tesseract isimli progresif metal grubunun 2. albümü altered state'in ikinci şarkısı. şarkı 3 parçadan oluşan of matter süitindedir. of matter bir ilişkiyi başlangıç, çatışmalar ve bitişi kabullenemeyiş evreleriyle anlatmaktadır. retrospect'te olanlar olmuş, fırtınalar kopmuştur ve altında sığınılan köprüler yakılmıştır.
vokalde yine ashe o'hara ağlatmaktadır. kendisinin sesine karşı bir zaafım bulunmaktadır.
sözleri de yazayım da tam olsun:
burning bridges as i cower beneath
trying to salvage the debris
my devotion tied around your waist, lest you fall
no one seems to sense the strain, no one seems to know
burning bridges as i cower beneath
trying to salvage the debris
my devotion tied around your waist, lest you fall
no one seems to sense the strain, no one seems to know
i don't begin to proclaim that i know
i can't continue down this road
dwelling on what has come to pass
no force alive will bring it back
i would know
i can feel the pressure getting steeper with every life lost
you hope that i won't see the light of day in time to come
with no conviction founded just
judgement contorted based on lust
give me strength
your assumption brings to a conclusion of no consequence
and i refuse to play into your hands for your appeal
inadequate
inadequate
i know
i know
i know
i know
i've hoped
i've hoped
you'll see me
klibin 4:3 çekilmiş olması ve kesintisiz, tek plan olması samimiyet hissini güzel yükseltmiş. şarkı da gayet tatlı. sadece bu "ben seni üzerim" konulu edebiyat artık kabak tadı vermeye başladı bende. bunun dışında yakında radyolarda duyarız bence. yolu açık olsun.
özellikle rock ve metal camiamız tarafından "e biz bunları yıllardır söylüyorduk, bizi niye duymadınız" minvalinde tepkilerle karşılanmış şarkı. bir bakıma haklılar, mor ve ötesi, kurban, murder king, ogün sanlısoy gibi sanatçılarımız albümlerinde bu tarz eleştirel şarkılara yer verdiler. sanatçılar tarafından "susamam" kadrosuna karşı bir tepki olmamasına, hatta destek gelmesine rağmen hayranlar yine aşırı ve gereksiz bir sahiplenme hissiyle taraf olmuşlardır kendi kendilerine. fakat bu güzide camianın atladığı bir şey var: halkın büyük bir kısmının distortion sevmemesi. uzun zamandır piyasaya pop, elektronik, arabesk pop ve rap-trap hükmediyor. ya da mor ve ötesi gibi, sözler imgesel bir dille anlatılıyor ve şarkının alt metni dikkatsiz dinleyiciden kaçıyor. haliyle bir rap şarkısı daha çok dikkat çekecektir.
anlayış ve ilgi. veya çaldığımız şeylerden keyif alan bir kitleye konser vermek. ya da içten bir sarılma. müzik dinleyerek pokemon go oynamaya çıkmak da var. güzel bir manzaraya karşı serin bir içecek yudumlamak, mesela günbatımına karşı. doğa yürüyüşleri yapmak. son birkaç yılda somut şeylerle gelen mutluluk azaldı bende. gerçi ayakkabı veya güzel bir tişört, pantolon almak da yine mutlu ediyor. bu da eskiden yoktu mesela bende.
hayatımda bana kendini tekrar ve tekrar izletebilen tek çizgi dizidir. karakterlerin hepsinin bir derinliği, bir amacı, bir hayat felsefesi vardır ve hepsinin de kendilerince doğrularını ve yanlışlarını dümdüz bir şekilde önümüze serer. her sezonun sondan bir önceki bölümü vurucudur, bittikten sonra da hayatı sorgularsınız.
ilk sezondaki beyoncé sahnesi ise hala gülmekten karnımı ağrıtır. ha unutmadan, sextina aquafina rulz. brrat brrat pew pew!
"i'll need you as long as i stand
treading water miles from land
and i'm placing all my faith in you
can you carry the guilt with my heart in your hands"
ağlatır her dinlediğimde. ashe o'hara ftw.
voices from the fuselage - via
küllüğün içine asla çöp atmam, atana da laf ederim. attığınız o naylon, kağıt veya her ne çöp yandığında "üff ne pis kokuttun be" demeye hakkınız yok çünkü.
her nedense çoğu fps-tps oyununda pek de başarılı kotaramadıkları mevzu. özellikle cs:go oynarken sık sık "naabıyo la bu değişik" diye sordurtur.
bunun en güzel aksi örneği ise f.e.a.r. isimli güzide oyunda görürüz. oyundaki düşmanlar gerçek bir mantık sahibidir. tedbir alır, siper alır, pusu kurar... bunlar script olaylar değildir, yani önceden kodlanmamıştır. yapay zeka, mekana ve takım arkadaşının durumuna göre çıkarımlarda bulunup gerekirse kaçar, gerekirse de kuşatma taktikleri geliştirir. güzel oyundur f.e.a.r.
çocukluğuma fox kids sayesinde girmiş ve ergenliğimde kadar hayal gücümün insan kaynakları departmanı başkanlığını yapmış, son zamanlarda ise yapısal reforma giren bünyemde yer bulamamış bir süper kahraman evreni. yeri hala ayrı gönlümde, ama ben eski ben değilim maalesef. ama deadpool'u severim.
şu hayatta en sevdiğim 2 şeyden birisi. hayatımın anlamı bile diyebilirim. müziksiz bir ortamda kafam çalışmaz, ruh halim yerlere düşer. baya baya müzikle yaşayabiliyorum.
aşırı kıskandığım insan modeli. ben burada beyin hücrelerimin "okayi yamaşito kombamba"larını susturmaya çalışırken siz orada horlayamazsınız. adil değil bu.
melbourne'lu enteresan metal grubu twelve foot ninja'nın 2012 çıkışlı silent machine albümünün 4 numaralı şarkısı. vokalleri ve ritmi oldukça lezzetlidir. ilk nakarat sonrası grup yine rahat duramayıp şarkıyı alternatif metal sularından bossa nova'msı bir yerlere çeker.
bilinçaltımızın bizimle iletişim kurması sanırım. imgelerle dolu bir film izlemek gibi oluyor bazen rüya görmek. bazısı uyandıktan sonra uzun uzun düşündürüyor hatta.
1984 yılında daha çocuk yaşlarda iken radyoda (trt3- stüdyo fm) bunların grace under pressure albümünü dinlemem ile bu grubu tanımıştım. rush'ın en sevilen albümlerinden biri olmuştu zamanla.
o programda afterimage'i çalmışlardı. bu şarkı yaşanan kayıp ve ardından sadece kimi zaman bir fotoğraf veya kimi zaman başka bir görselin gözlerimizin önüne gelmesi ile hatırlanabilen doldurulması imkansız bir boşluk hissini anlatır.
bu şarkı burdaki herkesin yaşadığı kaderi haykırıyor aslında. her dinlediğimde dumur oluyorum,gerçeğimi kabullenemiyorum.
gayleri ayrıştırıp onlara vebalı gibi bakanların ve hor görenlerin suratını parçalayana kadar yumruklamak istiyorum.
imkansızların yer almadığı bir dünya deneyimi yaşabilmemiz içindir. gerçek dünyada ne kadar yetersiz ve aciz hissediyorsak rüyalar aleminde bir o kadar sınırsız güce ve imkana sahibiz.
şahsım adına rüyalarımdan kazandığım huzur, özgüven ve mutluluk ile elde ettiğim gücün gerçek hayatta ayakta kalmama yardımcı olduğunu söyleyebilirim.
güzelliği ve fiziğiyle kazandığı paraların rahatlığıyla yaşarken,kadının zaten değer görmediğ türkiye gibi bir ülkede, hangi şartlarda yaşadığını dahi bilmediği kadınların yeri hakkında çöp değerinde yorumlarını bir çok kez dile getirmiştir. ayrıca erkeklerin eşlerini aldatmasına müsade edilmesi gerektiği gibi saçma sapan bir konuşmasını hatırlıyorum.
bunları söyleyebilecek kişinin kendisine saygısı ne kadar vardır bilmiyorum açıkçası ama benim görüşümde yok denecek kadar azdır.
senin kendine saygın kalmamışken kim sana niye saygı göstersin?
senin kendine saygın kalmamışken bütün kadınlar hakkında olması gerekiyor dediğin düşüncelerini kim ne yapsın?
kilo alımıyla beraber sıkmaya başlayan pantolonların tombik bedenlere karşı grevidir ki bu sayede kendi kendine olmaya başlar. beni artık giyme de git götüne göre pantul al deme biçimidir.
her kuşu s*ktiniz de, kalan leyleğe sırayı getirdiniz dedirten karardır.
uluslararası işleyişi geliştirilmiş ve oturmuş her uygulama ve sistem bizde hep yasaklanıyor, kısıtlanıyor. vikipedi, uber, booking.com vs. netflix türevi internet kanallarına da sansür getirdiler en nihayetinde.
sizin geri kalmış beyinlerinizde oluşmuş ahlak kalıplarınıza ve uygun gördüğünüz şeylere indirgenmiş içeriklere kanaat etmek zorunda mıyız?!
dengini veya daha iyisini üretemediğiniz gibi dünya geneli kabul gören ve çalışan sistemleri engelleyecek kadar da despot bir yapıya sahipsiniz.
neyin gerekli neyin gereksiz olduğuna herkes adına karar verme haddini kendinde gören baskıcı bir hükümet anlayışınızdan da gına geldi. insanlar sizin yüzünden ülkesine soğumuş halde kurtulma hayalleriyle yaşıyor. sizin de halk tarafından sansürlendiğiniz günleri bekliyoruz.
bir tane itin kuyruğuna basiyorsunuz ve o it oğlu it kuyruk acısıyla yapacak bir şeyi olmadığı için saldırıyor , bu zavallı yolla sizi ısırmaya çalışıyor. yazık ona. cici bir it olsa daha farklı muamele görebilirdi ama kuduz olmuş zavallicik duramıyor yerinde. nasil kaşiniyor. o yüzden ayak altında dolanıp duruyor ve kuyruğuna basılıp duruyor. zaten bu itlikle ancak ayak seviyesinde kalacak olmanın verdiği bir acı da var muhtemelen. hoşt deseniz de gitmiyor. kendi haline bırakmak lazım. başıboş ( başı hakkaten de her anlamda boş) itler o zaman sizi rahat bırakabilir.
eurovision'da en cüretkar sahne şovunu sergilemiş, electro punk kavramını lügatıma kazandırmış, üstüne üstlük bdsm temasıyla da bir yıl daha eurovision'a katıl(a)mayacağımızın sebebi(bkz:rtük) olmuş grup.
nevşehir'de doğup büyümüş, ardından kaçarcasına terk etmiş biri olarak online'ım. selam.
kasetlerle oynamakla geçmiş bir okul öncesi hayatım var. gerek dinlemek, gerek kalemle çevirip -kafamda- çalan şarkılara eşlik etmek olarak çok eğlenirdim. sokakla pek aram olmadı. ne futbol, ne bilyeler, ne tasolar... hiçbiri ilgimi çekmedi. annemin dediğine göre "küfürlü konuşuyorlar" diye çıkmak istememişim evden (ne kadar da safmışım, şimdilerde küfrün içinden geçiyorum yeri geldiğinde).
ilkokulda ise bir arkadaş çevrem vardı. biraz gariptim, millet standart oyunlar oynarken, ben oynadığım oyunlardaki konseptlerden oyun kurup herkesi içine çekerdim. korsan gemisi kaptanlığı yapmışlığım vardır mesela. 10 kişilik bir mürettebatım dahi vardı, hepsi sınıf arkadaşlarım. sosyal bir sümüktüm yani. okul dışında ise zamanımı bilgisayar başında geçirirdim. tomb raider en sevdiğim oyundu. çocuk aklımla o zorlu bulmaca bölümlerini geçemesem de, bir şekilde baştan ala ala oynamaya devam ettim. doom ıı vardı bi de. onu da az sömürmedim (hala ara sıra oynarım hatta). eşcinsellik mevzusu ise bu zamanlarda kendini göstermeye başlayacak, fakat tarafımca 22 yaşıma kadar görmezden gelinecekti.
halihazırda tanışılmış insanlarla, yer ve zaman gözetmeksizin iletişim haline kalabilmeyi sağlayan olay. ortak ilgi alanları olan insanların da tanışmasına vesile olması ile bilinir.
söz konusu ilişki arayışıyla internet yazışmaları ise, tecrübemle konuşayım, asla el emeği göz nuru bir tanışma kadar etkili değildir. çünkü gözlemlediğim kadarıyla klavye (veya telefon) başındayken, adeta kişilik bölünmesi rahatsızlığı olan biri gibi, başka bir kimliğimiz oluyor. içine kapanık birisi klavyesinin başındayken bir talk show spikerine dönüşebiliyor; hayatında kitap kapağı açmamış birisi, iki mesaj arasındaki süreyi "enguzelkitapsozleri.com"dan (uydurdum bunu) alıntı bulmakla geçirebiliyor; veya tanısan can yoldaşın olacak kişi, hiç internetten yazışmayı sevmiyor diye "ıyy asosyal" etiketi yiyip göz ardı edilebiliyor.
lakin internetten tanışıp yılları deviren, yuva kuran çiftler de var. size saygım sonsuz. benim ağzım çok yandı zamanında, ondan şeettim.
jax jones'u meşhur etmiş, son sahnesi hariç tek plan bir klibi bulunan, 2017'de yayınlanmış bir pop şarkısı. başta itici gelebilir, maruz kaldıkça sevmeye başlarsınız.
kızılay kan ve ilik bağışı tırında ilk kez karşı karşıya kalıp dumur olduğum durum. gerizekalı kadın, ilik bağışı formundaki "hemcinsinizle birlikte oldunuz mu" sorusuna verdiğim "evet" cevabını ilk önce "neden bunu böyle işaretlediniz" sorusuyla idrak etmeye çalıştı. "çünkü oldum" cevabından sonra "bunu düzeltin, tekrar gelin" cümlesini uygun gördü. sağlık raporum var, pırıl pırılım dememe rağmen yüzüme bakmaya tenezzül etmeyen aztek totemi suratlı ablaya hala çok kılım bu yüzden.
aşırı kıskandığım insan modeli. ben burada beyin hücrelerimin "okayi yamaşito kombamba"larını susturmaya çalışırken siz orada horlayamazsınız. adil değil bu.
eurovision'da en cüretkar sahne şovunu sergilemiş, electro punk kavramını lügatıma kazandırmış, üstüne üstlük bdsm temasıyla da bir yıl daha eurovision'a katıl(a)mayacağımızın sebebi(bkz:rtük) olmuş grup.
plot twist: şarj kablosu, yuvanın içine biriken pamuklardan ötürü oturmamış ve 2 dakika sonra yuvasından çıkmıştır. şarja takıldığında %20 olan şarj, kontrol ettiğinizde %12 olarak ekrana yansımıştır. artık üzgün bir bireysinizdir.
özellikle rock ve metal camiamız tarafından "e biz bunları yıllardır söylüyorduk, bizi niye duymadınız" minvalinde tepkilerle karşılanmış şarkı. bir bakıma haklılar, mor ve ötesi, kurban, murder king, ogün sanlısoy gibi sanatçılarımız albümlerinde bu tarz eleştirel şarkılara yer verdiler. sanatçılar tarafından "susamam" kadrosuna karşı bir tepki olmamasına, hatta destek gelmesine rağmen hayranlar yine aşırı ve gereksiz bir sahiplenme hissiyle taraf olmuşlardır kendi kendilerine. fakat bu güzide camianın atladığı bir şey var: halkın büyük bir kısmının distortion sevmemesi. uzun zamandır piyasaya pop, elektronik, arabesk pop ve rap-trap hükmediyor. ya da mor ve ötesi gibi, sözler imgesel bir dille anlatılıyor ve şarkının alt metni dikkatsiz dinleyiciden kaçıyor. haliyle bir rap şarkısı daha çok dikkat çekecektir.
halihazırda tanışılmış insanlarla, yer ve zaman gözetmeksizin iletişim haline kalabilmeyi sağlayan olay. ortak ilgi alanları olan insanların da tanışmasına vesile olması ile bilinir.
söz konusu ilişki arayışıyla internet yazışmaları ise, tecrübemle konuşayım, asla el emeği göz nuru bir tanışma kadar etkili değildir. çünkü gözlemlediğim kadarıyla klavye (veya telefon) başındayken, adeta kişilik bölünmesi rahatsızlığı olan biri gibi, başka bir kimliğimiz oluyor. içine kapanık birisi klavyesinin başındayken bir talk show spikerine dönüşebiliyor; hayatında kitap kapağı açmamış birisi, iki mesaj arasındaki süreyi "enguzelkitapsozleri.com"dan (uydurdum bunu) alıntı bulmakla geçirebiliyor; veya tanısan can yoldaşın olacak kişi, hiç internetten yazışmayı sevmiyor diye "ıyy asosyal" etiketi yiyip göz ardı edilebiliyor.
lakin internetten tanışıp yılları deviren, yuva kuran çiftler de var. size saygım sonsuz. benim ağzım çok yandı zamanında, ondan şeettim.
yorekok'un deyişiyle "tetanaragondi" gezegeninden gelen, üstün kılık değiştirme yeteneğine sahip, ve zekası bizden çok daha yüksek olduğu için dediklerinden bizim bir şeyler anlayamadığımız bir uzaylı.