en sevdiğim dizilerden biridir. her hafta çarşamba günlerini iple çektirir ve "lan benim niye sesim güzel değil, ben niye dans edemiyorum" diye isyan ettirir.
gay bir erkeğin hayatında en az bir kere olsa da düştüğü hatadır.
inanılmaz zor durumlara sokar, imkansızın ne olduğunu öğretir insana. her şeyi içinde yaşamayı öğretir. en ufak şeyden umutlanmayı da; rastgele gelen bir "naber:)" mesajından veya omuza atılan koldan...
zordur, çünkü akıntıya doğru yüzmeye benzer. ne kadar yaklaştığını düşünsen de aradaki yol yüzyıl kürek çeksen de bitmez...
sevdiği kız hakkındaki uzun uzun konuşmalarını dinlersin, yüzün gülse de içindeki her bir hücre onun o an susmasını istemektedir.
aklın başına gelir, uzak duracağım dersin. sonra ertesi gün bir bakarsın seni arıyor, "ne o küs müyüz" diye.
yanındayken bile özlemektir. o sigara içerken onu izlediğinde bunu fark edip gülerek "ne oldu?" diye sorduğunda "yok bişey ya gözüm dalmış" yalanını söylemektir, içinde katrina kasırgası kopsa bile.
bombok bir durumdur kısaca, insanın canını acıtmaktan başka bir sike yaramaz.
nasıl dengesiz, boktan bir dünyada yaşadığımızın kanıtıdır. okyanusun bir ucunda eşcinseller evlenip, çocuk evlat edinebilirken diğer yakasında değil evlenmek, eşcinsel olduğunu dile getirmek suç sayılabiliyor. hırsızlık yapmak, adam öldürmek de suç , bu da... bir insan bunları nasıl aynı kefeye koyabilir, akılalmaz gerçekten.
bir insanı sevmek nasıl bir suç olabilir diye de düşünmeden alamıyor insan kendini.
gay bir erkeğin hayatında en az bir kere olsa da düştüğü hatadır.
inanılmaz zor durumlara sokar, imkansızın ne olduğunu öğretir insana. her şeyi içinde yaşamayı öğretir. en ufak şeyden umutlanmayı da; rastgele gelen bir "naber:)" mesajından veya omuza atılan koldan...
zordur, çünkü akıntıya doğru yüzmeye benzer. ne kadar yaklaştığını düşünsen de aradaki yol yüzyıl kürek çeksen de bitmez...
sevdiği kız hakkındaki uzun uzun konuşmalarını dinlersin, yüzün gülse de içindeki her bir hücre onun o an susmasını istemektedir.
aklın başına gelir, uzak duracağım dersin. sonra ertesi gün bir bakarsın seni arıyor, "ne o küs müyüz" diye.
yanındayken bile özlemektir. o sigara içerken onu izlediğinde bunu fark edip gülerek "ne oldu?" diye sorduğunda "yok bişey ya gözüm dalmış" yalanını söylemektir, içinde katrina kasırgası kopsa bile.
bombok bir durumdur kısaca, insanın canını acıtmaktan başka bir sike yaramaz.
kirsten dunst bu filmle geçen yıl cannes'da en iyi kadın oyuncu ödülünü almıştır. hatta "ben de aday oldum da vermediler pek önemli bi ödül değil canım ya:)" diyen nurgül yeşilçay'a da bu ödülüyle "veriyim istersen fotoğraf çektir ahaha" deyip hava atmışlığı da vardır kendisinin. *
bir gün istanbula gelicekler ve çok geç olacak diye korktuğum grup.
gelicekler bi 10 sene sonra belki, ben yaşlanmış olucam. konserde başım ağrıdı dicem falan. düşüncesi bile korkunç. bi de şey (bkz: bütün dünya duysun ay lav yu thom yorke)