sokakta geziyordum. şurda hemen şurada ki ağaçtan düşmüştüm. her yerim incir yapraklarından kaşınmaya başlamıştı. biraz daha yürüdüm sokakta ahh şu duvar eğlenceli sohbetlerimizin geçtiği. ve suradaki sokak direği, sevmediğim bir çocuğu bağlayıp kacmistim bir gece yarısi. ve yanındaki ki bahçe 2. kattan bir teyze üstümüze bir kova su dökmüstü susun diye. gülerek yürüdüm yürüdüm. ve ilk aşık olduğum insanla o köşede karşılaşmam. omuzuma dokunup merhaba tanısalim mi demesi. ve onunla geçen güzel yıllar. hüzünlendim ve yürümeye devam ettim.geriye baktım ne kadar yabancı olmuş bu mahalle bana. ne kadar da değişmiş. oysa her köşesinde eglendigim sokaklar şimdi bana sen kimsin der gibi bakması. biraz keyif biraz hüzün düşüne düşüne yürümeye devam etmem. ah çocukluğum hala suracikta.
-bir yaz günü odamda yatıyorum. elimde şiir kitabı okuyorum bir şeyler. benim uyuz kardeşim geldi bir şeyler söyledi, elimdeki şiir kitabıyla yüzüne yüzüne vurdum. aman tanrım şiir okuyan insandan zarar gelir mi derim şimdilerde, cidden geliyormus kendimden korktum. -yine bir gün mutfakta takılıyorum. kendi kendime bir şeyler söylüyorum. yine kardeşim geldi. bana tatava yaptı bir şeyden ötürü. kızın kafasını aldigim gibi bulasik suyu dolu şeyin içine soktum. ayy içimdeki vahşete bak. bir gün de kızı bıçakla kovalamistim. 4 yıldır uzaktayim şimdi özlüyorum kız çocuğunu.
hiçbir partiye bu konuda güvenmiyorum. her şey iktidarda olmak için. kadına değer veriyorsa iktidar olmadan da yapabilir, peki şimdiye kadar elde tutulur kadını koruyan bir sey yaptı mı hayır. hangi parti yaptı ? sadece kullanıldığımızı düşünüyorum. sözler vaatler bunları herkes diyebilir. gerçekten bir parti ciddi bir şekilde atılım yapsın, sağı solu farketmez burdan türkiye ye gider oyumu kullanırım.
zamanı çok manidar geldi bana. neden mart değil de, nisan.. neden her seçim önceki insanların duyguları sömürme amaçlı bir reklam filmi.. (bkz: millet eğilmez )
ama gece gece çok ayıp bir entry. ilk olarak üniversitede adanalı bir erkek arkadaşımın yaptığı ve bayılarak yediğim yegane güzel yemek.. zaten bir tek onun elinden yedim, ay evini bassam da yine yapsa onlardan bana. nasıl canım istedi ah nasıl.
ibrahim abinin bir röportajını okumuştum. ahmet yıldız'dan sevgiyle, aşkla, içtenlikle bahsediyordu. o an içime bir öküz oturdu.. bu güzel insan dürüst olma çabası ile bir katliama kurban gitmişti. ve bunu gerçekleştiren ise babası idi... bir baba bunu evladına nasıl yapabilirdi ki? bu ölüm kararına nasıl karar verebilirdi. o kararda biz de oradaydık. ailecek, mahallecek, toplumca... bir baba karar vermemişti buna, biz bunu hep birlikte vermiştik. oysa bir baba canından can olan bir evlada nasıl kıyabilirdi ki. o ki; hastalığında başucunda sabahlayan, karnesinde pekiler olunca hediyeler alan, kendisine almayıp çocuğuna alan bir babaydı. bu hale nasıl gelmişti.. onu bu hale biz getirmiştik. belki de içten içe ''elalem ne der'' diyordu..
doğduğumuz andan itibaren bizlere normalmiş gibi olan şeyler öğretildi. biz onları benimsedik. ''normal'in dışına çıkan herkes bizim için tehtitti, biz tehtittik. şimdi ahmet yıldız mücadelesi veriyoruz.. bu düşünceler bizimle olduğu sürece yarın da ahmet yıldız'lar olacak.. bu sistem, bu düzen değişmediği sürece nefret cinayetleri hep olacak.. o mezarda yatan ahmet yıldız değil bizim insanlığımızdır.
dışarıda ötekileştirilen biz neden kendi içimizde de ötekileştirme yapıyoruz?
hani gökkuşağının yedi rengiydik?
daha kendi bireyimize sahip çıkamazken dışarda haklarımızı nasıl savunalım?
bearhairy'i sevdiğim söylenemez. düşünceleri ile aynı düşüncede olmamam nefrette ettirmez. herkes aynı düşünecek diye bir sey de yok. ama hiçbir yazar silinmeyi haketmiyor. (hakaretler, tacizler, nefret söylemi olmadığı sürece)
özgürce yazabileceğimiz sınırlı platformlar varken bir de böylesine sansürü uygun bulmuyorum, bulmayacağım da.
dışarıda ötekileştirilen biz neden kendi içimizde de ötekileştirme yapıyoruz?
hani gökkuşağının yedi rengiydik?
daha kendi bireyimize sahip çıkamazken dışarda haklarımızı nasıl savunalım?
bearhairy'i sevdiğim söylenemez. düşünceleri ile aynı düşüncede olmamam nefrette ettirmez. herkes aynı düşünecek diye bir sey de yok. ama hiçbir yazar silinmeyi haketmiyor. (hakaretler, tacizler, nefret söylemi olmadığı sürece)
özgürce yazabileceğimiz sınırlı platformlar varken bir de böylesine sansürü uygun bulmuyorum, bulmayacağım da.
şu başlığa entry girilmemesine üzüldüm. bu kadar mı normalleşti sizin için "cinayet". cinayet diyorum çünkü bu intihar değildir. abisinin tecavüze uğramış gencecik bir kadın. 2 kere intihara kalkışmış. hayatının en güzel yıllarını tecavüz, bunalım ve intiharla geçirmiş. içim acidi. biz dışarıda ki insanlara güvenmeye çalışırken 'aileden' böylesi iğrenç bir şey görmek. yazacak bir şey bulamıyorum. boğazım düğümleniyor.
yazıklar olsun bunu yapana, göz yumana, sessiz kalana!
şu başlık meni koksa idi eminim bir çok entry girilirdi. evet büyük bir eleştiri yaptım. buyrun eleştirin beni. hayatınız koli düşürmek, sex, sik olmuş. bir kadının katledilmesi umurunuzda bile değil!
sözlükte propaganda yapıyoruz da bizim mi haberimiz yok. tek başlıkta değil. ayrı ayrı açılmış başlıklar. böyle bir bilgi vermek istiyorsan tek başlıkta topla. yapılan parti propagandasından başka bir şey değildir.
sıkılmadınız mı artık muhabbetlerden. çekirdeğim de bitti izlerken. ordan o laf atıyor buradan siz. dönem dönem hep yaşanan şeyler lakin farklı yazarlar. ortada sıkıntı varsa oturup konuşulmalı bu şekilde sadece içinizdeki nefreti kusuyorsunuz ve bizde olmaması gereken bir şey bu. bir de kırmızı elma neden kötüleniyor onu da anlamış değilim. yapmayın. ayı sözlükte kırmızı elma sözlükte iki rengin farklı tonu sadece.