operazionepaura

Durum: 431 - 0 - 0 - 0 - 06.05.2023 22:32

Puan: 6610 - Sözlük Kezbanı

15 yıl önce kayıt oldu. 1.Nesil Yazar.

ısırayım da geçsin...
  • /
  • 22

amanda lear

amanda lear... doğum yeri, tarihi, cinsiyeti hakkında çeşitli varyasyonların dolaştığı, çoğu lear'ın kendisi tarafından onaylanmayan, model, şarkıcı, şarkı sözü yazarı, oyuncu, yazar, ressam, televizyon programcısı olmak gibi "eften püften" yetenekleri olan bir şahsiyet. 1978 yılına ait albümünde yer alan bir parçasının adı, belki de onu en iyi tanımlayan kelime: enigma.

amanda lear'ın bir açıklamasına göre hakkındaki cinsiyet değişikliği söylentilerini çıkaran, daha doğrusu kendisine bu yönde akıl veren, aynı zamanda sıkı dostu olduğu salvador dali. geçirdiği estetik ameliyatlarıyla giderek daha bir transeksüele benzese de, örneğin 1960'larda paco rabanne'ın reklam filmlerindeki haline bakıp buna inanmak çok zor. geçen yıllarda bir italyan gezetesinde doğum belgeleri ve bir fotoğrafı yayınlanmış durumda: buna göre kendisi 1939 saygon doğumlu bir erkek. lear ise bu konuda bir açıklama yapmadığı için gizem halen devam ediyor.

roxy music'in 1973 yılında çıkardığı, ikonik bir kapağa sahip bir albümü var: for your pleasure. o kapaktaki kedicikli hatun lear'ın kendisi. bu albümün kendisine sağladığı tanınma fırsatı ve lear bir dönem sevgilisi olduğu david bowie'nin yönlendirmesi ile 1974'de müzik dünyasına girer. hemen baştan söyleyeyim: amanda lear'ın ne sesi ne de tarzı onu iyi bir şarkıcı/yorumcu kapsamına sokacak gibi değil. kendisini iyi değerlendirebilen bir yapımcının elinde gayet karizmatik ve seksi bir tarza sahip iken (özellikle 70-80 döneminde) diğerlerinin elinde bildiğiniz boru sesli birine dönebilmektedir. belki de bu yüzden en bilinen parçaları pop değil de disko, elektronik, synthpop ve kabare tarzında. art-pop ve jazz'a da bulaşmışlığı vardır. (roxy music ile david bowie sağolsun.) en son 2012 yılında dans müziği tarzında i don't like disco diye bir albüm çıkardı.

ressamlık ve televizyonculuk kariyeri ise, 30 yılı aşkın süredir, şarkıcılığından çok daha başarılı olarak devam ediyor.

favori parçalarım: follow me (süper süper süper), queen of china town, fashion pack (studio 54) (dinlediğim en oynak disko şarkılarından biri), nymphomania, assassino...

seçme albüm diskografisi:

1977 - i am a photograph
1978 - sweet revenge
1979 - never trust a pretty face
1980 - diamonds for breakfast
1981 - incognito
1983 - tam-tam
1987 - secret passion
1989 - uomini più uomini
1990 - tant qu'il y aura des hommes
1993 - cadavrexquis
1995 - alter ego
2001 - heart (tendance)
2006 - with love
2009 - brief encounters
2009 - brand new love affair
2012 - i don't like disco

her gay ihaneti tadacaktır

her ölümlü tadacaktır... da... umarım bir ölümlü olarak sıramı savmışımdır.

neden sigara içiyorsun sorusuna verilebilecek alternatif cevaplar

sigaradan nefret eden biri olarak içenin "sana ne" diye vereceği cevabını haklı buldurtan sorudur. ama alternatif kapsamına giriyor mu, bilemedim.

erkek olsam kesin gay olurdum diyen lezbiyen

erkek olmana gerek yok, zaten gay'sin diyeceğim abladır.

kitap okumayıp okuyormuş ayağına yatan insan

yine bir "yurdum insanı, yine bir ""vurun kahpeye" kurbanıdır. haftanın 6 günü, yaklaşık 4 saati minibüste/otobüste geçiren biri olarak, yukarıda bahsi geçen tarz insanlarla pek karşılaştığımı söyleyemem. kendim dışında kitap okuyan birini gördüğümde sevindiğim, içimin pır pır ettiği bile söylenebilir. cidden. kitap okumaya boş vakit işi olarak bakmıyorum. ayrıca müzik dinlemek gibi, uzun yolda hayat kurtaran bir faaliyet olduğuna inanıyorum. ama bazen, kafa bin bir düşünceye dalınca, 15 dakika boyunca aynı sayfaya bakarken yakalayabiliyorum kendimi. o zaman çevremdekiler benim için "çakma okuyucu" tanımını kullanıyor olabilir. ne de olsa ille birilerini bir kalıba sokmak zorundayız. ama bir de şu var: gerçekten isteyerek, severek, zaman ayırarak kitap okuyan birilerinin başkaları hakkında böyle şeyler düşüneceğini de pek sanmıyorum.
not: kitap okumak bir zorunluluk değil, tercih meselesi. kitap okuduğumu görenlerin, "aman ben kitap okuyunca gözüm ağrıyor, midem bulanıyor" deyip de 25 dakika ışıklı telefonuna aralıksız bakmasından sıkıldım. yine de, dediğim gibi, kitabı kendin için okursun. bu yüzden de "okuyan" insanların benim için her zaman fazladan bir +'sı var. hem de büyük bir "+".

türkiye'de sadece 24 sokak çocuğu var

[eğer doğru ise] fantastiklikte lord of the rings'i aşan bir açıklama. yalandan kim ölmüş bilmiyorum ama bu rakamları tutturmak için belli ki kağıt üzerinde katliam yapılmış.

[eğer birilerine kapak olsun diye açıklanmışsa] velev ki doğru, o zaman bu sayıyla övünmek ayıp. bu rakamın tespit edildiği gün artık o çocukların sokakta olmaması lazım.

sürekli sevgi yumağı halindeki insan

sevip hoşlanmak zorunda değiliz ama ömür gedik'i karıştırmayın ya. o kadar da kötü olmamalı ya.

özendiğim türde insandır. zaten negatiflik her bir hücremize sinmiş durumda. sözlükte bu tür insanlardan bolca bulunduğunu düşünüyorum. (zirvelerden sonra yapılan girişleri, ya da yazarlar hakkında yapılan yorumları okuyunca bana öyle geldi.)

memleketinde efendice takılan gayin istanbul'a gelince amı götü dağıtması

istanbul'dakilerin de ayrı bir çelişki yumağı olduğunu anladığında beyni de dağılabilir. alttan üstten dağılma.

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

gerry & the pacemakers - how do you do it
francis lai - vivre pour vivre
doris day - pillow talk
henry mancini - experiment in terror
lulu - i'm a tiger

artistlik yapma lan

link verilen sitenin alıntı yapma şekli de evlere şenlik. hele cüneyt arcayürek'e verdikleri tepki, pek şeker. (ironimi yiyeyim.)

kalbi sikinde olan adam

"kalbimi affettim, onsuz yaşanmıyor" diyorsa kendisiyle barışık biridir. aferin ona. yok başkası affediyor ise, yazıktır o başkasına.

şu an ayı radyo da ne çalıyor

23/03/2013 18:46 şu anda sanırım alanis morisette çalıyor. ama ondan önemlisi ondan önce çalan -son 5 saniyesini yakaladığım şey- neydi? kim çaldıysa teşekkürler.

ayı sözlük yazarlarının maaşları

"hepiniz paranın kölesi olmuşsunuz" veya "sana ne lan" diyecek kadar az.

daha uygun bir maaşa yukarıdaki tepkilerimi satabilirim.

tori amos

yeteneklidir. güzeldir. ama o da kendisini botokslara kaptırmıştır. hafiften nicole kidman yoluna girmiştir.

haksızlık olmasın, yeteneklidir demiştim, değil mi?

ne adamlar gördük yatakta pasiftiler

elalemin yataktaki durumu bizi ne kadar geriyor böyle ya. adam bırak pasif olsun, ister kendine yumruk soksun, ister herkese yalan söylesin, ister maço maço takılsın. keyif onun keyfi değil mi? derdi sana mı düştü?

bir ateist olarak şöyle söyleyeyim. erkek arkadaşıyla el ele dolaşan, öpüşen başörtülü kadınların başörtülü olmayanlar tarafından "hem başörtü tak, hem de öpüş, işte bunlar hep böyle" diye "cık-cık"laması kadar çelişik ve kendini bilmez muhabbetler bunlar. yataktaki "o" şahıs senin taktığın kadar kafasına takıyor mudur acaba?

burnumuzu havaya kaldırıp "gurur gurur" diye bağırıp homofobik diye "car car" cırlamaya gerçekten hakkımız olması için önce dönüp bir aynaya bakmak, ağzımızdan çıkanı duymak gerek.

ayı sözlük yazarlarının yaşları

38! gulp!! ottusseekkiizzz!! sözlük ortalamasına bakınca, dede oluyorum. dede sayısına bakınca anormal sayıda torunum oluyor. ya dedeler, hangi ara yaptık biz bunları?

the big lebowski

çok sevdiğim bir film olmakla beraber bu kadar çok sevilmesini, ya da coen kardeşler filmografisi içinde en popüler olmasını pek çözebilmiş değilim. (aslında çözdüm de, iş giriş olsun.)

türkçe

bir garip dil. bahtsız bir dil. bu konuda bir araştırma yapmadım ama kullananları tarafından bu kadar bozulan, daha da fenası diğer diller karşısında bu kadar aşağılanan, yetersiz bulunan bir dil daha var mı bilmiyorum? hatta bu lafı söylediği için hemen milliyetçi, faşist diye laf yiyenleri olan. (milliyetçilik bir hakaret mi, onu da bilemedim. sonuçta ben erkeğim dediğinde de pis cinsiyetçi lafı anında yapıştırılabiliniyor.) yetersiz bulan arkadaşlar, bu dilin kaçta kaçını, ne kadar kullanıyorlar, o da ayrı bir mevzu. (cümlelerin içindeki mevcut bozukluklar asabilikten kaynaklanmaktadır.)

ayı sözlük yazarlarının kokuları

şişenin dibindeki etikette 1453 ,veya 1789, yada 101101101 gibi bir numara vardı. bana satış yapan yetkili ismini "filindiblenkswiftagkuesçın" dedi. sofistike bir koku... yani o öyle demişti. sophie stick.

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

p.i.l. - warrior
nico fidenco - emanuelle in america theme
cem karaca - karanlik yollar
henry mancini - moon river
massive attack - pray for rain (tim goldsworthy remix)
  • /
  • 22

belladonna of sadness

bu yıl 50. yaşına basan japon anime kültü.(1973) seks, şeytan, şiddet of of.

psychelic müzikleri, atmosferi, dokusu alır duvardan duvara çarpar. 100 tane modern anime izleyip sinefil kesilen sidikli uyduruk anime övcülere ders niteliğindedir.

Toplam entry sayısı: 431

eski sevgilimin yeni sevgilisine not

söyleyecek laf çoktur da...

ama artık içinde "ben" olmayan ilişkide bana laf düşmez. cidden.

hatta söylemesi ve kabul etmesi en zor şekliyle söyleyeyim: onu bunu aydınlatmak yerine bazı 2. ve her 3. şahıs gibi "benim de vazgeçilebilir" olduğumu kabullenmem gerek. aklımız nasıl anca bize yetiyorsa, o büyük olasılıkla tanımadığım(ız) 3. kişinin de , biz aydınlatıcı (!) bilgiler verirken hissedeceği, düşüneceği şey budur.

bu arada tekrar edeyim: o ilişkide ki asıl 3.kişi hala ben(dir).

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

masumiyetin tatlı kanatlarından...
doris day - fly me to the moon

erotizmin hafif çırpınmalarına doğru...
alessandro alessandroni - devil's nightmare

ve seks seks seks...
anthony newley & fiona richmond - my first time

derken bir anda karanlık basar...
the aloof - one night stand

ardından hissettiğin huzur mu, huzursuzluk mu... ona kendin karar ver.
sigur rós - fjögur pianó

golden shower

hani bazen insanın "şu anda her şeyi yapabilirim" dediği anlar vardır ya...

yok mu? sadece ben mi?

her neyse, bazen merak etmiyor değilim. sonra, vitamin aldığım zaman çişimi saran o kokuya nasıl dayanamadığım aklıma geliyor. ya da herhangi bir umumi tuvaletteki koku. o zaman hızla ıh-ıh moduna geri dönüyorum.

sandığınız gibi değil. valla bak. açık..laya..bilir...dim.

(yalnız duş görevi gören arkadaşların nasıl da şeffaf işediklerini görünce, sanırım bunun için ayrı bir diyete giriyorlar.)

feminenlere saygı duyuyorum

şu "saygı duyuyorum ama..." diye başlayan cümleleri düşünüyorum ve tdk'ya bakıyorum.

http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=c...

saygı
isim
1. isim değeri, üstünlüğü, yaşlılığı, yararlılığı, kutsallığı dolayısıyla bir kimseye, bir şeye karşı dikkatli, özenli, ölçülü davranmaya sebep olan sevgi duygusu, hürmet, ihtiram
"insanlara saygıyı yitirdin mi yandın bittin, on paralık oldun demektir." - y. kemal
2. başkalarını rahatsız etmekten çekinme duygusu

sonra bir bakmışsın, gaylere saygı duyuyorum ama yaklaşanın kafasını kırarım, kadınlara saygı duyuyorum ama çok açık geziyorlar, erkeklere saygı duyuyorum ama hepsi sarkıyor, pasiflare saygı duyuyorum ama hepsi kompleksli hetero-kadın düttürüsü, farklı düşüncelere saygı duyuyorum ama monako falan filan...

ben dedim oldu (bölüm xix)

debbie gibson



debbie gibson'ı (çıktığı zamanlarda) daha şirin bulsam da bu kavgada tarafım tiffany.
şaka bir yana, zamanında sıkı rakip/düşman gibi gösterilseler de (çünkü "everybody loves a good catfighting") aslında hiç öyle olmamışlar.
not: felaket efektleri ve uyduruk dev hayvanların kapıştığı kötünün kötüsü syfy/asylum yapımı 2011 yapımı megapython vs. gatoroid'den alınma.

gudubet

the good, the bad & the gudubet

bir insanı tanımaya başladıkça eski heyecanın kaybolması

birini ilk tanımaya başladığınızda kafanızda onun için ayırdığınız yer %99 (ya da biz öyle diyelim, sembolik, metaforik bik bik bik) boştur. bu alan sizin serbest alanınızdır ve istediğiniz gibi doldurursunuz. bunu yapmanın heyecanı, zevki bambaşkadır. henüz yaşamadığınız, görmediğiniz özellikleri kimbilir nasıldır diye, en küçük hareketinden çıkardığınız koca koca anlamlarla ballı şerbetli yaratılmayı bekler. yaratılır da... ama, kaçınılmaz bir şekilde, istemeseniz de, tanıdıkça o geçici süreyle kapatılmış boşlukları kendi doldurmaya başlar. sonra da gelsin o meşhur "göründüğü gibi değilmiş" muhabbetleri.

hayal kırıklığı yaşıyorsanız, bunun acısının nedenin yarısı size aittir. çuvaldızı zaten ona batırıyorsun, şimdi o iğneyi kendine çevir ve...

yataklıdan rahatsızım

adına da derler seks...

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/227028...

üzerine uzun uzun yorum yapmak gibi bir güdüm var, kenarda hevesle bekliyor. ama tabii ki gündem değiştirmekten başka hiç bir amacı olmayan bir açıklama. ama eminim destekleyeni de vardır. bizim gibi sazan gibi atlayıp "n'oluyosunuz" diyeni de...

ama ilk okuduğumda, saftirik bir ateist olarak ağzımdan arapça bir şeyler çıkmaya çalıştığı durumunu yadsıyamayacağım. ne de olsa her türk mazluman, yok müslümhan, ya da her neyse ondan doğar.

zombi

haiti kaynaklı bir kavram olan zombi, büyü yoluyla canlandırılan ölü demek. sinemada ilk örnekleri ruhu olmayan beyaz gözlü insanlar şeklindedir. romero'nun klasiği night of the living dead ile, ama özellikle devam filmi dawn of the dead ile bugün küçük çocukların bile bildiği, hastalık sonucu aşırı etoburlaşmış ölülere dönmüş durumda. 2000'lerde ise her şeyin daha bir hızlanması, kağnıdan da ağır yürüyen zombileri etkilemiş, danny boyle'un 28 days later'ının ses getirmesi ile ciddi anlamda hareket hızı kazanmışlardır. ilk örneklerde zombiler egzotik bir korku öğesi iken, 70'lerde bu korku öğesinin tüketim toplumun temsil etmesi devrimsel sayılsa da tür olarak kendisi bir tüketim malzemesi haline çoktan gelmiş durumda.

şahsi olarak ısrarla tavsiye edebileceğim zombi/zombili filmleri:

1920 - das cabinet des dr. caligari
1932 - white zombie
1943 - i walked with a zombie
1945 - dead of night
1964 - the incredibly strange creatures who stopped living and became mixed-up zombies (adı üstünde bir film, trippy!)
1966 - the plague of the zombies (hammer tarzı, ürkütücü suratlı zombiler)
1968 - night of the living dead
1971 - la noche del terror ciego (tombs of the blind dead) (en favori filmlerimden / ölü şövalyeler dehşet saçıyor)
1972 - children shouldn't play with dead things (gizli klasik)
1972 - pánico en el transiberiano (horror express) (atmosferi yeter)
1972 - dead of night (deathdream) (üzgün bir korku filmi)
1973 - ataque de los muertos sin ojos (return of the blind dead) (ya da ölü şövalyelerin dönüşü)
1974 - non si deve profanare il sonno dei morti (let sleeping corpses lie) (çok çok çok sevdiğim bir film. çok demiş miydim?)
1977 - rabid (ilk zamanlar ki cronenberg i özlemiyorum desem yalan olur)
1977 - shock waves (ilk nazi zombilerden)
1978 - dawn of the dead
1979 - zombi 2 (zombie flesh-eaters) (bir fulci klasiği. hastasıyım.)
1979 - zombie holocaust (doctor butcher, m.d.) (o kadar kötü ki... seviyorum bu filmi)
1980 - paura nella città dei morti viventi (city of the living dead) (açık ara en sevdiğim fulci filmlerinden biri. hatta bir nevi fetiş.)
1981 - ...e tu vivrai nel terrore! l'aldilà (the beyond) (fulci fulci ulci)
1981 - le notti del terrore (burial ground: nights of terror) (bu da cidden kötü bir film, porno film mantığıyla nasıl bir korku filmi çekilirin iyi bir örneği)
1981 - dead & buried (sağlam atmosferi olan, gerçekten ilginç bir filmdir. çocukken izlediğim için unutmam mümkün değil.)
1981 - the evil dead (klasik!)
1983 - one dark night
1985 - day of the dead (bugün izlediğimiz zombilere asıl şeklini veren film desek daha doğru olur)
1985 - re-animator (bir başka klasik.)
1985 - the return of the living dead (korku ile komedinin en başarılı kokteyllerinden biri)
1986 - night of the creeps
1987 - prince of darkness (hastasıyım carpenter'in. aynı zamanda sinemada tek başıma izlediğim ilk film.)
1987 - evil dead ii (dead by dawn! dead by dawn!)
1988 - dead heat
1990 - night of the living dead (tom savini'nin yeniden çevirimi. hiç de fena değil.)
1990 - bride of re-animator
1992 - braindead (dead alive) (en şirin zombie filmi #1)
1993 - return of the living dead 3 (ilkinden daha az komik, efektleriyle göz dolduruyor.)
1994 - dellamorte dellamore (cemetery man) (anında unuttuğum yeniden çevirimi bu filmin 1/10'u bile etmiyor. çok sağlam filmdir.)
2002 - 28 days later (koş zombi koş ya da zombileri tekrar hortlatan film #1)
2002 - deathwatch
2004 - dawn of the dead (zombileri tekrar hortlatan film #2. asıl filme saygıda kusur göstermemesi ayrı bir takdire şayanlık.)
2004 - shaun of the dead (en şirin zombie filmi #2)
2006 - black sheep (zombi koyun? aynen öyle!)
2006 - fido (korku filmi olmayan zombi filmi)
2006 - poultrygeist: night of the chicken dead (tam bir troma çılgınlığı. tam bana göre bir film. ciddi sinemaseverler ısrarla uzak dursun.)
2007 - mulberry street (sürpriz)
2007 - planet terror (çok sevmemekle beraber tür severlerin izlemesi gerektiğini düşünüyorum. hala izlememişlerse tabii.)
2008 - otto; or up with dead people (ai gai, ai zombi)
2007 - [●rec] (züpper! özellikle ilk izleyiş tam bir rollercoaster.)
2007 - the signal
2008 - deadgirl
2008 - trailer park of terror (fena değil.)
2009 - la horde (fransız sinizmine sahip zombi filmi)
2009 - pontypool (izlediğim en enteresan, en cesur zombi filmlerinden biri. macera seven sinemaseverler mutlaka izlemeli)
2009 - [●rec]2 (ilki kadar olmasa da sırf enerjisi için izlemeli)
2009 - the revenant
2012 - the cabin in the woods (arızalı bir klasik! neredeyse orgazmik.)

not: cranberries meselesine gelince... şimdi kızanı, eksileyeni çok olacak ama celine dion'un my heart will go on'una kimi insan nasıl katlanamıyorsa ben de bu parçaya katlanamıyorum. ha, evet, bir de dolores o'riordan'ın titrek sesini de sevemedim bir türlü. yalan değil, bunda çevremdekilerin kendisi için "bir tanrıça, dünyaya inmiş bir melek vazu vizu" propogandalarının etkisi de büyük. oysa, ilk çıktıkları dreams'i severdim. hakikaten. ama olmadı, olamadı.

kitap okumayıp okuyormuş ayağına yatan insan

yine bir "yurdum insanı, yine bir ""vurun kahpeye" kurbanıdır. haftanın 6 günü, yaklaşık 4 saati minibüste/otobüste geçiren biri olarak, yukarıda bahsi geçen tarz insanlarla pek karşılaştığımı söyleyemem. kendim dışında kitap okuyan birini gördüğümde sevindiğim, içimin pır pır ettiği bile söylenebilir. cidden. kitap okumaya boş vakit işi olarak bakmıyorum. ayrıca müzik dinlemek gibi, uzun yolda hayat kurtaran bir faaliyet olduğuna inanıyorum. ama bazen, kafa bin bir düşünceye dalınca, 15 dakika boyunca aynı sayfaya bakarken yakalayabiliyorum kendimi. o zaman çevremdekiler benim için "çakma okuyucu" tanımını kullanıyor olabilir. ne de olsa ille birilerini bir kalıba sokmak zorundayız. ama bir de şu var: gerçekten isteyerek, severek, zaman ayırarak kitap okuyan birilerinin başkaları hakkında böyle şeyler düşüneceğini de pek sanmıyorum.
not: kitap okumak bir zorunluluk değil, tercih meselesi. kitap okuduğumu görenlerin, "aman ben kitap okuyunca gözüm ağrıyor, midem bulanıyor" deyip de 25 dakika ışıklı telefonuna aralıksız bakmasından sıkıldım. yine de, dediğim gibi, kitabı kendin için okursun. bu yüzden de "okuyan" insanların benim için her zaman fazladan bir +'sı var. hem de büyük bir "+".

futurelavirs

bu adamın yazılarındaki kıvraklık, anlattığı konuya hakimliği ve hınzır gözlemciliği bende olsa kıçımın seviyesi çoktan burnumun üstüne çıkmıştı. keyifle ve merakla takipteyiz.

(..yız?! biz kim?! ben takipteyim, ben!)

her konuştuğu gayin kendisine yazdığını sanan gay

bu gay kardeşlerin (!) ne de çok derdi varmış dedirten başlıktır.

"her konuştuğu gayin kendisine yazdığını sanan gayin kendisine yazdığını sanan gay" arkadaşlara derin gir nefes çekip buradan selam gönderiyorum.

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

efenim, "ayı sözlük yazarının şu anda dinlediği şarkılar" kısmına geçmeden önce minik bir açıklama yapacağım.

ayısözlük'e girdiğim zamanlarda yaptığım standart bir davranışım var. bilgisayarın hafızasındaki binlerce ne oldukları bilinerek koyulmuş şarkıdan oluşan klasörlerden itinayla ve hızlı bir şekilde 5 parça seçilir. çalmaya başar. genelde 15-25 dakika arası tutar. süre bittiğinde göz gezdirme de bitmiş olur. yani paylaştığım şarkılar "en favori çalma listem" değil. kaldı ki öyle bir başlık olsa girdi de bulunmazdım. sevdiğim, vazgeçemeyeceğim şarkılar o kadar çok ki listesini yapmam mümkün değil. (niyet-sonuç ilişkisi)

ayrıca bu tarz girdileri olan eni topu 2 kişiyiz herhalde. o kadar girdi arasında arada bir "ısrarla" yapılan bu paylaşımların niye "cidden tuhaflaştığını" alamadım. adı üstünde: "ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar".

not: cümlelerimin hiç birinde gizli ima, alaycılık veya dişini gösterme öğesi bulunmamaktadır. eleştiri yapan yazar(lar)ın iyi niyetine inanılarak yazılmıştır.
Henüz takip ettiği biri yok.