eşcinsel olunduğunun ilk fark edildiği an

yaşı hatırlamıyorum ama ilkokul 5 falandı sanırım, arkadaşlarla porno dergilere bakyorduk ben hep erkeklere yorum yaparken bir arkadaşım 'hepimiz kızlara bakıyoruz sen hep erkeklere' diyince o an farklı olduğumu anladım, aslında eşcinselim demedim ama farklıydım,
yıllar sonra psikiyatrist koltuğunda doktorun eşcinsel olduğunu ne zaman fark ettin sorusuna söylediğim gibi
- aslında ben eşcinsel olduğumu fark etmedim ama onların eşcinsel olmadığını fark etmem 13-14 yaşında oldu
çok çocuktum, adını koyamıyordum ama bir gariplik olduğunun farkındaydım ve mutlu ediyordu beni bu his... yanlış hatırlamıyorsam 16-17 yaşlarımda tanıştığım biri sayesinde, eşcinsel olduğumu kabul etmiştim... ve şimdi 30 yaşındayım, bunun hala hastalık olduğunu düşünen, bunun yüzünden cinayet işleyen hastalıklı beyinlerin olduğunu düşündükçe, iyi ki varım diyorum.
fark etmek değil de kabul etmek olarak değiştirilse daha doğru olacak andır.sahip olduğunuz yakın çevre homofobikse ve hatta hetero doğuşuyla gurur duyacak kadar homofobikse ve siz de böyle büyütülmüşseniz bu konu hakkında "fark etmek" söz öbeğinin kullanıldığını gördüğünüz an sinirlenir, kabul etmezsiniz başlığa bir iki kelime de sizin ekleyebilmeniz için biraz sakinleşip girilen tüm entryleri okumanız gerekir.

benim için bu olay kelimenin tek anlamıyla lanettir. lanetli olduğunuzu fark etmenizdir.
lanet kelimesine sinirlenenler için: burada kastedilen lanet, sevginizi kendinize saklamak zorunluluğuyla doğmuş olmaktır.bir erkek bir kıza gidip onu sevdiğini söylese en kötü ne olabilir ki? reddedilmek mi? ama bir kızın bir kıza gidip onu sevdiğini söylediği senaryoyla bir önceki senaryo bu coğrafyada daha uzunca bir süre asla aynı olmayacaktır ve de kimse bana bu konuda eşitlikten bahsetmeye çalışmasın türkiye'de yaşadığımızı hatırlatıyorum.

benim için lanetli olmak:
"tebrikler! hayatınız boyunca içinizde iki kişiyle yaşayacaksınız." mesajıdır.
biri hissettikleriniz, susturamadıklarınız.
diğeriyse bildikleriniz, size öğretilenler, aileniz, arkadaşlarınız, tüm sevdikleriniz kısaca sahip olduğunuz her şey.
ve bu iki kişi hayatları boyunca asla aynı anda mutlu olmayacaktır.
"tebrikler, sıçtınız!"
ben değil pipim fark etti.
17 yaşında stajyerdim. noterde bir işi halletmiş şirkete gidiyordum. neden bilmem hep başım yerde ayaklarımı izleyerek yürüdüm o zamanlar. ne oldu ise birden başımı kaldırım. iki adım ötemde hiç tanımadığım önümde yürüyen bir adam. sadece çene sakalını görüyorum. gözlerimin karardığını başımın döndüğünü ve ayaklarımın bağının çözüldüğünü hissettiğimi hatırlıyorum. sadece sarılmak isteği deli gibi ve kalbim inanılmayacak hızda atıyordu. bir sokak direğine tutunmak ve biraz soluklanmak zorunda kaldım. adam giderken bir kez daha kaldırıp başımı baktığımda sakinlemiş ve onun sakalına dokunmak istemiştim. hala unutamadığım bir sahne. o sırada anladım..
ilkokul sonlarına doğru abimin sakladığı pono dergilerini bulmuştum.ordaki adamlara bakıp 31 çekmeye çalıştığım anda bir şeylerin ters gittiğimi ama bu tersliğinde beni mutlu ettiğini anladım.kabullenmek çok sancılı ve kanlı oldu ama sonun da ibne olduğumu anladım.
ilkokul 1. sınıfta sıra arkadaşıma karşı içimde adlandıramadığım bir his vardı. onu görünce mutlu oluyor, onunla sürekli birlikte olmak ve sürekli onla oyun oynamak istiyordum. aradan yıllar geçti bu süre içerisinde sınıftaki kuzenlerimin (aynı sınıfta üç amca çocuğuyduk biz) birbirlerine "sen şu kızı beğeniyorsun demi, şu kızla sevgilisin demi" dediklerini ve ardından birbirlerine kızdıklarını "sussayana ya" dediklerini ama bu tür muhabbetlerden hoşlandıklarını fark ettim. (bkz: fallik dönem) hatta arada ailelerimiz birlikteyken şakayla karışık sorarlardı biz utanırdık ama bir isim söylenirdi çocuk saflığıyla. ben hala bu çocuğu düşünürdüm sebebini anlamadan ve haliyle isim söylemezdim. akrabalar da "o çalışkan, umursamıyor öyle şeyleri" derlerdi. bu durumu bir süre kullandım 5. sınıfın sonlarına doğru yani tam ergenliğe giriş dönemlerim herkes yavaş yavaş karşı cinse çocuk saflığından ziyade biraz cinsel anlamda yaklaşıyordu benim ise karşı cins umrumda değil aklım hala sıra arkadaşım olan o çocukta. napıp ne edip bu çocuğu dudağından öptüm vuhhhuuuu o da ne, nasıl mutluyum anlatamam. işte o an farklı olduğumu anladım. bunun eşcinsellik olduğunu ise ortaokul son sınıfta anladım. tam olarak kendimi anlamak ve kabullenmek ise üniversite yıllarımda oldu.
kendimi bildim bileli hep bir pipi merakı vardı içimde. yani çok küçük yaşlarda başladı. birinin pipisini görme düşüncesi çok heyecanlandırırdı beni ama o dönemlerde tabi adlandıramıyorsun. tam farkına varışım muhtemelen orta son sınıftayken beden eğitimi dersi sonrasında erkekler olarak sınıfta üzerimizi değiştiriyorduk. bitirim bir tip vardı. sınıfın en arka tarafında duvara yaslanmış biriyle konuşuyor. sonra birden şöyle donunu indirdi bir kaç saniyeliğine. tabi gözlerim faltaşı gibi olmuştu. bir türlü aklımdan çıkmadı sahne. sürekli aklımda oluşundan rahatsızlık duyduysam da o olaydan sonra fark etmeye başlamıştım.
lisede bir çocuk vardı, m.a.m.*

deliler gibi aşıktım ona. resimlerini çizerdim. onun içinde geçtiği hikayeler yazardım. ne zaman sinemaya gidecek olsam aklıma gelirdi, şimdi o da yanımda olsa diye.

ama bunlar bile eşcinsel olduğumu fark etmeme yetmiyordu. salak değildim, sadece eşcinselliğin ne olduğunu bilmiyordum. o zamana kadar pek çok erkekten hoşlanmıştım, eşcinsel pornoları izlemiştim ama bir gün din kültürü dersinde lut kavmi anlatılana kadar olayın eğlence boyutundaydım. belki size çok saçma gelebilir ama öyleydi işte bir erkeğe aşık olana kadar işin sadece benim zihnimde kaldığını sanıyordum. ve sonra hayatım 40 dakikalık bir zaman diliminde, diğer çocuklara son derece sıradan gelen o din dersinde ben uzun yıllar baskısı üzerinde hissedeceğim şeyleri dinlemiştim.

ben lanetliymişim. bir erkeğe arzu beslemek, bir erkeğe kadına gider gibi gittiğini düşünmek, işte bunlar beni sapkın bir insan yapıyormuş. yat veya yatma sapkınsın. eşcinselsin. m.a.m'ı sevmekte buna dahil.

erkekleri sevmek eşcinsellikti ve bu doğruydu. erkekleri sevmek sapkınlıktı ve bu yanlıştı.

sonra m.a.m'ı göremeyeceğim 15 günlük tatile girdik. 15 gün boyunca, eşcinsel dürtülerimden kurtulmaya çalıştım. sanki bu üzerinden çıkarılacak bir giysiymiş gibi. evet, bunu defalarca denedim ama o 15 günün sonunda başarılı olduğumu düşünmüştüm. çünkü o 15 gün hiçbir erkek ilgimi çekmiyordu. pornolar bile saman tadı veriyordu.

meğerse m.a.m'ı seviyormuşum, onu görünce anladım.
üç ya da dört yaşındayım, tv'de billur tuz reklamı çıktı. reklamı hatırlayanlar varsa şayet böyle kırmızı dudaklı, mavi gözlü bir abla vardı tuzlukta poşette her zaman her yerde billur tuz diye bir şarkı söylüyordu. şarkının bir yerinde de sanırım akar akar akar derken göz kırpıyordu. bana göz kırptı sanıp tüm samimiyetle anneme 'anne bu kız bana göz kırptı.' dedim. annem de 'hayır yavrum, o sana göz kırpamaz çünkü kadınlar babalara bir de abilere göz kırparlar.' dedi. işte o an benim yıkıldığım andı. anladım ki bana göz kırpmasını istediğim cins insanlara kadın denir ve bu annemin onaylamadığı bir şeydir.
(bkz: homofobiye ilk maruz kaldığınız an)
hep biliyordum. daha 5-6 yaşındayken mahalledeki diğer çocuklarla ağaçlıklara girip pipilerimiz popolarımıza sürterdik.
ilkokuldayken oturduğumuz evin ev sahibi vardı, böyle bıyıklı, sakallı, kıllı bir adamdı. bir gece onu rüyamda görmüştüm, beni kucağına alıp öpüşerek yatağa gidiyorduk. çok net bir aydınlanmaydı benimkisi
ilkokul öğretmenimiz çok tatlı bir adamdı. kırmızı tomul yüzlü. bıyıklı. öyle şirin bi adamdı ki çok severdim. sağolsun oda beni çok severdi. ona karşı hiç cinsel dürtü hissetmedim o dönem. saf bir duyguydu ama ileriki dönemlerde beğendiğim erkek tarzının oluşmasın da büyük katkısının olduğunu düşünüyorum. sonra beşinci sınıfta okulum değişince yeni öğretmenimiz oldu malum. oda çok seksi adamdı. öbürü gibi babacan görüntüsü yoktu pek, yeni atanmıştı daha. onunla ilgili çok fantazi kurmuşumdur. çok döverdi ama. sen öpüşmeli fantaziler kur adam seni dövsün. ayıp ederdi. orta okulda da öğretmenlerimden birine aşık oldum. hiç kendi yaşıtlarıma ilgi duymadım. "arkadaşla eve gittik sonra olaylar hooo" gibi durumlarım olmadı o yüzden. lide de keza müdür yardımcısı. onun poposuna çaktımadan baktığım kadar aynada kendime bakmadım. bide okul servisinin şoförü vardı ki allah muhafaza. ne yakışıklı adamdı beah. hükümet gibi adamdı. bir sürede onun fantazileriyle aldım yürüdüm. dersen ki bu hikayenin içinde gay olduğunu farkettiğin an nerde. valla yok. bir anda dururken arkamda ışıklar parlayıp,kilise korosunun "aaaaaaaaaa" nidaları eşiliğinde gözlerimi yukarı dikip "la ben gaymişim ya la" anım olmadı. bir gariplik olduğu belliydi ama ne bileyim tek garipliğim o değildi. hayat garipti, insanlar garipti, ben de gariptim. gay olmak da o garipliklerden biriydi.
ilkokul birdeyken aşık olmuştum kızın birine, şiir falan bile yazdım hatta.

daha sonra annem yüzünden bazı travmalar yaşayıp, bilinçaltımın derinliklerine gömmüştüm bunu, * * daha sonra 13 yaşındayken o zamanki erkek arkadaşımla izlemeye gittiğim bir futbol maçında, oynayan kızlardan birine ağzımın suyu akarak bakarken jetonum düşmüştü. komik bir gündü benim için.
daha ilkokuldayken de şişman çocuklar ilgimi çekerdi. böyle kocaman popoları falan. kilitlenirdim sürekli.
eşcinsel olduğumu hep biliyor ve farkındaydım ama bunu kabullenene ve ben buyum diyene kadar hep kötü bir şey hatta yanlış bir şey olarak görüyordum orta okul yıllarımda ilk olarak fark etmiştim erkeklere hemcinslerime karşı bazı duygusal ve cinsel ilgilerim olduğunu o zamanlar kendimden utandım ve eşcinsel olduğumu kabullenmek istemedim bu biraz da dindar bir aileye sahip olmamdan kaynaklanıyordu kendi kendimi kandırdım ergenliğe giriyorsun normaldir fazla abazasın gibisinden ilerki yıllarda kendime biseksüel kalıbı uydurdum kadınlara ilgim yoktu ama eşcinsel olduğumu hâlâ kabullenmeye hazır değildim eşcinsellik konusunda araştırmalar yapmaya başlamış kendimu kabullenmeye hazırlamaya başlamıştım ve birkaç psikolog insanla forum/chat tarzı sitede konuşup sohbet edince aslında eşcinsel olmamdan utanmamam gerektiğini bunun doğal olduğununu anlayıp kabullendim lise 2 yıllarımda 17 yaşında istemsizce başka bir eşcinsele aşık oldum ama ne aşk o sürekli aklımda fikrimda hayatım olmuş fiziğine görünüşüne dikkat etmeyen ben onun için günde 4 saat spor yaparken onun dikkatini çekmek için kendime bakım yaparken buldum kendimi o güne kadar hiç birine özel ve güzel gözükmek istememiştim onu istiyordum hemcinsimi oldukça kibar nazik hoş biriydi ve bu his içimi dolduruyordu kalbimi ve bir gece ayna karşısına geçtim ve dedim ki sen eşcinselsin oğlum bu senin gerçeğin bunu kabullen işte o kabullenme anı benim için hayatın değiştiği andı o an üzerimden ağır bir yük kalkmış rahatlamıştım değişik duygulardaydım. dünyanın en mutlu insanı gibi hissediyordum kendimi ve o zamandan sonra benim için hayat olumlu yönde gelişti keşke bunu daha önceden kabullenseydim
hatırlamadığım ve muhtemelen olmadığı için hatırlamadığım an. çünkü bu kabulleniş birden bire olmadı sindire sindire oldu.
12 yaşımda babamın arkadaşını görünce dizlerimin titremesinden ve gecenin bir yarısı uykumdan kalkıp onu düşünerek mastürbasyon yapmamdan anladım ki ben de geyim.
6-7 yaşlarımda kendimdeki farklılığı anlamaya başlamıştım iyiden iyiye. bunun adını koyup "ben eşcinselim" deyişim 16 yaşındayken oldu. o zamanlar tek derdim "allahım lanetli miyim? aileme nasıl söylerim?" vs giriş evresi dertleriydi. bilmiyordum ki fırtınalar sonradan kopacak, hayat beni nereden nerelere sürükleyecekti...
  • /
  • 2