ayı sözlük itiraf

  • /
  • 181
pek itiraf da sayılmaz ama şu ara tatilin verdiği rahatlıkla gezmekten yoruldum sanırım. geçen gün rakı masasında dostlarla şunu düşündüm. zaman çabuk geçmiş, hepimizin gözlerinin etrafında minik çizgiler belirmiş, biraz da alnımız kırışmış. orta yaşa yaklaşmanın burukluğu da böyle bir şey oluyor sanırım. ardından cumartesi sabahı hiç bilmediğimiz sokaklarda kaybolarak yürüdük 2 arkadaş. yanımdaki kız arkadaşım 10 yıldır hayatımda diyebilirim. hani çok samimiyetimiz olmamıştı öncesinde... sonra evdeki diğer kızlarla filan evde şakalaşır ederken biz bu bir önceki bahsettiğim arkadaşla aynı odada uyumak durumunda kalıyoruz diye "hehe gece güzel geçmiş anlaşılan" gibi ilginç esprilerle karşılaştığımızda acayip şaşırdım. arkadaşım da benden daha çok utandı. çünkü kafa yapısı olarak çok muhafazakar ama tertemiz düşüncede bir insan olduğunu biliyorum. ne bileyim aslında ön yargıları olmasa şu insanlar gerçekten iyi olabilirlerdi. sonra kafamda yahu neden olmasın? birlikte de olabilirdik, ne var bunda diyesim geldi. ön yargı kötü işte. 2 insan mutlu olsun yeter ki.
fotograflarima eksileyen tayfaya sevgiler saygilar hakkiniz tabi... eksi yagmuruna denk geldim hadi hayirlisi benden tiksinen yazarlar var heralde erkek fotograf kampanyasi oturu ne yapalim elimizdeki malzeme bu !!
geçenlerde ailecek içmişiz dayımı dövüyordum zor tuttular djxjjsj
yaa dün salonda beraber squat çalıştığım çocuk ne tatlıydı anlatamam sözlük. yani o ağırlıkları nasıl kaldırdığına mı şaşsam, yoksa bacaklarının seksiliğine mi bitsem. yüzünün güzelliğine mi ölsem. aşık oldum sanırım sözlük. salonda çocuğu arayıp kesmekten kendi sporumu yapamaz oldum. öldüm eridim bittim. ayhh bana bişeyler oluyor. yazarken bile heyecanlanıyorum. bir de o kadar salağım ki tanışamıyorum da çocukla nedir bendeki bu durağanlık anlayamadım gitti. ahh ahhh.
bugün çocuğun birisi beni koliye çağırdı, giderken şarjım bitti, kayboldum istanbul sokaklarında. sonra çocuk küstü, kalakaldım öylece. suçlu ben miyim?
tırnak keserken sağ elimin baş parmağını unutma olasılığım %92.
geçen bir müzik programına gittim, tuvalette ellerimi yıkarken bir adam geldi, tuvalete girdi kapıyı kapatmadan da işemeye başladı. sonra bana baktı, kafasını çevirdi sonra bi daha baktı, ben de tam çıkmaya yönelirken geri dönüp bir daha ellerimi yıkamaya başladım tuvalet tarafındaki lavaboda, bi yandan adam bakıyor, ben de bekledim ben de bakmaya başladım, sonra adam "manyak mısın kardeşim" demesin mi? dedi yanlış anladım pardon dedim. ama tam rezalet... off hatırladıkça hem utanıyorum hem sinir oluyorum. yani adam bakmasa ben de çıkıp gidicem ama üç kere baktı yani. (bkz: sözlük yazarlarının utandığı anlar)
kimseyi sevemiyorum, topluma ayak uyduramıyorum, insanları anlamıyorum, herşey günden güne daha manasız ve yabancı geliyor, kendimi hiçbir işe yaramayan ve dünyaya bir faydası olmayan biri olarak hissediyorum, insanların isteklerini gereksiz ve boş görüyorum, herşey fazlasıyla fani geliyor...ne uğruna çabalıyor ve yaşıyor bu insanlar? evlilik- savaş- aşk - iş - doğum - heyecan - arkadaşlık- yeni eşyalar hepsi saçma sapan geliyor...kendimi bu durumlarla karşılaştıgımda yabancılaşmış hissediyorum.kendi kavuşamadığım ve başaramadığım şeyler olduğu için mi bu yabancılık yoksa istediğim yaşamı elde etseydim de başarısızlıgım devam mı edecekti bir gün bu yabancılık hissi çıkıp gelecek miydi tekrar bilmiyorum.bilemeyeceğim de belli ki çünkü bu saatten sonra ne bunlara kavuşma isteğim ne de takatim var.
kaz mezarcı...hamlet romanındaki gibi iki mezarcı istemiyorum, diyalog kurdukça mezarımın derinliğini hesaplayamazlar, ölümümü tartışırlarken saatler sürer bu dünyanın altına ulaşmam.

kazma kürek, bir iki kazma kürek
beş arşın kefen bezi
çamur içinde bir delik, bir tümsek
budur bekleyen bizi.
bu hayatı ben mahvettim.
bir kac haftadir instadan bi kadini takip ediyorum tam benim kafadan tanissak cok iyi anlasiriz gibi geliyor ama kadini gercek hayatta tanimiyorum ve cok farkli yerlerde takiliyoruz muhtemelen denk gelemeyiz.ama tanismayi konusmayi da cok istiyorum. aklimda denk gelmek icin planlar donuyor ama gercek hayatta gorsem bile yanina gidemem muhtemelen.aslinda en kolayi dmden yazmak ama ters teperse icime oturur. hayal kirikligi cok icime comkuren bi his. ama yine de bi delilik yapsam mi diye dusunmuyor degilim sonucta ne kaybederim. ama benim sevimliligim telefondan belli olmuyor mesajlasmada iyi degilim. daha once dm de attim ama azcik goruldu yedim yani 1 kere cevap verdi ama sonra yazdigima cevap vermedi. ya tanrim keske sonu iyi sonuclanacaksa bana bi delilik yaptirsan. muhtemelen icim cokmesin diye hicbir sey yapmiycam. buralari da okuyor olabilir ayrica gerci yazarlari stalkladigim kadariyla bulamadim ama belki yazardir da. neyse gecer belki bi kac gune. havalar da mutsuz gidiyor bi kac gundur daraliyorum. gunesli guzel gunler iyi olabilirdi...

gelisme;onunla ayni universiteye ama farkli bir kampuse giden bi arkadasim vardi. bu arkadasim tiyatro klubu acmak istiyordu kapanmis mi bi seyler olmus. bununla ugrasirken bi de ogrendi ki kendisinden once baska biri(ve bu baska biri benim bahsettigim kadinla ayni kampusten) dilekce vermis klubu acmak icin.yani klup arkadasimin kampusunde degil bahsettigim kadinin oldugu kampuste aciliyor. ben de klup aktivitelerine katilabilirmisim sanirim. bahsettigim kadinin da bence tiyatroya ilgisi vardir ve bence bu bir isaret.bakalim belki evren bizi ayni klupte karsilastirir(nolur kesin yasansin bu olay)
üniversite sınavı sıralamasının zekayla semi logaritmik olarak doğru orantılı olduğunu düşünüyorum ( log(sıralama) ~ zeka )[1] , ve bu yüzden yeni tanıdığım çoğu kişiyi okudukları bölüme göre yargılıyorum.

[1] edit: bu önerme total order değil, partial order, yani iki kişi arasında karşılaştırma için kullanılabilir, ve bu iki kişinin sosyoekonomik durumunun yakın olması lazım karşılaştırmanın geçerli olması için.
çikolata bağımlısıyım ve evde bir tane bile çikolata yok. şu an bitter çikolata yemek istiyorum. o olmazsa karam. ama evde nutella bile yok. kakao bile yok.
çok fena yorgun olmama rağmen başkasının evinde hemen uyanıyorum. sabahın köründe dikiliyorum havaya. yerimi çok yadırgıyorum. kendi yatağım dışında rahat ettiğim yer sayılıdır yani.
ülkeye dönmek istemiyorum.
erenköy ruh ve sinir hastalıkları hastanesinden ilk kaçışım
başhekimliğin kapısındaydık. artık bütün kavga bitmişti. ben ile beni bir arada bıraktıkları o dört duvardan çıkmam için son imzalar atılıyordu. sanki bütün benliğimi o dört duvar arasında bırakmışım gibiydi. hiçbir düşünce izine rastlayamadım zihnimde. bir an için koşup o tel örgünün arasından tekrar içeri girip ben i aramayı düşündüm. sonra annemin kolumdan çekmesiyle kendime geldim. poşet gibi. bütün kıyafetlerimin ve eşyalarımın koyulduğu o poşeti taşıdıkları gibi. ama bu uzun sürmedi. hastanenin çıkışına geldiğimizde kendime gelmiştim. burnumu sanki son nefesimi alıyormuşçasına güçlü bir şekilde çektim. o kadar güçlü çektim ki sigara mezarlığı olmuş ciğerlerimden bütün balgamlar ağzıma geldi. ağzımdaki balgam ve tükürük karışımı mektubu hastanenin kaldırım taşına tükürdüm. görüşürüz demekti bu. geri geleceğim demekti. biliyordum geri gelecektim. sabah yağan yağmur sanki bütün hünerini sergilemiş ve son kalan damlacıklarını bırakıyordu. yerlerdeki sarı ve turuncu yapraklar rüzgarın etkisiyle uçmuyordu. çünkü bu bildiğimiz kuru sonbahar değildi. bu ıslak ve çamurlu bir sonbahardı ve yaprakların hepsi ıslak asfalta tutkallanmıştı. eve doğru yürürken özgürlüğün verdiği bir duyguyu taşıyordum. annem kolumu sürüklüyor fakat bedenim her adımda daha çok kendine geliyordu. o an için artık kameralarla izlenmediğimi hissettiğimde ve davranışlarımın sorumluluğu artık bana ve teknik olarak aileme kaldığı için mükemmel hissettim.
anneme bunu anlatmak için konuşma girişiminde bulundum.
‘’sanırım önüme geleni pataklamak ve yumruk yumruğa kavga etmek istiyorum’’
oğlunun bir ruh hastası olduğuna o an inanmış olan kadın konuştu: ‘’çok kötü hissediyorsan tekrar geri götürebiliriz seni.’’ ‘’hayır bu kötü hissetmek değil, bu iyi hissetmek, harika hissetmek. özgür olmak’’
iki tarafında birbirini anlamadığı bu konuşmadan sonra adımlarımı yavaşlatıp amcamın yanına geçmiştim. konuşmak için değil, anlaşılamamaktan kaçmak için. uzun ve sessiz adımlar attık yaklaşık üç dakika sonra taksiye binme fikri babamdan geldi. babalık yapıyordu, üşümeyelim istiyordu, yorulmayalım. fakat benim son 2 haftamı kapalı bir hücrede geçirdiğimi ve çıkalı yaklaşık on dakika olduğunu unutmuşlardı. bu kadar anlayışsız olmalarına mı yoksa babamın tekrardan baba olmasına mı bilmiyorum, sinirlendim: ‘’ gerçekten beni bu b*ktan yerden çıktıktan sonra tekrar bir araca kapatmak mı istiyorsunuz?’’ öfkeliydim. sonra rüzgarı suratımda hissettim. dışarıdaydım. rüzgar bana dokunduğu gibi bütün öfkemi vücudumdan sıyırarak aldı gitti. yürümeye karar verildi. amcamla olan hızımız ve erenköy’ün dar kaldırımları yüzünden babamla annem yan yana yürümek zorunda kaldılar. konuşmadan. birbirinin farkında olmadan yan yana. en son ne zaman yan yana yürüdüklerini düşündüm. zihnimi çok zorladım fakat bulamadım. yürümüş olsalar bile böyle olamazdı. bir tarafta yıpranmış ve tükenmiş bir kadın, diğer yanda sevgisi anlaşılamayacak kadar ilkel bir adam. ikisinin beraber yürürken izlemek yıkılan bir binayı izlemek gibiydi. yavaş adımlarla düşen bir bina. geride kalacak tek şey toz bulutuydu. ama biliyordum. bu toz yığının altından yeni binalar kurulacaktı. üzülmedim bile sadece bir dram filmi tadındaki bu yürüyüşü izledim. kapalı hava, yapraklar, toprak kokusu ve insan denen hayvan. gerçekten bir film sahnesi tadındaydı. evin yakınlarına geldiğimizde ise karşımıza kardeşim çıktı. bağımsız bir sokaktan yolu bizim eve bağlanan kardeşimle evin önünde buluşmuştuk. gelecekte olacakların provası gibiydi. hepimizin bir ailesi olacak, farklı yollarımız olacak, fakat buluşmak istediğimizde burada olacağız. bu sokakta. bu evin kalıntılarında. bizim ailenin eski yıkıntısında.
hazır noodleları makarnadan daha çok seviyorum. plastik gibi kalitesiz şeyler ama plastik gibi olması daha çok hoşuma gidiyo. en sevdiğim de dana eti çeşnili olanı.
ne kadar ilginç itiraflar..şaşırıp kaldığımı itiraf ediyorum
hetero arkadaşlarım, gay arkadaşlarımdan daha gay bu kadar yavsanmaz hergün mu bir şey denilir.
-hangi burger aldın
-brazilian olan
-ha götün gibi
-ne alaka olum
-popon da öyle ya kalkık yuvarlak
-olum erkeklere mi bakıyorsun artık
(eşi de güler bu arada)
-yoo tek seninki dikkatimi çekiyor
errors...
yeni bir insanla başlamak için çok yorgun ve güvensiz hissediyorum...hoş değil bu hem de hiç değil!
merhaba arkadaşlar size bir anımı anlatacağım. olay 2000lerin başında geçiyor. birgün evde otururken içim birden erkek çekti çünkü sitten sene sevişmemiştim. hemen aranmaya başladım. böyle keser sapı gibi bir mal arıyordum. aramalarım cevap vermişti ama adamın malı toplu iğne gibiydi. beni bir türlü doyuramadı. oradan çıkıp sokakta çaresizce yürüyordum. birden köşedeki siyahi saatçiyi gördüm, hemen yanına yaklaştım. konuştuk, anlaştık. adamınki devasaydı :o. saatçi bana bir saat çaktı. kendimi çok geniş hissetim ama şimdi iyiyim.
  • /
  • 181