üzerinden 20 yıl geçse bile asla unutulmayacak bir performansa imza atmıştır :
ayrıca bir ara cross dresser takılırken sonrasında sakal bırakıp vücut yapıp seksi bir şeye dönüşmüştü. devamında albüm-single bi şeyler yaptı, en son lucas entertainment için porno starı olmuştu. dahasını bilmiyorum.
marion cotillard'ın yetenekten devleştiği, üstünden 6 yıl geçmesine rağmen her gün minik bi dinlenen take it all gibi muazzam bir parçayı barındırmaktadır :
hele de marion'un '' you had to world you had to your fling you want more than everything '' diye haykırdığı sahne...
ilk başta beğenmezken bir günde 6 bölüm falan teen wolf izleyince mahkeme suratı gibi suratına rağmen o kaslarına, özene bezene yapılmış ama öyle durmayan saçlarına ve o yeşil gözlerine vurulduğumun. kendisinde böyle erkek erkek, ağır straight durmakta ama sanki dilinin ucunda ''i'm gay'' diyip dönüp öpecek. böyle olsa fena olmazdı, bana göre hoş yani.
glee'ye ikinci sezonunda blaine karakteri ile dahil olan amerikalı oyuncu/şarkıcı. dizide kendisi bir tarafa taranmış yapışık saçları, papyonu ve kısa pantolonlarıyla minik bir burt reynolds gibi olsa da gerçek hayatta sevilesi, minik adam tiplemesi çizmekte gibi. sesine gelince, o kadar ama o kadar iyi ki..dinleyip kararı vermek size kalmış.
ilk performansı, teenage dream yayınlandığı hafta itunes'ta o kadar çok indirilmiştir ki şarkının orijinal sahini katy perry'i geçmiş.
şöyle çok güzel bir it's not unusual yorumu :
cici bir bills,bills,bills yorumu :
insanı depresyona sokabilecek ancak bir o kadar da güzel cough syrup coverı :
ve son olarak, all of me ve teenage dream'in akustik versiyonu. özellikle de teenage dream ile beni benden aldı, hiçbir şeye ağlamayan biri olarak gözlerimi doldurmuştur.
all of me : ve teenage dream :
tamam yani diziydi, roldü ama her şeyiyle böyle tam bir mr right izlenimi çizmekte, ellerimi açıp tanrıya why god why diye bağırasım var, bundan bir tane de bana diye. hiç tipim olmamasına rağmen her ağzını açışında eriyorum bitiyorum.
katy perry'nin i kissed a girl ile birlikte en iyi iki parçasından biri, ayrıca da 2010 çıkışlı albümünün adı. aynı albüm firework, last friday night, e.t., california gurls hitlerini de içermektedir. bana göre katy perry'nin yaptığı, romantik temadaki şu dünyadaki en güzel, duygulu- slow olması gereken ancak o tarzıyla dilinize dolanan muhteşem parçası. alıp başka yerlere götüren cinsten.
you think i'm pretty without any make-up on
you think i'm funny when i tell the punch line wrong
i know you get me, so i let my walls come down, down
before you met me, i was all right
but things were kinda heavy, you brought me to life
now every february you'll be my valentine, valentine
let's go all the way tonight
no regrets, just love
we can dance until we die
you and i, will be young forever
you make me feel like i'm living a teenage dream
the way you turn me on, i can't sleep
let's run away and don't ever look back
don't ever look back
my heart stops when you look at me
just one touch, now baby i believe
this is real, so take a chance
and don't ever look back, don't ever look back
we drove to cali and got drunk on the beach
got a motel and built a fort out of sheets
i finally found you, my missing puzzle piece
i'm complete
let's go all the way tonight
no regrets, just love
we can dance until we die
you and i, we'll be young forever
you make me feel like i'm living a teenage dream
the way you turn me on, i can't sleep
let's run away and don't ever look back
don't ever look back
my heart stops when you look at me
just one touch, now baby i believe
this is real, so take a chance
and don't ever look back, don't ever look back
i'ma get your heart racing in my skin-tight jeans
be your teenage dream tonight
let you put your hands on me in my skin-tight jeans
be your teenage dream tonight
youuuu you make me feel like i'm living a teenage dream
the way you turn me on, i can't sleep
let's runaway and don't ever look back
don't ever look back
my heart stops when you look at me
just one touch, now baby i believe
this is real, so take a chance
and don't ever look back, don't ever look back
i'ma get your heart racing in my skin-tight jeans
be your teenage dream tonight
let you put your hands on me in my skin-tight jeans
be your teenage dream tonight
darren criss'i ilk başlarda sevmeyen birisi olarak şu performansı öyle romantik öyle içten ki, eridim bittim neredeyse ağlıyordum. hani tam olarak olması gereken bu.
mesajlaşırken, hatta bazen konuşurken bile otobüs demek bana uzun geldiği için sadece bus diyen biri olarak hiçbir koşulda bu tamlamayı kullanmam, kullanamam. bu kadar sarf edecek eforu kendimde görmüyorum açıkcası
gossip girl'ün poor little j'i taylor momsen'ın seslendirdiği, the pretty reckless grubunun şahane parçası.
take me i'm alive
never was a girl with a wicked mind
but everything was better when sun goes down
i had everything
opportunities for eternity
and i couldnt long to the night
your eyes, your eyes
i can see in your eyes
your eyes
you make me wanna die
i'll never be good enough
you make me wanna die
and everything you love will burn up in the light
every time i look inside your eyes
make me wanna die
taste me, drink my soul
show me all the things that i shouldn't know
and there's a new moon on the rise
i had everything
opportunities for eternity
and i couldnt long to the night
your eyes, your eyes
i can see in your eyes
your eyes everything in your eyes, your eyes
you make me wanna die
i'll never be good enough
you make me wanna die
and everything you love will burn up in the light
every time i look inside your eyes (burning in the light)
make me wanna die
i'll die for you my love, my love
i'll lie for you my love, my love (make me wanna die)
i'll steal for you, my love, my love (make me wanna die)
i'll die for you my love, my love
well burn up in the light
every time i look inside your eyes
i'm burning in the light
every time i look inside your eyes
i'm burning in the light
make me wanna die
hele ki bir de victoria's secret fashion show 2011'da candice'in o yürüyüşüyle podyumun tozunu attırdığı versiyonu var ki
instagram'da kız arkadaşlarıımın likelamalarını görüp baktığımda dumura uğradığım, allah'ın özel zaman ayırarak yarattığı ama asla öyle çok çok durmayan, alman model. tam bir keeper, the one. kendisiyle mutlu mesut baya ''sıcak'' bir ömür geçirilebilir.
kendisini her görüşümde bi kalbim sıkışıyor, bi sıcak basmalar... dağlar dağlar
1. ingilizcede herkesle yatıp kalkan, uçkuru düşük kızlara verilen ad.
2. i'm like a bird'den sonra, maneater ile yakın zamanda çıkan, nelly furtado'nun kadınlaştığı sinyallerini veren, eğlenceli parçası. tabi ki yine timbalandsiz olmaz.
her ne kadar dımdımdım beatleriyle hapçı müziği kategorisine girebilecekse de, bu ilkbahardan beri her yerde çalan ve ilginç bir şekilde ritmiyle sizi kapan dj snake & lil jon şarkısı.
bu zamana kadar vasat şarkılar, özellikle de featuringler yapıp da 40ından sonra pr çalışması ile ''üne'' kavuşan amerikalı söz yazarı-şarkıcı. inkar etmeyeceğim, girl albümü gerçekten başarılı ama geçen seneden beri bu kadar da sansasyonel olacak kadar da olduğu kanısında değilim.
1. neden 1 ay boyunca günde 10 küsür saat aç kalmak ? hayatını, dahası bir yılda geri kalan 11 ayı dedikodusuz, iftirasız, ''melek'' gibi bir mümin olarak yaşayabiliyor mu da bu insanlar 1 ay içki içmeyerek, saatlerce aç kalarak bunun bedelini ödeyebiliyor mu yani ? hatta bunu totale vurursak, her yıl 1 ay toplamda 12 yılda 1 yıl temiz kalınmış hesabı ele geliyor. bu zaman diliminde de hiçbir günah işlemeden, kötülük etmeden yaşayabilmeyi başarmak mümkün mü, var mı öyle bi şey ?
2. eşcinsellik ve müslümanlık konusunda geniş bir bilgiye sahip değilim ama yok efendim lut kavmiydi bilmemneydi eşcinsellik bir günahsa o zaman bütün hayat boyunca yaptığımız her şey boşa, tabii benim ''kalbim temiz'' ama... yani daha doğrusu bunun doğuştan gelen bir şey olduğunu biliyoruz, eee o zaman neden doğuştan günahkar yaratılıyoruz ?
rolling in the deep ve someone like you bir yana, bence adele'in açık ara en iyi parçasıdır. burada o öküz sevgilisine verdiği ayar, o tavrı takdire şayandır,'' but rumour has it he's the one i'm leaving you for.'' demesi bile yeterli. özellikle de royal albert hall performansı ile adele bir kez daha bu şirinliğiyle nasıl bir bitch olduğunu gösterir
bir de şöyle, çok güzel bir mash-up'ı da vardır :
ve son olarak, biraz daha hareketli, izleyince kendinizi o sahneye atıp poponuzu sallamanızı istetecek versiyonu olan smash coverı :
sokak ortasında esneme-gerilme yaparken görülmüş kendisi. hayatımda böyle güzel bir esneme hareketi görmedim, pilates lastiğin ebru şallı'n olayım chris!!!
her hafta farklı bir komedyen/oyuncunun sunduğu amerika'nın 1975'ten beri "cumartesi gecesi eğlencesi" komedi programı. bizdeki olacak o kadar vari, zaman zaman gündemdeki bazen de sırf güldürme amaçlı epey de başarılı skeçlerden oluşur şov, her hafta ünlü bir konuğun monologu ile açılması yanısıra müzisyen konukları da barındırır.
kadrosundan bu zamana kadar hollywood'da günümüz komedisinde epey yer edinmiş kristen wiig, andy samberg, seth rogen, will ferrell birçok komedyen/oyuncuya ev sahipliği yapmıştır.
skeçlerin yanısıra, müzikal performanslar konusunda da hatrı sayılacak şekilde başarılılardır.
lady gaga, justin timberlake ve andy samberg'in üçlüyü anlatan "golden rule" -
cameron diaz'lı tatil için eve dönen gençlerin hükümdarlığını anlatan "back home ballers" -
adam levine'li 70 milyon hitli "yolo" -
natalie portman'ın yoldan çıktığı rap performansı -
- allah aşkına şu şeffaf askı olayından vazgeçin.
- kendinize bakmadan elalemi kezban vs bilmemne diye eleştirmeyin, az özeleştri.
- ikinci haftadan sizi ''eve'' çağıran erkekten daha fazlasını beklemeyin. kabul edin, sizde amacının ne olduğunu biliyorsunuz.
- zaten amacı yatak olan insanla zorlamayın başka şeyler için. ha sizde no strings attached takılmayı seviyorsunuz tabi olabilir ama eğer cinsellik sizin için önemli bir konu ise böyle sokacak delik arayan tiplere prim vermeyin, sevişmeyin. az burunları sürtsün de et parçası olmadığınızı anlasınlar.
- yürüyemiyorsanız topuklu, taşıyamıyorsanız dekolte, hele de palyaço gibi duruyorsa kıpkırmızı ruj sürmeyin. bi aynaya bakın önce.
- en önemlisi, ne olursa olsun sırf karşınızdaki erkeğin özgüvensizliği vs sizden çıkarmasına izin vermeyin, kendinizi sorgulamaya sebep olacak bu insanlara bu hakkı vermeyin.
twitter'da rastladığım 4 fotoğraflık bir öyküyü, ve siz sevgili sözlükçüler için olduğunca çevirdim. sanırım esasen bir tumblr postu, epey de gülümsetti beni.
bir anne, ev arkadaşıyla beraber yaşayan oğlunun evine yemeğe gider. yemek sırasında, anne oğlunun ev arkadaşının ne kadar yakışıklı olduğunu fark etmiştir. oğlunun cinsel yönelimi hakkında şüpheli olan anne, iyi bir anne olarak doğru zaman gelince oğlunun kendisine açıklayacağını düşündüğünü için sesini çıkartmaz. ancak bu durum kendisini daha da meraklandırır. yemeğin devamında anne, oğlu ve ev arkadaşı arasındaki iletişimi, bakışmalarını izlerken dahası olup-olmadığını düşündü. annesinin bakışlarını hisseden oğlu ''aklından geçenleri biliyorum anne ve içini ferah tut, biz sadece ev arkadaşıyız ve dahası yok.'' der. bir hafta sonra, ev arkadaşı diğerine ''anne buraya geldiğinden beri gümüş servis tabağı/tepsi kayboldu, sence o almış olabilir mi?'' der. bunun üzerine oğul ''onun almadığına eminim ama yine de bi sorayım'' der ve mail atar annesine:
''merhaba anne,
sen aldın demiyorum, sen almadın da diyemiyorum ama durum o ki sen bizim eve yemeğe geldiğinden beri gümüş tepsi kayıp.
sevgiler -oğlun. ''
birkaç gün sonra oğul, annesinden yanıt alır:
''sevgili oğlum,
ev arkadaşınla yatıyorsun demiyorum ama ev arkadaşınla yatmıyorsun da demiyorum. seni sevdiğimi biliyorsun ve durum ne olursa olsun ki seni daha az önemsemem ama eğer ev arkadaşın yatağında yatıyor olsaydı gümüş tepsiyi yastığının altında bulurdu.
güzeldi. muazzam değil ama mükemmeldi. bunun en büyük sebebi de konsere gelen kitlenin hakikaten alakasızlığıydı.
gaga'nın o kusursuz sesi, performansı, içtenliği ve bitmek bilmeyen enerjisi ile şov harikaydı; öyle ki set list'in dışına çıkıp you & i söyleyerek mest etti. bir an olsun eğlenip-eğlenmekten durmadı, durdurmadı. sahaiçindeydim, gitmeden önce diyordum ki ''herhalde tıklım tıkış, herkesin tek vücut olduğu bi şey olur'' ama öyle olmadı, çılgınlar gibi dans ettim. hele de bad romance'e sıra gelince kendimi kaybettim. en öndeki aşırı little monster arkadaşlar dışında öyle her şarkıya eşlik edilmediğini duyunca açıkcası benim bile moralim bozuldu, anca paparazzi, alejandro ve bad romance'te biraz tüm kalabalık da eşlik etti. bad romance zaten başlı başına efsaneydi (harajuku olaylarından hoşlanmasam bile), resmen 6 yıl beklediğime değdi diyebilirim.
sadece müzik değil, her ne kadar bir pazarlama stratejisi de olsa gaga gerçekten bir kez daha neden bu kadar benimsendiğini gösterdi. o iran'lı hayranını sahneye çıkartıp hepimizi kıskançlıktan çatlatırken ona sarılması, born this way söylemeleri... hangi şarkıda hatırlamıyorum ama o yaptığı ''farklı olmaktan korkmayın!'' konuşması ve ''bu gece buradaki gaylerin ellerini kaldırmalarını istiyorum, bu dünyada farklı olmak zordur ve ne olursa olsun tanrı sizi seviyor'' diyerek gönlümü bir kez daha fethetti. hani gerçekten, belki çok banal gelicek ama o an orada hissettiğim o kabul edilme, o huzur hissini, o samimiyeti anlatamam."tonight we celebrate acceptance, tolerance, and love" diyerek pride bayrağını daha da yükseğe kaldırmasını söyledi.
ölmeden önce yapılması gerekenler listesinden bir tanesini daha sildik, bir dahakine en önden bilet alıp gaga'yla karşılıklı dans etmek daha harika olur!
ilk başta bekleyenlerdendim, daha doğrusu ikinci sınıf bir romantik komedi tadında onun ''gelip'' beni bulmasını falan bekliyordum. ne bileyim insan az-çok hak ettiğini düşünüyor, kimler kimleri buluyor yani. baktım kimsenin geldiği yok, moralman tam gaz düşüşteyim ufak ufak, kendimce atılımlar yaptım ama değil erkeklere, insanlığa olan inancım sıfırın altına düştü. zaten ölsem ilk adımı atacak ya da birilerine yürüyecek biri değilim, kısa sürede doğru dürüst bir şey yaşamadan ilişkilerden falan her şeyden soğudum. hayır zaten insanlar nereden, nasıl tanışıyor da böyle aşık oluyor falan onu da bilmiyorum, ıskarta mı oldum acaba diye düşünmüyor değilim ara sıra.
birazdan söyleyeceklerim için tahminen (yine) aforoz edileceğim ama çok "renkli" bir sözlük olmamız sebebiyle, konu hakkındaki fikrimi söyleme ihtiyacı duydum buradaki birçok birey gibi.
öncelikle, haftalardır troll diye eleştirdiğiniz yazarlar gibi karşıt demeyeyim ama aynı paydada olmayınca hemen bir şeyin "düşmanlık" diye adlandırılmasını ne bileyim, doğru bulmuyorum. birini kendinize düşman ilan etmeniz için gerçekten bir şeylere kast etmesi ve karşılıklı bir süregelen çekişme, baskı olması gerektiği kanaatindeyim. öyle ki, sözlükteki birçok birey de gayet hdp'yi destekliyor-ki bunda negatif bir şey görmüyorum çünkü herkesin istediği şekilde hareket etme hakkı var, ben kimim ki diğerlerini düzeltme ihtiyacına gireyim daha doğrusu, düzeltme doğru bir kelime değil ama diğerlerine kendi düşüncemi kabul ettirmeye çalışayım? nasıl güzellik göreceli bir kavramsa, iyi-kötü de belirli sınırları olsa da kendi içerisinde yine göreceli bir kavram benim gözümde. sonuçta (sözümona) burası özgür bir ülke, keza bu platform da.
siyasetten hoşlanan birisi değilim çünkü benim için başa kim çıkarsa çıksın aynı güç savaşından, açlık oyunlarından başka bir şey değil. evet, şu anki 12 yıldır süregelen durum gerçekten iyi değil ama keza bundan önce de(çok önce de) öyle belirli bir refah seviyesine ulaşmış bir ülke değildik. neyse, hayatım boyunca ırkçı bir insan olmadım keza kendimi de böyle görmüyorum çünkü ırk, aynı insanın ailesini seçememesi gibi kan yoluyla atanan bir bağdır. bununla ne kadar ilgili olacağınız sizin elinizde (kültürünüzü bilmek vs) olan bir şey. benim nezlimde insan ne olursa olsun insan olsun, karakteri düzgün olsundur.
sırf desteklemediğim için sanılanın aksine hdp'den nefret etmiyorum, ama hoşlandığımı da söyleyemem; bu konuda nötrüm. saygı duyuyorum ama benim değer yargılarıma veyahut doğrularıma oturmuyor, keza diğer hiçbir parti de böyle. böyle düşünmemin de birkaç sebebi var. ilk olarak, ırkın bir insanı saf bir şekilde tanımlayabilecek bir şey olduğunu düşünmüyorum. (bilgim dahilinde) eğer osmanlı torunu değilseniz ya da türkmenistan kökenli değilseniz, teknik olarak kimse türk değil. aynı amerika'da italyanı, ispanyolu birçok farklılığın bulunması gibi ülkemizde de kürt,çerkes,macır,boşnak birçok koldan insan var. büyüdüğünüz ülkenin çerçevesinde, türk milletine mensup oluyorsun, ırkına değil-keza amerika'da doğup büyüyen anne-babası türk olan bir türk amerikan olarak adlandırılır mı? bence adlandırılamaz. insanların bu ırkçılık yüzünden dünya'nın her yerinde ne acılar çektiği aşikar, keza ülkemizde de öyle. bunu anlıyorum. benim bu konuda anlamadığım ve anlatamadığım, bir ülke içerisinde, özellikle de ırk ayrımı ile bir ayrıma gidilmesi. birçok devlet, çok uluslu yani a,b,c birçok ırktan insanı barındırıyor. böyle bir oluşumda, herkes kendi kültürü çerçevesinde bir şeyler gerçekleştirmek isterse, o zaman her şeyin çok farklı yönlere gidebileceğini düşünüyorum.
çerkesim, bu kültürle hayli içli dışlı, bilimciyle büyüdüm. benim de annemler yeri gelir evde çerkesce konuşur, paylaşımlar yapılır. benim yaptığım çıkarımla, o zaman haydi çerkes'i de laz'ı da macır'ı da hepimiz bir kendi içimizde içselleşmeye gidelim. türkiye gibi "medeniyetler beşiği" diye anılan ülkede bu kadar farklı insanın olması çok normal bir şey. insanların haklı olarak hakkını arama ihtiyacını anlıyorum ama o zaman iş bir süre sonra yine, daha da beter bir bölünmeye yol açacağı kanaatindeyim. o zaman biz de hakkımızı talep edelim, x'de etsin y'de böyle gider.
yazdıklarım da aksi anlaşabilecek olsa da, gerçekten kendimi turancı, milliyetçi biri olarak görmüyorum. sadece dediğim gibi, türkiye gibi her devlet altında birçok farklı milleti barındırıyor ve bence bu devletin bir kurum olması gereğinden olağan bi yapı.
ikinci olarak, sırf kürt/gay ya da herhangi bir azıklıktasın diye ille de "hdp benim partim hörörörö" dümdüz gitmeni anlamlandıramıyorum. evet, diğer partiler de baktın mı hiçbiri ne benim ne senin tamamen düşüncelerini, ideallerini karşılamıyordur ama zaten işte olay burada ortaya çıkıyor, kendini bir şeye ait hissetme zorunluluğu. evet, vatandaş olarak senin mecliste, ülke yönetiminde söz sahibi olman en doğal hakkın ve kendine-en yakın diyelim-partiyi destekleyerek bunu onlar üzerinden yapıyorsun diyelim, ama gerçekte o adam seni ne kadar temsil ediyor? toplumun geneliyle birlikte senin iraden, senin ideallerin orada ne denli hayata geçiyor? bu zamana kadar hiçbir milletvekilinin toplumun birebir aynası olduğunu göremedim (hatalıysam seve seve öğrenmeye açığım). eğer hdp öncelikli olarak lgbtileri savunsa, gerçekten sözlükteki bu denli yoğunluğu anlayabilir, bizzat destekler ve önlerinde şapkamı çıkartabilirdim ki ancak "halkların, azınlıkların" hakkını savunma adı altında biz yine ikinci, hatta üçüncü plandayız. değil hdp hiçbir parti bence en az önümüzdeki 20-30 yıl içerisinde(ki kimse bu kadar beklememeli) seni sevdiğin adamla evlendirebilecek, seni anayasada ve hukukta, gerçek hayatta herkesle aynı seviyeye koyacak, öyle erkek arkadaşınla beyaz çitli ev ve 3 çocuk gibi toz pembe hayallerini gerçek kılmayacak. sözde özgürlükler ülkesi amerika'da bile böyle bir kabullenme ortamı yok, avrupa'nın da biraz daha iyi olduğu söylenebilir. o yüzden "hdp'ye oy vermeyen eşcinsel" dışlaması, kötülemesini doğru bulamıyorum.
üçüncü olarak, bunların hepsi bir yana, bir bebek katilini öncü edinen bir oluşumu ben kabul edemem, hayatım boyunca da edebileceğimi sanmıyorum. her ne kadar hakkında çıkan şeylere rağmen demirtaş'ın birçok söylemini, politikacılığını bir yere kadar doğru, beğenilir bulsam da "apo'nun heykelini dikeceğiz"den sonra bende film koptu. evet, barajı geçmelerini, iktidara karşı olmalarını gerçekten takdir ediyorum ama özgürlük kisvesi altında köyleri tarayan, nicelerini katleden, terör örgütünün başıyla ilişik olan bir yapılanmayı ben kabul edemiyorum ne yazık ki. eğer öcalan ile bu bağ olmasa, barış sağlanması yolunda etkisi azalan pkk'ya rağmen hdp'yi gerçekten anlayabilir ve kabul edebilirdim bir yere kadar sözlük. ama edemiyorum. aklıma çocukken o dönen haberler, üst üste kadın cesetleri, kucağında bebeğiyle anne ve duvarda apo, pkk yazıları geliyor. diyeceksiniz ki, kürtler'in canı yanmadı mı? yandı, hem de allah bilir nasıl , hele de şu son birkaç senede, ama cana karşı can alarak özgürlük kazanılmaz, adalet sağlanmaz benim düşüncem. doğru demek bana düşmeyebilir ama en azından makul değil bu olanlar.evet geçmiş geçmişte kaldı, önemli olan geleceğin neler getireceğidir ama benim gözümde geleceği şekillendiren de geçmişteki etkilerin tepkisidir.
eğer bıkmayıp, sonuna kadar okuduysanız ve kendimce bakış açımı bir nebze de olsa anlatabildiysem; düşünceniz ne olursa olsun yine de teşekkürler.
arkadaşlık anlamında, biriyle gerçekten bitmişse hiç tereddüt etmeden sildiğim, benim için önemsiz olan bir konudur, çünkü o resim artık geçmişte kalmıştır ve her bakışta o zamanları hatırlayıp iç çekmek-hatırlamak bana geçmişe takılmak gibi geliyor. hele de o kişi bu durumda suçlu olan ise.
eğer resimde çok iyi çıktığımı düşünüyorsam resmin kendim olan bölümünü kesip ayırma bencilliğini de yapmışlığım vardır...
göbeğine rağmen iyi gözükmek için elinden geleni yapan erkektir. kendi beden ölçüsüne göre olduktan sonra slim fit ile olduğundan bir nebze de olsa zayıf gözükebilir kişi(ki 120 kiloyu görmüş ve o zaman bile slim fit giyebilen bir kişi olarak söylüyorum). çiroz ve skinny gömlek içindeki dar gömlek beylerden olmaktansa, en kötü senaryo azıcık göbeğiniz belli olsun daha iyi!
yaşadığım onca başarısız date sonrası geçen sene bu zamanlar son çare ''bi de burayı deneyeyim'' derken pek de bir şey yaşamayıp; son 3 ayda beni allak bullak eden arkadaşla tanıştığım mecra olmasından da yeri bende ayrı. canımsın tinder. her açtığımda '' it's going down, i'm yelling tindeeeeeer'' diye bağırasım geliyor bir ke$ha'ymışcasına. kendimi ne zannediyorsam.
bu arada algoritmasında mı neyindeyse bi sorun olduğunu düşünüyorum zira %100 masc, saglamtip, gaybro bir errrkek olmama rağmen karşıma bazen kadınlar, hetero hetero abiler falan çıkıyor bir kendimi sorgulamama neden oluyor. gereğinin yapılmasını rica ediyorum yetkililerden.