porter

Durum: 1553 - 0 - 0 - 0 - 31.08.2019 00:34

Puan: 25466 - Sözlük Kaşarı

14 yıl önce kayıt oldu. 2.Nesil Yazar.

3d artist
  • /
  • 78

khaled hosseini

halit hüseyni isimli kabil, afganistan doğumlu tacik asıllı romancı ve doktor. şu anda abd vatandaşıdır. ilk romanı uçurtma avcısı, 2003 yılında yayımlanmış olup pek çok ülkede en çok satanlar listesine girmiştir. ikinci romanı bin muhteşem güneş 22 mayıs 2007 tarihinde satılmaya başlanmıştır. *

(bkz: the kite runner)

(bkz: a thousand splendid suns)

pazartesi sendromu

bir sendromdur ki gidiyor. kendime bakıyorum da, çalıştığım zamanlar da pek yaşamazdım ben, ciddiyim. bu durumla karşılaşmamak adına küçük hilelerim vardı benim, mesela; haftasonuna girmeden önce pazartesi günü, kaldığım yerden başlayabileceğim sıfırdan bir proje, ajandaya tuttuğum rutin iş notlarını temize çekme, son saatlerde aklıma gelen çizim detayları ya da haftanın ilk gününün akşamında, arkadaşlarımla bir plan yapardım. onları yapacağımı düşündükçe haftaya başlangıçta enerji olurdu içimde. * * *

bisiklet

havaların ısınması ile izmir'in sahil boyunca bisiklet binen insanlarını düşündükçe bisikletimi kaçırasım geliyor gene eski günlerimde ki gibi ama, yakındır.

ayı sözlük yazarlarının şu an okuduğu kitaplar

khaled hosseini - bin muhteşem güneş

türk dizileri

sarosbalik

sanki yıllardır dostmuşuz, birbirimizi uzun süredir görmemişiz gibi sarılması öylesi içten ve sıcak bir dost ki. ne çok sevindim yolunu; sevgilisi ile izmir'e düşürmesine. lakin; zamanımızın kısıtlı olmasına rağmen;* çok sevdim ikisini de ve çok da yakışıyorlar birbirlerine. *

bu ziyareti saymadığımı söyledim onlara çünkü; doyamadım muhabbetlerine, anlatacakları, anlatacağım nice şey vardı oysa. sözlerini aldım. yazın geldiklerinde bir rakı sofrası kurup; memleketi, aşkları kurtarıp, içten dileğim bu iki gönülün güzelliklerini kutlayacağım. batıda da bir kapın var her dem beklerim.

sahi; o zeytin gözlerin ışıl ışıldı bir başka parlıyordu. gönlün gibi ömründe; birbirinizle baki olsun dostum. * *

mamma mia

abba şarkılarının film ambiyansına güzel gidiyor oluşu ve meryl streepin performansı filmi daha da keyifle hale getiriyor. en iyi müzikal olması boşuna değil.

*

pixlr

bir çeşit online resim düzenleyicisi. kimisi photoshop halt etmiş diyor, onların yalancısıyım. kullanışlı, keyifli bir site. çok kolay bir şekilde kolaj bile yapabiliyorsunuz. bundan iyisi şam'da kayısı.

http://www.pixlr.com/

laptop

ergonomik açıdan bakarsak, haklılar.

iz bırakan kitap cümleleri

gökyüzünde özgürce uçabildiğin zaman, o sıcacık kanat arasını özlersin, kanat arasındayken uçmaya imrendiğin gibi.

selda terek

istanbul

yıldız teknik üniversitesi öğrencilerinin istanbul da yaptığı analizlere göre; en gürültülü yer; maslak, en sessiz yer de, sarıyer olmuş.

http://www.ntvmsnbc.com/id/25430134

vasfiye teyze

yalan dünya dizisinin son bölümünde çıkan gülse birselin yarattığı şu ana kadar, dizideki en iyi kadın karakter.



--- spoiler---

bir anadolu kadını, kendisi mutsuz olduğu için belki de herkesin mutsuz olmasını isteyen, bundan umarsızca bir zevk alan, kötü kalpli, dedikoducu, çirkin teyzedir. herkesin mahallesinde ya da yakın çevresinde mutlaka böyle bir vasfiye teyze tipi vardır ve sevilmezler genel de.

--- spoiler ---

muhabbet kuşu

mavişi öyle severdim ki, okuldan eve gelen ben onunla ilgilenir; suyunu, yemini değiştirirdim. çocukluk işte, çocuk aklıyla sevdiğim ilk kuşumdu. bir gün eve akşam saatinde geldiğimi anımsıyorum; onun sesini duymuyordum bir şeyler olduğunu anlamamıştım. annemin yaptığı hareketleri izliyordum sadece; kafesine gidiyor, kafes kapağını açıyor ve onu oradan çıkarıyordu. bende; "annem, herhalde kafesini temizleyecek" diye, düşünüyordum. öyle değilmiş. maviş soğuktan ölmüştü. sessizlikle beraber, nasıl bir tepki vereceğimi bilmiyordum. bir daha da evde kuş besleyememiştim.

aidiyetsizlik

kendini hiçbir şeye ait hissetmeme duygusudur. örneğin; ne bir siyasi partiye delicesine bağlısındır ne bir dine, bir yere, ne de kimseye.

hiçbir yere ait olamamak

hayalindeki mesleği yapan insan

rahatlıkla bu grubun içinde görüyorum kendimi; işimi yaparken önümde alabildiğine geniş, uçsuz bucaksız bir düzlem var. oluşturulan çizgilerden bir şeyler yaratmak, cidden keyif verici bir görselliğe dönüşüyor işin her safhasında ve bitişinde o tarif edilemez keyif!

kazaky

podyumda yürüyemeyen mankenlerden daha iyi yürüyebilen, üstüne üstlük cats walk. bir de adonis kaslarıyla çastarı çastırı dans ediyorlar. love şarkıları fena değildir.


*

ayı sözlük yazarlarının zirve önerileri

bir şehre gidememek

mario levinin 1990 haldun taner ödülünü alan öykü kitabıdır.

bıraktığınız, bazen arkanızda bırakmak zorunda kaldığınız o meşhul yerlerin; özlemi olur içinizde. bazen de sizin yüzünüze tokat gibi çarpan hikayeler vardır başka dillerde. dinledikçe masal gibi gelen gerçekler. arafınıza sığınırsınız, dinlemeye korkarsınız ama bir şekilde dinlettirir işte.

--- spoiler---

"...ve yaşamaya mecbur olduğumuz tüm insan ilişkilerinde küçük sevinçlerden hep medet ummaya çalışacağız. ve bu yolun bir yerinde hiç beklemediğimiz bir anda bir hayaletin ya da şehrin tutsağı olduğumuzu anlayacağız.
...her şey bir yana, yaşananlar ne kadar yanlış olursa olsun kimi deneylerin ardından insan sürekli olarak kendine başka anlar ve insanlar katabiliyor. bu artıyı tanımlayabilmek ve başka ilişkilerde değerlendirmek zor, hatta imkansız, biliyorum. ama kimi yaşantılardan elde edilebilen küçük sevinçlere bağlanan umut, ne yazık ki her geçen gün biraz daha çok azalmaya yüz tutuyor. ayrıntıların varlığı belki de bu yüzden esaslı bir kandırmaca, dolayısıyla da bir hayata bağlanma vesilesi.
...ama sonuç ne olursa olsun hep bir yerlerde kaldığımızı, kendi hayaletimizce kovalandığımızı ve tüm çabalarımıza karşın bireysel serüvenimizde durmaksızın bir sürgünü ve tutsaklığı yaşamaya zorunlu olduğumuzu hiç unutmamamız gerekiyor..."

--- spoiler ---


--- spoiler---

evet, her şey, sanki her şey arada sırada ve en beklenmedik bir zamanlarda bana bende bıraktığın bu ilişkiyi anımsatacak.
ve sanki bir gün, gene beklenmedik bir zamanda ve belki de bambaşka bir mekanda bana geri dönebileceksin.

ama o zamana kadar çok uzun bir ayrılığı göze almak zorunda kalacağız.
kimi olay ve ilişkierin üzerine daha yürekli bir şekilde gidip gidemeyeceğimiz ise henüz bilemiyorum.
bunun için sana hep anlatmaya çalıştığım gibi yitirdiklerimizin ölçüsü çok önemli olacak.
benim içinse yalnızca iki seçenek var: o günlerde ya bambaşka bir sevdanın peşinde koşuyor ya da biraz küskün, biraz da kırgın, herhangi bir yuvaya temelli olarak dönmüş olacağım..

..
günün birinde görüşebiliriz ama ben sana artık yazmayacağım.


--- spoiler ---

mario levi

1957'de istanbul'da doğdu. 1975 yılında saint michel fransız lisesi'nden, 1980 yılında istanbul üniversitesi fransız ve roman filolojisi’nden mezun oldu. edebiyat yazarı ve iletişim eğitmenidir.

*

* bir yalnız adam jacques brel
* bir şehre gidememek *
* madam floridis dönmeyebilir
* en güzel aşk hikâyemiz
* istanbul bir masaldı *
* lunapark kapandı
* bir yaz yağmuruydu
* karanlık çökerken neredeydiniz?
* içimdeki istanbul fotoğrafları
  • /
  • 78

porter

çanakkale geçilmez derlerdi de inanmazdım. yıkıp geçmişsin güzelim kenti. yeter kıskandırdığın dön köyüne!

üstteki yazar

çok seviyorum ahretliğim. izmir'in en en çiğdem'i en en en boyoz'u olur kendisi.

yara

(bkz:kalben) in sonsuza kadar albümünden bir parça, güzel sözleri olan bir şarkı.

kalpsizin biri demişsin hani?
bari, yorgun dargın bakışalım.

orhan pamuk

1 yıl boyunca evinin balkonundan çektiği fotoğraflar yapı kredi sanatta sergileniyor. seçkiler arasında çokta albenisi olan görseller göremedim. birara taksime gidende gezilir artık. gezmek için son gün 27 nisan 2019

grizzly ve lemmingler

ayı sözlük yazarlarına şarkı armağan etmek

@porter izmirin en alımlı yazarı gelmiş hoşgelmiş. savur röfleli saçları..

Toplam entry sayısı: 1553

babanın ölmesi

ne çok isterdim sözlük; babamla yaşayamadığım her fırsatı oğlumla –oğlumla dedim, hep erkek çocuğum olsun isterdim- gerçekleştirebilmeyi. en basit anları dahi, zevkli hale getirebilen o mucize şeyle; dünyaya yeniden doğmuş gibi çocuklaşarak, huysuzlaşarak, mızıkçılık yaparak yaşamayı. çok hassasım bu konuda sözlük, tanıyamadım pek fazla ben babamı.

derler ya, parça parça hatırlanır işte öyle; bana arka odadan sataştığını duyar gibim halen daha “hababam sınıfı başladı gel izleyelim hadi” bende çocuk aklımla gitmezdim yanına. markete giderken onu koşullandırırdım “baba çubuk kraker ve negro alacağız değil mi?” o koskocaman cüssesiyle güler ve “alırız ama fazla şey istemeyeceksin” derdi, sesimi çıkarmaz, onun yanından yürürdüm. sanki korktuğum bir şeyler varda, onun haberi olmaksızın, beni koruyacağını düşünerek sırnaşırdım yanına, çocukluk işte. sonra o gece geldi çattı -pazar günlerini daha bir sevemez oldum o günden sonra- karşımda yığılıp kaldı o koskocaman adam ne olduğunu anlayamadan, idrak edemeden evde bir telaf, kalabalık bir güruh sonrası ise hissiz bir çocuk yüreği. hayatımda ki tek pişmanlığım onu o kapıdan çıkarırlarken “ya bir daha göremezsem, son kez öpsem babamı, çıkarmayın kapıdan” dedim. ama duymadılar, ambulans sesi çoktan mahalleyi baskısı altına almıştı.

gittiler…

bende balkondan ona bakıyordum, vedalaştığımı bilseydim koşmaz mıydım arkasından. babam, yoktu artık. beni koruyacak kimse yoktu, bir baba-oğul görsem hep yüreğim burkulur. muhabbetini duysam o ortamdan gitmemek için zor tutarım kendimi.

sonra sonra anladım ki; yazarın dediği doğruydu;

“işte bende ölüyorum, bir an önce ölmek istiyorum. babamın ardından başlayan bu ikinci hayatın bana neler getireceğini tam kestiremeden. belki de en zor ölümü yaşıyorum. bedenimin yarısını kaybetmiş, bir mucize; geri gel diye bekliyorum. gelmiyorsun, gelmeyeceksin bunu bilmek istemiyorum. kemiklerimi kırarcasına sımsıkı sarılmanı, öpmeni, kokunu, o güzel saçlarının tek bir telini rüyalarımda arıyorum. ve artık öğreniyorum; -öğreneli ve kavrayalı çok uzun yıllar oldu- babanın oğluna öğrettiği en son şeyin babasızlık olduğunu. ve yeniden doğuyorum. babasız bir hayata gözlerimi açıyorum; sensiz, yarım ve olgun..”

google'a ayisozluk yazınca çıkan sonuca çok şaşıracaksınız

ayı sözlük tarihinde gördüğün en boş, en gereksiz ve manasız başlık.

torrent

sayesinde 400 gb'lık* bir arşiv yaptığım mucizevi site.

https://1337x.to/home/ sağlam bir torrent sitesi.

son sözüm


bu yaz hazırlıklı olun. beachler’de duyacağımız ve sizinde özlediğiniz ses. işte o :)
*

ahmet ümit

okunmaya başlanılacaksa eğer ya beyoğlu rapsodisi ya da bir ses böler geceyi kitabıyla başlanmalı. sonra peşini bırakamıyorsunuz zaten.

hayattan ve her şeyden bir anda soğutan şeyler

perdenin tamamını yanlış korniş boşluğuna takmış olduğunu farketmek ve sonra hepsini çıkarıp tekrar takmak.

sözlüklerde kürtçülerin artması

kafada şekillenen, sorgusuz sualsiz tek anlamı oymuşçasına "terörist" tanımına yerleşen halk topluluğu. medeniyetsiz oldukları iddiası, medeniyeti sorgulatır bir halktır kürtler. medeniyetin doğduğu topraklarda bin yıllarca ikamet etmiş fakat gelinen noktada belleği zayıf olanların "medeniyetsiz!" ithamlarına maruz kalmışlardır. öyle bir milletiz ki; televizyon, gazete, sosyal ağlarda at gözlüklerimiz varmışçasına öylesine görmeye tahammül edemiyoruz ki bizden olmayan bir ötekini görmeye nefret söylemlerimiz hazır; o kürt çünkü; ülkeyi bölecekler ve kendi devletlerini kuracaklar. o kürt çünkü; pkk örgütlerine destek veriyor. akla kazınan şeyler, birçok nedeni sıralanabilir pekala. haklarında uyanan nefretin nasıl olup da bunca büyüdüğüne anlam veremediğim, veremeyeceğimdir. uyanın artık! bu safsatalar çok geride kaldı. eğer birşeyler yapabileceksen yap. lafla peynir gemisi yürümez
söz konusu sadece kürtlük değil, unutma ki sende bir ötekisin. senin; aşağıladığın, yaşama hakkının olmadığını, hiçbir hukuki hakkın tanınmadığı yerde yaşıyorsun. aynı onlar gibi.

ayı sözlük itiraf

halen daha bıraktığın gibi hatırlıyorum seni. farklı olan; daha çok büyüdüm, farklı gelen; senin evladın olduğum için gururluyum, farklı algıladığım; senin ismin geçtiği zaman, "baba" kelimesinin hecelerini işittiğim an artık daha az yaralanıyorum. alışılıyor baba, hayat herşeyi alıştırıyor insana, fakat onbir yıl önce bıraktığın, seni çok seven küçük oğlunum.

babamı çok özledim sözlük..

babanın ölmesi

ne çok isterdim sözlük; babamla yaşayamadığım her fırsatı oğlumla –oğlumla dedim, hep erkek çocuğum olsun isterdim- gerçekleştirebilmeyi. en basit anları dahi, zevkli hale getirebilen o mucize şeyle; dünyaya yeniden doğmuş gibi çocuklaşarak, huysuzlaşarak, mızıkçılık yaparak yaşamayı. çok hassasım bu konuda sözlük, tanıyamadım pek fazla ben babamı.

derler ya, parça parça hatırlanır işte öyle; bana arka odadan sataştığını duyar gibim halen daha “hababam sınıfı başladı gel izleyelim hadi” bende çocuk aklımla gitmezdim yanına. markete giderken onu koşullandırırdım “baba çubuk kraker ve negro alacağız değil mi?” o koskocaman cüssesiyle güler ve “alırız ama fazla şey istemeyeceksin” derdi, sesimi çıkarmaz, onun yanından yürürdüm. sanki korktuğum bir şeyler varda, onun haberi olmaksızın, beni koruyacağını düşünerek sırnaşırdım yanına, çocukluk işte. sonra o gece geldi çattı -pazar günlerini daha bir sevemez oldum o günden sonra- karşımda yığılıp kaldı o koskocaman adam ne olduğunu anlayamadan, idrak edemeden evde bir telaf, kalabalık bir güruh sonrası ise hissiz bir çocuk yüreği. hayatımda ki tek pişmanlığım onu o kapıdan çıkarırlarken “ya bir daha göremezsem, son kez öpsem babamı, çıkarmayın kapıdan” dedim. ama duymadılar, ambulans sesi çoktan mahalleyi baskısı altına almıştı.

gittiler…

bende balkondan ona bakıyordum, vedalaştığımı bilseydim koşmaz mıydım arkasından. babam, yoktu artık. beni koruyacak kimse yoktu, bir baba-oğul görsem hep yüreğim burkulur. muhabbetini duysam o ortamdan gitmemek için zor tutarım kendimi.

sonra sonra anladım ki; yazarın dediği doğruydu;

“işte bende ölüyorum, bir an önce ölmek istiyorum. babamın ardından başlayan bu ikinci hayatın bana neler getireceğini tam kestiremeden. belki de en zor ölümü yaşıyorum. bedenimin yarısını kaybetmiş, bir mucize; geri gel diye bekliyorum. gelmiyorsun, gelmeyeceksin bunu bilmek istemiyorum. kemiklerimi kırarcasına sımsıkı sarılmanı, öpmeni, kokunu, o güzel saçlarının tek bir telini rüyalarımda arıyorum. ve artık öğreniyorum; -öğreneli ve kavrayalı çok uzun yıllar oldu- babanın oğluna öğrettiği en son şeyin babasızlık olduğunu. ve yeniden doğuyorum. babasız bir hayata gözlerimi açıyorum; sensiz, yarım ve olgun..”

türkiye'de sadece 24 sokak çocuğu var

aile ve sosyal politikalar bakanı fatma şahin'in açıklaması.

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/229341... *

"şahin'in verdiği bilgiye göre 2007'de 775, 2008'de 474, 2009'da 197, 2010'da 101, 2011'de 106 ve 2012'de 24 çocuğun sokakta yaşadığı tespit edildi ve bu çocukların bakanlık hizmetlerinden yararlandırılması sağlandı. verilen bilgiye göre, 2012’de en çok çocuğun sokakta yaşadığı il istanbul oldu. istanbul’da 15, ankara’da 5, izmir ve samsun’da 2’şer çocuk sokakta yaşıyor."


bu tespit neye göre yapıldı sorarım size, şaka yapıyorsunuz demi bakanım? oturduğunuz makam koltuğu alçak sanırım, görememenizi normal karşılıyorum. çıkın bir sokağa da tespitinizi kendiniz yapın! lafla peynir gemisi yürümez!

sik ve yarak geçen argo deyimleri am ile değiştirmek

ayı sözlük yazarlarının profilleri

ohaa boy ortalamalarını görünce yazsam mı diye düşündüm ama yazacağım

178 / 78 / 24

izmir'in abartılmış bir balon olması

sözlükten soğumak

sözlük, amaç çizgisinden saparak daha başka şeylere yönelip, bir araç muamelesi görmesi üzerine bir süredir entry girmememe sebep olan, doğal akış sürecimdir. son zamanlarda özgür bir platform olmasının hiçbir yansımasını göremediğim ve benim gibi düşünen onca yazarın da aynı düşünce de olduğunu düşünüyorum. sözüm ona; yaptıklarımı göz önüne sermekten çekince duymuyorum. bunu gizleyip örtbas etmekte hatasını bilmez kişilerin yapabileceği bir davranıştır. bir şekilde, eski enerjisini kaybeden sözlüğe birer atıfıımdır illegal sözlerim. sözlük kendi kurallarından bahsederken; kurallara uyulmaması, yazarların * başka zaaflarını gidermek ve bunlara çözüm yolu olarak sözlüğü mekan bellemekte bir etkendir.

alttaki yazara soracaklarım var

1-karamsarlık, kişinin kendi penceresinden baktığı dünya ile alakalı. her pencere farklı bir duygunun tasarımı, ve bu tasarımı önceden nasıl ele aldığında ilişkili de biraz.

2-kendimden yola çıkarak bunu açıklamaya çalışayım; fil hafızası derler ya öyle bir hafızaya sahibim. kişi, olay, mekan farketmeksizin çoğu şeyi hatırlarım. bunun ne işe yaradığını bilmiyorum, ya da hafızamın neden bu denli geçmişteki şeyi, bana hatırlattığını bilemiyorum. kindarlık değil bence. eğer bu hafızanın hatırlattıklarını karşı tarafa öc alırcasına, planlı ve kumpas kurar gibi pusuda bekler gibi zamanını bekliyorsan kindarsındır. ben hatırladıklarımı unuturum çoğu zaman, o kişiyi gördüğüm zaman hep hatırlarım ve kendime göre de, savunma mekanizması yaratırım ya da bir önlem. kötü olmadım hiçbir zaman, çoğu zaman kötülük kindarlığı doğurur.


her zaman kendine söylediğin ve her seferinde inandığın en iyi yalanın nedir?
Henüz takip ettiği biri yok.