levent kazak'ın yazdığı, dolunay soysert'e ödül kazandıran tiyatro oyununun adı olmakla birlikte yıllar önce bir hafta imalathanesinde çalışmışlığım olan nesne. ufak cam parçaları siz farketmeden derinizi kesip girer içeri aylar sonra durduk yerde biri poponuzu cimcikliyormuş gibi sıçrarsınız. cam vücutta yol alabilen maddedir.
felsefe , girmesi, okuması kolay da o tezi yazamazsın..yazsan filozofsun demektir zaten. beni türk annanneleri yetiştirdi ne yazayım diye döner durur..bitiremezsin.*
veli toplantısından sonra sol gözü seğirmeye başlayan baba:
-ben de anası niye apar topar anasına gitti diyordum..cık cık cık.
-yok yea..sen yine belim tutuldu dedin diye gitmiş olmasın..
-hay anasını.. *
önce insan kaynakları müdürlüğüne çok içli bir mektup yazdım..havacılık sektöründe çalıştığım için,dilekçemi uçak yapıp müdürümün kapısından fırlatılmak suretiyle tam masasına kondurdum.kafamda mezdekeler çalıyordu.dışarıya çıktığımda güneş daha bir parlaktı.60lı yıllarda şemsiyelerinin etrafında dönerken topuklarını çarpıştıran adamlar gibi seke seke uzaklaştım.yılların stresi, yıllık iznimi alabilecek miyim,bu gün de mesaiye kalacak mıyım, bir sonraki zirvede yine çalışıyor olacak mıyım,karda ,siste, volkan patlamasında, iç çatışmalarda iptal olan uçaklar yüzünden uykularım kaçacak mıydı kaygılarından kurtulmuştum..özgürlük hiç bu kadar hissedilmemişti bünyemde..artık osmanlılar yenildi diye biz de yenildik kalıplarında yaşamıyordum..çok mutluyum..*
diğer köpekleri, ortalama 150 kelimelik hafızasıyla zekası,boy pos endam ve kas yapısıyla vücudu, boğaç sesi ve atılganlığıyla cesareti bakımından imrendiren,13 sene birlikte yaşadığım arka ayakları felç olduktan sonra yemek yemeyi red ederek intihar yoluyla ölmeyi yeğleyen gururlu köpek.. *
genel istatistiklerde yönelime göre olan alt başlıktaki anlamadığım seçeneklerden biri..aramızda bir tane erkek varmış bu arada..* edit: erkeğe ilgi duyan bir kişi varmış..yani hetero,gay,bisex olmayan saf erkeğe..*
iyi ki dandik telefonum var iyi ki giremiyorum, başım gökyüzünde geziyorum, bugünlerde pek güneşli, bisiklete binebiliyorum, geçen horoz sesi bile duydum istanbulun göbeğinde.. eve gelince açıyorum sözlüğü okuyorum mis..insan iş yerinde bir saniyeliğine de olsa kaçmak istemiyor mu istiyor..trafikte takılınca zaten her gün geçtiğin,tabelaları ezberlediğin yoldan sıkıldığını da biliyorum..* aman horozu düşün işte..
doktorlara yüzde beş indirim yaptığından; doktorlar zengin olmadan önce bu arabayı kullanırlar. çok yaygın olmasına rağmen iyi kullanıcılar arasında fransız teknolojisi, özellikle şanzuman kısmı kilometre arttığında sorun çıkardığı için tercih edilmez. *
annemizin ceket vatkasından meme yapmak , mermer sehpada kafa yarmak, asansörde fahrenheit ve brüt kokusuna boğulmak, bankanın verdiği kumbaradaki paraları günde 18 defa saymak, dandik tencerelerdeki dibi tutmuş pudingi kaşıklamak, misafirlikte uzatılan çikolatayı kibarca reddetme terbiyesi, kullanılmayan koltuk üstleri örtülü salondan anne evde yokken korkmak, akşam elma ve portakal soyup bıçağın ucundan yemek, kozalak toplayıp boyamak, yabancı dizilerde görüp ev köpeği için tutturup en fazla balık ya da muhabbet kuşu izni koparıp; o kuşa pis cimbom dedirtmeye çalışmak, keşke babam cosby olsa diye özenmek, semt pazarında annenin arabasını tutup kaybolmamaya çalışmak, hemen sofraya oturmak için ellerimi yıkadım diye, hemen uyumak için de diş fırçasını ıslatıp; dişlerimi fırçaladım diye yalan söylemek, yara bandını çok mühim ilaç sanıp karın ağrısı geçsin diye göbeğine yapıştırmak, kanayan dizlere daha tentürdiyot sürülmeden üfleyip bağırmak, evden çıkmadan mutlaka çişini yapmak, o zamanın matematik kitabı yazarı ahmet buhanın ölmesini istemek, akşam ezanından önce evde olmak, muzlu şampuanın tadına bakmak, pilavı ketçapla yemek, gece apartman yöneticisinden gizli kapıcıya inip kazana kömür at diye yalvarmak, yazın gelen kapıya yığılmış kömürlerden ufak bir parça alıp yere sek sek çizmek, tebeşir yutup ateş çıkarmak, casio saatlerle mahalle arkadaşlarının yaşlarını hesaplamak bu dönemin çocuklarına has hareketlerdir.
annemizin ceket vatkasından meme yapmak , mermer sehpada kafa yarmak, asansörde fahrenheit ve brüt kokusuna boğulmak, bankanın verdiği kumbaradaki paraları günde 18 defa saymak, dandik tencerelerdeki dibi tutmuş pudingi kaşıklamak, misafirlikte uzatılan çikolatayı kibarca reddetme terbiyesi, kullanılmayan koltuk üstleri örtülü salondan anne evde yokken korkmak, akşam elma ve portakal soyup bıçağın ucundan yemek, kozalak toplayıp boyamak, yabancı dizilerde görüp ev köpeği için tutturup en fazla balık ya da muhabbet kuşu izni koparıp; o kuşa pis cimbom dedirtmeye çalışmak, keşke babam cosby olsa diye özenmek, semt pazarında annenin arabasını tutup kaybolmamaya çalışmak, hemen sofraya oturmak için ellerimi yıkadım diye, hemen uyumak için de diş fırçasını ıslatıp; dişlerimi fırçaladım diye yalan söylemek, yara bandını çok mühim ilaç sanıp karın ağrısı geçsin diye göbeğine yapıştırmak, kanayan dizlere daha tentürdiyot sürülmeden üfleyip bağırmak, evden çıkmadan mutlaka çişini yapmak, o zamanın matematik kitabı yazarı ahmet buhanın ölmesini istemek, akşam ezanından önce evde olmak, muzlu şampuanın tadına bakmak, pilavı ketçapla yemek, gece apartman yöneticisinden gizli kapıcıya inip kazana kömür at diye yalvarmak, yazın gelen kapıya yığılmış kömürlerden ufak bir parça alıp yere sek sek çizmek, tebeşir yutup ateş çıkarmak, casio saatlerle mahalle arkadaşlarının yaşlarını hesaplamak bu dönemin çocuklarına has hareketlerdir.
okulda öğrendiğimiz, ışık hızının ses hızından yüksek olmasıdır. şimşek çaktığında önce ışığın gelmesi bize ardından gök gürültüsünün kopacağının habercisidir. peki bu günlük hayatımızda ne işimize yarar ki * sesimizi tek tek duyuramayacağımız zamanlarda.., mesela batmanı çağırırken; ya da bir zamanlar erbakan döneminde yaptığımız gibi zaman aşımından düşen sivas katliamına karşı çıkarken..her gece aynı saatte ışıklar açılıp kapatılarak yakında gökgürültüsü geleceğini haber verebilir; öğrendiklerimizi pratiğe dökebiliriz..
bize eğlenceli gelen dildir. (bkz: azericede silah) fakat bunun yanı sıra kelimeleri başka bir dilden alıp, uyarlamak yerine, anlamına uygun bir felsefeyle isimleştirmeyi yeğlemişlerdir. örn: artık=fazla demektir.
http://mikiurl.com/r/cqiga9