eyegasm

Durum: 52 - 0 - 0 - 0 - 19.03.2023 16:13

Puan: 1032 - Sözlük Kezbanı

2 yıl önce kayıt oldu. 12.Nesil Yazar.

Yargı dağıtmayı sever bir kinkster.
  • /
  • 3

seks hayatınızı iki kelime ile anlatın

büyük istanbul depremi

milyonlarca insanın hiç olmayacakmış gibi davrandığı, halı artına süpürülen adeta bir akıl tutulması.yalnızca istanbul'da yaşayan insanların değil tüm türkiye'nin her gün gündeme getirmesi gereken,herkesi ilgilendiren bir konu aslında bu.nasıl bu kadar sessiz kalındığına hayretler içerisindeyim. duygusal olarak yakınlarımızı kaybetme korkusunun ötesinde bu şehirde yaşanması bilimsel verilerle kanıtlanmış bir doğal afet sonucunda ardahan'da hakkari'de yaşayan bir vatandaşın bile,hatta artırıyorum avrupadaki ülkeler için dahi ekonomik olarak sarsıcı bir olay bu. bir ülke düşünün ki finansın,üretimin,lojistiğin ve nüfusun plansız bir şekilde çok büyük kısmının tek bir şehre yüklendiği ve beklenen yıkım için hükümet tarafından hiçbir şey yapılmadığı...depremden ziyade deprem sonrası süreçte pek çok şeyin eskisi gibi olmayacağı aşikar. bireysel olarak alınabilecek tek önlem ise deprem çantası maalesef. kiraların malum olduğu bir dönemde asgari ücretle çalışan bir kişiye sağlam evde otursun o zaman derseniz gülerim. devletler halkının güvenliğini ve refahını sağlamakla yükümlüdür. elimiz kolumuz bağlı beklemek gerçekten çok üzücü.

grup seks

bir dönem pazar günleri sabahın erken saatlerinde tarlabaşı apartları ve malum uygulama profilleri grup seks ile dolup taşardı. pek çoğu yüksek kafalar eşliğinde gruba kimin dahil olduğunun dahi bir önemi olmadan takılan tiplerdi. ben o zamanlar davet edildiğim bir evden yaşım küçük olduğu ortaya çıkınca kovulmuştum haha. aslında bol şehvetli, erotizm ve testosteron dolu bir ortam olabilecekken genelde türkçe remix pop eşliğinde disko ışıklı evlerde swinger çifti ortamı şeklinde vuku bulur türkiye şartlarında. istisnalar için bir dm kadar uzaktayım.

en iyi seks hangi meslekten kişiyle yapılır

doktor ve avukat arasında kalıp anatomi bilgisi nedeniyle doktor diyorum. bir doktor sizi sadece tek bir parmağıyla nokta atışı yaparak orgazma ulaştırabilir. farklı zevkleriniz varsa,psikolojik oyunlar için de avukatlar denenebilir.

superfabric club

türk tipi eğlence anlayışının hazin örneği. kendime saygım ya da vizyonum yok diyorsanız birebir. aslında biraz da dağına göre kar. günlük yaşamda bir vasfı olmayan insanların gece olunca bu tarz mekanlarda loca tutarak kendilerini önemli sandığı bir kitle var burada da. dans etmek,eğlenmek,belki güzel müzik dinlemek, anın tadını çıkarmak gibi kavramlardan çok uzak bir anlayış. tamamen gösteriş ve ego tatmini üzerine kurulu bir olay.

bad trip

kişiyi birkaç saatte tertemiz birkaç yıl yaşlandıran korku dolu yolculuğa verilen isim.kendi deneyimimi de paylaşmak istediğim uzun bir yazı olacak bu. öncelikle psikolojik olarak çok da iyi hissetmediğinize dair en ufak bir şüpheniz varsa veya bulunduğunuz ortamda çok rahat hissetmiyorsanız, tanıdığınız ve güvendiğiniz insanlarla birlikte değilseniz tribe sokma ihtimali bulunduran herhangi bir maddeden uzak durunuz. bu maddelerin etkileri kişiden kişiye göre değişiklik gösteriyor ve sizi ne boyutta etkileyeceğini önceden kestiremiyorsunuz. mental ve fiziksel sağlığınıza kalıcı hasar bırakabilme olasılığı sebebiyle mümkünse hiç bulaşmayınız.
genel itibariyle bu tarz konulara çok da uzak olmayan ben, kendileriyle ilk tanışmamız 2019 senesinde amsterdam'ın cennet köşelerinden vondelparkta gerçekleşti efenim. benim beklentim kahkahalar eşliğinde muazzam doğanın tadını çıkarmak ve farklı bir içsel deneyim edinmekti. nitekim kahkaha kısmı bir on dakikalığına gerçekleşti ancak sonrası hala dün gibi aklımda olan,hayatımın en korkunç saatleriydi. kontrolünü kendim sağlayamadığım farklı bir boyuttaydım artık. bilincim yerindeydi ancak içinde bulunduğum durumu bir an önce bitsin istememe rağmen kendi isteğimle sonlandıramıyor olmak ve bu sırada kafamdan geçen tamamı paranoya ve endişe dolu,son derece gerçekçi, belki binlerce düşünceyle savaşmak tek kelimeyle korkunçtu.artık yeni gerçekliğim buymuş ve bundan sonraki hayatım hep bu şekilde olacakmış gibi çıldırmak,kafayı yemek üzereydim. dakikalar saatler belki günler gibi geliyordu. arada bir telefonumun saatine bakıp daha iki dakika mı geçti diye düşünecek ve kendimi bunun geçici bir durum olduğuna dair telkin edecek bilince ulaşabiliyordum ancak o binlerce düşüncenin arasında belki sadece üç saniye sürüyordu bu gerçekliğe dönüş ve mantıklı düşünme hali. sonrasında bir döngü halinde yine delireceğime ve yine bunun hiç bitmeyeceğine dair düşünceler... neyse ki en yakın arkadaşımın da yardımıyla gerçek hayatla bağlantı kurmamı sağlayabildik ve her gün sövdüğüm gerçekliğe nihayet dönebildim.

türk gay youtuber

bir gün bkz:eyegasm olarak bahsedilecek sıfat. saçma sapan ilgi çekme odaklı sevgilimle nasıl tanıştık,hangi seks pozisyonu tavsiye ederim,flörtlerimle neler yaşadım gibi kimsenin umrunda olmayan boş içerikler yerine seyahat ettiğim ülkelerdeki gay life'a değinerek, müthüş diksiyonum ve tatlılığımla youtube'a yeni bir soluk getirmeyi düşünüyorum. para kazanmak ya da ünlü olmaktan ziyade gördüklerimi başkalarıyla da paylaştığım somut hatıralarım kalsın istiyorum.

ibne

ne amaçla,nasıl ve kim tarafından söylendiğine göre anlamları değişebilecek sihirli sözcük. ben şahsen sadece yatakta kullanırım.

ishal

libido arşa yükselmişken “bugün seks modumda değilim ya” dedirten, işe telafi edilemeyecek kadar geç kaldığımda ise kanıt gerektirmemesi özelliğiyle kendisini öne sürdüğüm bakteriyel bir hastalık.

umumi tuvalet

kimi zaman yeni yolculukların başlangıcı (bkz:pisuvara işerken yanındakini kesmek), genelde sadece boşaltım ihtiyacınızı karşıladığınız, nadiren de olsa fetişistlerin mabedi olabilecek mekanlardır.

bahar candan

yarattığı imajın tam aksine zeki olduğunu düşündüğüm,sosyal medya ve televizyon ünlüsü. lolita,para harcamayı seven zengin aile kızı,marka düşkünü,parti kızı,popüler ama yalnız kız personaları,tüm dünya'da zaten belli bir kemik kitleye sahip olan etiketlerdir. (bkz:paris hilton) hukuk fakültesi okuyan sıradan bir türk genci olarak gündemde kalamayacağına göre, amacı doğrultusunda gerçekleştirdiği tüm eylemler zekasının başarısı bana kalırsa.

erteleme hastalığı

bu günlerde muzdarip olduğum durumdur. günün sonunda zamanın akıp geçtiğini,hayatının ise ellerinin arasından kayıp gitmesini hiç bir şey yapmadan izlediğini hissettirir. hayatı dolu dolu yaşayan bünyeler için ızdıraptır. kısa vadede naçizane çözümü ise, kendinize basit bir günlük yapılacaklar listesi oluşturun ve bu listeye sadık kalın. listenizdeki yapılacakları mümkün mertebe kolay eylemlerden oluşturun. "yarın sabah kuaföre gideceğim,kuaförden çıkıp terziye uğrayacağım ve eve gelip kendime buzlu kahve yapacağım" gibi aslında günlük hayatın akışında yer alan ancak gerçekleştirmeniz halinde kendinize ödül verdiğiniz bir plan olsun. bu küçük planları birer ikişer gerçekleştirerek motivasyonunuzu yükseltmeyi ve bu lanet hastalıktan kurtulmayı deneyebilirsiniz. sonra da bana teşekkürlerinizi iletirsiniz kıpss
  • /
  • 3

eyegasm

yeni sözlük yazarı. hoş geldin.

(bkz:askk)

Toplam entry sayısı: 52

basur hastalığından muzdarip aşırı azgın pasif

geyler olarak kendimize yapılmasına tahammül edemeyeceğimiz şeylere diğer geyleri maruz bırakmaya nasıl da bayılıyoruz. ayrıştırma mesela. basurlu pasif, salçalayan pasif, zırıl pasif. iğrenç, mide bulandırıcı gibi sıfatlar kullanıyoruz. bu sözlükte bu başlıkta bile örneği mevcut. cinsel yönden aktif bir insan, hastalıklı olabileceği düşünülüyor direkt olarak. tanım olarak basur, makattaki damarların şişmesiyle oluşmuş bir rahatsızlıktır. ıkınma,kabızlık,hareketsizlik veya yanlış beslenme başlıca sebeplerindendir. ben basur olmak istiyorum diyen bir insan bulamayacağınız için kişinin elinde olmayan bir sebepten dolayı dalga geçmeniz,aşağılamanız zorbalıktır.

aileye açılmak

bir drama queen eylemi. olayları dramatize etmekten hoşlanan kişiler tarafından tercih edilebilir. bir heteroseksüelin ailesine “ey ailem ben kadınlardan hoşlanıyorum bilginiz ola!” demesi kadar anlamsızdır. eşcinsel olup da heteroseksüel yaşamı dayatmalarına özenip sevgilinizi ailenizle tanıştırma,nişanlanma vb.şeyler yaşamak tatmin edecek mi sizi gerçekten bunu sorun kendinize. kimden hoşlandığınız ya da kiminle seviştiğiniz aileniz tarafından bilinmek ya da desteklenmek zorunda değil. bu tamamen sizin özel hayatınız. ek olarak her ne kadar eğitimli modern ailelere sahip olsanız da(ki bu ülke şartlarında azınlık grubu oluşturuyor) bu insanlar muhtemelen 50 yaş üstündeler. okudukları,gördükleri,izledikleri şeyler bülent ersoy, travesti dehşeti manşetli gazeteler vs. bu insanlara geri kalan kısa ömürlerinde bir şok(?) veya bambaşka bir yenilik yaşatmak yukarıda açıkladığım sebepler yüzünden değer mi tartışılır.

hiv

bir üstteki entry şakaysa komik değil, şaka değilse çok vahim. ironi yaptığına inanmak istiyorum yazar kişisinin. lakin bu hayatta kınadığı ve büyük konuştuğu şeyi yaşamadan ölmezmiş insanlar.
tanım olarak hiv, insan bağışıklık yetmezliği virüsüdür. korunmasız cinsel ilişki dışında da bulaş yolları mümkündür. kendisi direkt olarak bir hastalık değildir. tedavi edilmediği takdirde hastalıkların vücudunuzu daha şiddetli etkileyerek daha çok hasar vermesine sebep olur. tedavi almayan bir hiv pozitif birey, hastalığın ileri evresi aids ile karşılaşır ve sonucunda basit bir grip bile ölümcül düzeyde tehlikeli olabilir. günümüzde tek bir tablet ile bu virüsü kontrol altına almak mümkündür. kontrol altındaki bireyler, belli bir süre sonra negatif’e dönerler ve kanlarındaki hiv virüsü saptanamacak seviyeye gelir. bu da ilaçlarını düzenli kullanan kişinin, virüsü bulaştırıcılık seviyesinin çok düşük yüzdelere inmesine,hatta yok olmasını sağlar. takip altındaki kişiler aynı zamanda belli aralıklarla check up benzeri kapsamlı testlerden geçerler ve bu sayede hiç tanı almamış kişilere nazaran daha sağlıklı olabilecekleri bile söylenebilir.
her ne kadar korkulacak bir süreç olmasa da lütfen kondom kullanmaktan vazgeçmeyin. hiv’i dünyanın sonu ya da belli eylemlerin laneti olarak lanseden kişi ya da kuruluşları bilginiz ile susturun. cehalet çok kötü bir şey arkadaşlar. sağlıklı günler.

deprem yağmacılarına uygulanan işkence görüntüleri

sözlükte gündemle alakalı entry giren tek kişiyim herhalde. bir tek beni mi sarsıyor bu yaşananlar bilmiyorum ama sözlük farklı bir boyutta olsa gerek ki son entry girilen başlıklar işemek ve alkol almak hakkında…
neyse, değinmek istediğim nokta, sosyal medyada dolaşan yağmacı olduğu belirtilen kişilere karşı işkence videoları. kulağı kesilen suriye uyruklu olduğu iddia edilen bir kişi, polis kıyafetli biri tarafından kırbaçlanan yarı çıplak kişiler, başı botla ezilen birisi ve çok daha fazlası. her videonun altında işkencenin yeterli olmadığını, daha fazlasını görmek istediğini belirten onlarca kişi var. korku filmi gibi günler yaşıyoruz…bu videolar olmamalı… kulağı kesilen, kırbaçlanan, kafası ezilen insan videoları bu şekilde paylaşılmamalı. kişinin ne yaptığından kim olduğundan bağımsız söylüyorum bunu. bu görüntüler pek çok mental rahatsızlığı tetikliyor arkadaşlar. hali hazırda şiddete eğilimli insanları, sosyal hayatlarında sizin belki de görmeyeceğiniz daha acımasız eylemlere teşvik edebiliyor. suçlunun cezasını devlet vermeli. verdiği cezalarla suça teşviği önlemeli. devletin müdahalesi olmayınca halkın bu gibi eylemlerde bulunması toplum açısından çok çok tehlikeli.

yorgun hissetmek

ben artık bu ülkede yaşamaya çalışmaktan çok yoruldum. gençliğimin en güzel yıllarının sürekli kaos ve stres içinde geçmesi, omuzlarımdaki ve ruhumdaki yükün ağırlığı yaşama dair olan umutlarımı her gün törpülüyor. hayat dolu,pozitif biriydim ben eskiden. ergenlikten çıkarken, yetişkinlik böyle bir şey olsa gerek diye yorumladım kendimdeki değişimi. sonra farklı kültürleri,başka dünyaları keşfettikçe hayır dedim, yetişkin olmak bu değil. keşfederken tanıştığım benimle aynı yaşta gençlerin gündemleri ve yaşamları benimkinden o kadar başka ki. bu salt deprem gündeminden bağımsız bir durum. sadece son birkaç yılda yaşadığımız canlı bomba,terör,ekonomik kriz,kültürel erozyon,politik homofobi,siyasi gündem gibi olguların hepsi ayrı ayrı hasar bırakıyor ruhumda.

her markete gidişimde stres oluyorum mesela. ihtiyacım olan bir ürünün her gün fiyatının artması, daha ucuzunu ararken daha da sağlıksızını alacağımı bilmek, kasaya gelince beklediğimden çok daha fazla bir fiyatla karşılaşıp hayatımı idame ettirebilmek için yaptığım alışverişte zar zor biriktirdiğim paradan harcamak zoruma gidiyor.

iş başvurusu yapıp görüşmelere gittiğimde, sahip olduğum birikime biçilen değer zoruma gidiyor. hava aydınlanmadan hayatlarından mutsuz binlerce insanla birlikte yollara düşüp, kısacık ömrümüzde kendime ayırabileceğim günde sadece 2 saat olacak şekilde bütün günümü çalışarak harcamak, çalışma ortamında senden daha eğitimsiz insanların sana uyguladığı mobbing’e maruz kalmak, fiziksel ve psikolojik yorgunluk kaynaklı bir hobi ya da bir sosyal etkinliğe katılamamak katılınsa da yüksek maliyetlerini gözetmek zorunda kalmak çünkü ay sonunda emeğine biçilen karşılığın eriyip gitmesi zoruma gidiyor.

ben kendimi nasıl geliştirebilirimin yollarını ararken, eğitimden bağımsız olarak düşük profilli insanların legal/illegal yollarla kazandıkları parayı hesap yapmadan harcayarak hayatın keyfini çıkarmaları ve vasatlığı yüceltmeleri zoruma gidiyor. gelir eşitsizliği, eğitime verilen değerin azalması ve gençlerin bu koşullara uygun seçenekler aramak zorunda kalması çok üzücü.

haberlerde izlediğimiz, medya ve siyasilerin empoze ettiği korku ve kaos atmosferi ayrı bir konu. aman oraya gitmeyelim bomba patlayabilir, şurdan uzak duralım deprem olursa ne yaparız gibi şeyleri aklıma getirmek zorunda olmam ayrı bir yük bindiriyor içime. başıma bir şey gelirse güvenebileceğim kim var sorusu. başlarına bir şey gelen insanlara rahmet dilemek dışında efektif bir şekilde ne yapıldı bu zamana kadar? tarih tekerrürden ibaret sözünü sürekli yaşıyoruz. aklımdaki daha kötü ne olabilir ki sorusuna karşılık hep daha kötüsüne tanık oluyor olmamız zoruma gidiyor.

bunları düşünen ve hisseden tek ben olmadığımı biliyorum. milyonlarca insan mutsuz. sadece günü geçirmek için yaşayan hayali umudu olmayan milyonlarca insan. hayatımıza renk katsın umuduyla başladığımız ilişkilerdeki partnerlerimiz de bir şekilde bu duygulardan etkileniyor. ortaya çıkan ise bir mutsuzluk sarmalı oluyor. hepimizde farkında bile olmadığımız pek çok psikolojik sorun gelişti. güvensizlik,sevgisizlik,ghosting,aldatma vb. kavramlar belki de daha önce olmadığı kadar hayatımızda artık.

evet ben bu ülkede yaşamaya çalışmaktan yoruldum. çünkü yaşadığımızı sandığımız bu şey hayat değil. olmamalı.

basur hastalığından muzdarip aşırı azgın pasif

geyler olarak kendimize yapılmasına tahammül edemeyeceğimiz şeylere diğer geyleri maruz bırakmaya nasıl da bayılıyoruz. ayrıştırma mesela. basurlu pasif, salçalayan pasif, zırıl pasif. iğrenç, mide bulandırıcı gibi sıfatlar kullanıyoruz. bu sözlükte bu başlıkta bile örneği mevcut. cinsel yönden aktif bir insan, hastalıklı olabileceği düşünülüyor direkt olarak. tanım olarak basur, makattaki damarların şişmesiyle oluşmuş bir rahatsızlıktır. ıkınma,kabızlık,hareketsizlik veya yanlış beslenme başlıca sebeplerindendir. ben basur olmak istiyorum diyen bir insan bulamayacağınız için kişinin elinde olmayan bir sebepten dolayı dalga geçmeniz,aşağılamanız zorbalıktır.

14 yaşında hornet kullanmaya başlamak

ben de 15 yaşında kullanmaya başlamıştım. böyle söyleyince uyuşturucuya çok erken başladım gibi oldu. yeni nesil olarak, teknolojiye erişimimizin olumsuz yanları da bulunuyor elbette. o yaşlarda insan her şeyi hızlı ve yoğun şekilde yaşamak istiyor. 16-17 yaşlarında istanbul’daki bütün gey kulüplere girip çıkıyordum aynı zamanda. bunun ilerleyen yaşlarda kişinin ruhunu yorduğunu söyleyebilirim. o yaşlarda ilişkiye girdiğim,flörtleştiğim kişileri şimdi düşününce toplumdaki pedofil oranına şaşırmamak elde değil.

deprem gündemi’nin kaygı bozukluğunu tetiklemesi

çok acı şeyler yaşıyoruz milletçe. sorumlulardan sebeplerinden bahsetmeyeceğim çünkü söylenecek çok şey var.
değinmek istediğim nokta; hali hazırda mental rahatsızlıkları bulunan,gündemle birlikte tetiklenen veya yaşananlar akabinde geliştiren kişiler için durumun vehameti. psikolojik rahatsızlıklar ülkemizde çok da önemsenmiyor malumunuz. 99 depremini yaşamış olanlar, yakınlarını kaybeden veya enkaz altından kurtulan pek çok kişi şuan ekran başında anksiyete,panik atak gibi rahatsızlıklarla savaşıyorlar. keza deprem bölgesinde yakınları bulunan,yakınlarını kaybeden veya depremzedeler de aynı şekilde. türk psikologlar derneğinin instagram profilinde, konuyla ilgili psikolojik destek çalışmasına rastladım. eğer televizyonda izledikleriniz,sosyal medyada karşınıza çıkan görsel ve videolar sizi tetikliyorsa,deprem bölgelerinde yaşıyorsanız, yaşananlardan az ya da çok bir şekilde etkilendiğinizi düşünüyorsanız lütfen ivedi şekilde psikolojik destek isteyin yetkililerden. “insanlar ölüyor, tek dert bu mu?” diye düşünmeyin. psikolojik sağlığınız, aynı zamanda fiziksel sağlığınızı da etkileyen bir faktördür ve kesinlikle göz ardı edilmemesi gerekir.

deprem yağmacılarına uygulanan işkence görüntüleri

sözlükte gündemle alakalı entry giren tek kişiyim herhalde. bir tek beni mi sarsıyor bu yaşananlar bilmiyorum ama sözlük farklı bir boyutta olsa gerek ki son entry girilen başlıklar işemek ve alkol almak hakkında…
neyse, değinmek istediğim nokta, sosyal medyada dolaşan yağmacı olduğu belirtilen kişilere karşı işkence videoları. kulağı kesilen suriye uyruklu olduğu iddia edilen bir kişi, polis kıyafetli biri tarafından kırbaçlanan yarı çıplak kişiler, başı botla ezilen birisi ve çok daha fazlası. her videonun altında işkencenin yeterli olmadığını, daha fazlasını görmek istediğini belirten onlarca kişi var. korku filmi gibi günler yaşıyoruz…bu videolar olmamalı… kulağı kesilen, kırbaçlanan, kafası ezilen insan videoları bu şekilde paylaşılmamalı. kişinin ne yaptığından kim olduğundan bağımsız söylüyorum bunu. bu görüntüler pek çok mental rahatsızlığı tetikliyor arkadaşlar. hali hazırda şiddete eğilimli insanları, sosyal hayatlarında sizin belki de görmeyeceğiniz daha acımasız eylemlere teşvik edebiliyor. suçlunun cezasını devlet vermeli. verdiği cezalarla suça teşviği önlemeli. devletin müdahalesi olmayınca halkın bu gibi eylemlerde bulunması toplum açısından çok çok tehlikeli.

yalnıztanrı

sürekli gördüğüm saçmalamasyonlarına ek olarak hiv başlığı altında yazdığı gönderiyi okuduğumda eğitimin ve kendini geliştirmenin ne kadar mühim olduğunu bir kez daha anladığım yazar. her konu hakkında fikir sahibi lakin fikirleri bana göre çöptür.

onur yürüyüşünü eleştirememek

milletçe yaşadığımız kutuplaşmanın,kültürel erezyonun yansımasıdır. bunun sorumlusu da aslında barizdir. bu ülkede artık ideolojiler hep iki uçta yaşanıyor. ya aksın ya kara. ikisinden birine dair eleştirel yaklaşımda bulunduğun anda eleştirdiğin tarafa karşı düşman ilan ediliyorsun.

türkiye’de yaşayan bir lgbt bireyin,yurtdışındaki onur yürüyüşlerine katılıp o atmosferi hissetmesini çok isterim. yürüyüşteki insanların mutluluğunu,onur yürüyüşü denilen eylemin aslında yıllarca sana dayatılan onursuz sıfatına rağmen varoluşunun onurunu kutladığın o atmosferi hissetmeyi…evet türkiye’de kutlanacak bir yaşantımız ya da haklarımız yok belki de. bu yürüyüşler de bunun için yapılıyor/yapılması gerekiyor. lakin bu olay son yıllarda artık bir savaş ve kaos haline döndü. polis şiddeti,hükümet tutumu haklı mı? tabiki hayır. sapla samanı ayırmak da tam olarak burada geçerli. sürekli öfkeli,isyankar, negatif söylemler ve pankartlarla,inatçı ve agresif tutumla pozitif bir sonuç elde edilmesi mümkün değil. edilebiliyor olsaydı yıllardır yapılan bu yürüyüşü artık kutlama tadında yaşardık biz de. kemal kılıçdaroğlu adaylığı gibi olumsuz sonuçlara rağmen ısrarla aynı şeyi diretmek neden? çünkü artık dernek veya kuruluşlar bu yürüyüşleri tamamen kendi ideolojilerini lgbt bayrağı altında empoze etmek için kullanıyorlar. sen hakkını savunduğunu zannederken adamın teki çıkıp tahrik edici bir pankart açıyor,zılgıtlar eşliğinde sloganlar atılıyor, sonra hop gelsin biber gazı, kaos ortamı. aynı hikayeyi yıllardır yaşıyoruz.

trans erkekle seks yapar mısınız sorunsalı

aktivist vegan queer lgbtiqwertsks+-x tayfadan linç yeme başlığı.

yorgun hissetmek

ben artık bu ülkede yaşamaya çalışmaktan çok yoruldum. gençliğimin en güzel yıllarının sürekli kaos ve stres içinde geçmesi, omuzlarımdaki ve ruhumdaki yükün ağırlığı yaşama dair olan umutlarımı her gün törpülüyor. hayat dolu,pozitif biriydim ben eskiden. ergenlikten çıkarken, yetişkinlik böyle bir şey olsa gerek diye yorumladım kendimdeki değişimi. sonra farklı kültürleri,başka dünyaları keşfettikçe hayır dedim, yetişkin olmak bu değil. keşfederken tanıştığım benimle aynı yaşta gençlerin gündemleri ve yaşamları benimkinden o kadar başka ki. bu salt deprem gündeminden bağımsız bir durum. sadece son birkaç yılda yaşadığımız canlı bomba,terör,ekonomik kriz,kültürel erozyon,politik homofobi,siyasi gündem gibi olguların hepsi ayrı ayrı hasar bırakıyor ruhumda.

her markete gidişimde stres oluyorum mesela. ihtiyacım olan bir ürünün her gün fiyatının artması, daha ucuzunu ararken daha da sağlıksızını alacağımı bilmek, kasaya gelince beklediğimden çok daha fazla bir fiyatla karşılaşıp hayatımı idame ettirebilmek için yaptığım alışverişte zar zor biriktirdiğim paradan harcamak zoruma gidiyor.

iş başvurusu yapıp görüşmelere gittiğimde, sahip olduğum birikime biçilen değer zoruma gidiyor. hava aydınlanmadan hayatlarından mutsuz binlerce insanla birlikte yollara düşüp, kısacık ömrümüzde kendime ayırabileceğim günde sadece 2 saat olacak şekilde bütün günümü çalışarak harcamak, çalışma ortamında senden daha eğitimsiz insanların sana uyguladığı mobbing’e maruz kalmak, fiziksel ve psikolojik yorgunluk kaynaklı bir hobi ya da bir sosyal etkinliğe katılamamak katılınsa da yüksek maliyetlerini gözetmek zorunda kalmak çünkü ay sonunda emeğine biçilen karşılığın eriyip gitmesi zoruma gidiyor.

ben kendimi nasıl geliştirebilirimin yollarını ararken, eğitimden bağımsız olarak düşük profilli insanların legal/illegal yollarla kazandıkları parayı hesap yapmadan harcayarak hayatın keyfini çıkarmaları ve vasatlığı yüceltmeleri zoruma gidiyor. gelir eşitsizliği, eğitime verilen değerin azalması ve gençlerin bu koşullara uygun seçenekler aramak zorunda kalması çok üzücü.

haberlerde izlediğimiz, medya ve siyasilerin empoze ettiği korku ve kaos atmosferi ayrı bir konu. aman oraya gitmeyelim bomba patlayabilir, şurdan uzak duralım deprem olursa ne yaparız gibi şeyleri aklıma getirmek zorunda olmam ayrı bir yük bindiriyor içime. başıma bir şey gelirse güvenebileceğim kim var sorusu. başlarına bir şey gelen insanlara rahmet dilemek dışında efektif bir şekilde ne yapıldı bu zamana kadar? tarih tekerrürden ibaret sözünü sürekli yaşıyoruz. aklımdaki daha kötü ne olabilir ki sorusuna karşılık hep daha kötüsüne tanık oluyor olmamız zoruma gidiyor.

bunları düşünen ve hisseden tek ben olmadığımı biliyorum. milyonlarca insan mutsuz. sadece günü geçirmek için yaşayan hayali umudu olmayan milyonlarca insan. hayatımıza renk katsın umuduyla başladığımız ilişkilerdeki partnerlerimiz de bir şekilde bu duygulardan etkileniyor. ortaya çıkan ise bir mutsuzluk sarmalı oluyor. hepimizde farkında bile olmadığımız pek çok psikolojik sorun gelişti. güvensizlik,sevgisizlik,ghosting,aldatma vb. kavramlar belki de daha önce olmadığı kadar hayatımızda artık.

evet ben bu ülkede yaşamaya çalışmaktan yoruldum. çünkü yaşadığımızı sandığımız bu şey hayat değil. olmamalı.

14 yaşında hornet kullanmaya başlamak

ben de 15 yaşında kullanmaya başlamıştım. böyle söyleyince uyuşturucuya çok erken başladım gibi oldu. yeni nesil olarak, teknolojiye erişimimizin olumsuz yanları da bulunuyor elbette. o yaşlarda insan her şeyi hızlı ve yoğun şekilde yaşamak istiyor. 16-17 yaşlarında istanbul’daki bütün gey kulüplere girip çıkıyordum aynı zamanda. bunun ilerleyen yaşlarda kişinin ruhunu yorduğunu söyleyebilirim. o yaşlarda ilişkiye girdiğim,flörtleştiğim kişileri şimdi düşününce toplumdaki pedofil oranına şaşırmamak elde değil.

chp teyzesi

en az akp teyzeleri kadar yobazdırlar da aynı zamanda. modern görüntü ve yaşantı, kafalardaki bağnazlığı yok etmez. yüzeysel iletişimde akp teyzelerine göre bi tık daha tercih edilesi olsa da mıknatısın iki ucundan biri oldukları gerçeğini değiştirmez.
Henüz takip ettiği biri yok.

antant