lost soul

Durum: 1537 - 0 - 0 - 0 - 04.11.2016 14:13

Puan: 32678 - Sözlük Kaşarı

15 yıl önce kayıt oldu. 1.Nesil Yazar.

Tamam.
  • /
  • 77

ahmet telli

"gitmek. bir hançeri inceltip
okyanusa daldırmak isteği
ya da düşebilmek atlasların
dışına ki ey kalbim
yalnızsın bu yolculukta da." der. çok güzel der.

popo

o değil; budur:



herkes yerini bilsin lütfen.

(bkz: birinci belli ikinci kim)?

kıps kalpkalpkalp ;*

kelimelere ore eki ekleyip konuşan insan

sanal ortamda tanışılan kişinin numarasını rehbere ekleme şekli

şerafettin.hornet

hüsamettin.gabile

konfiçyus.ayısözlük

abdurrahman.ekşi

şakir.romeo

(bkz: ya ne olacağıdı)

working kelimesini vörkin diye telaffuz eden insan

45 yıldır london'da yaşayan bir bıritiş beyefendisi olduğumdan "wö'kin" olarak telaffuz ettiğim için benim umurumda olmayan telaffuz etme biçimi. ama kıçı kırık bir amerikanyalı olmaksa niyetiniz "vörkin" olarak pıronauns etmeye devam edebilirsiniz. nö pıroblım yani.

sözlükteki türk kürt çatışması

en mantıklısı her iki taraftan ikişer yazarın eşleştirilip baş-göz edilmesi. çünkü neden? çünkü savaşma seviş. çünkü sevişmek bir ömür sürer savaşmak bir dakika. çünkü sevmek çiftleşmek değil tekleşmektir*. çünkü ben öyle istiyorum.
cağnım ülkenin, yalnız ve güzel ülkemin en büyük eksikliklerinden biri bu bence.
sonra barış da gelir bu ülkeye, kardeşlik de gelir, sevgi de gelir, seks de gelir.
yani.

sevişmeye hazır olun!
hem de çifte sevişmeye!
türkiye'yi yozlaşmaktan korumak için,
tüm insanlığı sevi şemsiyesinin altına toplayana,
sevgimizi yıldızlara sıçratana kadar.
türk! kürt!
sevgililik takımı, herzaman ışık hızında hareket eder!
ya seviş, ya terk et!
miyav!
*

bu sevgililik, sekslilik tohumlarını atabilmek adına;
yurt üzre toplanagelmiş kara bulutları def etmek adına;
barışı ve özgürlüğü getirebilmek adına;
ilk taşı ben atayım madem.

az sonra gözüme kestirdiğim bir yazarımıza özelden yürüyeceğim. umarım beni engellememiştir :'(

ayrıca;
(bkz: yaşasın halkların sevgililiği)



üzgün edit:
engellemiş ya la :/

fikrimi savunan; sevgililik ve barış yanlısı türk yazarlardan mesaj bekliyorum.
boy: 183 cm.
kilo: 68 kg.
sakal ve bıyık: güpgür.
dövme: birkaç tane.
adonis: var.
iş: var.
yer: var.

hadi bakalım :*

norveçli erkekler

god kveld, vakre mennesker. jeg ma si at vi er de mest kjekke menn i hele universet.

bu arada laponum yani; yanlış olmasın ;*

hrant dink

"unutmadan hrant'ın selamlarını da ileteyim sizlere. şu an beni dinleyen herkese, bulunduğumuz yer kadar sonsuz selam var. barış adına, umut adına, kardeşlik duygusunu gerekliliği ve yüceliği adına, bütün ruhu şadların selamı var size. bizi unutmayacağınızı biliyoruz, gözümüz arkada kalmayacaktır."*

ahparig'imdir, kekê mîn'dir; aghavni'dir, kevok'tur.
9 senedir buralarda olmayan, ama unutulmayandır.

sena

seyyidhan kömürcü nam şairin en güzel manzumelerinden biri.


bu dinlensin:
*


bunlar okunsun:

elim ayağım
epeydir kimin kime ne anlattığını bilmiyorum
adında hem ekmek hem gül geçen kimseyi görmedim
tanımıyorum
ben biraz yavaş
günde beş defa hiçbir şey yapmayan biri
ben biraz en üzgün baharatlara fena meyilli
mümkünse haşhaş
yoksa benzeri sözcüklerle de kırabilirim kalbimi
diyelim zencefil
diyelim hatmi

elim ayağım
başımdan geçenle aklımdan geçenin karıştığı bu masal
aşk her şeyi daha yavaş yapmaktır diye diye yürüdüğüm bir sokak
kalbinde tef ve delik
kalbinde dünya lekesi taşıyan bir çocuk resmi demişti
madem günde beş vakit kalkıp sana baktım
madem dünyanın bu kadar sabahını ben uyandım
ben uyudum bu kadar uykusunu
diledim dünyaya fena inanmış bir yüzüm olsun
kendimi seninle öldüreceğim dediğim feci bir kalbim
bir elim
bir ayağım
ağzıma doldurduğum rüzgarla üfleyeceğim sözlerim
diyelim fena
diyelim feci

elim ayağım
artık nereye ne götürdüğümü bilmediğim bu sapakta
sesini burada bırakıp giden şeylere baharat diyen o aktar dedi
tamam olmak küfür
tamam etmek hâşâ
bir ömür ağrıma gitse de dünyadan oluşmuş harfler
yarım dalgın ve kusurlu geldim ben buraya
günde beş defa hiçbir şey yapmamaktansa
kalıp sana baktım
kalıp sana bakmak oldu dünya
baharatları tek tek
zamanın bizi nasıl terlettiğini tane tane
dünyaya inanmış bir yüzü üzgün üzgün anlattım sana
dedim belki de bir yere üzgün üzgün bakmaktır dünya

dağlarına yedi
çarşılarına bir kez kar yağan doğu
durup beklemenin durup beklemekle devam ettiği günler
uyanınca da süren rüyalardan geldim ben buraya
diyelim fesleğen vardı
durup fesleğen çalıştım buralarda
diyelim fesleğen çalışmış kadar yoruldum ben dünyada
bil dedim
ilk kez ekmek ve gül geçecek yanımızdan
ilk kez ekmek ve gül geçecek adımızda
yalvarırım beni dünyaya bulaştırma

elim ayağım
ilkin ruhunu ve duvarını duayla koruyan bir evde karıştı aklım
karıştı kalbim
doğu dağlarını yedi diyen ninem
her baktığını görmesin diye su içirdi kız kardeşlerime
rüzgar yedirdi her bildiğini demesin diye
işte ona hep bir çukurdan baktım
hep yutkundum ninem ve dünya demeden önce
dağlarını yiyen doğunun adıyla bakışsız bu yüzü seçtim kendime
dedim belki de bir yutkunma yeriydi hayat
o avlu
o dam
o çocukluk
dedim belki de bir yutkunma yeriydi dünya

elim ayağım
yani kalbi yutkunmakla dolu kız kardeşlerim
bu nasıl mümkün
saçlarından başladılar konuşmaya
dedim değil mi ki simsiyah yaşımdayım
değil mi ki ekmeğimi yüzümün teri içinde yedim
ben de gitmeliyim artık o en fena bitkilere
çağırdığım haşhaş
gittiğim hatmi
olduğum zencefil
aslında hep bir odun sarsınlar onu içeyim dedim kendi kendime
duvarımızda dua
dualarda büyülü o nine

elim ayağım
taşıma düşman beğendirmekle geçirdiğim o günlerde
ben iyiyim de kalbim delik
ben iyiyim de burası doğu
ben iyiyim de çevrem kötü diye tarif edildiğim her yerde
bu farz dedim
bu farz
bu kesmediğim şeyleri uzatıyorum sanmanızdaki uzun kusur
bu kalbinizin kenarındaki yavaşlık
cümlelerimi yarım
beni duman eden her neyse onun adına
bu nasıl mümkün ki
önce gözlerimden başladım ben konuşmaya
akşamını gördüm dünyanın
merak kuşku ve bekleme yerlerini
hayatın beni tahtaya çıkardığı bir sabah
kırıldı dünya soğuktur diye yazdığım o kalem
o ayna

gördüm
nereye gitsem ben dik gölgem kamburdu bu dünyada

elim ayağım
sen gittin yağmurun sürdü sonra
denediğim taş çarşıları oldu dünyanın
sabır bitkileri
kırk uykusunu uyuduğum doğu
kırk yolunu yürüdüğüm sokak
hayat hep tuhaf bir yapışkanlıkla kaldı boynumda
dedim kırk sesle yıkansam da gitmez kalbimden sesin
ben dik gölgem kambur
bu leke başka

yalnızlık

duvarda duran üzgün bir fairuz posteri,
yanan bir sigaradan yükselen ve tavana doğru dans eden duman,
gecenin sessizliği ve kentin çok-sesliliği,
"... / öyle yorgunum ki hiç sorma /..."* diyen cahit külebi'nin sözleri...

yalnızlık...

yalnızlık üstüne birsürü şey dökülegelmiş ademoğullarının, havvakızlarının dudaklarından.
ne yaşadıysak/yaşıyorsak/yaşayacaksak, ne tecrübe ettiysek/ediyorsak/edeceksek; hepsi, kendi kararlarımızın neticeleri esasında.

bir sehpa üzre onlarca kitap,
bir şişede böğürtlenli kırmızı şarap,
ve
füruğ ferruhzad'ın sesi:
"bunlardan önce, ah, evet
bunlardan önce sessiz kalınabilirdi"

kalınsın.

seri eksi oy veren ezik

ayı sözlük moderasyonu iftiharla sunar:


ayı sözlük'te yazıyor olan herkes bir interaktif sözlükte yazıyor olduğunun ayırdındadır umuyorum. böyle bir ortamda farklı seslerin, ayrıksı fikirlerin olması gayet olağan bir şey. benim "siyah" dediğime, bir başkası "beyaaaaz!" diyebilir, bir diğeri "beşiktaş" der, öbürü "fenerbahçe ulan!" diye tepki verebilir; ve bu gayet normaldir.
herkesin aynı fikirde olması gerektiğini ummak ve beklemek, pekâlâ, beyhude bir bekleyişten başka bir şey olmuyor ne yazık ki.

sözlükte de üç tane oy butonu var:
- eksi (boş)
- anlamsız
- artı (hoş)

beğenilen bir giriye artı oy vermek ne kadar normalse, beğenilmeyen bir giriye de eksi oy vermek o kadar doğal.

eksi oy hususunda ise ikircikli bir durum zuhur eyliyor işte:
seri eksi oy.

sanıyorum ki öncelikle eksi oy vermek ve seri eksi oy vermek fiillerini iyice bir ayırmak elzem geliyor.
bir gecede herhangi bir yazar, birden fazla girisinin eksilendiğine şahit olabilir. hangimiz olmadık ki? bu -sözlük jargonunda- seri eksileme olmuyor.

sistemli bir şekilde ve devam eden bir eksileme durumu hasıl olmuşsa eğer;
yani girdiğiniz bütün giriler elden geçiriliyorsa,
yani bütün yazdıklarınız -dört/beş giri değil-, eksilenmeye başlamışsa,
orada bir sorun söz konusu demek oluyor ki bu da ele alınması, el atılması gereken bir olay oluyor.

velhasılıkelam,
bu durumda yapılacak şey, moderasyondan birine ulaşmak ve bu nahoş durumu haber eylemek olacaktır.
siz de öyle yapın.

son olarak şunu da ekleyeyim:
bu sayfadaki yazıların hepsini okudum ve seovi, sen haksızsın ibne. seni kınıyorum ve sana laflar hazırladım.


ayı sözlük moderasyonu iftiharla sundu.

çirkin insan kaprisi

gay erkeklerin hetero gibi davranmaya çalışması

14 ocak 2016 pkk diyarbakır çınar saldırısı

eğri oturup, doğru konuşmak gerekiyor; bu saldırı hiçbir şekilde arkasında durulabilecek bir saldırı değil. derdinin bir halkın 'özgürlüğü' olduğunu söyleyen bir örgütün yapacağı iş de değil. üstelik; o halkın bile onaylamaması gereken bir olay bu.

tabii; yine ütopik, olması-gereken-idealist safsatalar bu dediklerim. siz bana bakmayın.

misal;
vietnam savaşı sırasında birleşik devletler'de bir hareket başlıyor. bir örgüt silahlı eylemler yapıyor. ancak eylemlerin odak noktalarında sadece savaş yanlısı hükümetin binaları var, ve eylem yapmadan önce binayı arayıp haber veriyorlar "şu şu saatte binaya saldırı yapacaz, binada insan kalmasın" diye.
kafalara gel.

ülkenin dört bir tarafında canlı bombalar patlar, ülkenin bir tarafında kıyım gerçekleştirilir, hergün yeni bir saldırı haberi gelir; tek verilen tepki ise "kınıyoruz" olur.

arthur c. clarke görseydi ülkeyi, şapkasını çıkarır, saygı duruşuna geçerdi yemin ederim. o haldeyiz yani.

12 ocak 2016 sultanahmet meydanındaki patlama

daha önce de biryerlede söylemişliğim vardır, tekrar edeyim:
türkiye'deki toplumsal hafızayı sikeyim!

üzerinden daha henüz bir gün geçmesine rağmen unutulmuş olaydır.

dahası,
dün* aynı meydana giden ve patlamayı protesto etmek isteyenlere, "vatan haini bunlar" diye saldıran insan-bozmaları var. güvenlik güçleri? yine izlemekle yetiniyorlar.

ne dediydim?
hah!
ülkedeki toplumsal hafızayı sikeyim!

hdp

sedat pekmez hakkında soruşturma açılmasını isteyen partidir.
tabii, sultanahmet katliamında*, meydana ambulanslar gelmeden yayın yasağı gelen bir ülkede, kimsenin bundan haberinin olmaması gayet doğal.
kuzey kore'ye döndü ülke. ülkenin ahvalinden haberin olsun diye haberleri izliyorsun, ama big bıradır'ın emirlerinden başka bir şeyle karşılaşmıyorsun.
en karanlık fantazilerimde bile böyle bir ülke yok yeminle.


edit:
selo başgan, bunu okuyorsan bir zahmet bana ulaş, tu çavê minî! konuşmamız gereken şeyler var.

12 ocak 2016 sultanahmet meydanındaki patlama

istanbul valiliği'nin resmî açıklamasına göre 10 ölü, 15 de yaralı var. 11.30 itibariyle yayın yasağı getirildi. birkaç dakika öncesine kadar periscope'de olay yerinden yayın yapan biri vardı; az evvel yayını bitirdi: 3ca4f

'further reading' olarak, ezgi başaran'ın daha bugün radikal'de kaleme aldığı yazı okunabilir:
http://www.radikal.com.tr/yazarlar/ezgi-...


türk kanallarından takip edemeyeceksek;

the guardian. ara ara update ediliyor:
fc037

mirror:
http://www.mirror.co.uk/news/world-news/...

telegraph:
http://ayisozluk.com/lnk/a27897


ekleme 1:
retee'nin açıkladığı üzre, canlı bomba suriyeliymiş. 'suriyeli' deyip, olayı flulaştırmaya çalışmak da gerçekten çok zekice bir hareket. aferin.
(bkz: ışid)


ekleme 2:
retee'nin konuya açıklama getirmek yerine, yine başka başka taraflara kanalize olup laf salatası yaptığı konuşmasının canlı yayını için;
http://www.trthaber.com/canli-yayin-izle...
temcit pilavıyla çok iyi gidiyor gerçekten.
hendek dedi, saldırgan dedi, akademisyenlere bile yürüdü lan! patlama ile ilgili bir şey yok. negzel.


ekleme 3:
teröristin kim olduğuna dair açıklamalar da geliyor.
doğum yılı: 1988
doğum yeri: suudi arabistan
isim: nabil fadli

soru ise şu:
patlayan teröristten birkaç saat içinde secere çıkarabilmeyi başaran istihbarat, bu eylemi nasıl önleyemedi?
a) takip altındaydı ama uçtu-gitti
b) o tarafa bakmadığımız bir anda yapmış :/
c) ülkeye giriş-çıkışlar meme yaptı
d) pekaka, amerika köpekleri, israil dölleri, rusya piçleri, mossad, noam chomsky, slavoj zizek akademisyenleri, afedersiniz ermeni hınçak çeteleri.


ekleme 4:
devlet kademeleri arasındaki iletişimsizlikten bahsetmemişim. uzun paşa, suriyeli diyor; sonra suudi arabistanlı açıklaması geliyor. istihbarat ve haber kirliliği böyle bir şey demek. korkuyorum ki en sonunda " sultanahmet'te deri kıyafet giyen avrupalı turistler türbanlı bacılarımıza işediler :(" denecek. hey gidi!


ekleme 5:
ölü sayısı 11 olarak geçmeye başladı ve a.d., teröristin ışid üyesi olduğunu açıkladı.
http://tr.sputniknews.com/turkiye/201601...

sevişirken dinlenecek şarkılar

bittabi kisi de the divinyls'ten i touch myself ;)



"i close my eyes
and see you before me
think i would die
...
i get down on my knees
i'd do anything for you
...
when i think about you
i touch myself"


gözlerinin hastasıyım, monoseksüelizmin ustasıyım.

le yare

lê yarê.

yalda abbasi güzelliğinin mohsen mizazade ile beraber dillendirdiği bir stran.

40 saniye süren kürt kemençesi taksimiyle başlıyor önce. kakailer'in sazı giriyor hemen ardından. sözler sonra...

iran'ın horasan bölgesindeki bir aşk hikâyesidir türkünün anlattığı; gülnar ve behman'ın hüzünlü hikâyesi.
kaçırılan ve esir alınıp satılan gülnar, aşkından dağlara çıkıp türküler çığıran behman.
bize dinlemesi düşüyor; yanına kaçak çay ve kaçak sigara eşlik ediyor.
etsin.


kürtçe sözleri ve türkçe çevirisi şöyle:

ez ku îro pir xemgînim, lê yarê (ben ki bugün çok hüzünlüyüm, yarım)
lê yarê, gulnarê (yarim, gülnar'ım)
çav li bîna negerînim lê yarê (gözlerim heryeri arar, yarim)
lê yarê, hevalê (yarim, arkadaşım)
nîşan ji te ez nabînim gulnarê (senden bir iz bulamıyorum gülnar)
nîşan ji te ez nabînim gulnarê (senden bir iz bulamıyorum gülnar)

derdê dilê min korîye, lê yarê (kalbimin derdi derindir, yarim)
lê yarê, gulnarê (yarim, gülnar'ım)
xosan canê min xwerîya, lê yarê (kuşlar canımı yedi, yarim)
lê yarê, hevalê (yarim, arkadaşım)
dîdar maye qiyametê gulnarê (vuslat kıyamate kaldı, gülnar)
dîdar maye qiyametê gulnarê (vuslat kıyamete kaldı, gülnar)

ceylan kuştin, jinan birin, lê yarê (ceylanları öldürdüler, kadınları götürdüler, yarim)
lê yarê, gulnarê (yarım, gülnar'ım)
gulnarê min hêsîr kirin, lê yarê (gülnar'ımı esir ettiler, yarim)
lê yarê, hevalê (yarim, arkadaşım)
wan firotin li kuçe û bazarê (sokakta, pazarda sattılar)
wan firotin li kuçe û bazarê (sokakta, pazarda sattılar)

ez ku îro pir xemgînim lê yarê (ben ki bugün çok hüzünlüyüm, yarim)
lê yarê, gulnarê (yarim, gülnar'ım)
çav le pîna negerînim lê yarê (gözlerim heryeri arar, yarim)
lê yarê, gulnarê (yarim, gülnar'ım)
nîşan ji te ez nabînim gulnarê (senden bir iz bulamıyorum gülnar)
nîşan ji te ez nabînim gulnarê (senden bir iz bulamıyorum gülnar)


yalda abbasi ve mohsen mizazade'nin beraber söylediği hâli burdan dinlenir:


yalda abbasi'nin kobanê ve şengal kadınları için tek başına söylediği hâli de burdan;

urmiye

ûrmiye.

iran'ın batısında, türkiye sınırına 50 kilometre uzaklıktaki şehir.
aynı zamanda aynur'un hevra albümünde bir türkünün de isim annesi. aynur'un, daha önce bir albümünde konuk sanatçı olarak yer aldığı javier limon ile beraber çalıştığı hevra (türkçede 'beraber' anlamına geliyor) albümünün nazar boncuğu. pek âlâ, pek güzel.

kürtçe sözleri ve türkçe çevirisi şöyle:

wî lolo lawiko, kuriko decal, ûrmîye bax û rêz e *
wî lolo lawiko, kuriko decal, şara serê min gewez e *

wî lolo lawiko, kuriko decal, car din were ûrmîye *
wî lolo lawiko, kuriko decal, dil dîtina te dixwaze *

wî lolo lawiko, kuriko decal, ûrmîye xweş ûrmîye *
wî lolo lawiko, kuriko decal, rêzê me tev tirî ye *

(burası ispanyolca)
mira niño, dulce niño, ûrmiye qué bonito es *


burdan da dinlenir:


*ispanyolca çeviri uyarısı için muahhhh'a teşekkürler.
  • /
  • 77
  • /
  • 41

frida kahlo


hayao miyazaki


korpiklaani


istanbul


kedi


ayı sözlük yazarlarının twitter sayfaları


burhan kuzu


özgür mumcu


trans onur haftası


hayat kısa kuşlar uçuyor


fatih akın


ahlak


cadının bohçası


seni düşünmek


selda bağcan


yalnızlık


dark bear


god is an astronaut


back to black


savina yannatou


  • /
  • 41
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 1537

lilith

şöyle bir hikâyesi var:
"tanrı balçıktan yaratmıştı ademle lilithi. ruhlarını kendi nefesinden vermişti. birbirlerine eş olur ademle lilith. ancak adem cinsel ilişkide üstte olmak ister. lilith karşı çıkar ademin bu üstünlük ve ayrıcalık isteğine. "tanrı ikimizi de eşit yarattı" diyerek itiraz eder.
aralarında tartışma çıkar. lilith, ademin kendisine karşı şiddet kullanacağını anlar ve tanrının yanına kaçar.
tanrı, lilithin güzelliğinden o kadar etkilenir ki ona kendi gizli adını söyler. tanrının gizli adını bilmek, artık büyük güce sahip olmak ve istekleri tanrı tarafından mutlaka yerine getirilmek anlamına gelmektedir. bunu bilen lilith, tanrıdan kanat ister. tanrı da verir. lilith artık kanat sahibidir. uçarak kızıldenize gider ve orada yaşamaya başlar.

ancak olay burada böyle bitmez. çünkü adem hâlâ lilithi geri istemektedir.
tanrı üç melek görevlendirir. melekler lilithi geri dönmeye ikna edecektir. kızıldenize gider melekler. önce yumuşaklıkla ikna etmeye çalışırlar. ama kararlıdır lilith. geri dönmeyi kabul etmez. lilithin bu tavrını gören melekler tatlı dili bir yana bırakıp bu kez lilithi kızıldenizde boğmakla tehdit ederler. ama lilith gücünün farkındadır. tanrının gizli adını bildiğini, ona güçlerinin yetmeyeceğini söyler, onu rahat bırakmazlarsa gelecekte doğacak tüm bebekleri öldürmekle tehdit eder.

sorunun çözümünde tek bir yol kalmıştır: uzlaşmak. aralarında bir anlaşmaya varırlar. buna göre lilith çölde yaşamayı sürdürecek, bunun karşılığında da üzerinde "lilith" figürlü nazar boncuğu taşıyan bebeklere dokunmayacak, onları asla öldürmeyecektir.

artık anlaşılmıştır ki lilithten ademe yâr olmayacak. yeni bir kadın yaratmaktan başka bir yol kalmaz ve tanrı, havvayı yaratır. ama tanrının başı lilithten dolayı bayağı ağrımıştır. bu yüzden havvayı lilith gibi ademle aynı maddeden yani balçıktan yaratmaz. ademin kaburga kemiğinden yaratır ki havva, ademe karşı çıkmasın, eşitlik iddia etmesin, itaatkâr olsun. lilith gibi asi olmasın."

dele zaram

rûdekî* adında bir insan yaşamış şu yıldan bin sene önce**. klasik iran edebiyatının kurucusu olarak kabul ediliyor günümüzde. mesnevileri, gazelleri, kasideleri, rubaileri, şiirleri var günümüze değin ulaşan.

işte, o şiirlerinden bir tanesi dele zâram. türkçe şerhiyle "zavallı gönlüm" yani.
ilk olarak fereydoun farrokhzad*** tarafından müziklendiriliyor. çok zaman sonra mohsen namjoo abé'm kiosk grubuyla beraber tekrardan dillendiriyor.

şimdi...
fars dilinin güzelliği üzre birsürü şey yazabilirim de;
şu ahenge, şu güzelliğe bak hele:

"dele zârem, fegân kem kon
tu eşkez dîdegân kem kon
gam ô nâle ze can kem kon
..."


sesim pek güzel değildir -ne yazık ki.
hele böyle bir şarkıdır, bir türküdür söylemeyeyim; ben bile utanıyorum sesimden.
o derece yani.

ama, işte,
bazı zamanlar oluyor
tawûsê melek'ten diliyorum da
kendimden geçe geçe söyleyebilsem istiyorum.

"...
vay çe nâle hâ ke ez dil be râhet nemûdem men
behre-î ez an be ômrem, be coz hem nedîdem men
..."


bunu dinleyip dinleyip,
sohrab'ın, hâfız'ın, füruğ'un,
hayedeh'in, azam'ın, mohsen'in,
bahman'ın, abbas'ın, ibrahim'in****
yoluna düşesi geliyor insanın.



"
ey zavallı gönlüm, az feryat et
gözlerimden az gözyaşı dök
canıma az hüzün ve gözyaşı kat
ah, ne kadar ağladım yoluna gönülden
bu yüzdendir ki ömrümde kederden başka bir şeye sahip olmadım

beni öldürdü bakışın
yolunu gözlüyorum
senin ay yüzünü göreyim diye
benim secdegâhım, ay'ım, kâbe'm oldu yüzün
gönlüm senin lüle lüle saçlarının büklümünün esiri oldu

gel, biraz otur yanımda
canımdan oldum beklemekten seni, sevgilim
artık bitir küslüğü, ayrılığı
çünkü ağına düştüm ve gönül kuşu senin avın oldu
gönlüm senin için yanıyor ama sen habersizsin
ah, ciğerimi yakan ahım neden gönlünü etkilemiyor, güzel

gel kucağıma, gel ve gör, sensiz başıma ne geldi
ay tenlim, gümüş yüzlüm, gel ve gör, nemli gözlerimi

ey can, ey kadim sanem,
ey can, önceki gece
ey can, rüyama bir ay girdiğinde
ey can, haberdar oldu
ey can, kalbim, ay yüzlü'm,
ey can, senin yanıma geleceğinden.
ey can, bir gel,
ey can, bir gör.
ey can, endamın ne hoş ve ne tatlısın.
ey can, gönlümü
ey can, sen süslüyorsun
ey can, vefanla teselli et gönlümü.
"



mohsen namjoo ve kiosk düeti:



feridun ferruhzad:




*bazı yerlerde adı rüdeki veya rudaki ya da rudeki olarak da geçiyor.
**tam olarak milattan sonra 858-941 yılları arasında.
***feridun ferruhzad. füruğ ferruhzad'ın* erkek kardeşi.
**** sohrab sepehri, hâfız-ı şirâzi, füruğ ferruhzad, hayedeh, azam ali, mohsen namjoo, bahman ghobadi, abbas kiarostami, ebrahim golestan.

lost soul

bakıyoruz; neler yazabiliriz diye...

ilk girimi 2011 yılında ağustos ayının 14'ünde akşam 5'te yazmışım ayı sözlük'e.
o günün üzerinden 5 yıldan fazla vakit geçmiş.

zaman, pekâlâ, hiç de acımadan patır patır ilerliyor işte.

ben, yeri geldiğinde, gayet duygusal bir insan olabiliyorum sanırım.
gerçi, bazı zamanlar oluyor, dünyanın bütün dertleri omuzlarıma birikmiş gibi hissediyorum
sonra
bazı zamanlar oluyor, dünyanın en huzurlu insanı benmişim gibi hissediyorum.

biz insanlar, bu girift ruh hâllerinden uzaklaşamıyoruz içinde yaşıyor olduğumuz dünya, dünyaya geldiğimiz zaman, zamanı harcadığımız olaylar hasebiyle.

son dönemde hem sözlük içre, hem de içinde yaşıyor olduğumuz ülke içinde olan bitenler beni ziyadesiyle etkilemiş durumda. bu yüzdendir ki uzunca bir süre kendimi soyutlamak niyetindeyim bazı mecralardan.
sözlük de bu mecralardan bir tanesi.

ülkenin içinde bulunduğu ahval dahilinde akıl sağlığımı korumanın en iyi yolu olarak bunu görüyorum:
kendimi müziklere, kitaplara ve filmlere hibe edeceğim.
"insanlardan buz gibi soğudum." diyor cahit külebi,
vardır bi' bildiği.

şu 5 yıl boyunca güzel insanlarla konuştum, güzel insanlarla tanıştım, çirkin insanların yazdıklarını okudum, çirkin insanlardan uzak durdum.
hali hazırda peyderpey konuşuyor/mesajlaşıyor olduğum iki-üç kişi var.

hayatım boyunca, franz kafka ile akıl ve ağız birliği etmişçesine, çevremde hep birkaç insan oldu zaten.
ne demiş: "huzur mu istiyorsun? az eşya, az insan."
şu iki-üç kişi benim için 5 yıl 3 ayın getirisidir; yüreğime basmış, özümsemişim.
kâfidir benim için.

"insan ne için yaşar?"
peki,
"insan ne için yazar?"

ilk sorunun cevabı nezdimde değişmekle beraber,
ikinci sorunun cevabı benim için bellidir:
hayat gailelerimden bir tanesi dünyaya bir iz bırakabilmektir.

o yüzden girilerimi silmiyorum.
burada kalsınlar, okunsunlar.

ingeborg bachmann şöyle yazar pek güzel bir şiirinde*:
"hiçbir şey gelmeyecek bundan böyle."

kapanışı güzel bir müzikle yapayım.

"like little puffs of smoke
we're here and then we're gone"



ayı sözlük'e yolunda başarılar dilerim.
güzel günler görmek dileğiyle.


*bu arada,
olur a iletişime geçmek isteyen yazar ya da okurlar olabilir.
mail adresi şudur:
_________________
[email protected]
_________________
istediğiniz herhangi bir şey hakkında yazabilirsiniz.
okumaktan keyif alırım.

güzel günlere...

babasız kızlar balosu

güzelinden bir perihan mağden şiiri.


"bu davette topuğunuzun ya da kanadınızın
biri kırık olmalı
bu şartı yerine getirmeyenler
kırık ön dişler ya da deşik ciğerlerle de
katılabilirler"

uzun hazırlıklardan geçtik biz
uzakdiyarlara uçtuk: başka çaremiz yoktu
babasız kızlar korosu:
babamız bizi sevmedi
çirkiniz! çirkiniz!
zır deliyiz. güzeller güzeli şüphe
kır kalbimi, alışığım ben
yeşil gözleri babamın: gözleri zehirli yosunlardandır
ince ince proje dokur, gürcü soğuk ve mağrur
babamı hiç görmedim - ki onca yıldır

"bu baloya davetli kızlar
babalarının cenazesinde bulunmayacaklar"

niye seveyim seni
babalarının terk ettiği kızlar, kötülüklerinde cömert
aşklarında hazin ve güvenilmezdirler

babasız kızlar korosu:
babamız bizi sevmedi
öyle birşey koptu ki içimizde
bütün kötü kadınlar bizden sorulur
kaçmayı biliriz biz en iyi
ey cesur! ey sevgili! sıkıysa bak gözlerime
taşa çeviririm seni, mum gibi eritirim
çocukluk acıları pazılarımdır benim
ah ben ne güçlü ne unutkanım bilemezsin.

"balomuz gece yarısını geçe başlayıp
canımız isteyince biter"

kandırdur arabalarıyla dolanmayız biz
cam kırıklarında dans etmek varken
babasız kızlar korosu:
küfredip kavga çıkarırız
çirkiniz! çirkiniz! çirkiniz
babamız bizi sevmedi
cümlenizin hakkından geliriz
yaralarımıza şap dökerek büyüttük kendimizi
göçebeyiz; talan eder tüyeriz
hayat, baskınımıza mazur bir davet yeridir
arka kapıları tekmeler içeri gireriz
yaklaşma yakarım, dumanını üflediğim gibi
keyfime bakarım

ön kapıdan ve sırayla
buyrun kibar hanımlar beyler
babanız sizi sevdi de ne oldu?
korkak, kör ve bok gibisiniz.

ömer dinçer

2005 yılında intihal yaptığı kanıtlanınca profesörlük ünvanı elinden alınmıştı. son seçimlerden (2011) sonra milli eğitim bakanı oldu.
intihal yapmış bir adam ve milli eğitim bakanlığı.
türkiye çok ironik bir ülke.
gerçekten.

ayı sözlük

tanım: güzel sözlük.

şimdi saydıracam. ar yü redi mi?

her şeyden önce şunu belirtmem gerekiyor ki ayısözlük sade ayıların/bear'ların ve ayıseverlerin/chaser'lerin yazdığı, okuduğu bir sözlük değil. bunun ayırdında olmayanlar var sanırım. eğer ki hâlâ "ay, ayısözlüüüük ^^ ayılaaarrrrrrrr vaaar" modundaysanız, bir silkelenin ve kendinize gelin. sözlük yazarları -ve bittabi ki okuyucuları- arasında ayı ve ayısever olmayan onlarca adam -ve bittabi ki de kadın- var.

aynı zamanda ayısözlük sade bir eşcinsel sözlüğü değil. zira hem yazarlar hem de okuyucalar arasında eşcinsel olmayan adamlar, kadınlar da var. bunun da ayırdına varın.

peki, interaktif sözlük ne demek? ben cevap vereyim: yazarların başlıklar açtığı ve bu başlıkları tanımladıkları entry'ler girdiği bir online ortam.

buraya kadar bir sorun var mı? bence yok. şu yukarıdaki üç paragraf ile ilgili "beybi, bence yanlış düşünüyorsun; haksızsın" dediğiniz biryer varsa, haber eyleyin. bilahare açıklarım karşılıklı iki kahve içerken. sohbetim koyudur.

efendim, onca yazar varken, haliyle farklı farklı görüşler, inanışlar da olacak. bu gayet doğal. benim "beyaz la bu!" dediğime, bir başkası "yooo, ne alaka? o basbaya da siyah" diyebilir. kabulümdür.
işte, sorun burda zuhur eyliyor:
bu gerçeği kabullenemeyenler var.

herkes aynı düşüncede olacak diye bir şey yok. bunu şu muazzam beyinlerimize bir sokalım ilk önce. kimse kimseyle aynı fikirde olmak zorunda değil. bilakis farklılıklar iyidir, güzeldir, candır, canandır. bağrınıza basın.

ben, mesela, kalkıp geçenlerde yiyiştiğim seksi erkeğin göğüs kaslarını nasıl anlatabiliyorsam; bir başkası dün gece arabasına bindiği taksiciyi kolilediğini anlatabiliyorsa; diğeri en sevdiği pornonun linkini verebiliyorsa; bazıları nick altı entry'lerinde birbirlerini yalayıp yutabiliyorsa; kusura bakma ama, bebeğim, öbürü de kalkıp siyasetten, politikadan, kültürden, kürtlerden, araplardan, çerkeslerden, lazlardan, yahudilerden, cenıfır lopez'in amından, colton ford'un sikinden dem vurabilir, bahis eyleyebilir.

demem o ki;
sen nasıl ki dilediğin gibi entry'ler düzebiliyorsan sözlükte, başkası da dilediği konularda yazabilir.
sırf hoşuna gitmedi diye, açılan bir başlık sonrası bir başka yazarı provakatör olarak niteleyemezsin. hayır, beybi, öyle bir lüksün yok ne yazık ki.

cenıfır lopez'in amının ne kadar sulu ve seksi olduğunu yazan bir başlık ve entry hoşuna gitmedi mi? bak, o entry'nin altında bir eksi oy butonu var. oraya tıkla. hayatına mutlu mesut yaşamaya devam et. ha, o da mı kesmedi seni? başlığın altına dilediğin gibi saydırabilirsin. ama unutma; sözlük kuralları var. sevmediğin, hazzetmediğin bir başlık ya da enrty için dilediğini yazabilirsin, sövebilirsin, saydırabilirsin. ama bunu sözlük kuralları çevçevesinde yap. zira cenıfır lopez'in seksi ve sulu amını anlatan o entry'i yazan yazar da aynı şekilde sözlük kuralları çevçevesinde yapıyor yaptığını.

demem o ki;
yazarın biri dilerse kürdistan başlığını da açar, isterse recep tayyip erdoğan'ı göklere çıkarır, dilerse abdullah öcalan'ı yerden yere vurur, canı isterse mustafa kemal atatürk'ü övüp övüp bitirmez, ya da dün yiyiştiği kolinin seksi vücüdunu anlatır. buna kimse karışamaz. ne sen, ne de ben. bunu elbette ki sözlük kurallarını gözardı etmeden yapması gerekiyor, değil mi? ha, baktın ki sözlük kurallarının damına koymuş. ispikçiler var, editörler var, moderatörler var. onlardan biri değilsen, herhangi birine bir mesaj atıp "bak, sözlük kurallarını çiğnemiş bu entry'de." de. gereği yapılır.

çok mu uzattım?
az kaldı.

velhasıl-ı kelâm;
interaktif bir sözlükte farklı görüşlerde, farklı fikirlerde birsürü yazar var. herkes aynı fikirde olmak zorunda değil. derdin "mmm, bence hepimiz aynı şeyleri savunmalıyız. hem burası eşcinsel sözlük. öyle şeyler yazılmamalı"ysa, oturup biraz daha düşün derim.
sen dilediğin kadar ibne/gay/eşcinsel muhabbeti döndürebiliyorsan; adamın biri istediği kadar siyasetten, politikadan, cenıfır lopez'ın amından konuşabilir.
zira farklılıklar herzaman güzeldir. aksi takdirde kendini tekrar eden, hep yerinde duran bir ayısözlük karşılayacak seni ilerde. bu da hiç güzel olmayacak.
öptüm yanacıklarından. mucuk.

hrant dink

güzel adam.

"türkiyeliyim... ermeniyim... iliklerime kadar da anadoluluyum. bir gün dahi olsa, ülkemi terk edip geleceğimi batı denilen o hazır özgürlükler cennetinde kurmayı, başkalarının bedeller ödeyerek yarattıkları demokrasilere sülük gibi yamanmayı düşünmedim. kendi ülkemi de o türden özgürlükler cennetine dönüştürmek ise temel kaygım oldu.
şu anda yaşayabildiğim ya da yaşayamadığım haklara da bedavadan konmadım, bedelini ödedim, hâlâ ödüyorum." demiş vakt-i zamanında.

sonra, 19 ocak 2007de kalleşçe öldürüldü; bir nefret cinayetine kurban gitti bu güzel insan.

cumartesi anneleri

arjantin'deki kirli savaş döneminde hayatını gözaltılarda kaybeden ya da kaybolan çocukları için örgütlenen plaza de mayo madre'den ilham alan güzel anneler.

ilk kez 27 mayıs 1995te galatasaray lisesi önünde toplandılar gözaltında kaybolan ya da işkenceyle hayatını kaybeden oğullarının, kızlarının, canlarının, kardeşlerinin, eşlerinin hesabını sormak için.
hâlâ, yine cumartesi günleri, yine galatasaray lisesi önünde toplanıyor bu güzel anneler.

elif karlı

bu kadının "erkek kadın fark etmez. aşk insanı affetmez. ne gerek var kavgaya. haydi eller havaya.eller havaya" diye giden bir şarkısı vardı. biseksüelliğin kitabını yazmıştı teee yıllar önce. piyasa, değerini bilmedi işte bu kadının. üzülüyorum. duşa girip ağlayacam. giden günlerim oldu. çok.

ayı sözlük'teki herkesi ayı veya ayısever sanmak

büyük bir gaflet uykusu. tez zamanda bu gaflet uykusundan uyanmalı şu fani bedenler.


edit çakayım şuraya:
sözlük yazarlığı tarihimin ilk tespiti oldu bu. kendimle gurur duyuyorum.

selahattin demirtaş

okuduğunu anlayamayanlar, bakıyorum da, ağızlarından salyalar akıta akıta açığını aramaya çalışıyorlar. şakaysanız komik değilsiniz; yok efendim, ciddiyseniz de çok komiksiniz.

bahsi edilen cümleden hemen sonra gelen tümceyi götünüzü aça aça okumanızı salık veririm. bak, ne diyor:
"biz pkk'yı terör örgütü olarak tanımlamıyoruz. ancak, sivilleri hedef alan eylemlerini terör olarak nitelendiriyoruz."

"faşo ağalık yapacağım, ille de nefret kusacağım" diye diye kendinizi heder ettiğiniz bu şerefli* yolda, idrak yollarınız da kapanmaya yüz tutuyor elbette. çok yazık.

ha, ben de seni** insan olarak tanımlamıyorum. ancak, nefes alıyor olduğun için bir organizma olduğunu kabul ediyorum. n'apalım.



*iki ş ve kelime sonuna olumsuzluk son eki eklendiğinde daha manidar oluyor. kıpskıpskıps.

**



ekleme: t = z

uzun saç

erkeklere hiç yakışmadığını düşünüyorum. bunun seksist (siz türkler ne diyor? ammm... ammm... cinsiyetçi?) bir bakış açısıyla alakası yok. yakışmıyor işte.
uzun saç ve erkek ikilisi,
ı ıh, olmuyor, olmuyor, olmuyor!

ingilizce bilmeyen yazarlar sözlükten uçurulsun kampanyası

i, here, would like to start a campaign in order to get rid of all those bloody effing bastards that use ayı sözlük and without a glimpse of shame, continue ignoring the fact that they do not know one tiny word from the most wondrous and wonderful language of them all: english.
their level of ignorance disgust me and the ones who agree with me. be it beginner or elementary, unless their level of english is upper-intermediate, those so-called writers should be kicked off from this marvelously interactive online dictionary if we all want to reach the top of encompassing civilizations.

hence i, lost soul, have started the campaign on change.org and would love all modernized writers to sign it:
http://www.change.org/p/dark-bear-panda-...

thank you for your cooperation.


tanım düzenlemesi:
ilginç kampanya.


ekleme:
şu ana kadar 2 ingiliz ajanının imza attığı kampanya. aym şakt.

editeyşın:
(bkz: ingilizce bilmeyen yazarlar rahatsız)

ingilizce ilahiyat

ehm. ikinci random gülüşüm geliyor ve buna götümüm iki seksi yanağı da eşlik ediyor: asdşlfksadşflkasdf.

her şeyden önce ingilizce ilahiyat programının haklılığını savunmak için mısır daki el ezher üniversitesi nin örnek gösterilmesi şaşılacak ve üzerine kahkahalarla gülünecek bir şey. niye? çünkü, sen kalkar üç beş yarrak kafalı adamın yönettiği ve onun bunun uşağı yaptığı mısır ı bana örnek gösterirsen, ben de gülerim.

el ezher üniversitesi lan! ve sen argümanının geçerliliğini savunmak adına bu üniversiteyi (üniversite demeye dilim varmıyor ya, neyse) örnek gösteriyorsun. daha 2010 yılında, bu yerin (kendisine üniversite deyip iltifat etmeyecem) hadis bölümü başkanı şöyle bir fetva veriyor: "kadınlar, aynı işyerindeki erkekleri emzirirse, akrabaya dönüşür, tacize uğramaktan kurtulur." o ye, dis iz naaays!
bu üniversite bozmasının daha birsürü vukuatı var da... konumuz kendileri değil.

"your argument is invalid, babe." diyeyim ben. ingilizce ilahiyat. ohuhuuuv! sanırım yine boşalacam. başka şeyler düşün. başka şeyler düşün.

hayır, o değil de... at gözlüklerinini az çıkarın yahu! kış zaten. güneş de pek yok. caaanım gözlerinize bir şey olmaz. merak etmeyin.

4-5 yıl içerisinde bu bölümden mezun olanlar ingilizce öğretmenliği yapacak. ingilizce öğretmenliği ve ingiliz dili ve edebiyatı okuyanlar da siki yerler artık afiyetle. "mmm, en azından kısa değil."

ulan! siz sanıyor musunuz ki bunlar güzelce okuyup, ilahiyat ile ilgili mezun olduktan sonra ne yapıyorlarsa onu yapacaklarını? sanıyorsunuz demek. valla muazzam. alkışlıyorum. ancak ben sanmıyorum. bu badem bıyıklı filintalara okudukları üniversitelerde formasyon dersleri verilecek. e onlar da bunu can-ı gönülden kabul edecekler elbette. sonra da kalkıp ingilizce öğretmenliği yapacaklar muazzam, harikulade, excellent and fluent ingilizceleri ile.

gazetecilik (ya da daha alakasız) bölümü okuyup, ingilizce öğretmenliği sertifika programına yazılıp ingilizce öğretmenliği sertifikası alan ve sonra da kpss yi geçip (kpss ile ilgili de birsürü şey denir esasında. neyse) ingilizce öğretmenliği yapan adamlar var bu ülkede. bu adamlar, kendi gençlerini ingiliz dili ve edebiyatı ve kültürü ile haşır neşir olmuş ingilizce öğretmenliği ve ingiliz dili ve edebiyatı okuyan gençlere tercih ederler elbette. daha geçenlerde doğunun amına koyan melleleri devlet memuru statüsüne kavuşturmadı mı bunlar? ha? gözünüz mü görmüyor, görmek mi istemiyorsunuz? az öngörülü olun yahu!

ben gidip az virginia woolf okuyayım diyecem ama yasaklanmalı bence hanımefendi. zira intihar dinimizce caiz değil. haksız mıyım? hmmm. oscar wilde? oooooo! asla olmaz. ibne o lan! yassak kardeşiiim! ibnelik dinimizce caiz değildir. cezası idamdır ve ibneler cehennemliktir.

harun yahya okumak varken, virginia woolf, oscar wilde, edgar allan poe de kim oluyormuş? hepsine kafam girsin.

"caiz değildir"in ingilizcesi ne ola ki hem? öğreneyim. ilerde lazım olur. badem bıyık yakışır mı bana sizce?

ingilizce ilahiyat

izninizle entry me random bir gülüş ile başlıyorum: ajsdklfjasdfkljasdf.

şimdiiii...
istanbul üniversitesi nde var bu bölüm. afili bir de adı varmış: theology in english. oh yeah babe, i am coming, i am coming!
bir yıllık ingilizce hazırlık sınıfından sonra dört yıllık lisans eğitimi veriliyormuş.

olay burda. göz atılabilir: http://egitimdeyapilanma.istanbul.edu.tr/mufredat.php?id=469

öyle bir gözüdönmüşlük belirmiş ki adamlarda yakın zamanda "ben ingilizce ilahiyat okudum ve ingilizce öğretmenliği yapıyorum" diyen adamlar türeyecek ortalıkta. bekleyip görün.

i came.
Henüz takip ettiği biri yok.