bence genelde metroda çevremize bakmak veya kitap okumaktan başka bir seçeneğimiz olmadığından ve genelde kitap da okumadığımızdan sanıyorum ki sadece yakışıklıları daha çok fark etme durumudur. yoksa o insanlar her yerde gibi geliyo bana
sanırım hiçbir şarkının şu ana kadar her bir kelimesi bu kadar hayatıma hitap etmemişti. her bir vurgusu bile kafamda toparlayamadığım hikayeyi ne eksik ne fazla kelimeyle anlatıyor.
a kümesinden b kümesine yazılabilecek fonksiyon sayısı arttıkça sıkıntılar da artar. ama bu sadece flört dönemidir. ilişki bir bileşke fonksiyon haline gelir zamanla. hele 'n' inci dereceden fonksiyonlarda n arttıkça türevleri de karmaşıklaştığından sıkıntılar yaşanır; problemler içinden çıkılmaz hale gelir. hele sürekli olmayan fonksiyonsa ya sizin ağzınıza sıçar ama devam eder ya da 'x' te yani tanım kümesinde tanımsızlıklar ilişkiyi bitirir. siz de ilişkiden çıkıp her noktada tanımlı sürekli bir fonksiyon haline gelirsiniz ancak o süreçte eklenmiş tüm parametreler fonksiyonu kökünden değiştirir. artık başka bir fonksiyon haline gelmişsinizdir. irrasyonel köklü ifadelerden uzak durmak ve kendi değer kümesini bilmeyen fonksiyonlarla bileşke fonksiyon alırken özellikle dikkat etmek gerekir.
bu benim evet malesef benim. taaa ben 4-5 yaşlarında iken kreş öğretmenim ilk veli toplantısında annemlere söylemiş "bu çocuğun otokontrolü yok" diye tabii annemler başta buna sinirlenmiş ve üzülmüşler ama ne bilsinler ilkokul ve ortaokul sürecim boyunca bana o kadının o zaman bile ne kadar haklı olduğunu söyleyip duracaklarını. sevdiğim bir şeyi yemeye başladığımda bitene kadar yiyorum durmak bilmiyorum doygunluk da hissetmiyorum sürekli yiyorum sadece eğer ders çalışıyorsam ve ciddi başlamışsam abartıyorum durmadan çalışıyorum bilgisayar oyunu mu sardı saatlerce ve saatlerce oynuyorum durmadan spor mu yapıyorum o gün alkol mü alıyorum seks mi yapıyorum ağlıyor muyum kızıp bağırıp çağırıyor muyum sohbet mi ediyorum sağlıklı beslenme sürecine mi girdim veya su yerine kola içecek kadar fast food yeme periyoduna mı; o gece sabahlıyor muyuz yoksa aşık mı oluyorum.. ben nerde duracağını bilmeyen biriyim evet malesef gerçekten sınırlarımın olduğu şeyleri düşünmek istiyorum bazen ama yok gerçekten yani "bir şeyi tadında bırakmak" vardır ya benim bünyeme ondan hiç katılmamış. yakınlarıma sevdiklerime ve sevenlerime sabır diliyorum. en çok birbirlerini tüketenler de sınırları olmayan iki insandır bence. duygusal anlamda sınırları olmayan iki insan hem birbirlerini hem kendilerini yerler. ömürden ömür götürürler yani. ben yiyorum siz yemeyin.
mmofps, mmorpg, moba vb. oyunlarda toplu çatışmalar esnasında bir yetenekle - örneğin push, knock back, pull, transform, stun, taunt - çatışmada karşı takımda bulunanlardan sayısı fark etmeksizin kişiyi bir süreliğine devre dışı bırakmaktır. açılımı "crowd control" kalabalığı kontrol anlamına gelir. moba oyunlarında her takımda bol cc'li 1-2 karakterin olması şarttır.
(bkz:sappho) kendisi antik dönemdeki en tanınmış şairlerden biri. lesbos isimli bir adada hayatını öğretmenlik yaparak ve lirik şiirler yazarak geçirmiş. şiirlerinde iki cinse hitaben aşk şiirleri yazdığı için çoğu araştırmacı biseksüel olduğu kanısında ve "lezbiyen" kelimesinin de yaşadığı ada olan "lesbos"tan geldiği söyleniyor. yaşadığı dönem sonrasında bir çok düşünür ve sanatçının övgüsünü almış bu şairin malesef günümüze sadece bir eseri eksiksiz ulaşmış; diğer eserleriyse parça parça, eksik şekilde varlar.
filmin çok kısa bir kısmı dışında genel atmosferi bana göre çok iç karartıcı ve boğucuydu ama filmin vermeye çalıştığı da zaten böyle bir atmosferdi diye düşünüyorum. çok vurucu, üzücü ve insanın buruk bir şekilde kalakalmasına yol açan bir şekilde bitmişti. sonu beni en çok üzen filmler arasında hatta bir kaç saat süren ciddi hiçbir şey konuşmadığım hatırlıyorum. üzüntüden kaçmak için sonrasında uyumaya çalışmıştım. bu yüzden de;
-spoiler-
yalnız izlenmemesi gerektiğini düşündüğüm filmdir.
(bkz:ekmek yoksa pasta yesinler)"den sonra duyduğum en mantıklı beyan. 3000tl'ye şıklık mümkünse mümkün olmayan hiçbir şey olamaz herhalde dedirtir. şaka maka 3-5 tl diye okumuştum başlığı allah allah derken bi anda " bin " i görüp dumur oldum. akıl fikir diliyorum şahsına. acaba bu cümleyi kurarken ne düşündü gerçekten.
(bkz:aynen)
(bkz:çüş afedersin oha)
bir entry eksilediği için "seri eksi oy veren ibne" ve "götünden girip ağzından çıkı[lası]" sıfatlarını nasıl haketti acaba diye düşünmemi sağlayan insandır. hani entry eksilenmeyecek bir entry olduğu durumlarda altında isyan edecek başka bir başlık var mı yok mu bilmiyorum belki en uygunu bu başlıktı veya yeni bir başlık da açılabilirdi aslında eğer zaten hâlihazırda bu amaca hizmet eden bir başlık yoksa. ama gelip bu başlık altında bu başlığın karşıladığı insan grubu içinde bile olmayan birine "gerzek", "ibne" ve "götünden girilip ağzından çıkı[lası]" sıfatlarını pervasızca yapıştırmanın ne kadar doğru bir davranış olduğu da tartışılır. önce bir şeyin okuyup anlaşılması ardından akıl süzgecinden geçirilip aynı zamanda yorum yapılacaksa üzerine bu süzgeçten geçenlerle bir fikir belirtilmelidir. futursuzca girilen entryler de sözlüğe de bireye de zarar verebilir. başlığı ve entryleri okuduğumda aklıma gelen ilk şey demek ki herhangi birini eksilesem hakkımda düşünülen bu olacak. yanlış kişiyi yanlış başlık altında niteleyip üstüne ağır hakaretler kullanıldığı için durumun gözümde yanlışlığını geçtim sözlük formatına da zarar verildiği düşüncesindeyim.
yukarıdaki uyarıyı ciddiye almalısınız. yoksa yalnız akşamlarını değerlendirmek isteyen sarhoş heterolar gibi kendinizi saplı sultanların altında bulup ertesi gün yarak delisi olarak uyanabilirsiniz.
"the avatar state is a defense mechanism, designed to empower you with the skills and knowledge of all the past avatars. the glow is the combination of all your past lives, focusing their energy through your body. in the avatar state you are at your most powerful, but you are also at your most vulnerable. if you are killed in the avatar state, the reincarnation cycle will be broken and the avatar will cease to exist."
çok güzel de bir soundtracki vardır bunun. avatarlar bu ruh haline girdiklerinde çalar. seride en gaza gelinen anlar nitekim bu anlardır. öyle güçlü bir ruh halidir ki bu, avatar kiyoshi halkının refahını korumak adına bir kara parçasını ikiye böler ve ada kurar.
burada uzun uzun açıklamışlar zaten biseksüelliği, ben biseksüellik/biseksüellerle ilgili başka bir şeye değinmek istiyorum.
ne zaman biseksüellerle ilgili bir başlık olsa altta sürekli bifobik yorumlar görüyorum. homofobiyi, transfobiyi ve lgbt bireylere karşı olan nefretin, ayrımcılığın en iyi bilindiği, en çok acısının çekildiği bu platformda bile hala kendi ufkunu kapatmış, anlayamadığı şeyleri kabul etmeyen ve bunlardan korkan, nefret dolu insanları görmek fazlasıyla iç karartıcı. insanların hala sadece cinsel yönelimleri/cinsiyetleri yüzünden kabul edilmediği, fiziksel ve psikolojik istismara maruz kaldığı bu zor zamanlarda birbirimize sahip çıkmamız, birbirimizi koruyup kollamamız gerekirken bizden olanlara bile nefret göstermek, malesef birçok cishet insanın bizlere yaptığını kendi içimizdekilere yapmak yapılacak iş değil.
anlamıyor olabilirsiniz, ne hissettiklerimizi belki hayal bile edemiyor olabilirsiniz ama lütfen biraz saygı gösterin en azından. bizlere "açgözlü" "kararsız" "yalancı" "abaza" "çift taraflı" "korkak" demeniz bizi bir anda homoseksüel ya da heteroseksüel yapmayacak, tıpkı herhangi birinin size söyleyeceği herhangi bir şeyin sizleri heteroseksüel yapmayacağı gibi.
tabiki de lafım buradaki herkese değil, cidden saygı gösteren insanlar var zaten onlara bir şey demiyorum, söylediklerim kafalarını farklı olan herkese ve her şeye kapatmış insanlara; bir yanlış anlaşılma olmasın.
hiç bitmesin, hep izleyeyim dediğimdir. üst üste 3 defa izledim yine bıkmam yine izlerim. en sevdiğim soundtracklere sahip dizidir. hele ki kara's coordinates. tek tanrının varlığına yaklaşmalarının verdiği psikolojik rahatlama. aslında cylon olanların birer peygambermişçesine havaları. yakışıklı adamları off yani... herşeyi ile mükemmeldir.
muhtemelen politik olduğunun farkında olmayan, kendi davranışlarını yönlendiren ideolojiyi fazlasıyla benimsediğinden doğal bir gerçeklik gibi gören insandır. kendi dışındaki görüşleri politik olarak nitelendiriyordur. ve suya sabuna dokunmamak için apolitik oluyordur. örneğin akp'ye oy verip kendini apolitik olarak tanımlayan insanlar biliyorum. ben eleştirince de politik oluyordum. bunun çeşitli siyasi varyasyonları da mevcut ülkemizde. ne kadar ataerkilliği, milliyetçiliği, homofobiyi, transfobiyi, halihazırdaki partileri sorgulamazsan o kadar apolitik yani normal insan oluyorsun böylelerinin gözünde. halbuki bir ekmeği hangi kıstasa göre bölüştüğün bile politiktir. insan gündelik hayatını düzenlemek zorunda olan politik hayvandır lan. nerede kalmış apolitiklik?
yıl 2052...
türkiye'de artık eşcinsellik kabul görmüş ve bu türk dizileri iyi malzeme olmuş.büyük kardeş kemal komşu oğlanı genç zayıf atilla ya aşık olur.atilla da bu durumu biliyor.büyük kardeş kemal küçük kardeşi hasanın manitasına aşık olduğunu anlar.ikisi uçurum kenarında kıyasıya kavga ederler.atilla kavgayı görür ve aynen ''iki erkek benim kavga ediyor'' der.kavganın bitmesi kemalin hasanı öldürmesiyle biter. gözü yaşlı hafize ananın iki maço oğlundan biri hapiste diğeri mezardadır artık. atilla ise kendine zengin ve olgun birisini çoktan bulmuştur bile.
suç işlememek adına eve girerken imam nikahı kıydırıp evden çıkarken 3 boşolla uğurlanmak yakın gibi görünüyor. artık biyolojik olarak doğal olmasını mı toplumsal bir sorun ortaya çıkarmamasını mı bireylerin özgürlüğünden mi yola çıkmak gerek bilmiyorum insanlar aklını başına almalı "sevin sevişin" diye bağırmalı. insanlar bebeklere küçücük çocuklara ve hayvanlara tecavüz edip öldürüyorlar ve bunun sorumlusu da şu cinsel yönden bastırılmış cinselliği şu an olduğu denli tabu haline getiren iğrenç mentalite. bu mentalitenin genel hedefinin lgbti bireylerinden önce hetero üniversiteli genç kız popülasyonu olacağını düşünüyorum. fikrimce odaklanılması gereken kitle sadece lgbti bireyleri değil halk olarak herkes olmalıdır. adamın teki geçen gün karısı tarafından aldatılırken olay yerine geliyor ve adamı öldürüyor orda. haberin altına yazılan yorumları okuyunca korkuyla karışık sinirden kanım dondu. bu insanlarla aynı otobüse biniyorum aynı metroyu kullanıyorum diye düşündükçe daha da tedirgin oluyorum. bir şeylere karşı koyulan tepkinin lgbti bireyleriyle sınırlı kalmaması ve kitlesel açıdan daha geniş olması yönünde düşüncem.
türkiyede meme açmak veya aşırı aptal olmak fenomen olmak için yeterli olabilir.
diğer ülkelerde de bu geçerlidir ama türkiyede fenomen olmanın tek yolu budur.
(bkz:korktun mu)
(bkz:enes batur)
(bkz:logan paul)
(bkz:jake paul)
(bkz:bahar candan)
gay bara gittiğimde iğne atsan yere düşmeyi bırak o dudaklar eller popolar arasında bulunmamak üzere kaybolacak kalabalığın arasında aklıma gelmiş olan ilk beyandır. hatta sesli söylemiş bile olabilirim birazcık. tamam gay barın amacı bu ama insan aynı anda 5 kişiye dokunmak zorunda kalmadan her an ellenmeden durabilmeli bence. ibneler olarak iğrençtik.
zamanda seyehat, telekinezi veya zihin manipülasyonu gibi şeyleri es geçersek (malum herkes bunları isterdi zaten) ben duygularımı şişeleyebilmek isterdim. mesela üzüldüm mü hemen ufak bi şişeye doldur. aşırı mı mutluyum çok mu modum yüksek bir kısmını al koy çok da gerekmiyorsa o an. depresif bir sabah, kahvemi içerken içine azar azar o mutluluktan koysam mesela veya sevmediğim insanın yemeğine 5ml üzüntü, 2ml korku, 5ml pişmanlık ve bir damla da umutsuzluk. aşk iksiri bile yapılır bundan. kendimi çok sevdiğim bir an hepsini şişelesem sonra hoşlanılan malum kişinin içeceğine boca etsem bunu. hem yalan da olmaz saf gerçek duygular. tabii süreklilik gerek.
8. sınıf fen bilimleri ders kitaplarında da evrim başlığı altında değil de "evrim" kelimesini kullanmaktan bile korkan insanlar yüzünden tek başına adaptasyon olarak öğretilmesinin ve bu şekilde akıllara başta kazınmasının etkisi olabilir bu tarz bir bakış açısında. kutuplarda yaşayan hayvanların beyaz kürklere sahip olması evet adaptasyondur ve ayrıca evrimin de bir sonucudur. adaptasyon evrim başlığı altında incelenen bir konudur ve canlıların çevre koşulları etkisiyle geçirdikleri mutasyonlar ve tür içi rekombinasyonlar temelinde (bkz:mayoz bölünme) doğal seçilime uğraması sonucu farklılaşan bireyler arasında ortama en adapte/uygun özelliklere sahip olanların hayatta kalması ve diğerlerinin elenmesidir. (bkz:survival of the fittest)
ortama daha iyi adapte olmuş olanlar (tamamen şansa bağlı bir olaydır) doğal seçilime uğrayacak (geniş zaman periyotlarında incelendiğinde kesinlikle şansa bağlı bir olay değildir) ve "adapte" olmuş özelliklerle ortamda yaşamını sürdüren bir popülasyon oluşacaktır. tanrının kutup ayılarını kutuplara koymuş olduğu veya çöl tilkilerini büyük geniş yüzeyli kulaklara sahip bir şekilde çöllerde birden yarattığı düşüncesi adaptasyon değildir. bu yüzden de adaptasyonun doğruluğuna inanıp evrimi reddetmek çelişkili bir düşüncedir. ha farklı evrim teorileri ve adaptasyon, teorinin temelleri elveriyorsa aynı düşünce sisteminde varlığını sürdürebilir ama dinlerde anlatılan yaratılış "kişiden kişiye değişmeyen" yani "bir tanımı olan" evrim teorisiyle ve bu sebeple de doğrudan adaptasyonla çelişir.
en son yayınladıkları cinematiclerle bana göre aşırı iyi bir iş çıkarmış oyun. yıllardır oynuyordum ama oyunun hikaye yönünü hep çok eksik bulmuştum. şimdilerde ise en son çıkardıkları cinematiclerle beni aşırı yükseltti. oynadığınız şampiyonların origin storylerini öğrenmek oynarken daha fazla zevk almanızı sağlıyor. geçen günlerde yayınladığı cinematiclerden biri "as we fall" şarkısıyla varus adlı karakterin hikayesiydi ve ilk kez gay bir karakteri (hatta 2!!!) bu kadar açık bir şekilde ortaya sürdüler. annie ise izlediğimde hala tüylerimi diken diken ediyor.
hazır noodleları makarnadan daha çok seviyorum. plastik gibi kalitesiz şeyler ama plastik gibi olması daha çok hoşuma gidiyo. en sevdiğim de dana eti çeşnili olanı.
hazır noodleları makarnadan daha çok seviyorum. plastik gibi kalitesiz şeyler ama plastik gibi olması daha çok hoşuma gidiyo. en sevdiğim de dana eti çeşnili olanı.
bir entry eksilediği için "seri eksi oy veren ibne" ve "götünden girip ağzından çıkı[lası]" sıfatlarını nasıl haketti acaba diye düşünmemi sağlayan insandır. hani entry eksilenmeyecek bir entry olduğu durumlarda altında isyan edecek başka bir başlık var mı yok mu bilmiyorum belki en uygunu bu başlıktı veya yeni bir başlık da açılabilirdi aslında eğer zaten hâlihazırda bu amaca hizmet eden bir başlık yoksa. ama gelip bu başlık altında bu başlığın karşıladığı insan grubu içinde bile olmayan birine "gerzek", "ibne" ve "götünden girilip ağzından çıkı[lası]" sıfatlarını pervasızca yapıştırmanın ne kadar doğru bir davranış olduğu da tartışılır. önce bir şeyin okuyup anlaşılması ardından akıl süzgecinden geçirilip aynı zamanda yorum yapılacaksa üzerine bu süzgeçten geçenlerle bir fikir belirtilmelidir. futursuzca girilen entryler de sözlüğe de bireye de zarar verebilir. başlığı ve entryleri okuduğumda aklıma gelen ilk şey demek ki herhangi birini eksilesem hakkımda düşünülen bu olacak. yanlış kişiyi yanlış başlık altında niteleyip üstüne ağır hakaretler kullanıldığı için durumun gözümde yanlışlığını geçtim sözlük formatına da zarar verildiği düşüncesindeyim.
mmofps, mmorpg, moba vb. oyunlarda toplu çatışmalar esnasında bir yetenekle - örneğin push, knock back, pull, transform, stun, taunt - çatışmada karşı takımda bulunanlardan sayısı fark etmeksizin kişiyi bir süreliğine devre dışı bırakmaktır. açılımı "crowd control" kalabalığı kontrol anlamına gelir. moba oyunlarında her takımda bol cc'li 1-2 karakterin olması şarttır.