ahmet kaya

ölüm yildönümünde, usta'ya saygi babinda girdigim bir önceki entry eksilenmis. önemli degil. seveninden çok nefret edeni oldugunu biliyoruz zaten...
bu topraklar pir sultan'dan, köroglu'ndan, nazim'dan, musa anter'den,hasret gültekin'den, hrant dink'ten nefret edenlerle dolu. zulmün kalelerini tutmus muktedirlerin örgütledigi linç kampanyalarinda, yoksul ve zalim kalabaliklarin önüne atilacak birileri vardir her zaman.. kimi zaman derisi yüzülen nesimi, kimi zaman asilan pir sultan, kimi zaman sirtindan kursunlanan hrant dink,kimi zaman yurdundan sürülen ahmet kaya olur bu. esitligin ve kardesligin türküsü söylenmesin ister zalimler. isterlerki bu bozuk düzen hep böyle sürüp gitsin.. bu çorak topraklarin bir türlü baris yüzü görmeyisi bu yüzdendir

nefret dilinin yüceltilip, baris ve kardeslik dilinin kopartildigi, olmadi sürüldügü kanli zamanlarda yasiyoruz.. ahmet kaya onurlu ve yürekli bir adamdi. kimseye eyvallah etmedi. ezilenlerden, ötekilestirilenlerden yana oldu. sahinlerin kol gezdigi bu ülkede, hep bir baris umudunu koruyarak , bir güvercin tedirginliginde yasadi. "agladikça, daglarimiz yeserecek görecek, göreceksin" diyen ve bize hep "bir umudun" oldugunu gösteren, gözleriyle gülen iyi bir insandi o.

ölümünün üzerinde geçen 12 yilin sonunda aci olan sey, ona karsi baslatilan linç kampanyasina agizlarindan salyalar akarak katilan "ortaçgiller" familyasinin kudurmus nefreti degil. bu ülkede onlar gibi düsünen binlerce insanin oldugunu madimak'tan, maras'tan biliyoruz. aci olan, kendileride bu ülkenin ötekilestirilmisleri olan insanlarin yer aldigi bir platformda bile ahmet kaya'ya tahammül edemeyen insanlarin olmasi. bir pir sultan türküsündeki gibi insanin içini acitan sey bu...

su ellerin attigi tas hiç degmez,
ille dostun bir tek gülü yaralar beni beni...




ahmet kaya kendisinin de parçası olduğu linç kültürünün kurbanı olmuştur. kürtçe klip çekmek üzerine yaptığı bir konuşması sonrasındaki utanç verici görüntüler çoğumuzun hafızasındadır. orada kendisini o dönemlerde propaganda aracı olarak kullanılan bir marşı okuyarak olayları tetiklediği iddia edilen serdar ortaç'ın durumuna daha da dikkatle bakmak gereklidir diye düşünüyorum.

takip edenler bilir. yakın zamanda serdar ortaç'ın ahmet kaya ile 1995 yılından kalma bir programda halay çektiği görüntüler yayılmıştı. o programda başka neler olmuştu peki? karabiberim isimli şarkısı ile ismini duyuran serdar ortaç o programda sessiz bir şekilde otururken ahmet kaya ona bakarak "şarap gibi oğlan" (veya şarap gibi çocuk) şeklinde pis pis sırıtarak konuşmuştu. serdar ortaç'ın cevap veremeden oturduğu yerde sinirden gülme sahnesi de aklımda. sonrasında radikal gazetesinde ahmet kaya'nın oğlancılık kültürü ile ilişkisinden de bahseden bir yazı da yer almıştı. keşke bu görüntüler ve yazı da ortalara çıksa.

şimdi iki olaya bakalım. ilkinde arkasına her türlü meşrulaştırılmış ve onay gören devasa bir homofobik kültürü alıp karşısındaki ötekiyi (ahmet kaya'nın deyimi ve serdar ortaçı gördüğü şekliyle her türlü aşağılamaya rağmen sesini çıkartamayacak bir ibneyi) kendi programında eğlence malzemesi yapıp köşeye sıkıştıran ahmet kaya var. yıllar sonra serdar ortaç da toplumun hemen her kesiminde meşrulaşmış milliyetçi, ayrımcı, ırkçı bir söylemi ve marşı okuduğu salondaki kuduz kitleyi de arkasına alarak kürtçeden bahseden ötekiyi (kendi gördüğü şekliyle sistem tarafından etnik kimliği lanetlenmiş ve sesini daha fazla çıkartmayacak potansiyel bir suçluyu) kendi eğlencesi olan malum marş ile köşeye sıkıştırıyor. ahmet kaya'nın demokrat olarak kendini sunması ve serdar ortaç'ın da yaptığı açıklamalar ile kimine göre homofobik olması tüm bu süreci daha da absürdleştiriyor. sonuçta ahmet kaya sürgünde hayatını kaybediyor. ancak bu ülkede farklı etnik kimliklere yönelik linç kültürü, ırkçılık son hızla devam ediyor. serdar ortaç ise ilk başlarda farklı kadın mankenlerle görüntüler verip akabinde düzenli olarak evliliği hakkında bilgi vermek zorunda kalıyor; konserlerinde ona da çatal fırlatılmaya başlanıyor; "ahmet abi"si hakkında olumlu açıklamalar yapmak zorunda kalıyor ama ülkede homofobi ve ona bağlı olarak lgbtilere yönelik linç kültürü de tam gaz devam ediyor.

egemenlerin kurguladığı ve finanse ettiği eğlence sektörünün demirbaşları haline gelen ötekilerin trajedisi gibi de görülebilecek bu yaşananlardan alınacak çok ders olduğuna inanıyorum.
söylenebilecek bir çok şey var iyi ya da kötü, bu kadar güzel bir müzik geçmişinin üstüne bu kadar nefret söylemi buna karşılık verilen bunca putperest övgüler insana "artık neyin savaşını veriyorsunuz" dedirtir.

parayı bulunca rahatına düşkünlüğü bazılarına batsa da sol yanı her zaman aynı heyecanla atmıştır ve insanın elindeki ölüme karşı durmaktan vazgeçmemiştir. sitemlerle doludur şarkıları.

“yasal mermisiyle bir komiser yaklaşmakta”

"nerden bileceksiniz"


"ahmet kaya hayatı boyunca hiçbir örgüte üye olmadı, bunun aksini iddia edenler belge sunsunlar. dgm savcısı, ahmet kaya için tahliye kararı veriyor. gazete ertesi gün "yanlışlıkla salıverildi" diyor. refüze edilen ahmet kaya değil dgm savcılığı. "ahmet kaya yasal pasaportuyla yurtdışına çıktı, kaçtı" dendi. havaalanı kayıtlarında var. baksınlar, bulurlar. "üç-beş şerefsiz yüzünden arabama bile binemeden buralara geldim" dedi. "türk halkına şerefsiz dedi" diye haberler çıktı. 1993’e "ahmet kaya bölünmüş türkiye haritası önünde konser verdi" dendi. o yıl biz hiç yurtdışına gitmedik. öyle bir konser yapmadık. alevi esnaflar birliği
in konseriydi. adamlar basına açıklama yaptı, 1994’te yapıldığı söylendi. hukukta fotoğraf delil sayılmaz, çünkü fotomontajdı. nasıl bir başarılı bir senaryo biliyor musunuz? aynı gazete 1994’te "bölücü" dediği sanatçıya altın kelebek ödülü verdi. bunları açığa çıkarmakla yükümlüyüm. artık bende savunma değil saldırgan refleks gelişti. mahvolan hayatımızın hesabını sormak istiyorum. çünkü ben eşimi kaybettim, kızımın bir daha babası olmayacak. bu mu medyanın sorumluluğu? haydi 1994’te gaflete düşüp ödül verdiniz, aynı gazetenin genel yayın yönetmeni, köşesinde albümü alıp dinlediğini yazıyor.

ahmet onları kendi vicdanlarıyla başbaşa bırakmaktan yanaydı. basın toplantıları yapılıyordu, ahmetin ağzından tek satır çıkmadı. şimdi beni ne heyecanlandırabilir ki? gökyüzüne altın harflerle yazsalar ne olacak? sadece şöyle huzur bulabilirim: ahmetin şarkıları çalınacak ve insanlar bu ülkeden böyle bir adam geçti diye bilecekler....."

gülten kaya (eşi)
gençliğinde moda olsaydı "abi ne içtiysen biz de içelim, kafan güzel mi.." dedirten bir hareketle, kendi kafasıyla, bağımsız ve özgür iradesi ile şarkılarını yazan ve söyleyen, ellerinden gözlerinden öpülesi filozof şair sanatçıdır ki yüzüne fırlatılan çatallarla öldürülmüştür aslında. milliyetçisi bile sever hala, dinler şarkılarını ama sürgünde ağlayarak öldürüldüğünü kendisi dile getirmesine rağmen üstü kapanmış bir cinayettir ölümü.
sene 86-87. ortaokuldaydım. kırtasiyecisi, kitabevi ve gaste bayii olmayan küçük bir taşra kasabasında yaşıyorduk. evimizde televizyon yoktu. fakir ama onurluyduk.* o yıllarda manavdan, bakkaldan alınan öte beri eski gastelerin hamurla yapıştırılmasıyla yapılan kesekağıtlarında evlerimize gelirdi ve en buyuk eğlencem, bu kesekağıtlarını yırtmadan itinayla sökerek okumaktı. liseye giden abimin yaz tatillerinde çalıştığı tamirciden, birkaç haftalık yövmiyesi karşılığında aldığı 2. el grundig marka kasetçalar evimizdeki tek elektronik cihazdı. bir de ablamın, abimin ve benim, gülden karaböcek ile hakkı bulut kasetlerinden oluşan, sonradan coşkun sabah, ferdi tayfur ve abdullah papur un ekleneceği mütevazi arşivimiz vardı. küçük ve önemsiz hayatımız, gülden abla ile hakkı abi'nin kederli şarkılarını dinleyip, melodramın dibine vurmamızla geçip gidiyordu. bir de, uzak bir kentin üniversitesinde
okuyan büyük abimiz vardı. o yaz yine, yıpranmış, fermuarı bozuk, kulpu koptu kopacak hantal valiziyle çıkıp geldi. her gelişinde mutlaka, harçlıklarından biriktirip 2. el kitapçılardan aldığı 3-5 roman getirirdi ve bu benim için tatil boyu sürecek bir şenlik anlamına geliyordu. o yaz kitaplarla birlikte bir de kaset çıktı sihirli valizden. ahmet kayanın piyasaya yeni çıkmış gıcır gıcır, jelatini açılmamış şafak türküsü kasedi. küçük abim ve ablam
tanımadıkları bir sanatçının kasediyle hayalkırıklığına uğramışlar, ilgilerini yitirmişlerdi. ama ben, büyük abim sevmişse vardır bir hikmeti deyip defalarca dinledim. başta pek anlamadığım bir müzik tarzıyla yavaş yavaş yepyeni bir dünyanın kapıları açıldı önümde. diğerlerinin bu tarz müziği sevmeleri biraz zaman alacaktı ama ben
hemencecik ısınıvermiştim bu kocaman yürekli, babacan tavırlı adama. o kocaman bıyıklarının altındaki kocaman gülümsemesini ilk ben keşfetmiştim. benimle bahçemizdeki kiraz ağacı arasındaki kan kardeşliğinin şarkısını söyleyen ve hayatın bütün gizlerine vakıf olağanüstü bir bilgeyle gizemli bir bağ oluştu aramızda. o artık büyülü sesi ve şifalı elleriyle benim hayatıma dokunan bir adamdı. kısa sürede bağışlayıcı bir baba koruyucu bir abi, güvenilir bir sırdaş olmuştu bana. aradan yıllar geçti. bütün şarkıları hafızamda, hüzünlü ve bir o kadar isyankar sesi kulaklarımda, ve yokluğu kesik bir kol gibi omuzbaşımda... hala yıldızlar yağar saçlarıma, deniz kenarından yakamozları her seyredişimde. onun ve onun gibi gözleriyle gülen insanların yokluğu cehennemimizin diğer adıdır. üşürüz o gözler kapandığında. seni çok ama çok özledik be usta....
bugün aramızdan ayrılışının üzerinden tam 12 koca yıl geçti. yokluğu kesik bir kol gibi omuzbaşımızda....
bugün doğum günü olan ölümsüz ozan.nur içinde yat.

şarkılarını hala bayıla bayıla dinlediğim, hürriyet gazetesinin yalan yanlış manşetiyle ve bir dolu ne dediğini anlamayacak zibidinin olduğu ortamda yaptığı açıklamayla sürgün yolları açılan, vatanına hasret gitmiş ve yıllar sonra iade-i itibar yapılmış sanatçı. şimdi o zamanlarda dediği her şey yapılıyor, kürtçe albümler de çıkarılıyor, klipler de çekiliyor, kanalı bile devlet eliyle kurulmuş durumda, bu adam neden sürgünde öldü peki?
güzel bi abimizdi.. adam gibi adamdı.. yeri doldurulamadı.. hala özlüyoruz be abi seni..
12 eylülle beraber aoplitize edilmeye çalışılan gençliğin tutunacak son dalıydı. <br>ondan sonra ise gençlik tamamen "eller havaya" moduna sokuldu. <br>protest olmak ise sümüklü rapçilere kaldı.
son derece homofobik , ataerkil zihniyetli , toplumsal cinsiyet gericisi bir şahsiyet idi.

(bkz: ahmet kaya'nın eşcinsellere yönelik yorumu)

ha bunların yanında ağır milliyetçi olduğu da aşikardır. onun dışında güzel şarkıları vardır sanat ile sanatçıyı karıştırmamak gerekir.
ana dilinde şarkılar söyleme hayali kurarken bir an da kendini sürgünde bulan ve orada ölen. onlarca albümü için yaptığı yüzlerce bestesiyle yerinin bir daha asla doldurulamayacağına inandığım dahi müzik adamı.
kum gibi, ağladıkça, şiire gazele, mahur, korkarım* şarkılarını beğenerek dinlediğim şarkı yanı sanatçısıdır.
sızımdır, gönül sızımdır. gözümdür, iki gözümdür.
"vallahi apo'yu ozledik" diye şarkı yapan terör yanlısı şarkıcı. burada methiye düzenleri görünce midem bulandı.
yanlış insanlar yüzünden kaybettiğimiz muhteşem insan, gerçek bir sanatçı! yıllardır her gün istisnasız dinlediğim, bütün albümlerine, bütün belgesellerine sahip olduğum tek insan!
zaman zaman duvar kağıdımı süsleyen insan
* sırf mezarını görmek için parise kadar gittiğim tek insan!
bu satırları yazarken bile gözlerimin dolmasına engel olamadığım tek insan!
* telefonumun zil sesi olan insan.
* bilgisayarıma format çektikten sonra, ilk olarak şarkılarını kopyaladığım insan!
* uğruna milyon adet şey yazıp çizebileceğim güzel insan.
iki gözüm!
keşke yaşasaydı da yarın newroz bayramın da kardeşlerine ve çok sevdiği ülkesinde konser verseydi. söylediği türkülerin nihayet gerçek olduğunu duyabilseydi.
iyi bir kalemi ve güçlü bir sesi olan, aynı zamanda tek bir yayın kesidinde 3 dakika içinde mizojinist, transfobik, homofobik ve ırkçı olmayı başaran ahmet kaya'nın (bkz:ahmet kaya'nın eşcinsellere yönelik yorumu) eskiden verdiği bir konserin ham kaydından ufak bir kesit yayınlanmış youtube kanalında. berbat kişiliğini bir kenara koyup dinleyebilsem harika ses ancak bu youtube kaydı gibi maksimum 1-2 dk dayanabiliyorum. eylül ayında yayınlanmış olması ise, planlı yapıldığı için söylüyorum, tam bi chef kiss.
buyurun:




bu da o "harika" yayından kesit, ingiltere erkekleri ibneymiş, ibneye güven olmazmış, kadınların bıyık bıraktığını düşünemiyormuş bile. kuzum hangi erkek daha az erkek hissettirdi seni de kudurdun ve de kuruldun böyle, zavallı.
buyurun:



edit: yine de bıyıklı "tam" erkekleri seviyoruz efenim, erkek dediğin bıyıklı olur, (bkz:erkek dediğin güzel değil maskülen olur) .
  • /
  • 2