porter

Durum: 1553 - 0 - 0 - 0 - 31.08.2019 00:34

Puan: 25466 - Sözlük Kaşarı

14 yıl önce kayıt oldu. 2.Nesil Yazar.

3d artist
  • /
  • 78

ayı sözlük caps

http://ayisozluk.com/lnk/ac697f

(bkz: parçala beni behçet)

ayı sözlük itiraf

biri var, acayip derece de etkileniyorum ondan; mimiğinden, gülüşünden, vücudundan tahrik oluyorum. öyle ki, instagram da, entyrlerine, twitter da, sayfasına denk geldiğim de hızlıca geçmeye çalışıyorum onun bağlantılarını, yazdıklarını. yapmazsam biliyorum ki, önüne geçemeyeceğim bir umutsuzluğa sokacağım kendimi. şimdilik ismini vermek istemeyen izleyici modunda ona karşı hayranlık beslemeye devam edeceğim o da beni haberi olmadan tahrik etmeye.

sözlükte aigai ile başbaşa olmak

parliament reklam kuşağına girdiğinin belirtisidir. çanlar cennet * dizisinin oyuncusu aigai için çaldığının habercisidir. hızla terkediniz sözlüğü.

izmir

evimde misafir ettiğim, dosttum saydığım yazarların; scherzo, hunkalunka, smokebl'ın sıcağından dem vurduğu, uyuyamadıklarından hayıflandığı ege'nin en güzel şehri.

ayı sözlük yazarlarının şu an okuduğu kitaplar

başlıkları alt alta okumak

. ayı sözlük whatsapp grubu
. kursak

*

karpuzsever

dün akşam o hırçın, delicesine sarılışımızın buluşma ritüelini izmir'e gelmesiyle gerçekleştirdiğimiz ayıcığım benim. elitlik yapacağı tutmuş olacak ki majitosunu beğenmemiş istanbulun varoşu olduğunu her fırsatta belli etmişliği ile daha çok sevdiğim dosttumdur. elden bırakmadığımız dedikoduları gece boyunca şuh kahkahalarımız ile taçlandırdık tabi eğlencemizi de.

ayı sözlük whatsapp sohbet grubu

benim de içlerinde bir süre yer aldığım fakat, çalışırken sürekli mesaj sesini duymama neden olup, dikkatimin dağılmasına sebebiyet verdiğinden ayrılmıştım. *

sevgili öyküler

feridun düzağaç'ın beni rahatta dinleyin albümünde bulunan en güzel şarkılardan biri. defalarca dinlenenisi, bağıra bağıra söylenesi bir şarkı.

durgun gecelerde gökyüzüne sesini
çaresiz çırpınan ezgilere nefesini
versen de duysam sevgi hikayene
inanırmıyım dersin
yalnız akşamlarınmın yolu olsan
akıp giden çırpılara arkadaş olsan
taşsan yüreğimden seni paylaşsam
pay olurum dermisin
sevgi sorular sorsan gizlemesem
bana öğütler versen dinlemesem
yüzüme dokunsan hissetsek birer birer
sigaramı yaksan boğulsak beraber
sevgi sıcak sarsan üşümesem
sensizliği asla düşünmesem
soluğum olsanda beni yaşasan
yeniden doğmak istermisin
sevgi

2. nesil

en eğlenceli ve sözlüğün tadını aldığım zamanlardı ve tanıdığım mükemmel insanların nesli idi. sonradan ne o tadı ne de o hissi yaşatabildi.

senin şarkın

insanın içini acıtan fakat dinlemekten de kendini alıkoyamadığı feridun düzağaç şarkısı.

"sesimi öpsen şarkın olsam"

millet koşun sözlükte kavga var

yeni yazarların bilmediği fakat eskilerin bildiği, zamanında olay yarattığımız kavgalardandır. özellikle bilen bilir ahmetonskinin saçını başını yolma zirvesi düzenleyip, kavga edeceğimizi, gruplara ayırdığımızı, tarafların seçildiği mahalle kavgalarındandı. ah ne günlerdi, özledim o çirkeflikleri. *

uçak diyalogları

istanbul'dan izmir'e dönüşümde yorgunluğum da cabasıyla 1 saat de olsa uyurum mutluluğuyla uçaktaki yerime yerleşmiştim. kalktıktan bir 10 sonra arkadaki 4 kişilik amcaların gürültülü bir şekilde konuşmaya başlamaları ile sinirim zıplamıştı bir de bonus olarak sinir bozucu kahkalarını da araya sıkıştırıyorlardı. sadece benim değil yanımdaki kadınında dikkatini çekmiş olacak ki göz göze gelip çaresizce yüzümüzü buruşturduk. sonra susmak bilmediler bir türlü ineseye kadar konuştular.

yalan

kimse söylememiş. çok güzel bir feridun düzağaç şarkısıdır.

ne kaybetmeler buldum ben
bir elim bile kayıp gitti ötekinden
her şehre bir çakıltaşı fırlattım
aslıda hiç olmayan denizimden

bir film şeridi gibi geçiyorum şimdi
olmayanlarımın içinden
çok isteyince oluyordu hani!
söyle nerdesin hiç gelmeyen?

bu şarkılar hepsi yalan
seni benden neden alıkoyar zaman?
kapım çalmaz
gelen olmaz
yoksun diye iştahsız sabah olmaz
zaman
ama bıktım karanlıktan!

ayı sözlük itiraf

son bir kaç aydır resmen emekli memur kafası yaşıyorum. bu durumdan hiçte rahatsız değilim. işten çıktığımda eğlenceye, akmaya, kopmaya gitmek yerine evime gidip; sakinliğin, sessizliğin içinde olmak istiyorum.

patlican

izmir inciraltında bulunan kahvaltı mekanı.

ramazanda içki içmeye devam ediyoruz kampanyası

izmir için ramazan bile olsa farketmeyen eylem.

bir eşcinsele açık mektup

ibretlik mektup:

"adım aysun. dinime inanan 5 vakit namaz kılan, dinimin gerekliliklerini yerine getirmeye çalışan bir insanım. açıkçası profilim pek itü sözlük yazarlarının profiliyle örtüşmüyor farkındayım. ancak yine de elimden geldiğince burda insanlara bir şeyler anlatmaya ve onlara yardımcı olmaya çalışıyorum. bu hikaye de aslında bu şekilde başlamıştı...

her şey bir gün eşcinsellik başlığında bir yazarın eşcinselliği ve gay'liği övmesi bunun ne kadar doğru ve normal bir şey olduğunu anlatması ve eşcinsel evliliklerini savunmasıyla başlamıştı. aslında bu tarz onlarca giri vardı ama nedense o yazar beni cezbetmişti. bir an için onu kurtarabileceğim düşüncesine kapılmıştım. en kötü ne olabilirdi ki terslenirdim zaten tercihlerim, yazdıklarım yüzünden onlarca kez terslenmiştim itü sözlük'te bir kez daha terslenmem beni etkilemezdi.

hemen mesaj attım bu yazara kendisinin de izni ile mesajı kopyalıyorum:

"merhaba,

... numaralı giri'lerinizde eşcinselliği övücü şeyler yazdığınızı gördüm. belki beni yadırgayacaksınız ama ben islam'a inanıyorum ve dilerseniz dinimizde eşcinselliğin yeri ile ilgili sizinle muhabbet etmek isterim. hem kim bilir belki sizi bu yoldan döndürüp hayırlı bir iş yapabilirim.

umarım yanlış anlamazsınız iyi günler dilerim. "

aynen bu mesajı göndermiştim. ardından bana attığı cevabı gördüğümde yaşadığım şoku hala unutamıyorum:

"pis homofobik siz dinciler hepiniz böylesiniz kendiniz gibi olmayan herkesi dışlayıp ötekileştiriyosunuz. madem öyle sizin dilinizde konuşayım allah beni böyle yaratmış ben bir eşcinselim. eğer allah hem beni böyle yaratıp hem de cehenneme gönderecekse yapabileceğim bir şey yok size iyi günler!"

sadece ona allah'ın kelamlarını anlatmak istemiştim ama ne homofobikliyim kalmıştı ne ötekileştiren dinciliğim. açıkçası beklediğim bir tepkiydi bu. ama ben yine de vazgeçmedim artık ya küfürler eşliğinde geri dönecektim ya da bir kişiyi yolundan döndürüp allah yoluna girmesini sağlayacaktım. hemen şu mesajı yazdım:

"yanlış anladınız, ben herkese allah (cc) tarafından özgür irade verildiğini ve herkesin tercihlerine saygı duymamız gerektiğini düşünüyorum. kesinlikle homofobik bi yaklaşımım olduğunu düşünmüyorum. eğer böyle bir tutum içinde olduğumu düşünüyorsanız özür dilerim. ben sadece dinimizin güzelliğini anlatmak amacıyla size yaklaşmıştım kötü bir niyetim yoktu."

bu şekilde yazıp göndermiştim mesajı. o mesajdan sonra kendisi de biraz yumuşayacak olmalı ki benden özür diledi. sonra normal muhabbet etmeye başladık. aslında ben anlatıyordum o dinliyordu daha çok. ona islamın gerçeklerini, güzelliklerini anlattım. dinimizin eşcinselliğe karşı bakış açısından bahsettim sodom ve gomore'yi anlattım. eşcinsel insanların kesinlikle sıcak bir yuvaya kavuşamayacaklarını, çocuklarının olamayacağını ve nesillerinin devamını sağlayamacaklarını söyledim. evlatlık alabilirler belki ama hiç bir zaman kendi çocukları olmayacaktı. ben bunları anlattıktan sonra bana hak vermeye başladı. sonra o da kendi hikayesini anlatmaya başladı.

küçükken sessiz ve içine kapanık bir çocukmuş. kızlar kendisine hiç ilgi göstermiyormuş. anne ve babası da ayrıldığı için ailesinden de gerekli sevgiyi görememiş. sonra lise yıllarında bir gün ateist bir arkadaşının evine gece kalmaya gitmiş. çok fazla içip sarhoş olmuşlar. bu arkadaşı da sarhoşluktan istifade onu öpüp cinsel ilişkiye zorlamış. başlarda biraz utanmış ama sonra hayatında göremediği ilgiyi ve şefkati gördüğünü anlayınca eşcinsel olmaya karar vermiş. ve öyle devam etmiş.

bu hikaye beni de çok etkiledi tabi ki. onunla tanışmak ve biraz olsun hayatında başka kimseden göremediği sevgi ve şefkati göstermek istedim. sonra onunla bir tatlıcı da buluştuk. saatlerce dertleştik, konuştuk. yüzünde bir bebeğin masumluğu vardı. eşcinselliği savunan adam gitmiş yerine bilinçli, arayan sorgulayan bir akıl gelmişti. hatta konuşmanın bir yerinde bana aynen şunu sordu:

-ben çok günah işledim aysun çok pişmanım. allah beni affeder mi? bu kadar sapkınlığımı günahımı bağışlar mı?

ona allah'ın ne kadar affedici olduğundan bahsettim. kesinlikle ümidini kesmemesi gerektiğini ve bol bol tevbeyi istiğfar yapması gerektiğini söyledim. o gün ayrılmadan kendisine bir kuran-ı kerim verdim ve okumasını rica ettim.

ricamı kırmadı. yaklaşık 3 günde kuran'ın türkçesini okuyup bitirdi. daha sonra ise namaz'a başladı. hatta hayatı boyunca kılmadığı tüm namazlarını kaza etti. yine arada görüşüyorduk. kendisi çok değişmişti artık o eşcinselliği savunan insan gitmiş yerine sohbetlere katılan kuran'ı hatim eden bir insan gelmişti.

ve işte yine bir gün buluştuğumuzda elinde bir hediyeyle gelmişti. bana baktı ve konuşmaya başladı. aysun dedi önceki hayatımda çok büyük günahlar işledim biliyorum. yanlış seçimler yaptım bilinçsizdim dünyada savruluyordum amaçsızca. ama sonra sen çıktın karşıma hayatımı değiştirdin doğru yolu bulmamı sağladın. artık allah yolunda yürüyen bir insanım allah'a şükürler olsun. ama artık geriye yapmam gereken tek bir şey kaldı. önceki eşcinsel hayatımın üzerini kökten çizmek ve peygamber efendimizin sünnetini yerine getirerek bir yuva kurmak istiyorum. biliyorsun hayatım boyunca görmediğim şefkati ve yakınlığı senden gördüm. belki beni önceki hayatımdaki tercihlerim nedeniyle yargılayacaksın bunu yaparsan da anlayışla karşılarım. ama ben seninle bir yuva kurmak ve allah yolunda ilerlemek istiyorum.

bunları söylerken elindeki kutudan tek taş yüzüğü çıkardı ve allahın emri peygamberin kavliyle hayatımın sonuna kadar benim eşim olmanı istiyorum, dedi.

sonra ikimiz de ağladık hüngür hüngür. ben tabi ki kabul ettim teklifini sonuçta allah kaderimizi bu şekilde çizmişti bana ne söz düşerdi ki? nikahımız kıyıldı ve yaklaşık 3 ay içerisinde evlendik.

arada yine eşimle itü sözlük'e girip insanlara doğru yolu göstermeye çalışıyoruz. beraber her gün sabah namazına kalkıyoruz. geçmişi unuttuk ikimiz de. bol bol dua ediyoruz günahlarımızın affolması için. son olarak şunu söylemek isterim ki kesinlikle hiç kimse umudunu kesmesin. şüphesiz allah (cc)'nin herkes için bir planı vardır. ne demişler görelim bakalım mevlam neyler, neylerse güzel eyler."


bir kaç gün önce itü sözlükde bir yazarın açmış olduğu ibretlik başlık * okuktan sonra beni bir gülme tuttu sormayın. sonra bu yazar kızımız ne içtiyse ya da ne kullanıyorsa ben de ondan istedim o kafayı yaşamak istedim. * yorum yapmaya bile değmez düşünceleri var bu kızımızın o yüzden gülüp geçiyorum sadece.

aigai

son iş görüşmesini yarı çıplak yapıp, anlattığında kahkahalarıma engel olamadığım koca ayım benim. kazakistan maceralarını game of thrones'un yeni sezonu gibi beklemekteyim. skype dertleşmelerini de tabi sabırsızlıkla bekliyorum. * *

hunkalunka

çok, çok özlenmiştir. iki günde bir telefon görüşmelerinin dakikaları yetersiz gelmektedir, tez zaman da görüşmek gerek * şu sıralar tezi ile harıl harıl fakülte odasında, koridorlarında gezinip duruyor. e bitir de azizim chatrandom odaları seni bekler hasretle, fazla bekletme. burdan da fahri izmirli ünvanını * verdiğimi belirtmeden edemeyeceğim o kadar çok izmirli vardır ki, etrafında * çok seviyoruz kendisini.
  • /
  • 78

porter

çanakkale geçilmez derlerdi de inanmazdım. yıkıp geçmişsin güzelim kenti. yeter kıskandırdığın dön köyüne!

üstteki yazar

çok seviyorum ahretliğim. izmir'in en en çiğdem'i en en en boyoz'u olur kendisi.

yara

(bkz:kalben) in sonsuza kadar albümünden bir parça, güzel sözleri olan bir şarkı.

kalpsizin biri demişsin hani?
bari, yorgun dargın bakışalım.

orhan pamuk

1 yıl boyunca evinin balkonundan çektiği fotoğraflar yapı kredi sanatta sergileniyor. seçkiler arasında çokta albenisi olan görseller göremedim. birara taksime gidende gezilir artık. gezmek için son gün 27 nisan 2019

grizzly ve lemmingler

ayı sözlük yazarlarına şarkı armağan etmek

@porter izmirin en alımlı yazarı gelmiş hoşgelmiş. savur röfleli saçları..

Toplam entry sayısı: 1553

babanın ölmesi

ne çok isterdim sözlük; babamla yaşayamadığım her fırsatı oğlumla –oğlumla dedim, hep erkek çocuğum olsun isterdim- gerçekleştirebilmeyi. en basit anları dahi, zevkli hale getirebilen o mucize şeyle; dünyaya yeniden doğmuş gibi çocuklaşarak, huysuzlaşarak, mızıkçılık yaparak yaşamayı. çok hassasım bu konuda sözlük, tanıyamadım pek fazla ben babamı.

derler ya, parça parça hatırlanır işte öyle; bana arka odadan sataştığını duyar gibim halen daha “hababam sınıfı başladı gel izleyelim hadi” bende çocuk aklımla gitmezdim yanına. markete giderken onu koşullandırırdım “baba çubuk kraker ve negro alacağız değil mi?” o koskocaman cüssesiyle güler ve “alırız ama fazla şey istemeyeceksin” derdi, sesimi çıkarmaz, onun yanından yürürdüm. sanki korktuğum bir şeyler varda, onun haberi olmaksızın, beni koruyacağını düşünerek sırnaşırdım yanına, çocukluk işte. sonra o gece geldi çattı -pazar günlerini daha bir sevemez oldum o günden sonra- karşımda yığılıp kaldı o koskocaman adam ne olduğunu anlayamadan, idrak edemeden evde bir telaf, kalabalık bir güruh sonrası ise hissiz bir çocuk yüreği. hayatımda ki tek pişmanlığım onu o kapıdan çıkarırlarken “ya bir daha göremezsem, son kez öpsem babamı, çıkarmayın kapıdan” dedim. ama duymadılar, ambulans sesi çoktan mahalleyi baskısı altına almıştı.

gittiler…

bende balkondan ona bakıyordum, vedalaştığımı bilseydim koşmaz mıydım arkasından. babam, yoktu artık. beni koruyacak kimse yoktu, bir baba-oğul görsem hep yüreğim burkulur. muhabbetini duysam o ortamdan gitmemek için zor tutarım kendimi.

sonra sonra anladım ki; yazarın dediği doğruydu;

“işte bende ölüyorum, bir an önce ölmek istiyorum. babamın ardından başlayan bu ikinci hayatın bana neler getireceğini tam kestiremeden. belki de en zor ölümü yaşıyorum. bedenimin yarısını kaybetmiş, bir mucize; geri gel diye bekliyorum. gelmiyorsun, gelmeyeceksin bunu bilmek istemiyorum. kemiklerimi kırarcasına sımsıkı sarılmanı, öpmeni, kokunu, o güzel saçlarının tek bir telini rüyalarımda arıyorum. ve artık öğreniyorum; -öğreneli ve kavrayalı çok uzun yıllar oldu- babanın oğluna öğrettiği en son şeyin babasızlık olduğunu. ve yeniden doğuyorum. babasız bir hayata gözlerimi açıyorum; sensiz, yarım ve olgun..”

küçük iskender

oldukça çarpıcı, duygularının ve düşüncelerinin cesaretini, kaleminin cesaretini aktarabilen şair, eleştirmen gerçek adı da derman iskender över'dir. * şiiri de sevilesi, tekrar tekrar okunulasıdır.


bir nedeni yok yalnızca öptüm

dudaklarım gerisin geriye çekildi; ağdalı bir sıvının ağır ağır örttüğü, korkunun biçim kazanıp ayağa kalktığı ve 'hey bana bir şeyler söylemenin vakti geldi’ dediği zamanlarda bekledim seni; gözlerimi kapadım. bekledim. beklerken, özlemenin hangi geçitleri geçilmez kıldığını, hangi duyguların insanı hayata kazandırdığını, basite indirgenmiş hüzünlerin geceleri dinlenmeye müsait şarkılarla şahlandığını anlatamadım. evet, bilmiyordum. bilmiyordum, kelimelerden arınmış bir cümle kurar gibi sevişmeyi. sevişirken sözlük kullanıyordum hala. ama, seni seviyordum. ve sevdiğimi, sevgimi anlatma telaşıyla hata üstüne hata yapıyordum sana. sana yaklaşamıyordum. yasaklanmıştın adeta. çiğnemeye çalıştığım yasak olsan da, uzak dursan da, o korkunç şeklini korusan da, farketmiyordu hiçbir şey. küçük bir ateş. küçücük bir ateştin sen. sönmekten ürken bir ateş. bir su damlasıyla bütün görkemini kaybedebilecek bir ateş. aşkın mecali kalmamıştı. sessizce sokuldum yanına. acıyla irkildin. gülümsedim. gülümsememe anlam veremedin elbette. kimdi bu? ne istiyordu? tanımadığın biri. hatıralarını darmadağın etmeyi planlamış bir yabancı. fuzuli bir beden, karşındaki. usulca uzandım,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

kimi geceler penceremden uzayı seyrederim. uzayın adını ben koymadım. uzayın adını yıldızlar, gezegenler kendi aralarında kararlaştırmışlar. rahatlatır beni o. bütün yağmurlar, uzayın derinliklerinden gelip yağar diye düşünürüm. yağmurlar başka galaksilerden gelip yağar. romantizme uyum sağlamak için de değil. öyle. işin gerçeği budur. yağmurlar, bu dünyaya ait sanma. bembeyaz bir yalnızlığın olmalı senin de. lekesiz bir yalnızlık. lekelenmeye müsait bir yalnızlık. tedirginliğini buna bağlıyorum seni seyrederken. pişmansın. pişmansın kapıp koyveremediğin için sanki. elinde olsa, avaz avaz bağıracaksın sokaklarda. 'neyim ben? ! ’ diye haykıracaksın. olmuyor tabii. olmuyor. sıyrılır gibi lüzumsuz bir yerden, sıyrılıp kendi affına sığınıyorsun. beni anlayacağın günler gelecek. beni de göreceksin. benimle tamamlanacak bir şeye benziyorsun çünkü. korkma lütfen,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

çocukluğumdan söz etmek isterim sana, eğer sıkılmazsan. bir gün otururuz evde, ben sana hayatımı anlatırım dakika dakika. kaç yaşımdaysam, o kadar yıl sürer konuşmam. çay pişiririz. çaydanlığa su yerine votka koyarız sen dilersen. sonra da sen anlatırsın: sevdiğin filmleri, sevdiğin parçaları, sevdiğin canlıları, sevdiğin... hep sevdiğin şeylerden konu açarsın. ben sıkılmam. ben seninle sıkılmamayı seni ararken öğrendim. seni hayal ederken keşfettim sıkılmamanın azametini. bir insan, bir insanı sıkamaz. bir insan canı isterse sıkılır. hacimler açarım sana içimde, dolman için, oraya akman için. hacimler açarsın bana; çağlayarak gelirim. endişelenmen gereksiz,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

olması gerektiği kadar fedakar biriyim aslında; daha fazlasını umma açıkçası. endişelerim, ideallerim, halletmeye çalıştığım meselelerim var. başkalaşmaya çalışıyorum. gözardı edilmiş tutumlar edinmek hoş. değişmek, hiç de zor değil. yalnızca özgür olabilsem, sorun kalmayacakmış gibi sanki. anlaşılmak istiyorum: sevdiğim bir şarkıyı herhangi biriyle paylaşırken aynı duyguları hissetmek arzusu bu. evet, tıpkı bu. sese, ahenge kapılırken, kendini müziğin ritmine verirken yanında bir diğerinin olabilmesi; görkemli bir anda birlikte sadeleşebilmek. birlikte dansedebilmek gibi. sen hastayken başucunda birinin sabaha kadar oturması gibi. arada bir alnındaki teri silmesi, üstünün açılmamasına dikkat etmesi gibi. bir başkası için hayatta kalma çabası gibi sanki. ölmek için değil, yaşamak için uğraşmak gibi. ummadan, hayal etmeden, sıradan, olduğu gibi.doğal. ve ciddi. ciddi ciddi hayatla mücadele edebilme gücü. bu gücü yanyanayken yaratabilme yeteneği. ben bu yeteneğin bir parçası olarak sokuluyorum sana. masallarla geliyorum. efsanelerle geliyorum. herhangi bir insanın birikimiyle geliyorum aslında. artniyetsizim. inan,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

bazı sorulara cevap bulamadım; kuşkusuz gerekli de değildi bu. soruyu soru halinde bırakıp sahici yanını korumaya çalışmam, cehalet mi sanıldı acaba? ! bedenlerin bedenlerden istedikleri, ruhların, ruhlardan çıkarttıkları, karşılıklı acıların birbirlerinin etkisini arttırdıkları vakitlerde düştün aklıma. aklıma yayıldın. ne kaybedebilir, ne kazanabilirdim ki artık: ortadaydım işte! bir başkasının mal varlığına dönüşmeden yaşayabilmenin yalnızlığıydı bu. hayır! melankoli diye adlandırma bu durumu; ortak bir açı yakalayamama sorunu galiba. her kadın gibi doğurmak hevesi, her erkek gibi dağların doruklarında biraz gözden ırak hüzünlenme denemeleri aslında. kusura bakma, kafam biraz dağınık,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

insan inandığı şeyler uğruna muhteşem hatalar da yapabilir. kızmamalısın. darılmamalısın eğer bir kardeşlik varsa aranızda. sevgi, hoşgörü takıntıları da değil. bir elmanın kırmızı olması, bir gülün öyle kokması, bir derdin halledilmesinin ardından gelen ferahlık kadar sıradan ve güzeldir hata yapmak da. aşka çılgınlığın yakıştığı çağları neden unutalım? neden tarihin çuvalına tıkalım tatlı serseriliği, az biraz sergüzeşt olmayı? ! ilımlılık mı kurtaracak insanlığı? alttan alma mı örtecek bunca çirkefi, zorluğu, belayı? demokrasi, senin saçlarından güzel olamaz. senin yüzünden daha güzel olamaz krediler, faizler, repolar, tahviller. dünyanın en uzun gecesi 21 aralık değil, beni terkettiğin gecedir. beni üzdüğün, yorduğun, yıprattığın gecedir. bir kabahat mi gerçekten kendi dışında birine hayranlık beslemek? ! gerçekten kırıyorsun beni,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

birinin peşindeyim ben; tanımsız bıraktığım birinin. sessizliğin doyurduğu, biçimli ve endişeli birinin. düşüncelerimi zapteden, kelimelerimi korkutan birinin. yanında huzurlu uyuduğum, mutlu uyandığım birinin. onunla olmakla, onunla birlikte yaşamakla gizli bir gurur duyduğum, asla kıskançlığa ya da sahiplenmeye dönüşmeyen bir tutkuyla bağlandığım birinin. onu arıyorum göğe her baktığımda; bir melek gibi uzanıp yüzüme dokunacağını tasarlıyorum. bütün aşkların payına düşen şiddetten arınmış, başkalarına aynı/ birbirimize farklı koktuğumuz bir sevginin yolu bu. cesaretimi ondan alıyorum pervasızca ve yine ona ben cesaret veriyorum mücadele ruhunda. bir sır gibi saklıyoruz misafirliğimizi. hüzün bitince geri döneceğiz çağımıza. insanlığa karışmaya hazır yapışık kalpler taşıyoruz aşkımızda. bizim aşkımız hakikaten beden gücü gerektiriyor akıl kadar. yapacak çok işimiz var. dövüşecek çok düşmanımız var. kucaklayacak çok arkadaşımız var. bizim sebebimiz bu. bizim fazlalığımız bu. belki de iksirimiz. kanayan yüzlerle çevrili bir gezegende, fırtınaya karışan bellek tozlarımızla, erdemlerimizle, ideallerimizle ayaktayız. yalan söylemiyorum

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

evet, sen de isterdin sanırım huzurlu yaşayabileceğin bir hayatın planlarını yapabilmeyi; kolaya indirgenmiş, biraz fazlayı aşırılıkta aramayan, ölçülü bir heyecanla kritersiz bir maceraya aday kahraman olmayı. “rüzgara dur, yağmura yağma, mevsime değiş” demeyi; doğru, hepimizde biraz tanrıyı kıskanmak var galiba. bütün günahlar da buradan kaynaklanıyor adeta. hırslarımızın, çekincelerimizin odağı burası. kazanmaktan çok, kaybetmeyi göze alabiliyoruz. çikolata bile kurtlanabilir. dondurma erir. çiçek solar. galiba önemli olan, onları yerinde yaşamak, yerinde korumak! birer hatıraya dönüşseler bile! kaç ölüme kaç doğuma şahit olduğunu hatırlayabiliyor musun? sevmek, ifade edebilmek kadar, ifadeyi unutmamaktır da.

şimdi sessizce uzaklaşmalıyım. çünkü beni anlamadığını, anlamak için uğraşmadığını, hatta bunu önemsemediğini biliyorum. aynı otobandaydık ve birimiz birimizin yanından geçip gitti. hafızasızlığı, gurur saymanın adil yanı! . hangimiz süratliydik; önemi kalmadı. hangimiz daha özveriliydik; bunun da.. umarım mutlu olursun. bunu bir çöküntü anında da söylemiyorum. hiç kimse aldatmadı ötekini; yalnızca böyleydik işte! . yüzüme öyle bakma nefretle,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

benden uzaklaştıkça, bana ait olandan yakanı sıyırdıkça rahatlayacağını, herşeye yeniden başlayabileceğini sanıyorsun. kimbilir, doğrudur belki de! . adımın yaşamadığı, adımın özlemle anılmadığı yerlerde kime umut verebilirim ki zaten? romantizmin tehlikesi büyük! romantizmin tehlikesi büyük! romantizmin esrarı büyüleyici! romantizmin kanına girdiği insanlar bencil ve hırslı!
ben seninle birlikte yaşlanabilecek kadar erken yola çıkmayı istemiştim; maceramız uzundu çünkü. maceramızın tahakküm altına alınamayacak kadar mükemmel olması, donanımımızla ilişkiliydi. ynni, sen ne kadar sevecensen, ben ne kadar yıpratıcıysam.. o da o kadar mükemmeldi. özveri denebilir buna. evet, buna özveri demek beni mutlu ediyor. insan, özverinin çocuklara ad olarak verilebileceği bir dünyada tanımını kaybediyor. bu kaybedişteki kaosun ritmiyle çekiliyorum sana. sen bir mıknatıssın şeffaf ve ben, çekilirken sana içimdeki alelade metal parçalarıyla, kan şekerim düşüyor, ağzım düşüyor, ellerim.. en çok da ellerim düşüyor! . sakın ha üstüne alınma,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

ben seni kırmak için yaratılmadım. uzun zamandır seni planlıyorum haksızca; cezalandırılacak kadar mı yabancı, tanınmaz ve suç yüklüydüm? ! belki; seni çok yıprattığımın, bıraktığımın elbette farkına vardım, ama herşey mi benim aleyhte varoluşumla açıklanabilir? ! beni, başta sana olmak üzere kimliklere karşı saldırganlaştıran koşulları tek başıma ben mi oluşturdum? seni kaybettim. bunu biliyorum. seni kaybettiğimi sen çekip gitmeden önce de biliyordum. ortadaydı. bedel ve kefalet ortadaydı.. senin hakkında bir satır yazmamaya çalışmamın nedenini hiç düşündün mü? ! sana ait olanları içten içe koruma uğraşı mıydı sanki bu: kuşkusuz. hala da saygıyla ağlıyorum. büyük bir tesadüfe yenildim, büyük bir eksen kaymasıyla, sihirbazın şapkasında sıkışıp kalan tavşan gibi,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

elbette kızıyorsun bana; belki en çok da bu zayıflığıma kızıyorsun: tedirginliğime, seni kaybetme endişeme, telaşıma, şaşkınlığıma, titreyişime, ürpermem, anlamlarını anlamamış kelimelerle yetinmeme, müzakerelerde bulunmama, buhranların yorduğu bir gençlik yaşamama, bilincimi sana yönlendirmeme, sürekli sürekli içmeme, kelimlerin kifayetsiz olma durumuna, vesaireye vesaireye.. inadıma öfkeleniyorsun. seni bırakmama, seni özgürlüğüne salmama hiddetleniyorsun. bu da aşk işte! bu da entrika! bu da soysuzlaşmanın, aşkın getirdiği dalaveralarla kendine kilitlenmenin başka bir çeşidi! peki anahtar nerede sevgilim? ! peki anahtarın üzerindeki yivler kimin eseri? ! dur, dur, bağırma,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

bunlar da geçecek şüphesiz. seni unutmama kaç yüzyıl kaldı ki.. bir küsme, bir burulma biçimiyle gidişinin ardından şehrin gri cephelerine fevkalade ağır bir el bombası gibi düşen bunaltının bıraktığı korkunç acının unutulmasına kaç yüzyıl kaldı ki.. yaralandım. bütün noktalarımdaki nöbetçiler de yaralandı. çığrından çıkmış bir ayaklanma gibi ağlamakta yalnızlığım. bir gerçek aramıyorum felakete. bir bahne göremiyorum arkadaşlarımın beni teselli etmek için söyledikleri kelimelerin hanesinde. ama yokluğunu doldurmuyor sevda siyasetinin hançerleri. ama bilemiyorum yağmurun ardından artık hangimiz suçlanacak.. eğer hissediyorsan,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

ben sende ardı arkası kesilmeyen bir korku sevdim. ben bir cüce çocuk sevdim sende sıska. şiddetli ve hayret uyandıran manevralarla kendi kanına olan saplantılı aşkını sevdim. o rutubet kokan loş yüzündeki kanalizasyonları, az kelimeyle kurduğun cümlelerdeki gizli soru işaretlerini, barlardan çatlak bardak gibi atılmayı beklemeni, serserice patlamalarını, yuttuğun toplu iğneleri ve bir film hilesi hissi uyandıran utangaç hasret pozlarını sevdim. dokunamadım sana. parmakuçlarım neşterdi çünkü. kırılan bir kemiğin sesiyle veda ederken,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

son sözüm


bu yaz hazırlıklı olun. beachler’de duyacağımız ve sizinde özlediğiniz ses. işte o :)
*

meme ucu piercingi

en sonunda yaptırdığımdır.

melanie c

ı turn to you sevdiğim tek şarkısı diyebilirim. grup dağıldıktan sonra başarılı işler yapmıştır.

(bkz: i turn to you)

hayattan ve her şeyden bir anda soğutan şeyler

perdenin tamamını yanlış korniş boşluğuna takmış olduğunu farketmek ve sonra hepsini çıkarıp tekrar takmak.

sözlüklerde kürtçülerin artması

kafada şekillenen, sorgusuz sualsiz tek anlamı oymuşçasına "terörist" tanımına yerleşen halk topluluğu. medeniyetsiz oldukları iddiası, medeniyeti sorgulatır bir halktır kürtler. medeniyetin doğduğu topraklarda bin yıllarca ikamet etmiş fakat gelinen noktada belleği zayıf olanların "medeniyetsiz!" ithamlarına maruz kalmışlardır. öyle bir milletiz ki; televizyon, gazete, sosyal ağlarda at gözlüklerimiz varmışçasına öylesine görmeye tahammül edemiyoruz ki bizden olmayan bir ötekini görmeye nefret söylemlerimiz hazır; o kürt çünkü; ülkeyi bölecekler ve kendi devletlerini kuracaklar. o kürt çünkü; pkk örgütlerine destek veriyor. akla kazınan şeyler, birçok nedeni sıralanabilir pekala. haklarında uyanan nefretin nasıl olup da bunca büyüdüğüne anlam veremediğim, veremeyeceğimdir. uyanın artık! bu safsatalar çok geride kaldı. eğer birşeyler yapabileceksen yap. lafla peynir gemisi yürümez
söz konusu sadece kürtlük değil, unutma ki sende bir ötekisin. senin; aşağıladığın, yaşama hakkının olmadığını, hiçbir hukuki hakkın tanınmadığı yerde yaşıyorsun. aynı onlar gibi.

ayı sözlük itiraf

halen daha bıraktığın gibi hatırlıyorum seni. farklı olan; daha çok büyüdüm, farklı gelen; senin evladın olduğum için gururluyum, farklı algıladığım; senin ismin geçtiği zaman, "baba" kelimesinin hecelerini işittiğim an artık daha az yaralanıyorum. alışılıyor baba, hayat herşeyi alıştırıyor insana, fakat onbir yıl önce bıraktığın, seni çok seven küçük oğlunum.

babamı çok özledim sözlük..

babanın ölmesi

ne çok isterdim sözlük; babamla yaşayamadığım her fırsatı oğlumla –oğlumla dedim, hep erkek çocuğum olsun isterdim- gerçekleştirebilmeyi. en basit anları dahi, zevkli hale getirebilen o mucize şeyle; dünyaya yeniden doğmuş gibi çocuklaşarak, huysuzlaşarak, mızıkçılık yaparak yaşamayı. çok hassasım bu konuda sözlük, tanıyamadım pek fazla ben babamı.

derler ya, parça parça hatırlanır işte öyle; bana arka odadan sataştığını duyar gibim halen daha “hababam sınıfı başladı gel izleyelim hadi” bende çocuk aklımla gitmezdim yanına. markete giderken onu koşullandırırdım “baba çubuk kraker ve negro alacağız değil mi?” o koskocaman cüssesiyle güler ve “alırız ama fazla şey istemeyeceksin” derdi, sesimi çıkarmaz, onun yanından yürürdüm. sanki korktuğum bir şeyler varda, onun haberi olmaksızın, beni koruyacağını düşünerek sırnaşırdım yanına, çocukluk işte. sonra o gece geldi çattı -pazar günlerini daha bir sevemez oldum o günden sonra- karşımda yığılıp kaldı o koskocaman adam ne olduğunu anlayamadan, idrak edemeden evde bir telaf, kalabalık bir güruh sonrası ise hissiz bir çocuk yüreği. hayatımda ki tek pişmanlığım onu o kapıdan çıkarırlarken “ya bir daha göremezsem, son kez öpsem babamı, çıkarmayın kapıdan” dedim. ama duymadılar, ambulans sesi çoktan mahalleyi baskısı altına almıştı.

gittiler…

bende balkondan ona bakıyordum, vedalaştığımı bilseydim koşmaz mıydım arkasından. babam, yoktu artık. beni koruyacak kimse yoktu, bir baba-oğul görsem hep yüreğim burkulur. muhabbetini duysam o ortamdan gitmemek için zor tutarım kendimi.

sonra sonra anladım ki; yazarın dediği doğruydu;

“işte bende ölüyorum, bir an önce ölmek istiyorum. babamın ardından başlayan bu ikinci hayatın bana neler getireceğini tam kestiremeden. belki de en zor ölümü yaşıyorum. bedenimin yarısını kaybetmiş, bir mucize; geri gel diye bekliyorum. gelmiyorsun, gelmeyeceksin bunu bilmek istemiyorum. kemiklerimi kırarcasına sımsıkı sarılmanı, öpmeni, kokunu, o güzel saçlarının tek bir telini rüyalarımda arıyorum. ve artık öğreniyorum; -öğreneli ve kavrayalı çok uzun yıllar oldu- babanın oğluna öğrettiği en son şeyin babasızlık olduğunu. ve yeniden doğuyorum. babasız bir hayata gözlerimi açıyorum; sensiz, yarım ve olgun..”

lbt kadın platformu

her zaman ikinci planda kalan lezbiyenler burada da kendilerini bu durumdan ayrıştıramadıklarını görüyorum. sözlüğü eleştirmek adı altında; baskı kurulan bir azınlık olmalarını, saklanma, kendilerini koruma, erkek hegomanyasından kendilerine başka bir özgür dünya yaratma çabalarını hak veriyorum. toplumun kalıplaşmış düşüncelerinden kendilerini nasıl koruyacaklar onu sorarım; “pornografik bir unsur olmaktan” kendilerini nasıl koruyacaklar? eleştirmek her zaman daha kolaylaştırılabilen bir eylem, fakat yanaşılamayan faktörleri de göz ardı etmemek gerekir. sizler kendi facebook sayfanızda sadece kadınsal haberlere, paylaşımlara v.b yer verirken biz burada onun daha fazlasını yaparak; burada var olduğumuzu, espiritürel, eğlenceli, gerekse olayları masaya yatırarak çözüm bulma uğraşındayız. sapıkça diye adlandırılan konuşma öğeleri tamamen kendi aramızda eğlence kriteri taşımaktadır. sözlükte gay olduğu kadar lezbiyenler de var. peki, neden buradalar? biz, sizi kendi dünyamıza alırken, -burada bir ayrımcılık söz konusu değildir- sizin bu savunmanız nedir? penis muhabbeti yapıldığı için mi ? bu noktada bir yere varamazsınız, kendi dünyanızdan dışarı çıkma zamanı gelmiş olmalı ki, siz lezbiyenleri toplumsal alanlar içinde bulunurken görüyorum –beraber zaman geçirdim de geçireceğim de- bir sanal platforma sıkışıp kalmak niye? ufak bir detay; hepimizin aynı baskı altında olduğunu unutmamamız gerekiyor, hepimiz koruma altına almak zorundayız kendimizi ama, bu şekilde değil.
lbt kadın platformu’nun yöneticisiyle karşılıklı oturup, konuşmuşluğum da vardır. kendisinin izmir’deki üniversitelerde homofobi ve transfobi klubü açma girişimini beğeni ile karşılamış, birkaç eşcinsel dostumla bunu desteklemiştik, böyle amacı olan faydalı şeylerin peşinden gitmek gerekmiyor mu? -lezbiyen, gay, biseksüel, transeksüel, travesti- hepimiz ötekiyiz!

izmir'in abartılmış bir balon olması

ayı sözlük yazarlarının profilleri

ohaa boy ortalamalarını görünce yazsam mı diye düşündüm ama yazacağım

178 / 78 / 24

sözlükten soğumak

sözlük, amaç çizgisinden saparak daha başka şeylere yönelip, bir araç muamelesi görmesi üzerine bir süredir entry girmememe sebep olan, doğal akış sürecimdir. son zamanlarda özgür bir platform olmasının hiçbir yansımasını göremediğim ve benim gibi düşünen onca yazarın da aynı düşünce de olduğunu düşünüyorum. sözüm ona; yaptıklarımı göz önüne sermekten çekince duymuyorum. bunu gizleyip örtbas etmekte hatasını bilmez kişilerin yapabileceği bir davranıştır. bir şekilde, eski enerjisini kaybeden sözlüğe birer atıfıımdır illegal sözlerim. sözlük kendi kurallarından bahsederken; kurallara uyulmaması, yazarların * başka zaaflarını gidermek ve bunlara çözüm yolu olarak sözlüğü mekan bellemekte bir etkendir.

sik ve yarak geçen argo deyimleri am ile değiştirmek

alttaki yazara soracaklarım var

1-karamsarlık, kişinin kendi penceresinden baktığı dünya ile alakalı. her pencere farklı bir duygunun tasarımı, ve bu tasarımı önceden nasıl ele aldığında ilişkili de biraz.

2-kendimden yola çıkarak bunu açıklamaya çalışayım; fil hafızası derler ya öyle bir hafızaya sahibim. kişi, olay, mekan farketmeksizin çoğu şeyi hatırlarım. bunun ne işe yaradığını bilmiyorum, ya da hafızamın neden bu denli geçmişteki şeyi, bana hatırlattığını bilemiyorum. kindarlık değil bence. eğer bu hafızanın hatırlattıklarını karşı tarafa öc alırcasına, planlı ve kumpas kurar gibi pusuda bekler gibi zamanını bekliyorsan kindarsındır. ben hatırladıklarımı unuturum çoğu zaman, o kişiyi gördüğüm zaman hep hatırlarım ve kendime göre de, savunma mekanizması yaratırım ya da bir önlem. kötü olmadım hiçbir zaman, çoğu zaman kötülük kindarlığı doğurur.


her zaman kendine söylediğin ve her seferinde inandığın en iyi yalanın nedir?
Henüz takip ettiği biri yok.