yazarların hatırladıkları en eski anıları

nedense yazılanları okurken açıp bu şarkıyı dinledim yıllar sonra


benim eski birkaç anım var en eski evimizde. 4 yaşında o evden taşındığımıza göre muhtemelen 4 yaşındaydım. babam sabah işe gitmeden sobalı odada giyiniyor ve kazağını giyerken kafasını bir süre saklayıp sonra cik diye bağırarak kafasını çıkarıyor. ablamla benim çok hoşumuza gidiyor. kahkahalar atıyoruz. bu hareket birkaç defa tekrar ediyor falan. böyle bir anı.
rüya mıdır değil midir bilmem, zaten hatırladıklarım arasında en eskilere giderken ciddi ciddi rüya mı değil mi şimdilerde ayırt edemiyorum. adımı bedenimi her şeyiyle bildiğimde üç yaşına yakındım, "ben bu yaştayım" dediğim vakit üç, ama yine de yakınım diyorum çünkü benden 2.5 yaş küçük kardeşimin doğduğu günü hatırlıyorum. bakıcıdaydım, babam aldı serçe parmağını tutarak eve gidiyorduk, "sana kardeş geldi" sözünü hatırlıyorum ve eve geldiğimde beşikte bir şey vardı!

rüya ile karışık olansa şu: bir yerde yatıyorum ve bana yukarıdan bakan bir şeyler var, ama renkleri bile seçtiğimi söyleyemem, turuncumsu kızıla çalan bir atmosfer, ve orada hiç değilse gözlerini ayırt edebildiğim şeyler bana bakıyor. ötesi yok, dediğim gibi rüya mı değil mi onu da bilemem çünkü kesinlikle ben 2.5 yaşındayken gördüklerimden bile eski! bir de işin garibi yine ben 4-5 yaşlarımdayken anneannem her şeyde "sakın yapma, etme çingenler seni kaçırır oğlum" derdi, ve "çingen" dendiği zaman aklıma hep az önce anlattığım siluetler gelirdi.
babaannemin çardağından uçmak için kucakladığım yastıkla birlikte kendimi aşağı atmam.
ablamla asansörün kalacağından çok korkardık onun için daha az ağırlık binsin diye tek ayak üstünde dururduk hep ta ki bir komşu görüp salaklığımızı düzeltene kadar.
evde saklambaç oynarken, karyolanın altındaki rulo halindeki halının arkasına saklanıp yine de bulunmak. nasıl bulunduğumu sorduğumda 6. his denilerek kandırılırdım. yeni yeni anlıyorum meğerse beni bulana kadar oldu mu? oldu mu? diye sorarlarmış.
4 yaşındayken, ayaklarıma dolanan sırnaşık kedi yi kulagından tutup fırlatmak... o an hala gözümün önünde
hiçbirisi yağmurun altında klibine uygun bir şekilde bu akşam ölürüm'ü söylerken anneye yakalanmak kadar trajikomik değildir.
sanırım ya 11 yada 12 yaşındayım. müstakil bi evde gül gibi geçinip gidiyoruz. o zamanlar bizim peder hayvancılıkla uğraşıyor anne ise kümesteki hayvanlarıyla.
kümes dediysem de küçük bir şey aklınıza gelmesin. kaz , hindi, tavuk, horoz, ördek ne ararsan var. bende tabii yavrularıyla oynamayı çok seviyorum özellikle kaz yavrularını apayrı seviyordum
gel zaman git zaman kuluçka dönemi bitti bütün yumurtalar çatladı bahçemiz yavrularla doldu taştı. ama sadece bi kaz yumurtası öyle kala kaldı açılmadı yavru ortalıkta yok. annem biraz bekle oda çatlar deyip dururdu. nedense bende o yumurtayla inanılmaz bağ oluşmaya başladı her saat başında bekliyorum yavru çıkar falan diye. sonra çocukluk aklım yumurtayı biraz kırıp yardım edeyim dedim ve planladığım gibi yavru içindeydi. hemen anneme koştum olayı anlattım o da bana bunu yaptığın için yavru tam gelişmemiş olabilir dedi. bendeki vicdan azabı hat safada. annemle birlikte yavruyu yumurtasından çıkarttık. sonuç olarak yavru tam gelişmediği için yürüyemiyordu ve bi bozukluk vardı ne ise tam hatırlamıyorum onu. eve aldık küçük bi koliyle yatağımın yanına koyduk. geldi geçti zaman anlatamayacak derece de bağlandım o yavruya sanki en yakın arkadaşım dostum gibi. okuldan döndükten sonra onunla oynuyorum. yemini suyunu veriyorum. sanki gerçek bi insan gibi konuşuyorum hatta ismini de misaki koymuştum o zamanlar yayınlanan bi tsubasa çizgi dizisindeki karekterden esinlenerek
bi kaç hafta öyle devam etti ve sanırım bendeki bağlanma duygusu ona da yansıdı. beni gördüğü an hemen sürünerek yanıma koşardı. acayip eğlendiğimi ve mutlu olduğumu hatırlıyorum
sonra bi gün uyurken annem beni uyandırdı ve şu adını söyleyemediğim yavru öldü dedi. hemen yataktan fırladım ve yanına gittim. en iyi dostumun yanına
şunu söylemeliyim ki hayatım boyunca bu kadar ağlamadım ve sanırım hayatım boyunca da bu kadar ağlayamayacağım.
en son hatırladığım anım ise onu bi çukura gömüp üstüne ağlayarak toprak atmam.

nedense hep kendimi o yavruya benzetiyorum. yanlış zamanda yanlış yerde yanlış hayatta yaşıyormuş gibi
olması gereken yerde birinin bi küçük katkısı nedeniyle yanlışlıkları yaşıyor gibi hissediyorum
aradan geçen onca zamana rağmen sanırım hala en iyi dostum o...
teyzem bana sayma fasulyesi almıştı. ben de içinde "kola rengi" olanlarını ayırmıştım ve onlara özel ilgi göstermiştim. kutuda en az bulunanlar onlardı çünkü.
hatırladığım anılarda yaşım kaç tam olarak bilmiyorum ama 6 yaşımdan önce olduğu kesin. 6 yaşında okula başladığım için ve bu anılarımda okula gitmediğimden yüzde yüz emin olduğum için büyük ihtimal 4 ya da 5 yaşındayım.
bizim orada yaz aylarında çocuklar tavandan sarkıtılan salıncaklarda yatarlardı ben de bir gün uyuyorum orada. ablam geldi beni almaya çalışıyordu tutamadı pat diye yere düştüm. kafamdaki acıyı ve hunharca ağlayışımı hala hatırlıyorum.
mahallede arkadaşlarımla deterjanlı suya kesilmiş hortum koyup baloncuk çıkarırdık. bir gün şakasına arkadaşımın yüzüne balon üfleyip ondan kaçmaya çalışmıştım. kaçarken ayağım bir yere takıldı. paatt. bütün deterjanlı su gözüme dolmuştu. *
annem beni ayaklarında sallarken kendi kendime ninni söyler uyurdum. o an ne kadar mutlu ve huzurlu olduğumu kelimelerle anlatamam.
annem artık büyüdün çıkar o emziği dediğinde sırf emziği vermemek için dişimle kopardığımı ve ardından salak gibi ağladığımı hatırlıyorum. *
7-8 yaşlarındaki köy hayatım geliyor. tavuklarımız vardı ve bir adet buzağı, bahçede çalışan ekme dikme işleri yapan ve bu hayvanlara çobanlık yapan ben. sonra adı nurşen olan bu buzağıyı 4 saat süren bir yolculuğun ardından köyden şehre yürüyerek götürmüştük, o yorgunluğu hiç unutamıyorum.
bayram harçlıklarıyla torpil alıp onu konu komşunun kedilerinin ayağına bağlayıp uçurmak.
80 lerde şişlide(nişantaşında) büyüdüm ben de. o zamanlar orda bile hala boş arsalar, yeşil alanlar vardı. güvenliydi şehir. yazın gece yarıları dışarıda sürterdik de ailemiz korkmazdı. kocaman boş bir yeşil alan vardı doyasıya oynadığımız. bir gün baktık şantiyeye dönüyor. kamyonlar gelmiş. üzüntümüz büyük. çocuk olmanın çaresizliği. ne yapıcağımızı bilemedik. arkadaşlar gitti. ben kabul edemiyorum tabi. mülayim bir çocuktum üstelik. gidip kamyonun egzos borusunu kumla taşla doldurdum. çocuk aklı işte. belki bir ümit durdururum sandım herhalde. ilkokula bile gitmiyordum sanırım. militan eylem yapmışım düşünüyorum da.* )doğaya, yeşile sevgim baki kaldı. yok edilen her yeşil alan, her bahçeli evde duyduğum acı da öyle. bunca yıl nasıl kalp hastası olmadım bilmiyorum. on yıllarca sesimizi çıkarmadık, yeterince direnmedik. hepimiz suçluyuz bugünlere gelişimizde. yok etme canavarlığı katlanarak arttı, son hız gidiyor tabi. çoraklaştırma, yok etme, kurutma bu ülkenin en büyük geleneği. en köklü kültürümüz sanırım.
düşündükçe gülümseten anılardır.

anneme sinirlenip sobaya eşyalarını atmıştım. sonra da bir güzel dayak yemiştim.

(bkz: yakarım bilirsin)

babaannemle pazarda gezerken sülük satan bir adam görmüştük. ben de onların evcil hayvanlar olduğunu düşünüp beslemek istemiştim.

(bkz: hayvan sevgisi)

kuzenim beni çok konuştuğum gerekçesiyle dolaba kilitlemişti.

(bkz: klostrofobi)

spice girls ve yonca evcimik çıktığında koşa koşa televizyonun başına geçer dans ederdim.

(bkz: okayi yamaşita kombamba kombamba)

daha aklıma geldikçe buraya yazarım.



80lere denk geldiğinden genelde mono anılar bunlar haliyle, çocukken internetle süslü stereo kuşağı yaşayamadık.

tan adında bir gazete vardı süper tan extra ekinde resmen soft pornografik kadın fotoğrafları yayınlıyordu, mahaleden bir abi bu gazeteyi bana aldırırdı ve kalan parayı da bahşiş olarak bana verirdi. bir gün gazeteyi evde yakalatmış ortaya serilen kadın memeleri nedeniyle dayak yemiştim.* sonra ankesörlü telefonla rats gele numara çevirip sapıklık yapmak gibi bir moda vardı, bu yolla baya adam kaldıran hatta sevgili yapan olmuştu.

1986 kışında hayal meyal sezen aksu'nun sen ağlama albümünün çıktığını hatırlıyorum zorla aldırmıştım. bir de eli kolu bacağı olan erkek şeklinde eti bir bisküvi çıkarmıştı adı bisküvi adam, çok pahalıydı 1 hafta para biriktirip almıştım. günler günler..
köydeyiz efendim. babam işinden izin alamazdı beni annemi ve kardeşimi yollardı. kardeşim kız ve benden sadece 1 yaş küçük, annem genç bi kadın ben 5-6 yaşlarında falandım. köydeyken annem dedemle uzaklara gidiyodu neresi hala hatırlamıyorum böyle anıyorum. hatırladığım şey anneannem ben ve kardeşim dağdaki evimizdeydik. yine köyden bi kaç kikinin evi ve hayvanlardan başka hiç birşeyle karşılaşma şansınız yok. ben annem gidince yemeden içmeden kesillir ölmeyecke kadar yer içer, artık horozları ve tavukları rahat bırakır mileti taşlamaktan ve yumurtlamaktan geri kalır kardeşimle kavga etmeden evin önünde oturur öylece beklerdim. yine bekleyişteyim haftalar sürdü. uzaktan bi kadınla adam gördüm annemle dedem geliyor dedim anneannene bağırdım "ananeee ben annemle dedemin önüne gidicem" sonradan dediklerine göre orda köyden başka bi kadınla erkek var ama çocukluk işte. tabana kuvvet gördüğüm yere doğru koşuyorum 50 yaşlarında kadında beni takip edemeyecek tabi ki ve küçük bi çocuk daha var orda arkamdan bakakaldı. ben oraya doğru koştum sanki juggernautum anasını satıyım önome ağaç çıksa ağacı devirip devam edecem bi kahverengi göle geldim. atlayabiir miyim? atlayamaz mıyım? atlarım evet. atlamamla ortada kalmam bir oldu. ama batmadım şaşıyorum. kıpırdayamıyorum da çok sürmedi arkamdan annemle dedem beni çektiler ben de hem kurtulduğuma hem onları gördüğüme sevindim. eve geldim anneannem garibim arkamdan tüm köyü seferber etmiş ama hiç biri beni görmemiş annemle dedem tesadüfen dönecek olmasa bataklığımsı şeye batıp ölecektim lan. çok fırça yemiştim ayrıca. anneanne katili olacaktım kadın korkudan kireç gibi olmuştu. ben de böyel habire başını alıp giden enteresan bi çocuktum işte diğerlerini de anlatırım.
yaşımı hatırlamıyorum ama çocuk sayılabilecek bir yaşta bir bayram günü arkadaşlarla beraber bir alışveriş merkezine gitmiştik. paramız olduğundan da değil yani sözüm ona bayram, ulaşım bedava falan. amaçsızca geziyoruz anlayacağınız. sonra tuvaletimiz geldi ayıptır söylemesi. herkes bir kabine girdi. ben de o zamanların en büyük malı klozetin üzerine çıkıp yan taraftaki adama bakacaktım. baktım da .. ama nereden bilebilirdim adamın tavana bakarak işediğini. anlık göz göze geldikten sonra ben tıpkı çizgi filmlerdeki gibi koşup diğer kabine geçtim. adam bana dur dur diyordu başka bir şey dediyse de duymamışımdır kalbimin atış seslerinden. o kalbimi zaten 2 saatte anca durdurabildim. bendeki de şansmış ki geçtiğim kabin boştu. bayram günü alışveriş merkezi çünkü. şunu da söylemeden geçmek istemem ki adam dediğim 25 yaşlarında sarışın fena bir şeydi. buradan ona seslenmek istiyorum hala aklımdasın *
içinde genellikle polis, yangın, itfaiye, kavga, sigara, komşu şikayetleri barındıran en sevdiğim maceralarımdır. evet kötü ve yaramaz bir çocuktum.
yazlıktaki komşularımız birkaç günlüğüne evden ayrıldıklarında henüz 10-11 yaşlarında olan ben ve çetem camdan gizlice onların evlerine girmiştik. aslında ilk eve girdiğimzde sadece 2 kişiydik ve can sıkıntısından yapmıştık. bir sonrakinde nasıl olduysa 6-7 kişi birden girdik. güya orası bizim gizli buluşma mekanımız olacaktı akla bak..eve bir zarar vermeden sadece bikaç yumurta(milletin kafasına atıyorduk) ve iskambil kağıdı yürütüp çıkmıştık ki akşamında komşularımız döndü. evde yemek yerken komşunun evimize hırsız girmiş diye gelmesini, suç ortağım kardeşimle birbirimize bakışımızı hiç unutmuyorum. annemler ne çalmışlar diye sorduklarında da hiiç dedi komşu.. niye hırsız damgası yapıştırdıysa o zaman bize.. çalmayan hırsız olur mu? neyse yakalanmamıştık ama tırsmıştık baya.
çocukken şekerliği alır buzdolabının üzerine koyardım, ama hani şu yarısı kapağın üzerinde yarısı sabit kısmın üzerinde olacak şekilde, buzdolabındandan kım bısey almak ısterse kapağı açar açmaz şekerlik aşağı düşer, her taraf şeker olurdu,o çığlığı o kadar severdim ki şuan yazarken bile çok heyecanlandım ilerde bunu kesin çocuklarıma yapmalıyım...
  • /
  • 3