucu albümü denilince gece dinlediğim albümler geliyor. ya da ben öyle algılamayı tercih ettim diyelim. bir de, 10'u tutturamadım.

yattıktan sonra... uyumadan önce... uyumama izin verirse...

stüdyo albümü olarak:

aphex twin - selected ambient works volume ii [1994]
the cure - faith [1981]
kate bush - never for ever [1980]
meat beat manifesto - subliminal sandwich [1996]
saint etienne - so tough [1993]
siouxsie & the banshees - kaleidoscope [1980]

film müziği olarak:

goblin - suspiria [1977] / profondo rosso [1975]
john carpenter ‎– the fog [1979]
howard shore - scanners [1981] / videodrome [1982]
michael nyman - the piano [1993]
popol vuh - nosferatu [1978] / die nacht der seele - tantric songs [1979]
ryuichi sakamoto - the sheltering sky [1990]
wojciech kilar - bram stoker's dracula [1992]

türkiye'de 4 milyon ateist var

4.000.000 + 1'dir. çünkü kimse gelip bana sormamıştır. sorsalardı da elhamdülillahmüslümanımkardişbunlarbizeuymaz derdim. mahalle zihniyetini üzmemek lazım. bunca anlayışlı tavrıma rağmen bana sormamaları nedeniyle de kırgınım.

bunu bir atayiz olarak açıklayamamak inancımı kırıyor.

göğüs

ucuyla, yuvarlaklığıyla, yüksekliğiyle, ucuyla, dokusuyla, esnekliğiyle, ucuyla, dolgunluğuyla, ucu-ucu-ucusuyla... neredeyse fetişimdir. şu ana kadar buna anlayışla yaklaşmış biriyle pek karşılaşamamış olmak, her seferinde "ne buluyorsun bunda anlamıyorum" sorusuyla karşılaşmak, beni kimilerinin gözünde ucube haline getirmiştir.

memelerden, göğüslerden şefkat görmek benim de hakkım değil mi?

bu da benim trajedim.

üç beş nöbeti

her asker ve ex-askerin yaşayarak öğrendiği en kötü nöbettir. ne öncesinde uykunu alabilirsin ne de sonrasında. ki uyku bir asker için kıymetlinin kıymetlisidir. bütün bir gün hayalet gibi dolaşırsın. tabii üstlerinin izin verdiği sürece.

ne ilginç. ne hayaletler o üstlerin bir lafıyla çakıya dönüşmüştür.
  • /
  • 22

belladonna of sadness

bu yıl 50. yaşına basan japon anime kültü.(1973) seks, şeytan, şiddet of of.

psychelic müzikleri, atmosferi, dokusu alır duvardan duvara çarpar. 100 tane modern anime izleyip sinefil kesilen sidikli uyduruk anime övcülere ders niteliğindedir.

Toplam entry sayısı: 431

eski sevgilimin yeni sevgilisine not

söyleyecek laf çoktur da...

ama artık içinde "ben" olmayan ilişkide bana laf düşmez. cidden.

hatta söylemesi ve kabul etmesi en zor şekliyle söyleyeyim: onu bunu aydınlatmak yerine bazı 2. ve her 3. şahıs gibi "benim de vazgeçilebilir" olduğumu kabullenmem gerek. aklımız nasıl anca bize yetiyorsa, o büyük olasılıkla tanımadığım(ız) 3. kişinin de , biz aydınlatıcı (!) bilgiler verirken hissedeceği, düşüneceği şey budur.

bu arada tekrar edeyim: o ilişkide ki asıl 3.kişi hala ben(dir).

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

masumiyetin tatlı kanatlarından...
doris day - fly me to the moon

erotizmin hafif çırpınmalarına doğru...
alessandro alessandroni - devil's nightmare

ve seks seks seks...
anthony newley & fiona richmond - my first time

derken bir anda karanlık basar...
the aloof - one night stand

ardından hissettiğin huzur mu, huzursuzluk mu... ona kendin karar ver.
sigur rós - fjögur pianó

golden shower

hani bazen insanın "şu anda her şeyi yapabilirim" dediği anlar vardır ya...

yok mu? sadece ben mi?

her neyse, bazen merak etmiyor değilim. sonra, vitamin aldığım zaman çişimi saran o kokuya nasıl dayanamadığım aklıma geliyor. ya da herhangi bir umumi tuvaletteki koku. o zaman hızla ıh-ıh moduna geri dönüyorum.

sandığınız gibi değil. valla bak. açık..laya..bilir...dim.

(yalnız duş görevi gören arkadaşların nasıl da şeffaf işediklerini görünce, sanırım bunun için ayrı bir diyete giriyorlar.)

feminenlere saygı duyuyorum

şu "saygı duyuyorum ama..." diye başlayan cümleleri düşünüyorum ve tdk'ya bakıyorum.

http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=c...

saygı
isim
1. isim değeri, üstünlüğü, yaşlılığı, yararlılığı, kutsallığı dolayısıyla bir kimseye, bir şeye karşı dikkatli, özenli, ölçülü davranmaya sebep olan sevgi duygusu, hürmet, ihtiram
"insanlara saygıyı yitirdin mi yandın bittin, on paralık oldun demektir." - y. kemal
2. başkalarını rahatsız etmekten çekinme duygusu

sonra bir bakmışsın, gaylere saygı duyuyorum ama yaklaşanın kafasını kırarım, kadınlara saygı duyuyorum ama çok açık geziyorlar, erkeklere saygı duyuyorum ama hepsi sarkıyor, pasiflare saygı duyuyorum ama hepsi kompleksli hetero-kadın düttürüsü, farklı düşüncelere saygı duyuyorum ama monako falan filan...

ben dedim oldu (bölüm xix)

debbie gibson



debbie gibson'ı (çıktığı zamanlarda) daha şirin bulsam da bu kavgada tarafım tiffany.
şaka bir yana, zamanında sıkı rakip/düşman gibi gösterilseler de (çünkü "everybody loves a good catfighting") aslında hiç öyle olmamışlar.
not: felaket efektleri ve uyduruk dev hayvanların kapıştığı kötünün kötüsü syfy/asylum yapımı 2011 yapımı megapython vs. gatoroid'den alınma.

gudubet

the good, the bad & the gudubet

yataklıdan rahatsızım

adına da derler seks...

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/227028...

üzerine uzun uzun yorum yapmak gibi bir güdüm var, kenarda hevesle bekliyor. ama tabii ki gündem değiştirmekten başka hiç bir amacı olmayan bir açıklama. ama eminim destekleyeni de vardır. bizim gibi sazan gibi atlayıp "n'oluyosunuz" diyeni de...

ama ilk okuduğumda, saftirik bir ateist olarak ağzımdan arapça bir şeyler çıkmaya çalıştığı durumunu yadsıyamayacağım. ne de olsa her türk mazluman, yok müslümhan, ya da her neyse ondan doğar.

zombi

haiti kaynaklı bir kavram olan zombi, büyü yoluyla canlandırılan ölü demek. sinemada ilk örnekleri ruhu olmayan beyaz gözlü insanlar şeklindedir. romero'nun klasiği night of the living dead ile, ama özellikle devam filmi dawn of the dead ile bugün küçük çocukların bile bildiği, hastalık sonucu aşırı etoburlaşmış ölülere dönmüş durumda. 2000'lerde ise her şeyin daha bir hızlanması, kağnıdan da ağır yürüyen zombileri etkilemiş, danny boyle'un 28 days later'ının ses getirmesi ile ciddi anlamda hareket hızı kazanmışlardır. ilk örneklerde zombiler egzotik bir korku öğesi iken, 70'lerde bu korku öğesinin tüketim toplumun temsil etmesi devrimsel sayılsa da tür olarak kendisi bir tüketim malzemesi haline çoktan gelmiş durumda.

şahsi olarak ısrarla tavsiye edebileceğim zombi/zombili filmleri:

1920 - das cabinet des dr. caligari
1932 - white zombie
1943 - i walked with a zombie
1945 - dead of night
1964 - the incredibly strange creatures who stopped living and became mixed-up zombies (adı üstünde bir film, trippy!)
1966 - the plague of the zombies (hammer tarzı, ürkütücü suratlı zombiler)
1968 - night of the living dead
1971 - la noche del terror ciego (tombs of the blind dead) (en favori filmlerimden / ölü şövalyeler dehşet saçıyor)
1972 - children shouldn't play with dead things (gizli klasik)
1972 - pánico en el transiberiano (horror express) (atmosferi yeter)
1972 - dead of night (deathdream) (üzgün bir korku filmi)
1973 - ataque de los muertos sin ojos (return of the blind dead) (ya da ölü şövalyelerin dönüşü)
1974 - non si deve profanare il sonno dei morti (let sleeping corpses lie) (çok çok çok sevdiğim bir film. çok demiş miydim?)
1977 - rabid (ilk zamanlar ki cronenberg i özlemiyorum desem yalan olur)
1977 - shock waves (ilk nazi zombilerden)
1978 - dawn of the dead
1979 - zombi 2 (zombie flesh-eaters) (bir fulci klasiği. hastasıyım.)
1979 - zombie holocaust (doctor butcher, m.d.) (o kadar kötü ki... seviyorum bu filmi)
1980 - paura nella città dei morti viventi (city of the living dead) (açık ara en sevdiğim fulci filmlerinden biri. hatta bir nevi fetiş.)
1981 - ...e tu vivrai nel terrore! l'aldilà (the beyond) (fulci fulci ulci)
1981 - le notti del terrore (burial ground: nights of terror) (bu da cidden kötü bir film, porno film mantığıyla nasıl bir korku filmi çekilirin iyi bir örneği)
1981 - dead & buried (sağlam atmosferi olan, gerçekten ilginç bir filmdir. çocukken izlediğim için unutmam mümkün değil.)
1981 - the evil dead (klasik!)
1983 - one dark night
1985 - day of the dead (bugün izlediğimiz zombilere asıl şeklini veren film desek daha doğru olur)
1985 - re-animator (bir başka klasik.)
1985 - the return of the living dead (korku ile komedinin en başarılı kokteyllerinden biri)
1986 - night of the creeps
1987 - prince of darkness (hastasıyım carpenter'in. aynı zamanda sinemada tek başıma izlediğim ilk film.)
1987 - evil dead ii (dead by dawn! dead by dawn!)
1988 - dead heat
1990 - night of the living dead (tom savini'nin yeniden çevirimi. hiç de fena değil.)
1990 - bride of re-animator
1992 - braindead (dead alive) (en şirin zombie filmi #1)
1993 - return of the living dead 3 (ilkinden daha az komik, efektleriyle göz dolduruyor.)
1994 - dellamorte dellamore (cemetery man) (anında unuttuğum yeniden çevirimi bu filmin 1/10'u bile etmiyor. çok sağlam filmdir.)
2002 - 28 days later (koş zombi koş ya da zombileri tekrar hortlatan film #1)
2002 - deathwatch
2004 - dawn of the dead (zombileri tekrar hortlatan film #2. asıl filme saygıda kusur göstermemesi ayrı bir takdire şayanlık.)
2004 - shaun of the dead (en şirin zombie filmi #2)
2006 - black sheep (zombi koyun? aynen öyle!)
2006 - fido (korku filmi olmayan zombi filmi)
2006 - poultrygeist: night of the chicken dead (tam bir troma çılgınlığı. tam bana göre bir film. ciddi sinemaseverler ısrarla uzak dursun.)
2007 - mulberry street (sürpriz)
2007 - planet terror (çok sevmemekle beraber tür severlerin izlemesi gerektiğini düşünüyorum. hala izlememişlerse tabii.)
2008 - otto; or up with dead people (ai gai, ai zombi)
2007 - [●rec] (züpper! özellikle ilk izleyiş tam bir rollercoaster.)
2007 - the signal
2008 - deadgirl
2008 - trailer park of terror (fena değil.)
2009 - la horde (fransız sinizmine sahip zombi filmi)
2009 - pontypool (izlediğim en enteresan, en cesur zombi filmlerinden biri. macera seven sinemaseverler mutlaka izlemeli)
2009 - [●rec]2 (ilki kadar olmasa da sırf enerjisi için izlemeli)
2009 - the revenant
2012 - the cabin in the woods (arızalı bir klasik! neredeyse orgazmik.)

not: cranberries meselesine gelince... şimdi kızanı, eksileyeni çok olacak ama celine dion'un my heart will go on'una kimi insan nasıl katlanamıyorsa ben de bu parçaya katlanamıyorum. ha, evet, bir de dolores o'riordan'ın titrek sesini de sevemedim bir türlü. yalan değil, bunda çevremdekilerin kendisi için "bir tanrıça, dünyaya inmiş bir melek vazu vizu" propogandalarının etkisi de büyük. oysa, ilk çıktıkları dreams'i severdim. hakikaten. ama olmadı, olamadı.

bir insanı tanımaya başladıkça eski heyecanın kaybolması

birini ilk tanımaya başladığınızda kafanızda onun için ayırdığınız yer %99 (ya da biz öyle diyelim, sembolik, metaforik bik bik bik) boştur. bu alan sizin serbest alanınızdır ve istediğiniz gibi doldurursunuz. bunu yapmanın heyecanı, zevki bambaşkadır. henüz yaşamadığınız, görmediğiniz özellikleri kimbilir nasıldır diye, en küçük hareketinden çıkardığınız koca koca anlamlarla ballı şerbetli yaratılmayı bekler. yaratılır da... ama, kaçınılmaz bir şekilde, istemeseniz de, tanıdıkça o geçici süreyle kapatılmış boşlukları kendi doldurmaya başlar. sonra da gelsin o meşhur "göründüğü gibi değilmiş" muhabbetleri.

hayal kırıklığı yaşıyorsanız, bunun acısının nedenin yarısı size aittir. çuvaldızı zaten ona batırıyorsun, şimdi o iğneyi kendine çevir ve...

ayı sözlük'ten heteroseksüel erkeklere tavsiyeler

heteroseksüellerden tavsiye almak istemeyen homoseksüellerden tavsiye almayın.

her şey karşılıklı ama di mi?!

zaten almıyor musun? ama alsana. bak bedava. beyin yani.

futurelavirs

bu adamın yazılarındaki kıvraklık, anlattığı konuya hakimliği ve hınzır gözlemciliği bende olsa kıçımın seviyesi çoktan burnumun üstüne çıkmıştı. keyifle ve merakla takipteyiz.

(..yız?! biz kim?! ben takipteyim, ben!)

her konuştuğu gayin kendisine yazdığını sanan gay

bu gay kardeşlerin (!) ne de çok derdi varmış dedirten başlıktır.

"her konuştuğu gayin kendisine yazdığını sanan gayin kendisine yazdığını sanan gay" arkadaşlara derin gir nefes çekip buradan selam gönderiyorum.

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

efenim, "ayı sözlük yazarının şu anda dinlediği şarkılar" kısmına geçmeden önce minik bir açıklama yapacağım.

ayısözlük'e girdiğim zamanlarda yaptığım standart bir davranışım var. bilgisayarın hafızasındaki binlerce ne oldukları bilinerek koyulmuş şarkıdan oluşan klasörlerden itinayla ve hızlı bir şekilde 5 parça seçilir. çalmaya başar. genelde 15-25 dakika arası tutar. süre bittiğinde göz gezdirme de bitmiş olur. yani paylaştığım şarkılar "en favori çalma listem" değil. kaldı ki öyle bir başlık olsa girdi de bulunmazdım. sevdiğim, vazgeçemeyeceğim şarkılar o kadar çok ki listesini yapmam mümkün değil. (niyet-sonuç ilişkisi)

ayrıca bu tarz girdileri olan eni topu 2 kişiyiz herhalde. o kadar girdi arasında arada bir "ısrarla" yapılan bu paylaşımların niye "cidden tuhaflaştığını" alamadım. adı üstünde: "ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar".

not: cümlelerimin hiç birinde gizli ima, alaycılık veya dişini gösterme öğesi bulunmamaktadır. eleştiri yapan yazar(lar)ın iyi niyetine inanılarak yazılmıştır.
Henüz takip ettiği biri yok.