ayı sözlük günlük
hıhı.
bugün yine beynini kullanmakta zorlanan insanlarla aynı ekranı paylaştım. galiba elimde olan sadece diş sıkıp, not sayfasında ana avrat boşa söverek sayfayı eski haline getirmek. hatta yaptım. eskiden insanlar okumadığı için cahil diye adlandırılıyordu. şimdi ise okudukları için övünüp burun kaldıranların aslında eskiye yönelik cahil diye adlandırılan insanlardan daha beter olduğunu hissettim. dur neydi o laf.
kara cahil.
sığ görüşlü insanların kesinlikle beynini kullanmaktan aciz olduğunu, bununla yetinmeyip, maalesef kapasitesindeki boşluğu değerlendiremeyen ve içerisine bi kaç çakıl taşı atarak ağırlık yapmasıyla çalışacağını düşünmeleri, insan varlığının git gide ölümüne, robotların ise neden üretildiğinin sonucuna kaanat gösteriyor. geri kalan nefretimi tam dolduğumda tekrardan dile getireceğim.
merhaba,
bugün yastığım göz yaşlarımla yıkandı. kin ve nefret güden insanların eksilerini sayarken kalbim az da olsa burkuldu. biraz yıprandı. çokça da sola kaydı. güzelim türkçeyi unuttum. ve sonuç ney mi? ayapanecoca, tuyuca, abazaca, dolganca ve gagavuzca ağıt yaktım. sonra dedim ki; vay amk çok iyi lan. alakasız diller öğrendim.
teşekkürler eksici adamlar. hepsi sizin sayenizde.
bugün cevizlibağ dolaylarında inen talebe vatandaşlardan birinin yerine vakit kaybetmeden oturdum. tabi bazı vatandaşlarla göz göze geldik fakat çizgimi bozmadım. migrostan aldığım 2 poşet zerzevatım ve özel ihtimam gösterdiğim 30'luk yumurta kolimle sağ salim evime geldim.
sevgili günlük 3 gün önceki travmamın etkilerinin azaldığını gördüm mutlulukla sanırım paylaştıkça kanıksadım artık ağlamıyorum hömkürerek. yarın biriyle date. e çıkıyorum umarım flört yeteneksizliğim belli olmaz da düzenli hayata geçiş yaparım onunla. iyi bir insana benziyor... bakalım...
why does my heart feel so bad?
uzun zaman konustugum, cok begendigim, hic gorusme firsatimiz olmayan bir adam vardi. en son dort ay filan olmustu mesajlasmayali. rahatsizim demisti ama ciddi oldugunu dusunmemistim. iki ay once vefat etmis yeni ogrendim. cok garip hissediyorum, bir daha konusamayacak olmak vefat edeli iki ay gecmis olmasi cok garip. hic gorusmedim biri icin boyle uzulmek sacma mi bilmiyorum kimseyle de konusamiyorum. olum sebebini bile bilmiyorum. hungur hungur aglayasim var aglayamiyorum. hayat cidden bom bos
masal olsa...sussak. dün’e dair tüm karışık yünleri torbasında bıraksak. yavaşlamasa zaman, zaman su olsa. şarkılar duvarlarda yankılansa, masal olsa, uyusak. hiç uyanmasak, derli toplu kalmasa etraf, dağılsa. masal, masal olmasa. ürkütmese gözlerini açma hissi o anda. gözlerim açılmasa, açılmasa işte. yavaş yavaş içime işleyen ağıt olsa ellerin. çaresizliğe hükmetmesem içimde. içimde binlerce ben ölmesem, ağıt bitmese diyorum. ellerin diyorum. karanlığı sevsem aydınlıktan daha ziyade. umutlarım ağıt olmasa tenimde.uzaktan sesini duysam, masal olmasa işte. ağıt yavaşlamasa saçlarımda, yüzümde, dudaklarımda. sen olsan, yanıbaşımda diyorum. karşılaşmaları yok saysam, ihtimalleri öldürsem ne kalacak o andan. o an diyorum ne olacak? gideceğim. gitmek, gidebilmek. ya kalmak?
22.03.19
bugün hiçbir şeyden tat alamadım. ne kadar kendimi meşgul tutmaya çalışsam da içimdeki o korkunç bunalım gitmedi. uyutmadı da. bir yandan anılarımla boğuşuyorum, bir yandan da geleceğimin belirsizliğiyle. bu saçma halimi kimseye anlatamadım. artık son çare olarak buraya içimi dökmek istedim. belki yarın daha neşeli bir insan olurum ve bu entry'i silerim, bilmiyorum. ama bu duygusal dalgalanmalarımın bitmesi gerek. böyle hayat geçmez.
çok yoruldum bugün gerçekten sabah 5 te evden çıkıp akşam 9.30 da dönmek çok yoruyor insanı çalışma hayatı çok zor bütün gün kafam dolu dolu çalışıyorum kimseyle konuşmadan hiçbirşey yemiyorum canım istemiyor içtiğim bir kahve vardı onu bile içemiyorum nedense telefona bakmıyorum ne arayan ne soran benim içip dertleşmeye çok ihtiyacım var yada kafamı dağıtmaya herşey gönlümüzce olsun yazarlar bu döngü umarım hep böyle gitmez
istanbul'a döndüğümde daha mutlu olurum sandım be günlük. daha 1 seneyi doldurmadan başladı anksiyete atakları, depresyon günlükleri.
*
bugün iş çıkışı otobüs ile eve dönerken cam kenarı ters koltukta kendime yer bulabildim. istanbula yağmur yakışmıyor hep derim resmen trafiq. sonra camın buğusu ile oynaşırken aklıma üniversite geldi o çamlık mahallesindeki serin orman kenarındaki patika yol. sonra çok daha alakasız bir şey geldi. 4 yıl diz çürüttüğüm o kocaman amfide neden fotoğrafım yok diye hayıflandım. tamam akıllı telefonlar yoktu o dönem ama fotoğraf makinesi icat edileli epey olmuştu. keşke benimde amfide bir fotoğrafım olsaydı.
çok geçmiş olsun xalo iyisiniz dimi
her şey göreceli, kendinden kattığın kadarını karşıdakinden beklerken bile onun gözünden bir kere bile olsa olayı görmen gerekiyor.. bu durumda adalet anlayışımız bir miktar ıslak zemine geçebilir ama olsun, tam olarak karşılık beklemeden yaşayabilmenin özünde bu gerçekliği farketmek yatıyor bence..
sıkılıyorum sözlük, kafayı yeme raddesinde değil ama sanki bir şey oldu ve damarlarımdan çekildi her şeye koşarak gitme isteği..
bir müddet böyle devam edelim bakalım..
bu günkü vize çok zordu ya, cidden öyle böyle değil. büyük ihtimalle geçerim ama biraz gerildim. neyse, bazen düşünüyorum da yok vizeymiş yok uzak ilişkiymiş çok basit dertler bunlar ya. insanlar nelerle uğraşıyorken bunları düşünüp üzülmek hayıflanmak hata belki de.
az önce
lezce.com'da 50 yaşında lezbiyen bir kadına rastladım. ve bu durum beni inanılmaz mutlu etti ya. ne bileyim böyle umut doldu içim. genel profil oldukça genç olunca lgbti+ yaşlılığı da çok sıkıntılı olurmuş gibime geliyordu, onu arzularının peşinde bir kadın olarak görmek beni mutlu etti.
nasıl çıkıcam bu dipsiz, kör kuyudan bilemiyorum. hiç bir çıkış yolu, hiç bir ışık görünmüyor ufukta.
bugün kendimi iftariyelik gibi hissediyorum tabi ramazan ayı içerisinde olmamız bunda büyük etken. hurma da olabilirdim erik olmayı seçtim kütür kütür.
"
psikiyatristim, hetero arkadaşlara açılmanın sadece bana iyi gelmeyeceğini, onların da benle konuşarak kendi hayatlarındaki önkab..."
psikiyatrist zannettim ilk başta. tam mesaj atacaktım cümlenin kalanını okuyup atayım dedim. okuduktan sonra atmaktan vazgeçtim.
(bkz:
#405049)
bende yeni katıldım (bkz:
ayı sözlük) e nasip bakalım aktif kullanıcı oluruz inşallah.
bi saat önce yaklaşık beş senedir görmediğim, basit bir ilgiyle başlayıp yoğun bir aşkla bağlandığım dershane hocamı gördüm. öyle uzun maceram da olmamıştı. bir sene sonra farklı bir şehre gitmemle yavaş yavaş etkisinden çıkmıştım. zaten hemen sonrasında gönlümün efendisiyle beş yıllık bir ilişkim olmuştu. kim takar platoniği. ışte neyse abimle kuruyemişçideyken baktım aniden biri çıkıverip abime selam verdi... tekrar dönecem buraya.
ben dershanede sınava hazırlanırken ilk gün gözüme biri ilişiverdi. hoşlandığım tiplerden uzak bi tipti ama başımı kendine çevirmeyi başarmıştı. hani ilk başlarda meydan okur gibi üstüne gider buna mi aşık olucam ya deyip avucunda bulursunuz ya kendinizi ben de öyle oldum. hiçbir cinsel fantezime uyduramadigim adamda beni çeken bir şey vardı. bunun üzerine çok bahtsız olacam ki kısa zamanda benle samimi olup beynim bana ilgisi olduğu yönünde sinyaller verdi. yanılmış da sayilmiyordu. üçüncü kişinin ağzından, falanca hoca sana niye bu kadar yakın davranıyor dediğini duymasam yanılıyor olabilirim derdim. ya da derse iki kişi geç kaldığımızda önden arkadaşın kapıyı çalıp girebilir miyim? diye sorduğunda "hayır" cevabını verip arkasında gözü bana çarpınca "bu sefer
bsbo * için girmenize izin veriyorum ama bir daha geç kalma" deyişini duymasam yine de bi ihtimal tanımıyorum derdim. kantinden çıkarken tesadüfen o da başka yerden yanıma gelip dirsek temasinda bulunmasa, ben lavabodan çıkmak için kapıyı açtığımda o da aynı anda içeri girecekken karından çarpışıp bi kaç saniye öyle kalakalmasak, dışarda ne kadar uzaktan da olsa seslenip selam vermese saçma sapan bir sevdanın peşinden gitme derdim. ama hal böyleyken bu kadar olayın yaşanması ilan-ı aşk gibi geliyor insana. normalde başka şehre gitmemin üzerinden altı sene geçmiş. bir defasında karşılaştığımız için beş senedir görmüyorum dedim. karşılaştığımızda da eskisi samimiyetinden farksız "hayırsız neden bi çayımızı içmeye gelmiyorsun" gibisinden bi fırça atmıştı. onun dışında her gelişimde gözlerim onu aramadı değil. ta ki bu gün hiç aklımda yokken ordan çıkması. abimin işi dolayisla yaşanan iş munasebetinden dolayı biraz samimiyetleri olmuş. ordan çıkıp selam verdikten sonra onu farkeder etmez beni bir heyecan sardı. ama gel gör ki hiçbir şey düşündüğüm gibi olmadı. hani çok samimi bi arkadaşınızı görür selam verirsiniz ya, yanında da tanımadığınız biri var "sana da merhaba" tarzında nezaketen ona da bir selam verirsiniz. bana da öyle yaptı. döndü abime nasılsın falan derken iş muhabbeti falan akıp gidiyor öyle. belki lafı bitirip bana döner diye bekliyorum ama yok. tinlamiyor bile. neyse abim ceviz fistik bir şeyler bakarken döndü bana sen nasılsın ne yapıyorsun dedi ama sonunu getiremiyor. hafızasını zorluyor ama olmuyor. farkettim mk eşek değiliz ismimi unutmuş. sonuna da dostum ekliyor. ben de yeni geldim şimdilik babaevinde takılıyoruz dedim. hm iyi bakalım deyip gitti. sonra kafamda durumun analizini yapmaya başladım. bu adam zamanında beni gördüğü yerde her zaman ismimi söyleyip nasılsın derdi. ve her gördüğünde de annesini pazarda kaybedip sonra bulan çocuk refleksiyle bakardı. tamam beş sene kısa bir süre değil ama bir insanın ismini unutmak için de çok kısa bir süre. hele ki o insan kendini özel hissediyorsa. tamam cidden yakışıklı bi tip de değil ama görünce elim ayağım birbirine dolandı. o soğukluk neydi vicdansız.