fatgalcga

Durum: 1905 - 0 - 0 - 0 - 05.10.2016 22:59

Puan: 27558 - Sözlük Kaşarı

12 yıl önce kayıt oldu. 4.Nesil Yazar.

dağlar dağlar.
  • /
  • 96

repo men

başrolde jude law ve forest whitaker'ın rol aldığı 2010 yapımı bilim kurgu-aksiyon filmi.

konusu ise şöyle: yakın bir gelecekte, artık kredi ile yapay organ satın alınabilmektedir ancak içerisinde para bulunan her ilişki gibi bunda da, organın parası ödenmediği takdirde hacizci "repo men" denilen arkadaşlar gelip bizzat organı geri almaktadırlar. bir gün, bölümünün meşhur hacizcisi remy (jude law), organ tahsili yaparken kalp krizi geçirir ve kendisine yapay kalp takılmış bir şekilde uyanır. artık olayın diğer tarafında olan remy için koşuşturmalı olaylar serisi başlar.

ilk defa işlenen bir konu olmasa da; genel havası ve özellikle etkileyici sonu ile aldığı 6,3 imdb puanından biraz daha fazlasını hak eden eğlenceli film.




--- spoiler---

remy: "at the end, a job is not just a job, is who you are, and if wanna change who you are, you have to change what you do."

--- spoiler ---

y.a.l.a.

m.i.a.'nın matangi'sinden çıkan akıllara zarar parçası. çıktığı dönemki yolo (you only live once) ekolüne,

"yolo? i don’t even know anymore, what that even mean though
if you only live once why we keep doing the same shit
back home where i come from we keep being born again and again and again
that’s why they invented karma."

diyerekten ayar vermesi ile de ayrı bir yere konulası.

the revenant

başıma bir iş gelmeyecekse pek beğenmediğim, yine olduğudan fazla abartılan leonardo di caprio filmi. iyi, daha doğrusu dolu bir hikaye ve başta her sahneyi hücrelerine kadar oynayan leo ile klasik bir tablo ortaya çıkmış kanımca. bu sefer oscar'ı alma ihtimalinden bahsediliyor (tabi ayıya kaptırmazsa). zaten inarritu ile yıldızım birdman haricinde pek de barışmadığından bundan da olabilir tabi beğenmemem.

http://ayisozluk.com/lnk/a9d8b7

başlıkları alt alta okumak

.florence and the machine
.adana

aktif aktife sevişelim

aylardır kovaladığınız ayakkabıyı indirimde görüp tam sevinecekken numaranız kalmaması tadında, tam ulaşacakken bir denli ortada kalan; meydana gelen kinetik enerji ile 3.nükleer santral kurulabilmesine kaynaklık edebilecek seks eylemi.

hello

şöyle de bir wiz khalifa versiyonu bulunmakta ki,

http://www.buzzfeed.com/krystieyandoli/w...

akıllara zarar.

köfte dudaklı kirli sakallı hornet geyi

bunun yanısıra kendisi "masc4masc, nofem, gaybro, sağlamtipler" klanına aittir büyük olasılıkla.

başlıkları alt alta okumak

.bedenim senin oldu
.sevgili sözlük

jeff buckley

everybody here wants you'su fena depresyona sürükleyen cinsten.

pull and bear

adının alakasızlığı hakkında birkaç yıl önce bir şey okumuştum. firmanın adı hakkında birkaç görüş vardı: marka aslen ispanyol menşeli olmasına rağmen sanırım fransızca'da telaffuz olarak pull & bear ifadesine yakın bir ifade markanın sloganı gibi bir şeydi ya da pull & bear ifadesi bir ekonomi terimi/take & go vari bir anlama geliyordu.

onun dışında ülkemizde artık küçükbeyoğlu hipsterlarının bershka'dan sonra favori mağazası olarak anılmakta...

hetero erkek çekiciliği

tam bir "you can look but you can't touch" durumu. sözkonusu kişinin çekicilik oranı ister düşük ister yüksek olsun, hetero olması akabininde ulaşılmaz konumuna oturtulması ise çekicilik ibresini hayli yükseltmektedir efendim.

kedili erkek

bugüne kadar gay olup da kedisi olmayan konuştuğum bir bey olmadı (sanırım). böyle, camiamızda gizli bir kult, bir örgüt falan gibiler. değil kedim olmaması, kedilerden pek haz etmeyen birisi olarak kendimi über garip hissetmeme sebep oluyorlar. bir zamanlar hollywood filminin de dediği gibi,

"must love dogs."

the b52's

love shack'i de ayrı bir güzeldir.

hornet kezbanlarından inciler

"tipi iyi olmayan yazmasın abi kerhane miyiz gelene kapı açacaz amk"

akıl almaz şarkı sözleri

"aşk bu kızıl ötesi yaralı müzesi hareket edemem."

serdar ortaç was here.

monster

ayrıca kanye west'e jay z, nicki minaj'ın eşlik ettiği, enfes de bir klibi bulunan parçası.



ayrıca da, adele'in nicki minaj kısmında döktürdüğü bir videosu da bulunmakta.

hornet kezbanlarından inciler

"dudaklarımın ateş ettiği doğrudur..."

kendimi tutamayarak bu arkadaşa hediye ediyorum,

heroes reborn

üşenmeyip, dantel gibi her bölümünü incelikle izlememe rağmen abuk subuk bir bölümle şimdilik "end of volume" diyen, çok da bir şey anlatamadığını düşündüğüm elde patlayan yapım.

--- spoiler ---

eski kadrodan dişe değer bi hiro kardeşimiz olsa da gözler bir claire, bir nikki aradı ama yok. sürekli o sümsük tommy de tommy allahım, diğer kardeşi de shameless'ın ırıspısı holly. dedim bunlar dünya'yı kurtaracaksa vay halimize. yok paralel evrenler, yok onlar bunlar hikaye öyle bir sarmala döndü ki yok artık lebron james sayın seyirciler.

--- spoiler ---

american horror story hotel

sonunda geçen hafta yavan bir finalle sezonu tamamlayan, beklenenlerin çoğunun elde kaldığı yapım. ryan murphy doymamış olacak ki 6.sezon müjdesini vermişti bir panelde yanlış hatırlamıyorsam.


--- spoiler ---

bütün sezon gerçekten hep arkada duran, üzerine düşülmeyen queen liz'in hakkının sonunda verilmesi de epey tatmin etti. yoksa onun dışında herkesin mutlu mesut, el ele tutuşup kutu kutu pense oynayacağı falan bir şeyler izledik-ki horror bunun neresinde...hele de bütün bir yaz "size gaga'yı vaad ediyorum!", "bu sezon çok başka olacak" derken pek de öyle olmadı. kostümler fena değildi hakkını yemeyeyim ama aynı hikaye içerisinde 56365265 tane hikaye anlatıp son bölümde tamamen teletubbylere bağlayınca haliyle bi dumur olmamak elde değil. ve son olarak,

"your boy has a jawline for days!"

--- spoiler ---

durduk yere ayı sözlük yazarlarına koyan şarkılar

"come on, come out, come here, the lone neon nights and the ache of the ocean" kısmı ile nedensizce beni aşağı çeken snow patrol-new york.



direkt olarak tüm sözleriyle, matthew barber-where the river bends



ve çok alakasız bir biçimde, bu iki şarkının yanında paylaşmaya utandığım the pcd-stickwitu

  • /
  • 96
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 1905

kanada

ilk başta master için gitmeyi düşünürken daha istanbul'da 1 derecede dünyanın kaç bucak olduğunu gördükten sonra değil içlik vs, kafaya ugg geçirsem bile hayatıma devam edemeyeceğimi tahmin ettiğim soğuklar ülkesi, adeta frozen - let it go. oysa ne güzel gölleri, ormanları, beyleri falan vardı...

kalıplaşmış yalanlar

(fikrim sorulduğunda) ya çok güzel, zaten senin beğenmen önemli, sen beğendiysen sorun yok

ayı sözlük yazarlarından iyi görünme taktikleri

klişe de olsa ' always dress like you're going to meet your worst enemy', yani her zaman en kötü düşmanına rastlayacakmış gibi giyinin. zira yaşayıp kanıtlandı 3-4 kere, en paspal halimle can düşmanlarımın arasından karışık saçlarım ve 2,5 gün uykusuzluk yüzünden kızaran gözlerle alnım açık başım dik yürümek zorunda kaldım

eğer bu mottoyu beğenmiyorsanız, ' dress everyday like you're going to get murdered in those clothes ' , yani her gün o kıyafetler içerisinde öldürülecekmişsiniz gibi giyiyin ki inanın bu böyle sizi hayata bağlayan, yaşama sevincinizi bir gıdım da olsa tetikleyen bir hareket, kimse çirkin gözüktüğü şeyler içerisinde ölmek istemez bence.

chris hemsworth

sokak ortasında esneme-gerilme yaparken görülmüş kendisi. hayatımda böyle güzel bir esneme hareketi görmedim, pilates lastiğin ebru şallı'n olayım chris!!!

joe manganiello

one tree hill ve spider man'deki roller ile öne çıksa da; esas ününü true blood'daki alcide karakterine ve magic mike'daki vücudunun bilimum santimetrekaresine borçlu olan yarı italyan yarı ermeni kökenli amerikalı aktör. ayrıca modern family'in sofia vergara'sı ile beraber.

kendisini unutmak mümkün değil ama hala hatırlamayanlar varsa,

aileye açılmak

twitter'da rastladığım 4 fotoğraflık bir öyküyü, ve siz sevgili sözlükçüler için olduğunca çevirdim. sanırım esasen bir tumblr postu, epey de gülümsetti beni.

bir anne, ev arkadaşıyla beraber yaşayan oğlunun evine yemeğe gider. yemek sırasında, anne oğlunun ev arkadaşının ne kadar yakışıklı olduğunu fark etmiştir. oğlunun cinsel yönelimi hakkında şüpheli olan anne, iyi bir anne olarak doğru zaman gelince oğlunun kendisine açıklayacağını düşündüğünü için sesini çıkartmaz. ancak bu durum kendisini daha da meraklandırır. yemeğin devamında anne, oğlu ve ev arkadaşı arasındaki iletişimi, bakışmalarını izlerken dahası olup-olmadığını düşündü. annesinin bakışlarını hisseden oğlu ''aklından geçenleri biliyorum anne ve içini ferah tut, biz sadece ev arkadaşıyız ve dahası yok.'' der. bir hafta sonra, ev arkadaşı diğerine ''anne buraya geldiğinden beri gümüş servis tabağı/tepsi kayboldu, sence o almış olabilir mi?'' der. bunun üzerine oğul ''onun almadığına eminim ama yine de bi sorayım'' der ve mail atar annesine:

''merhaba anne,

sen aldın demiyorum, sen almadın da diyemiyorum ama durum o ki sen bizim eve yemeğe geldiğinden beri gümüş tepsi kayıp.

sevgiler -oğlun. ''

birkaç gün sonra oğul, annesinden yanıt alır:

''sevgili oğlum,

ev arkadaşınla yatıyorsun demiyorum ama ev arkadaşınla yatmıyorsun da demiyorum. seni sevdiğimi biliyorsun ve durum ne olursa olsun ki seni daha az önemsemem ama eğer ev arkadaşın yatağında yatıyor olsaydı gümüş tepsiyi yastığının altında bulurdu.

ikiniz ne zaman bana yemeğe geliyorsunuz?

sevgiler, annen.''

16 eylül 2014 lady gaga istanbul konseri

güzeldi. muazzam değil ama mükemmeldi. bunun en büyük sebebi de konsere gelen kitlenin hakikaten alakasızlığıydı.

gaga'nın o kusursuz sesi, performansı, içtenliği ve bitmek bilmeyen enerjisi ile şov harikaydı; öyle ki set list'in dışına çıkıp you & i söyleyerek mest etti. bir an olsun eğlenip-eğlenmekten durmadı, durdurmadı. sahaiçindeydim, gitmeden önce diyordum ki ''herhalde tıklım tıkış, herkesin tek vücut olduğu bi şey olur'' ama öyle olmadı, çılgınlar gibi dans ettim. hele de bad romance'e sıra gelince kendimi kaybettim. en öndeki aşırı little monster arkadaşlar dışında öyle her şarkıya eşlik edilmediğini duyunca açıkcası benim bile moralim bozuldu, anca paparazzi, alejandro ve bad romance'te biraz tüm kalabalık da eşlik etti. bad romance zaten başlı başına efsaneydi (harajuku olaylarından hoşlanmasam bile), resmen 6 yıl beklediğime değdi diyebilirim.

sadece müzik değil, her ne kadar bir pazarlama stratejisi de olsa gaga gerçekten bir kez daha neden bu kadar benimsendiğini gösterdi. o iran'lı hayranını sahneye çıkartıp hepimizi kıskançlıktan çatlatırken ona sarılması, born this way söylemeleri... hangi şarkıda hatırlamıyorum ama o yaptığı ''farklı olmaktan korkmayın!'' konuşması ve ''bu gece buradaki gaylerin ellerini kaldırmalarını istiyorum, bu dünyada farklı olmak zordur ve ne olursa olsun tanrı sizi seviyor'' diyerek gönlümü bir kez daha fethetti. hani gerçekten, belki çok banal gelicek ama o an orada hissettiğim o kabul edilme, o huzur hissini, o samimiyeti anlatamam."tonight we celebrate acceptance, tolerance, and love" diyerek pride bayrağını daha da yükseğe kaldırmasını söyledi.

ölmeden önce yapılması gerekenler listesinden bir tanesini daha sildik, bir dahakine en önden bilet alıp gaga'yla karşılıklı dans etmek daha harika olur!

hornet kezbanlarından inciler

''ben vodafone gibi anı yaşatmayı, turkcell gibi hayata bağlatmayı ve avea gibi ohhh be dedirtmesini bilirim...''

doğru insanı beklemek

ilk başta bekleyenlerdendim, daha doğrusu ikinci sınıf bir romantik komedi tadında onun ''gelip'' beni bulmasını falan bekliyordum. ne bileyim insan az-çok hak ettiğini düşünüyor, kimler kimleri buluyor yani. baktım kimsenin geldiği yok, moralman tam gaz düşüşteyim ufak ufak, kendimce atılımlar yaptım ama değil erkeklere, insanlığa olan inancım sıfırın altına düştü. zaten ölsem ilk adımı atacak ya da birilerine yürüyecek biri değilim, kısa sürede doğru dürüst bir şey yaşamadan ilişkilerden falan her şeyden soğudum. hayır zaten insanlar nereden, nasıl tanışıyor da böyle aşık oluyor falan onu da bilmiyorum, ıskarta mı oldum acaba diye düşünmüyor değilim ara sıra.

hayaller :
vs gerçekler:


özetle -

çocukken hayal edilen tanrı şekli

sözlükteki hdp düşmanlığı

birazdan söyleyeceklerim için tahminen (yine) aforoz edileceğim ama çok "renkli" bir sözlük olmamız sebebiyle, konu hakkındaki fikrimi söyleme ihtiyacı duydum buradaki birçok birey gibi.

öncelikle, haftalardır troll diye eleştirdiğiniz yazarlar gibi karşıt demeyeyim ama aynı paydada olmayınca hemen bir şeyin "düşmanlık" diye adlandırılmasını ne bileyim, doğru bulmuyorum. birini kendinize düşman ilan etmeniz için gerçekten bir şeylere kast etmesi ve karşılıklı bir süregelen çekişme, baskı olması gerektiği kanaatindeyim. öyle ki, sözlükteki birçok birey de gayet hdp'yi destekliyor-ki bunda negatif bir şey görmüyorum çünkü herkesin istediği şekilde hareket etme hakkı var, ben kimim ki diğerlerini düzeltme ihtiyacına gireyim daha doğrusu, düzeltme doğru bir kelime değil ama diğerlerine kendi düşüncemi kabul ettirmeye çalışayım? nasıl güzellik göreceli bir kavramsa, iyi-kötü de belirli sınırları olsa da kendi içerisinde yine göreceli bir kavram benim gözümde. sonuçta (sözümona) burası özgür bir ülke, keza bu platform da.

siyasetten hoşlanan birisi değilim çünkü benim için başa kim çıkarsa çıksın aynı güç savaşından, açlık oyunlarından başka bir şey değil. evet, şu anki 12 yıldır süregelen durum gerçekten iyi değil ama keza bundan önce de(çok önce de) öyle belirli bir refah seviyesine ulaşmış bir ülke değildik. neyse, hayatım boyunca ırkçı bir insan olmadım keza kendimi de böyle görmüyorum çünkü ırk, aynı insanın ailesini seçememesi gibi kan yoluyla atanan bir bağdır. bununla ne kadar ilgili olacağınız sizin elinizde (kültürünüzü bilmek vs) olan bir şey. benim nezlimde insan ne olursa olsun insan olsun, karakteri düzgün olsundur.

sırf desteklemediğim için sanılanın aksine hdp'den nefret etmiyorum, ama hoşlandığımı da söyleyemem; bu konuda nötrüm. saygı duyuyorum ama benim değer yargılarıma veyahut doğrularıma oturmuyor, keza diğer hiçbir parti de böyle. böyle düşünmemin de birkaç sebebi var. ilk olarak, ırkın bir insanı saf bir şekilde tanımlayabilecek bir şey olduğunu düşünmüyorum. (bilgim dahilinde) eğer osmanlı torunu değilseniz ya da türkmenistan kökenli değilseniz, teknik olarak kimse türk değil. aynı amerika'da italyanı, ispanyolu birçok farklılığın bulunması gibi ülkemizde de kürt,çerkes,macır,boşnak birçok koldan insan var. büyüdüğünüz ülkenin çerçevesinde, türk milletine mensup oluyorsun, ırkına değil-keza amerika'da doğup büyüyen anne-babası türk olan bir türk amerikan olarak adlandırılır mı? bence adlandırılamaz. insanların bu ırkçılık yüzünden dünya'nın her yerinde ne acılar çektiği aşikar, keza ülkemizde de öyle. bunu anlıyorum. benim bu konuda anlamadığım ve anlatamadığım, bir ülke içerisinde, özellikle de ırk ayrımı ile bir ayrıma gidilmesi. birçok devlet, çok uluslu yani a,b,c birçok ırktan insanı barındırıyor. böyle bir oluşumda, herkes kendi kültürü çerçevesinde bir şeyler gerçekleştirmek isterse, o zaman her şeyin çok farklı yönlere gidebileceğini düşünüyorum.

çerkesim, bu kültürle hayli içli dışlı, bilimciyle büyüdüm. benim de annemler yeri gelir evde çerkesce konuşur, paylaşımlar yapılır. benim yaptığım çıkarımla, o zaman haydi çerkes'i de laz'ı da macır'ı da hepimiz bir kendi içimizde içselleşmeye gidelim. türkiye gibi "medeniyetler beşiği" diye anılan ülkede bu kadar farklı insanın olması çok normal bir şey. insanların haklı olarak hakkını arama ihtiyacını anlıyorum ama o zaman iş bir süre sonra yine, daha da beter bir bölünmeye yol açacağı kanaatindeyim. o zaman biz de hakkımızı talep edelim, x'de etsin y'de böyle gider.

yazdıklarım da aksi anlaşabilecek olsa da, gerçekten kendimi turancı, milliyetçi biri olarak görmüyorum. sadece dediğim gibi, türkiye gibi her devlet altında birçok farklı milleti barındırıyor ve bence bu devletin bir kurum olması gereğinden olağan bi yapı.

ikinci olarak, sırf kürt/gay ya da herhangi bir azıklıktasın diye ille de "hdp benim partim hörörörö" dümdüz gitmeni anlamlandıramıyorum. evet, diğer partiler de baktın mı hiçbiri ne benim ne senin tamamen düşüncelerini, ideallerini karşılamıyordur ama zaten işte olay burada ortaya çıkıyor, kendini bir şeye ait hissetme zorunluluğu. evet, vatandaş olarak senin mecliste, ülke yönetiminde söz sahibi olman en doğal hakkın ve kendine-en yakın diyelim-partiyi destekleyerek bunu onlar üzerinden yapıyorsun diyelim, ama gerçekte o adam seni ne kadar temsil ediyor? toplumun geneliyle birlikte senin iraden, senin ideallerin orada ne denli hayata geçiyor? bu zamana kadar hiçbir milletvekilinin toplumun birebir aynası olduğunu göremedim (hatalıysam seve seve öğrenmeye açığım). eğer hdp öncelikli olarak lgbtileri savunsa, gerçekten sözlükteki bu denli yoğunluğu anlayabilir, bizzat destekler ve önlerinde şapkamı çıkartabilirdim ki ancak "halkların, azınlıkların" hakkını savunma adı altında biz yine ikinci, hatta üçüncü plandayız. değil hdp hiçbir parti bence en az önümüzdeki 20-30 yıl içerisinde(ki kimse bu kadar beklememeli) seni sevdiğin adamla evlendirebilecek, seni anayasada ve hukukta, gerçek hayatta herkesle aynı seviyeye koyacak, öyle erkek arkadaşınla beyaz çitli ev ve 3 çocuk gibi toz pembe hayallerini gerçek kılmayacak. sözde özgürlükler ülkesi amerika'da bile böyle bir kabullenme ortamı yok, avrupa'nın da biraz daha iyi olduğu söylenebilir. o yüzden "hdp'ye oy vermeyen eşcinsel" dışlaması, kötülemesini doğru bulamıyorum.

üçüncü olarak, bunların hepsi bir yana, bir bebek katilini öncü edinen bir oluşumu ben kabul edemem, hayatım boyunca da edebileceğimi sanmıyorum. her ne kadar hakkında çıkan şeylere rağmen demirtaş'ın birçok söylemini, politikacılığını bir yere kadar doğru, beğenilir bulsam da "apo'nun heykelini dikeceğiz"den sonra bende film koptu. evet, barajı geçmelerini, iktidara karşı olmalarını gerçekten takdir ediyorum ama özgürlük kisvesi altında köyleri tarayan, nicelerini katleden, terör örgütünün başıyla ilişik olan bir yapılanmayı ben kabul edemiyorum ne yazık ki. eğer öcalan ile bu bağ olmasa, barış sağlanması yolunda etkisi azalan pkk'ya rağmen hdp'yi gerçekten anlayabilir ve kabul edebilirdim bir yere kadar sözlük. ama edemiyorum. aklıma çocukken o dönen haberler, üst üste kadın cesetleri, kucağında bebeğiyle anne ve duvarda apo, pkk yazıları geliyor. diyeceksiniz ki, kürtler'in canı yanmadı mı? yandı, hem de allah bilir nasıl , hele de şu son birkaç senede, ama cana karşı can alarak özgürlük kazanılmaz, adalet sağlanmaz benim düşüncem. doğru demek bana düşmeyebilir ama en azından makul değil bu olanlar.evet geçmiş geçmişte kaldı, önemli olan geleceğin neler getireceğidir ama benim gözümde geleceği şekillendiren de geçmişteki etkilerin tepkisidir.

eğer bıkmayıp, sonuna kadar okuduysanız ve kendimce bakış açımı bir nebze de olsa anlatabildiysem; düşünceniz ne olursa olsun yine de teşekkürler.

breaking bad

hemen hemen birçok yabancı diziyi izlediğim halde bir turlu isinamadigim ve herkesin bu kadar bayılmasının da biraz abartı olduğunu düşündüğüm dizi...

geçmişe dair silmeye kıyamadığınız fotoğraflar

arkadaşlık anlamında, biriyle gerçekten bitmişse hiç tereddüt etmeden sildiğim, benim için önemsiz olan bir konudur, çünkü o resim artık geçmişte kalmıştır ve her bakışta o zamanları hatırlayıp iç çekmek-hatırlamak bana geçmişe takılmak gibi geliyor. hele de o kişi bu durumda suçlu olan ise.

eğer resimde çok iyi çıktığımı düşünüyorsam resmin kendim olan bölümünü kesip ayırma bencilliğini de yapmışlığım vardır...

tinder

yaşadığım onca başarısız date sonrası geçen sene bu zamanlar son çare ''bi de burayı deneyeyim'' derken pek de bir şey yaşamayıp; son 3 ayda beni allak bullak eden arkadaşla tanıştığım mecra olmasından da yeri bende ayrı. canımsın tinder. her açtığımda '' it's going down, i'm yelling tindeeeeeer'' diye bağırasım geliyor bir ke$ha'ymışcasına. kendimi ne zannediyorsam.

bu arada algoritmasında mı neyindeyse bi sorun olduğunu düşünüyorum zira %100 masc, saglamtip, gaybro bir errrkek olmama rağmen karşıma bazen kadınlar, hetero hetero abiler falan çıkıyor bir kendimi sorgulamama neden oluyor. gereğinin yapılmasını rica ediyorum yetkililerden.

aldatıldıktan sonra intikam alma yolları

benim aklımda tonla şey var ama mesela çok da iyi bir film olmasa da the other woman'ı izleyin, belirli kısımlarını uygulayın. mesela şampuanına tüy dökücü eklemek ya da içeceğine östrojen katarak göğüslerinin büyümesini sağlamak, veyahut her ne kadar bayat bir yöntem de olsa yemeğine müshil katmak gibi gibi. tatmin edici olabilir. demokrasilerde çareler tükenmez!
Henüz takip ettiği biri yok.