eyegasm

Durum: 53 - 0 - 0 - 0 - 27.03.2023 16:56

Puan: 1042 - Sözlük Kezbanı

2 yıl önce kayıt oldu. 12.Nesil Yazar.

Yargı dağıtmayı sever bir kinkster.
  • /
  • 3

kruvaziyer gemisinden koli nasıl ayarlanır

açılın ben turizmciyim. o gemilere misafir olarak binmeniz mümkün değil maalesef. gümrük prosedürü işliyor limanlarda. otel odasına koliye gitmek gibi basit değil süreç çünkü gemiye bindiğiniz an yurtdışına kaçma ihtimalinizi kontrol altında tutamazlar. gemi seyahatindeki kitle genelde ölmeden önce son bir dünya turu yapayım dayıları olduğu için de yaş teyidi almadan çok da heveslenmemek gerekir.

otel kapısına lütfen rahatsız etmeyiniz yazısı bırakan insan

troll başlık olduğunu düşünüyorum. otellerde her odada bulunan, misafirin temizlik istemediği durumlarda kapıya takmaları beklenen kalıp bir ifadedir bu. hiçbir kat görevlisi de bundan rahatsız olmaz. bilakis temizlik istemediği halde bu kartı asmamış olan misafirler sevilmez. gereksiz duyar kasmak olmuş bu başlık biraz.

yalnıztanrı

sürekli gördüğüm saçmalamasyonlarına ek olarak hiv başlığı altında yazdığı gönderiyi okuduğumda eğitimin ve kendini geliştirmenin ne kadar mühim olduğunu bir kez daha anladığım yazar. her konu hakkında fikir sahibi lakin fikirleri bana göre çöptür.

hiv

bir üstteki entry şakaysa komik değil, şaka değilse çok vahim. ironi yaptığına inanmak istiyorum yazar kişisinin. lakin bu hayatta kınadığı ve büyük konuştuğu şeyi yaşamadan ölmezmiş insanlar.
tanım olarak hiv, insan bağışıklık yetmezliği virüsüdür. korunmasız cinsel ilişki dışında da bulaş yolları mümkündür. kendisi direkt olarak bir hastalık değildir. tedavi edilmediği takdirde hastalıkların vücudunuzu daha şiddetli etkileyerek daha çok hasar vermesine sebep olur. tedavi almayan bir hiv pozitif birey, hastalığın ileri evresi aids ile karşılaşır ve sonucunda basit bir grip bile ölümcül düzeyde tehlikeli olabilir. günümüzde tek bir tablet ile bu virüsü kontrol altına almak mümkündür. kontrol altındaki bireyler, belli bir süre sonra negatif’e dönerler ve kanlarındaki hiv virüsü saptanamacak seviyeye gelir. bu da ilaçlarını düzenli kullanan kişinin, virüsü bulaştırıcılık seviyesinin çok düşük yüzdelere inmesine,hatta yok olmasını sağlar. takip altındaki kişiler aynı zamanda belli aralıklarla check up benzeri kapsamlı testlerden geçerler ve bu sayede hiç tanı almamış kişilere nazaran daha sağlıklı olabilecekleri bile söylenebilir.
her ne kadar korkulacak bir süreç olmasa da lütfen kondom kullanmaktan vazgeçmeyin. hiv’i dünyanın sonu ya da belli eylemlerin laneti olarak lanseden kişi ya da kuruluşları bilginiz ile susturun. cehalet çok kötü bir şey arkadaşlar. sağlıklı günler.

kamera görüntüsüyle birine aşık olmak

ben bunun kamera bile olmadan halini ergenliğimde yaşadım. şuan malum uygulamalarda hala rastladığım ruh hastasının teki, lise ikinci sınıfta bana kendini farklı fotoğraflarla tanıtarak haftalarca konuşmuştu. her gün mesajlaşıp telefonda konuşuyorduk. kafasında yazdığı bir senaryoya, yaşımın verdiği saflıkla öyle bi inandırmıştı ki beni, hiç görmediğim birine sevgilim diyordum hahaha. sonra bir gün eski sevgilisinin bunu kendisiyle tekrar sevgili olmak için tehdit ettiğini, çok zor durumda olduğunu, iletişimi kesmemiz gerektiğini söyledi. ben sınıfta kız arkadaşlarımın “hocam eyegasm’ı tuvalete götürebilir miyiz ağlıyoo” nidaları eşliğinde hüngür hüngür ağlarken itiraf da geldi. bana kendisini beğenmeyeceğimi düşündüğü için yalan söylediğini, çok üzgün olduğunu söyledi ve fotoğrafını gönderdi. haklı olduğu tek konu beğenmeyeceğimi düşünmesiydi. çocuk istismarı denilen şeyin sadece cinsel içerikli olmadığını şuan idrak edebiliyor insan tabi. her karşıma çıkışında engelliyorum ruh hastasını.

kısmetse olur

varoş turnusolü program. çevrenizde bu programın fanı olan kişileri barındırmamanız kendinize saygınız için yapabileceğiniz eylemlerden biri olabilir. alakasız her yerde karşıma çıktıkça midem bulanıyor. bir youtuber bunun incelemesini yapmıştı mutlaka izleyin. kültürel yozlaşma denilen şeyin canlı örneği.

eşcinsellik cinsellikten ibarettir

heteroseksüellerin göreceli az seks yapmasını içgüdüsel sanmak da ne bileyim…cinsellik ortadoğu’da bir tabu arkadaşlar. hetero kadın veya erkekler de en az bizim kadar seks yapmak istiyorlar lakin bulunduğumuz topraklar bu basit eylemi zorlaştırıyor. teker teker sebeplerine inmeyeceğim ancak cinselliğin normalleştiği kültürlerde heteroseksüeller de en az eşcinseller kadar seks yapıyorlar, günaydın. ek olarak erkekler libido bakımından kadınlara göre daha aktifler. eşcinsel erkeklerin de tabusuz(genelde) olduklarını düşünürsek cinsel hayatlarının yoğun olması gayet olağan bir durum.

antalya

dünya’nın gözdesi olabilecek potansiyele sahipken antalya olarak kalan güzide şehrimizdir. “şüphesiz ki antalya dünya’nın en güzel yeridir” demiş atamız. çok haklıymış ama bu şehre de ihanet edilmiş maalesef. güzel bir şehir planlaması ile barcelona’dan hiçbir farkı olmayacağını net olarak söyleyebilirim. bu şehir planlaması elbette nüfus planlaması ve mimari detaylar da gözetilerek yıllar önce yapılması gerekirdi. geniş kumsallar, dağlar, ormanlar, şelaleler, antik kalıntılar sıcak iklim ile belki de barcelona’dan bile daha fazlasını vaadeden bir şehir aslında. lakin elimizdeki antalya’da düzensiz göç, çarpık kentleşme ve günden güne artan suç oranı mevcut.

spotify

öğrenci indirimimi “sen bu kadar süre boyunca öğrenci olamazsın yeme bizi” diyerek sonlandıran uygulama. açıköğretim’de 38.dönemim olabilir ama hala kayıtlı aktif öğrenciyim, sana da bu konuda dargınım spotify! youtube music önerileri senin kadar iyi olmadığı ve sendeki playlistlerimi kaybetmek istemediğim için de senden vazgeçemiyorum maalesef.kapitalist hayat çok zor shit!

halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçu

mevcut hükümetle aynı görüşte olup tahrik edildiği takdirde suç olmayan, ancak hükümet aleyhine bir konuda tahrik edilirse suç olabilen bir suçtur.

chp teyzesi

en az akp teyzeleri kadar yobazdırlar da aynı zamanda. modern görüntü ve yaşantı, kafalardaki bağnazlığı yok etmez. yüzeysel iletişimde akp teyzelerine göre bi tık daha tercih edilesi olsa da mıknatısın iki ucundan biri oldukları gerçeğini değiştirmez.

lubunca

geçmiş yıllarda , feminen eşcinsel ve transların kendilerine güvenli alan oluşturmak için geliştirdikleri jargondur. seks işçiliği yapmak zorunda kalan bu kişiler,polis veya kötü niyetli müşterilere karşı bu dili kullanarak birbirlerini uyarırlar ve kollarlardı. lakin günümüzde kullanımı amacından sapmış, heteroseksüellerin ucuz komedi malzemesi olmuş ve genelde sosyo kültürel açıdan düşük seviyede eşcinsellerin gerekli olmadığı halde kullandıkları,”bakın ben eşcinselim” dili haline gelmiştir. bir topluluğa ait hissetmek belki de bunun sebeplerinden biri olarak düşünülebilinir. popüler kültür, sosyal medya gibi kavramların dejenere etmiş olduğu bu jargonun, aslında gerçekten kullanmaya ihtiyaç duyan kişiler tarafınca yok olması üzücüdür.

14 yaşında hornet kullanmaya başlamak

ben de 15 yaşında kullanmaya başlamıştım. böyle söyleyince uyuşturucuya çok erken başladım gibi oldu. yeni nesil olarak, teknolojiye erişimimizin olumsuz yanları da bulunuyor elbette. o yaşlarda insan her şeyi hızlı ve yoğun şekilde yaşamak istiyor. 16-17 yaşlarında istanbul’daki bütün gey kulüplere girip çıkıyordum aynı zamanda. bunun ilerleyen yaşlarda kişinin ruhunu yorduğunu söyleyebilirim. o yaşlarda ilişkiye girdiğim,flörtleştiğim kişileri şimdi düşününce toplumdaki pedofil oranına şaşırmamak elde değil.

yorgun hissetmek

ben artık bu ülkede yaşamaya çalışmaktan çok yoruldum. gençliğimin en güzel yıllarının sürekli kaos ve stres içinde geçmesi, omuzlarımdaki ve ruhumdaki yükün ağırlığı yaşama dair olan umutlarımı her gün törpülüyor. hayat dolu,pozitif biriydim ben eskiden. ergenlikten çıkarken, yetişkinlik böyle bir şey olsa gerek diye yorumladım kendimdeki değişimi. sonra farklı kültürleri,başka dünyaları keşfettikçe hayır dedim, yetişkin olmak bu değil. keşfederken tanıştığım benimle aynı yaşta gençlerin gündemleri ve yaşamları benimkinden o kadar başka ki. bu salt deprem gündeminden bağımsız bir durum. sadece son birkaç yılda yaşadığımız canlı bomba,terör,ekonomik kriz,kültürel erozyon,politik homofobi,siyasi gündem gibi olguların hepsi ayrı ayrı hasar bırakıyor ruhumda.

her markete gidişimde stres oluyorum mesela. ihtiyacım olan bir ürünün her gün fiyatının artması, daha ucuzunu ararken daha da sağlıksızını alacağımı bilmek, kasaya gelince beklediğimden çok daha fazla bir fiyatla karşılaşıp hayatımı idame ettirebilmek için yaptığım alışverişte zar zor biriktirdiğim paradan harcamak zoruma gidiyor.

iş başvurusu yapıp görüşmelere gittiğimde, sahip olduğum birikime biçilen değer zoruma gidiyor. hava aydınlanmadan hayatlarından mutsuz binlerce insanla birlikte yollara düşüp, kısacık ömrümüzde kendime ayırabileceğim günde sadece 2 saat olacak şekilde bütün günümü çalışarak harcamak, çalışma ortamında senden daha eğitimsiz insanların sana uyguladığı mobbing’e maruz kalmak, fiziksel ve psikolojik yorgunluk kaynaklı bir hobi ya da bir sosyal etkinliğe katılamamak katılınsa da yüksek maliyetlerini gözetmek zorunda kalmak çünkü ay sonunda emeğine biçilen karşılığın eriyip gitmesi zoruma gidiyor.

ben kendimi nasıl geliştirebilirimin yollarını ararken, eğitimden bağımsız olarak düşük profilli insanların legal/illegal yollarla kazandıkları parayı hesap yapmadan harcayarak hayatın keyfini çıkarmaları ve vasatlığı yüceltmeleri zoruma gidiyor. gelir eşitsizliği, eğitime verilen değerin azalması ve gençlerin bu koşullara uygun seçenekler aramak zorunda kalması çok üzücü.

haberlerde izlediğimiz, medya ve siyasilerin empoze ettiği korku ve kaos atmosferi ayrı bir konu. aman oraya gitmeyelim bomba patlayabilir, şurdan uzak duralım deprem olursa ne yaparız gibi şeyleri aklıma getirmek zorunda olmam ayrı bir yük bindiriyor içime. başıma bir şey gelirse güvenebileceğim kim var sorusu. başlarına bir şey gelen insanlara rahmet dilemek dışında efektif bir şekilde ne yapıldı bu zamana kadar? tarih tekerrürden ibaret sözünü sürekli yaşıyoruz. aklımdaki daha kötü ne olabilir ki sorusuna karşılık hep daha kötüsüne tanık oluyor olmamız zoruma gidiyor.

bunları düşünen ve hisseden tek ben olmadığımı biliyorum. milyonlarca insan mutsuz. sadece günü geçirmek için yaşayan hayali umudu olmayan milyonlarca insan. hayatımıza renk katsın umuduyla başladığımız ilişkilerdeki partnerlerimiz de bir şekilde bu duygulardan etkileniyor. ortaya çıkan ise bir mutsuzluk sarmalı oluyor. hepimizde farkında bile olmadığımız pek çok psikolojik sorun gelişti. güvensizlik,sevgisizlik,ghosting,aldatma vb. kavramlar belki de daha önce olmadığı kadar hayatımızda artık.

evet ben bu ülkede yaşamaya çalışmaktan yoruldum. çünkü yaşadığımızı sandığımız bu şey hayat değil. olmamalı.

deprem yağmacılarına uygulanan işkence görüntüleri

sözlükte gündemle alakalı entry giren tek kişiyim herhalde. bir tek beni mi sarsıyor bu yaşananlar bilmiyorum ama sözlük farklı bir boyutta olsa gerek ki son entry girilen başlıklar işemek ve alkol almak hakkında…
neyse, değinmek istediğim nokta, sosyal medyada dolaşan yağmacı olduğu belirtilen kişilere karşı işkence videoları. kulağı kesilen suriye uyruklu olduğu iddia edilen bir kişi, polis kıyafetli biri tarafından kırbaçlanan yarı çıplak kişiler, başı botla ezilen birisi ve çok daha fazlası. her videonun altında işkencenin yeterli olmadığını, daha fazlasını görmek istediğini belirten onlarca kişi var. korku filmi gibi günler yaşıyoruz…bu videolar olmamalı… kulağı kesilen, kırbaçlanan, kafası ezilen insan videoları bu şekilde paylaşılmamalı. kişinin ne yaptığından kim olduğundan bağımsız söylüyorum bunu. bu görüntüler pek çok mental rahatsızlığı tetikliyor arkadaşlar. hali hazırda şiddete eğilimli insanları, sosyal hayatlarında sizin belki de görmeyeceğiniz daha acımasız eylemlere teşvik edebiliyor. suçlunun cezasını devlet vermeli. verdiği cezalarla suça teşviği önlemeli. devletin müdahalesi olmayınca halkın bu gibi eylemlerde bulunması toplum açısından çok çok tehlikeli.

deprem gündemi’nin kaygı bozukluğunu tetiklemesi

çok acı şeyler yaşıyoruz milletçe. sorumlulardan sebeplerinden bahsetmeyeceğim çünkü söylenecek çok şey var.
değinmek istediğim nokta; hali hazırda mental rahatsızlıkları bulunan,gündemle birlikte tetiklenen veya yaşananlar akabinde geliştiren kişiler için durumun vehameti. psikolojik rahatsızlıklar ülkemizde çok da önemsenmiyor malumunuz. 99 depremini yaşamış olanlar, yakınlarını kaybeden veya enkaz altından kurtulan pek çok kişi şuan ekran başında anksiyete,panik atak gibi rahatsızlıklarla savaşıyorlar. keza deprem bölgesinde yakınları bulunan,yakınlarını kaybeden veya depremzedeler de aynı şekilde. türk psikologlar derneğinin instagram profilinde, konuyla ilgili psikolojik destek çalışmasına rastladım. eğer televizyonda izledikleriniz,sosyal medyada karşınıza çıkan görsel ve videolar sizi tetikliyorsa,deprem bölgelerinde yaşıyorsanız, yaşananlardan az ya da çok bir şekilde etkilendiğinizi düşünüyorsanız lütfen ivedi şekilde psikolojik destek isteyin yetkililerden. “insanlar ölüyor, tek dert bu mu?” diye düşünmeyin. psikolojik sağlığınız, aynı zamanda fiziksel sağlığınızı da etkileyen bir faktördür ve kesinlikle göz ardı edilmemesi gerekir.

onur yürüyüşünü eleştirememek

milletçe yaşadığımız kutuplaşmanın,kültürel erezyonun yansımasıdır. bunun sorumlusu da aslında barizdir. bu ülkede artık ideolojiler hep iki uçta yaşanıyor. ya aksın ya kara. ikisinden birine dair eleştirel yaklaşımda bulunduğun anda eleştirdiğin tarafa karşı düşman ilan ediliyorsun.

türkiye’de yaşayan bir lgbt bireyin,yurtdışındaki onur yürüyüşlerine katılıp o atmosferi hissetmesini çok isterim. yürüyüşteki insanların mutluluğunu,onur yürüyüşü denilen eylemin aslında yıllarca sana dayatılan onursuz sıfatına rağmen varoluşunun onurunu kutladığın o atmosferi hissetmeyi…evet türkiye’de kutlanacak bir yaşantımız ya da haklarımız yok belki de. bu yürüyüşler de bunun için yapılıyor/yapılması gerekiyor. lakin bu olay son yıllarda artık bir savaş ve kaos haline döndü. polis şiddeti,hükümet tutumu haklı mı? tabiki hayır. sapla samanı ayırmak da tam olarak burada geçerli. sürekli öfkeli,isyankar, negatif söylemler ve pankartlarla,inatçı ve agresif tutumla pozitif bir sonuç elde edilmesi mümkün değil. edilebiliyor olsaydı yıllardır yapılan bu yürüyüşü artık kutlama tadında yaşardık biz de. kemal kılıçdaroğlu adaylığı gibi olumsuz sonuçlara rağmen ısrarla aynı şeyi diretmek neden? çünkü artık dernek veya kuruluşlar bu yürüyüşleri tamamen kendi ideolojilerini lgbt bayrağı altında empoze etmek için kullanıyorlar. sen hakkını savunduğunu zannederken adamın teki çıkıp tahrik edici bir pankart açıyor,zılgıtlar eşliğinde sloganlar atılıyor, sonra hop gelsin biber gazı, kaos ortamı. aynı hikayeyi yıllardır yaşıyoruz.

eşcinsel olunduğunun ilk fark edildiği an

benim de üstteki yazar gibi 14 yaş ortaokul son civarında artık tescillenmişti. beden eğitimi öğretmeni eşofmanlı haliyle aşırı çekici geliyordu ve ergenus hormonlarıma karşı koyamıyordum hayallerimde.gri eşofmandan bulge sevdam da o zamandan beri devam. o dönemde okuldaki playboylardan biriydim. iki haftada bir kız arkadaşı değiştiriyordum hatta okulun iki popüler kızı benim için kavga etmişti. evet benim için hahaha. bi tanesinin eski sevgilisinden de dayak yemiştim kızla gezip tozduğum için lakin çocuk mastürbasyonlarımın baş karakteriydi. okuldaki alfa çocuklarla kurduğum fiziksel temaslar aşırı yükseltiyordu beni. kankalarla 31 çekme etkinliği düzenleyip benim odak noktam porno değil de canlı penisler olunca dedim sen artık olmuşsun,hayırlı olsuuuuun. gabile chatte tanışıp,görmediğim bi adamın evine gidip yaşadığım ilk oral deneyimimle de bu tescillenmiş oldu. lise ikiye kadar kızlarla da münasebetim devam etti. olay ordan sonra koptu çok başka yerlere gitti sjsjsksh

hornet

uyuşturucu bağımlığının ve ekonomik çöküşün ne duruma geldiğini acı bir şekilde gösteren eşcinsel tanışma uygulaması. yıllardır kullanıyorum hornet’i ve kullanıcı profili hiçbir zaman bu denli kötü olmamıştı. uyuşturucu madde arayan ve satanlar,sadece yüksek takılanlar,adli sicili fotoğraftan bile anlaşılan tipler, dolandırıcılar ve profesyonel hizmet verdiğini iddia eden korkunç tiplerle dolu. sosyolojik gözlem için birebir platform.

barda eski sevgilisini görüp de triplere giren zat ı muhterem

kişiyi mekandan kovdurtmak,başkasıyla yakınlaşarak kıskandırmaya çalışmak, olay çıkartmak vs. çok çiğ geliyor bana. bir ilişki bittiğinde normal ve sağlıklı olan şey, herkesin kendi yoluna devam etmesidir. eğer bunu yapamayan kişi sizseniz,problem sizsiniz. davranışlarınızla kendinizi küçültmeyiniz.
  • /
  • 3

eyegasm

yeni sözlük yazarı. hoş geldin.

(bkz:askk)

Toplam entry sayısı: 53

basur hastalığından muzdarip aşırı azgın pasif

geyler olarak kendimize yapılmasına tahammül edemeyeceğimiz şeylere diğer geyleri maruz bırakmaya nasıl da bayılıyoruz. ayrıştırma mesela. basurlu pasif, salçalayan pasif, zırıl pasif. iğrenç, mide bulandırıcı gibi sıfatlar kullanıyoruz. bu sözlükte bu başlıkta bile örneği mevcut. cinsel yönden aktif bir insan, hastalıklı olabileceği düşünülüyor direkt olarak. tanım olarak basur, makattaki damarların şişmesiyle oluşmuş bir rahatsızlıktır. ıkınma,kabızlık,hareketsizlik veya yanlış beslenme başlıca sebeplerindendir. ben basur olmak istiyorum diyen bir insan bulamayacağınız için kişinin elinde olmayan bir sebepten dolayı dalga geçmeniz,aşağılamanız zorbalıktır.

aileye açılmak

bir drama queen eylemi. olayları dramatize etmekten hoşlanan kişiler tarafından tercih edilebilir. bir heteroseksüelin ailesine “ey ailem ben kadınlardan hoşlanıyorum bilginiz ola!” demesi kadar anlamsızdır. eşcinsel olup da heteroseksüel yaşamı dayatmalarına özenip sevgilinizi ailenizle tanıştırma,nişanlanma vb.şeyler yaşamak tatmin edecek mi sizi gerçekten bunu sorun kendinize. kimden hoşlandığınız ya da kiminle seviştiğiniz aileniz tarafından bilinmek ya da desteklenmek zorunda değil. bu tamamen sizin özel hayatınız. ek olarak her ne kadar eğitimli modern ailelere sahip olsanız da(ki bu ülke şartlarında azınlık grubu oluşturuyor) bu insanlar muhtemelen 50 yaş üstündeler. okudukları,gördükleri,izledikleri şeyler bülent ersoy, travesti dehşeti manşetli gazeteler vs. bu insanlara geri kalan kısa ömürlerinde bir şok(?) veya bambaşka bir yenilik yaşatmak yukarıda açıkladığım sebepler yüzünden değer mi tartışılır.

hiv

bir üstteki entry şakaysa komik değil, şaka değilse çok vahim. ironi yaptığına inanmak istiyorum yazar kişisinin. lakin bu hayatta kınadığı ve büyük konuştuğu şeyi yaşamadan ölmezmiş insanlar.
tanım olarak hiv, insan bağışıklık yetmezliği virüsüdür. korunmasız cinsel ilişki dışında da bulaş yolları mümkündür. kendisi direkt olarak bir hastalık değildir. tedavi edilmediği takdirde hastalıkların vücudunuzu daha şiddetli etkileyerek daha çok hasar vermesine sebep olur. tedavi almayan bir hiv pozitif birey, hastalığın ileri evresi aids ile karşılaşır ve sonucunda basit bir grip bile ölümcül düzeyde tehlikeli olabilir. günümüzde tek bir tablet ile bu virüsü kontrol altına almak mümkündür. kontrol altındaki bireyler, belli bir süre sonra negatif’e dönerler ve kanlarındaki hiv virüsü saptanamacak seviyeye gelir. bu da ilaçlarını düzenli kullanan kişinin, virüsü bulaştırıcılık seviyesinin çok düşük yüzdelere inmesine,hatta yok olmasını sağlar. takip altındaki kişiler aynı zamanda belli aralıklarla check up benzeri kapsamlı testlerden geçerler ve bu sayede hiç tanı almamış kişilere nazaran daha sağlıklı olabilecekleri bile söylenebilir.
her ne kadar korkulacak bir süreç olmasa da lütfen kondom kullanmaktan vazgeçmeyin. hiv’i dünyanın sonu ya da belli eylemlerin laneti olarak lanseden kişi ya da kuruluşları bilginiz ile susturun. cehalet çok kötü bir şey arkadaşlar. sağlıklı günler.

trans erkekle seks yapar mısınız sorunsalı

aktivist vegan queer lgbtiqwertsks+-x tayfadan linç yeme başlığı.

yorgun hissetmek

ben artık bu ülkede yaşamaya çalışmaktan çok yoruldum. gençliğimin en güzel yıllarının sürekli kaos ve stres içinde geçmesi, omuzlarımdaki ve ruhumdaki yükün ağırlığı yaşama dair olan umutlarımı her gün törpülüyor. hayat dolu,pozitif biriydim ben eskiden. ergenlikten çıkarken, yetişkinlik böyle bir şey olsa gerek diye yorumladım kendimdeki değişimi. sonra farklı kültürleri,başka dünyaları keşfettikçe hayır dedim, yetişkin olmak bu değil. keşfederken tanıştığım benimle aynı yaşta gençlerin gündemleri ve yaşamları benimkinden o kadar başka ki. bu salt deprem gündeminden bağımsız bir durum. sadece son birkaç yılda yaşadığımız canlı bomba,terör,ekonomik kriz,kültürel erozyon,politik homofobi,siyasi gündem gibi olguların hepsi ayrı ayrı hasar bırakıyor ruhumda.

her markete gidişimde stres oluyorum mesela. ihtiyacım olan bir ürünün her gün fiyatının artması, daha ucuzunu ararken daha da sağlıksızını alacağımı bilmek, kasaya gelince beklediğimden çok daha fazla bir fiyatla karşılaşıp hayatımı idame ettirebilmek için yaptığım alışverişte zar zor biriktirdiğim paradan harcamak zoruma gidiyor.

iş başvurusu yapıp görüşmelere gittiğimde, sahip olduğum birikime biçilen değer zoruma gidiyor. hava aydınlanmadan hayatlarından mutsuz binlerce insanla birlikte yollara düşüp, kısacık ömrümüzde kendime ayırabileceğim günde sadece 2 saat olacak şekilde bütün günümü çalışarak harcamak, çalışma ortamında senden daha eğitimsiz insanların sana uyguladığı mobbing’e maruz kalmak, fiziksel ve psikolojik yorgunluk kaynaklı bir hobi ya da bir sosyal etkinliğe katılamamak katılınsa da yüksek maliyetlerini gözetmek zorunda kalmak çünkü ay sonunda emeğine biçilen karşılığın eriyip gitmesi zoruma gidiyor.

ben kendimi nasıl geliştirebilirimin yollarını ararken, eğitimden bağımsız olarak düşük profilli insanların legal/illegal yollarla kazandıkları parayı hesap yapmadan harcayarak hayatın keyfini çıkarmaları ve vasatlığı yüceltmeleri zoruma gidiyor. gelir eşitsizliği, eğitime verilen değerin azalması ve gençlerin bu koşullara uygun seçenekler aramak zorunda kalması çok üzücü.

haberlerde izlediğimiz, medya ve siyasilerin empoze ettiği korku ve kaos atmosferi ayrı bir konu. aman oraya gitmeyelim bomba patlayabilir, şurdan uzak duralım deprem olursa ne yaparız gibi şeyleri aklıma getirmek zorunda olmam ayrı bir yük bindiriyor içime. başıma bir şey gelirse güvenebileceğim kim var sorusu. başlarına bir şey gelen insanlara rahmet dilemek dışında efektif bir şekilde ne yapıldı bu zamana kadar? tarih tekerrürden ibaret sözünü sürekli yaşıyoruz. aklımdaki daha kötü ne olabilir ki sorusuna karşılık hep daha kötüsüne tanık oluyor olmamız zoruma gidiyor.

bunları düşünen ve hisseden tek ben olmadığımı biliyorum. milyonlarca insan mutsuz. sadece günü geçirmek için yaşayan hayali umudu olmayan milyonlarca insan. hayatımıza renk katsın umuduyla başladığımız ilişkilerdeki partnerlerimiz de bir şekilde bu duygulardan etkileniyor. ortaya çıkan ise bir mutsuzluk sarmalı oluyor. hepimizde farkında bile olmadığımız pek çok psikolojik sorun gelişti. güvensizlik,sevgisizlik,ghosting,aldatma vb. kavramlar belki de daha önce olmadığı kadar hayatımızda artık.

evet ben bu ülkede yaşamaya çalışmaktan yoruldum. çünkü yaşadığımızı sandığımız bu şey hayat değil. olmamalı.

basur hastalığından muzdarip aşırı azgın pasif

geyler olarak kendimize yapılmasına tahammül edemeyeceğimiz şeylere diğer geyleri maruz bırakmaya nasıl da bayılıyoruz. ayrıştırma mesela. basurlu pasif, salçalayan pasif, zırıl pasif. iğrenç, mide bulandırıcı gibi sıfatlar kullanıyoruz. bu sözlükte bu başlıkta bile örneği mevcut. cinsel yönden aktif bir insan, hastalıklı olabileceği düşünülüyor direkt olarak. tanım olarak basur, makattaki damarların şişmesiyle oluşmuş bir rahatsızlıktır. ıkınma,kabızlık,hareketsizlik veya yanlış beslenme başlıca sebeplerindendir. ben basur olmak istiyorum diyen bir insan bulamayacağınız için kişinin elinde olmayan bir sebepten dolayı dalga geçmeniz,aşağılamanız zorbalıktır.

deprem gündemi’nin kaygı bozukluğunu tetiklemesi

çok acı şeyler yaşıyoruz milletçe. sorumlulardan sebeplerinden bahsetmeyeceğim çünkü söylenecek çok şey var.
değinmek istediğim nokta; hali hazırda mental rahatsızlıkları bulunan,gündemle birlikte tetiklenen veya yaşananlar akabinde geliştiren kişiler için durumun vehameti. psikolojik rahatsızlıklar ülkemizde çok da önemsenmiyor malumunuz. 99 depremini yaşamış olanlar, yakınlarını kaybeden veya enkaz altından kurtulan pek çok kişi şuan ekran başında anksiyete,panik atak gibi rahatsızlıklarla savaşıyorlar. keza deprem bölgesinde yakınları bulunan,yakınlarını kaybeden veya depremzedeler de aynı şekilde. türk psikologlar derneğinin instagram profilinde, konuyla ilgili psikolojik destek çalışmasına rastladım. eğer televizyonda izledikleriniz,sosyal medyada karşınıza çıkan görsel ve videolar sizi tetikliyorsa,deprem bölgelerinde yaşıyorsanız, yaşananlardan az ya da çok bir şekilde etkilendiğinizi düşünüyorsanız lütfen ivedi şekilde psikolojik destek isteyin yetkililerden. “insanlar ölüyor, tek dert bu mu?” diye düşünmeyin. psikolojik sağlığınız, aynı zamanda fiziksel sağlığınızı da etkileyen bir faktördür ve kesinlikle göz ardı edilmemesi gerekir.

deprem yağmacılarına uygulanan işkence görüntüleri

sözlükte gündemle alakalı entry giren tek kişiyim herhalde. bir tek beni mi sarsıyor bu yaşananlar bilmiyorum ama sözlük farklı bir boyutta olsa gerek ki son entry girilen başlıklar işemek ve alkol almak hakkında…
neyse, değinmek istediğim nokta, sosyal medyada dolaşan yağmacı olduğu belirtilen kişilere karşı işkence videoları. kulağı kesilen suriye uyruklu olduğu iddia edilen bir kişi, polis kıyafetli biri tarafından kırbaçlanan yarı çıplak kişiler, başı botla ezilen birisi ve çok daha fazlası. her videonun altında işkencenin yeterli olmadığını, daha fazlasını görmek istediğini belirten onlarca kişi var. korku filmi gibi günler yaşıyoruz…bu videolar olmamalı… kulağı kesilen, kırbaçlanan, kafası ezilen insan videoları bu şekilde paylaşılmamalı. kişinin ne yaptığından kim olduğundan bağımsız söylüyorum bunu. bu görüntüler pek çok mental rahatsızlığı tetikliyor arkadaşlar. hali hazırda şiddete eğilimli insanları, sosyal hayatlarında sizin belki de görmeyeceğiniz daha acımasız eylemlere teşvik edebiliyor. suçlunun cezasını devlet vermeli. verdiği cezalarla suça teşviği önlemeli. devletin müdahalesi olmayınca halkın bu gibi eylemlerde bulunması toplum açısından çok çok tehlikeli.

14 yaşında hornet kullanmaya başlamak

ben de 15 yaşında kullanmaya başlamıştım. böyle söyleyince uyuşturucuya çok erken başladım gibi oldu. yeni nesil olarak, teknolojiye erişimimizin olumsuz yanları da bulunuyor elbette. o yaşlarda insan her şeyi hızlı ve yoğun şekilde yaşamak istiyor. 16-17 yaşlarında istanbul’daki bütün gey kulüplere girip çıkıyordum aynı zamanda. bunun ilerleyen yaşlarda kişinin ruhunu yorduğunu söyleyebilirim. o yaşlarda ilişkiye girdiğim,flörtleştiğim kişileri şimdi düşününce toplumdaki pedofil oranına şaşırmamak elde değil.

yalnıztanrı

sürekli gördüğüm saçmalamasyonlarına ek olarak hiv başlığı altında yazdığı gönderiyi okuduğumda eğitimin ve kendini geliştirmenin ne kadar mühim olduğunu bir kez daha anladığım yazar. her konu hakkında fikir sahibi lakin fikirleri bana göre çöptür.

onur yürüyüşünü eleştirememek

milletçe yaşadığımız kutuplaşmanın,kültürel erezyonun yansımasıdır. bunun sorumlusu da aslında barizdir. bu ülkede artık ideolojiler hep iki uçta yaşanıyor. ya aksın ya kara. ikisinden birine dair eleştirel yaklaşımda bulunduğun anda eleştirdiğin tarafa karşı düşman ilan ediliyorsun.

türkiye’de yaşayan bir lgbt bireyin,yurtdışındaki onur yürüyüşlerine katılıp o atmosferi hissetmesini çok isterim. yürüyüşteki insanların mutluluğunu,onur yürüyüşü denilen eylemin aslında yıllarca sana dayatılan onursuz sıfatına rağmen varoluşunun onurunu kutladığın o atmosferi hissetmeyi…evet türkiye’de kutlanacak bir yaşantımız ya da haklarımız yok belki de. bu yürüyüşler de bunun için yapılıyor/yapılması gerekiyor. lakin bu olay son yıllarda artık bir savaş ve kaos haline döndü. polis şiddeti,hükümet tutumu haklı mı? tabiki hayır. sapla samanı ayırmak da tam olarak burada geçerli. sürekli öfkeli,isyankar, negatif söylemler ve pankartlarla,inatçı ve agresif tutumla pozitif bir sonuç elde edilmesi mümkün değil. edilebiliyor olsaydı yıllardır yapılan bu yürüyüşü artık kutlama tadında yaşardık biz de. kemal kılıçdaroğlu adaylığı gibi olumsuz sonuçlara rağmen ısrarla aynı şeyi diretmek neden? çünkü artık dernek veya kuruluşlar bu yürüyüşleri tamamen kendi ideolojilerini lgbt bayrağı altında empoze etmek için kullanıyorlar. sen hakkını savunduğunu zannederken adamın teki çıkıp tahrik edici bir pankart açıyor,zılgıtlar eşliğinde sloganlar atılıyor, sonra hop gelsin biber gazı, kaos ortamı. aynı hikayeyi yıllardır yaşıyoruz.

trans erkekle seks yapar mısınız sorunsalı

aktivist vegan queer lgbtiqwertsks+-x tayfadan linç yeme başlığı.

yorgun hissetmek

ben artık bu ülkede yaşamaya çalışmaktan çok yoruldum. gençliğimin en güzel yıllarının sürekli kaos ve stres içinde geçmesi, omuzlarımdaki ve ruhumdaki yükün ağırlığı yaşama dair olan umutlarımı her gün törpülüyor. hayat dolu,pozitif biriydim ben eskiden. ergenlikten çıkarken, yetişkinlik böyle bir şey olsa gerek diye yorumladım kendimdeki değişimi. sonra farklı kültürleri,başka dünyaları keşfettikçe hayır dedim, yetişkin olmak bu değil. keşfederken tanıştığım benimle aynı yaşta gençlerin gündemleri ve yaşamları benimkinden o kadar başka ki. bu salt deprem gündeminden bağımsız bir durum. sadece son birkaç yılda yaşadığımız canlı bomba,terör,ekonomik kriz,kültürel erozyon,politik homofobi,siyasi gündem gibi olguların hepsi ayrı ayrı hasar bırakıyor ruhumda.

her markete gidişimde stres oluyorum mesela. ihtiyacım olan bir ürünün her gün fiyatının artması, daha ucuzunu ararken daha da sağlıksızını alacağımı bilmek, kasaya gelince beklediğimden çok daha fazla bir fiyatla karşılaşıp hayatımı idame ettirebilmek için yaptığım alışverişte zar zor biriktirdiğim paradan harcamak zoruma gidiyor.

iş başvurusu yapıp görüşmelere gittiğimde, sahip olduğum birikime biçilen değer zoruma gidiyor. hava aydınlanmadan hayatlarından mutsuz binlerce insanla birlikte yollara düşüp, kısacık ömrümüzde kendime ayırabileceğim günde sadece 2 saat olacak şekilde bütün günümü çalışarak harcamak, çalışma ortamında senden daha eğitimsiz insanların sana uyguladığı mobbing’e maruz kalmak, fiziksel ve psikolojik yorgunluk kaynaklı bir hobi ya da bir sosyal etkinliğe katılamamak katılınsa da yüksek maliyetlerini gözetmek zorunda kalmak çünkü ay sonunda emeğine biçilen karşılığın eriyip gitmesi zoruma gidiyor.

ben kendimi nasıl geliştirebilirimin yollarını ararken, eğitimden bağımsız olarak düşük profilli insanların legal/illegal yollarla kazandıkları parayı hesap yapmadan harcayarak hayatın keyfini çıkarmaları ve vasatlığı yüceltmeleri zoruma gidiyor. gelir eşitsizliği, eğitime verilen değerin azalması ve gençlerin bu koşullara uygun seçenekler aramak zorunda kalması çok üzücü.

haberlerde izlediğimiz, medya ve siyasilerin empoze ettiği korku ve kaos atmosferi ayrı bir konu. aman oraya gitmeyelim bomba patlayabilir, şurdan uzak duralım deprem olursa ne yaparız gibi şeyleri aklıma getirmek zorunda olmam ayrı bir yük bindiriyor içime. başıma bir şey gelirse güvenebileceğim kim var sorusu. başlarına bir şey gelen insanlara rahmet dilemek dışında efektif bir şekilde ne yapıldı bu zamana kadar? tarih tekerrürden ibaret sözünü sürekli yaşıyoruz. aklımdaki daha kötü ne olabilir ki sorusuna karşılık hep daha kötüsüne tanık oluyor olmamız zoruma gidiyor.

bunları düşünen ve hisseden tek ben olmadığımı biliyorum. milyonlarca insan mutsuz. sadece günü geçirmek için yaşayan hayali umudu olmayan milyonlarca insan. hayatımıza renk katsın umuduyla başladığımız ilişkilerdeki partnerlerimiz de bir şekilde bu duygulardan etkileniyor. ortaya çıkan ise bir mutsuzluk sarmalı oluyor. hepimizde farkında bile olmadığımız pek çok psikolojik sorun gelişti. güvensizlik,sevgisizlik,ghosting,aldatma vb. kavramlar belki de daha önce olmadığı kadar hayatımızda artık.

evet ben bu ülkede yaşamaya çalışmaktan yoruldum. çünkü yaşadığımızı sandığımız bu şey hayat değil. olmamalı.

14 yaşında hornet kullanmaya başlamak

ben de 15 yaşında kullanmaya başlamıştım. böyle söyleyince uyuşturucuya çok erken başladım gibi oldu. yeni nesil olarak, teknolojiye erişimimizin olumsuz yanları da bulunuyor elbette. o yaşlarda insan her şeyi hızlı ve yoğun şekilde yaşamak istiyor. 16-17 yaşlarında istanbul’daki bütün gey kulüplere girip çıkıyordum aynı zamanda. bunun ilerleyen yaşlarda kişinin ruhunu yorduğunu söyleyebilirim. o yaşlarda ilişkiye girdiğim,flörtleştiğim kişileri şimdi düşününce toplumdaki pedofil oranına şaşırmamak elde değil.

chp teyzesi

en az akp teyzeleri kadar yobazdırlar da aynı zamanda. modern görüntü ve yaşantı, kafalardaki bağnazlığı yok etmez. yüzeysel iletişimde akp teyzelerine göre bi tık daha tercih edilesi olsa da mıknatısın iki ucundan biri oldukları gerçeğini değiştirmez.
Henüz takip ettiği biri yok.

antant