dil kullanımla gelişen bir varlık olduğunu göz önüne alınca türklerdeki eşcinsel takıntısının boyutunu anlamayı mümkün kılan zenginlik. mesela eskimolarda karı tanımlamak için ya da mısır dilinde deveyi tanımlamak için onlarca sözcük var. neyi kullanıyorsan, ne gerçekliğinse dile onu sokuyorsun.
özür dilerim baba
yola çıkmak zorundaydım
gecenin içine
dalmam gerekiyordu
dalmam gerekiyordu
o uzak ülkelerde
geçirdiğim saatlerde
yaprakların hışırtısını dinler
huzuru bulacakmışım sanırdım
ege köylerinde hiç anlamadığım sekilde hem evin içinde hem de avluda/ balkonda bir tane olan soba çeşidi. sıcaklığı ve içinde pişecek şeylerin lezzeti bas döndürür.
homofobi ve önyargıyla ilgili başlık açarken bile homofobik olunabileceğini bir kez daha gösteren başlık. iğneyi kendine çuvaldızı başkasına batır. top damgası nedir allah aşkına? damga nedir? napiyoruz biz burada. top diyen insanları elestirirken bunları demek hangi aklın ürünüdür. igrencsiniz ibneler.
son ayı sözlük ankara zirvesinde tanıştığım ve akabinde pembehayat kuir festin kısa film gösterilerinde vakit ayırma fırsatı bulduğum yazar. gerçekten çok sıcak kanlı ve dolu bir adam. dinledikçe, yaşadıklarına şaşırmamak elde değil. adım adım, yavaş yavaş kendini bulmaya çalışmış tüm hayatı boyunca ve ben başardığına inanıyorum. umarım bundan sonraki hayatında iletişimimizi koparmayız, güzel şeyler paylaşma konusunda bu kadar istekli insanların sayısı çok az. iyi ki tanışmışım dediğim, okuldaşım yazar.
şu sıralar tek düşündüğüm şey yok olmak. kimsenin canını yakmadan hiç var olmamış olmak istiyorum. çok yorgun olmam mı buna neden oluyor yoksa başka sebepler mi bilmiyorum fakat tüm gün ve geceler kafami bu düşünce dolduruyor. çok çok neşeli görünüyorum fakat içimde sürekli derin bir hüzün var. mutsuzluk da değil, mutlu bile olsam o hüzün hep orada. aslında en çok yoran şey de o ya... hayattaki en büyük keskem, keşke var olmasaydım.
itiraf, itiraf başlığını günlük olarak kullanınca suçluluk duyuyorum.
büyük lokma yiyip, büyük konuşmaması gereken geydir. kimin ne zaman kimi seveceği belli olmuyor sonuçta. feminenlerden hoşlanmıyorum diye kendini kısıtlamasa daha mutlu bir insan olabilir aslında.
son 3 ay öncesine kadar yaklaşık 8 aylık bir süreç için de facto olarak, son 3 ay ise resmi olarak gerçekleştirdiğimiz eylem. kolay değildir. ama zor da değildir. tamamen kişilere bağlı olmakla birlikte partnerlerin ayrı bireyler olduğu unutulmadığı ve buna bağlı olarak kişisel alan ''çok fazla'' ihlal edilmediği sürece (her ne kadar kısıtlanmıyor desek de evini, yatağını, düşüncelerini, hislerini ve vucudunu paylaştığın insan sonuçta) gayet de güzel giden şeydir. otogarlarda, dolmuşlarda, sinemalarda, kafelerde geçirilen onlarca saatten sonra aynı evi paylaşıp, birbirini görmek için hiçbir çabaya gerek kalmadan olan bütün gücünü partnerine yansıtabileceğin bir ortam oluşturmaktadır ve karşındaki insanı çok daha iyi tanımana vesile olur. fakat en çok dikkat edilmesi gereken unsur bana göre; ayrı zevkleriniz sadece kendinize ayırdığınız vakitlerinizin olması, olabilmesi. ayrı ayrı arkadaşlarınızla görüşebilmeniz veya kendi başınıza vakit geçirebilmeniz. çünkü bir süre sonra buna ihtiyacınız oluyor. kendinizi birbirinize kapatmayın. birbirinizi tüketmeyin, insan asalak bir yaratık olmaya çok müsait. sadece seviyorsunuz diye sömürülmeyin ve karşınızdakini sömürmeyin maddi ve manevi olarak. ha bir de son olarak sevgiliniz sizinle yaşamasın, siz sevgilinizle birlikte yaşayın.
henüz eve döneli iki gün oldu, iki gündür salondaki kanepede yatıyorum. bu gece dayanamayıp anne artık odana gider misin yalnız kalmak istiyorum dedim. gözlerime bakıp daha çok yalnız kalacaksın dedi. bu güne kadar hiçbir şey bu kadar canımı yakmamıştı.
kürdü de türkü de leş olan ideoloji. hele hele, kendi seçiminden kaynaklı olmayan özelliklerinden dolayı ayrımcılığa maruz kalmış insanların nasıl milliyetçi olabildiklerini aklım almıyor. galiba insan olmamızın önemini kavramak önemli olan. cinsiyetsiz, milliyetsiz bir toplumun varlığı anca o zaman sağlanabilir. haydi ne mutlu insanım diyebilene.