evrimsel açıdan tür içi rekabette hem artıları hem eksileri vardır. deve kuşlarının tüm hayatı üremek, ot yemek ve ot yerken ölmeye yakın olup olmadıklarını kontrol etmekten ibarettir *. zaman içinde gelişmiş bir savunma mekanizması olarak sürü içindeki her deve kuşunun diğerleri beslenirken çevreyi belirli bir süre gözetlemek gibi bir görevi vardır. sırayla gözetmen deve kuşu sürekli değişir ve hepsi aynı miktarda beslenebilir. bir mutasyon sonucu sürüdeki bir deve kuşu gözetmenlik yapma içgüdüsü olmadan doğarsa diğerlerine göre daha fazla besin alacak daha güçlü olacak ve daha çok üreyecek bunun sonucunda da hatalı gen sürekli birey sayısı artarak bir sonraki nesle aktarılacaktır. bir kaç jenerasyon sonra sürüdeki oldukça fazla doyumsuz birey bir katliama sebep olacak (olası bir vahşi hayvanın saldırıda başarı şansı artmış olacak) ve bu mutasyon aynı zamanda gen havuzundan zemizlenmiş de olacaktır. malesef deve kuşlarında doyumsuzluk sadece bir sürünün telef olmasına yol açabiliyorken insanlarda bir ülkenin telef olmasına yol açabiliyor. umarım bizim gen havuzumuz da temizlenir.
salatalıklara uzun uzun baktığınızı görürlerse sizi ellemekten vazgeçebilir bu teyzeler. salatalıkları satan delikanlıysa bir şeylerin farkına vardığı an salatalıkların birinin üzerine numarasını yazabilir. her durumda salatalık hayat kurtarıcıdır ayrıca gözlerinize dilim dilim koyduğunuzda cildinize çok da iyi gelir.
iyi gelmeyen ve uzak durulması gereken salatalıklar için (bkz:hıyar)
en son yayınladıkları cinematiclerle bana göre aşırı iyi bir iş çıkarmış oyun. yıllardır oynuyordum ama oyunun hikaye yönünü hep çok eksik bulmuştum. şimdilerde ise en son çıkardıkları cinematiclerle beni aşırı yükseltti. oynadığınız şampiyonların origin storylerini öğrenmek oynarken daha fazla zevk almanızı sağlıyor. geçen günlerde yayınladığı cinematiclerden biri "as we fall" şarkısıyla varus adlı karakterin hikayesiydi ve ilk kez gay bir karakteri (hatta 2!!!) bu kadar açık bir şekilde ortaya sürdüler. annie ise izlediğimde hala tüylerimi diken diken ediyor.
durumun oluşması için bir kaç seçenek var. birincisi karşı tarafın artık sizi sevmemesidir. vazgeçmeden önce korkunç acılar yaşanır ama bir noktada anlaşılır ki hayat devam ediyor ve her şey normale döner artık bir ilişki ortada yoktur. bittiğinin tam anlaşılması için ya sizin gücünüzü toplayıp seve seve bitirmeniz gerekir aslında bitirmek değil bitmiş olanı sözlere dökmektir.
ikinci durumda siz artık sevmiyorsunuzdur bir olay neticesinde kafaya bi anda dank edebilir. artık sıkıldığınızı fark eder önce kendinizden nefret edersiniz ve ne olursa olsun sürdürmeye çalışsanız da nafiledir elinizden artık o güzel sözcükler mesajlara dökülmez, aşk dolu gözlerle karşıya bakmazsınız ve siklememe katsayınız gün geçtikçe artar; arttıkça karşı taraf bunun farkında varmaya başlar ve ilişki öyle ya da böyle biter. içiniz hep buruk kalır ama yürümeyeceğini bilirsiniz. öyle büyük bir burukluk da değildir nitekim artık sevmiyorsunuzdur. üçüncüsü iki tarafın da birbirini hala seviyor oluşu ama ortada büyük problemler olmasıdır. hayat görüşleri olabilir bazı konularda veya kişilerin hayatlarında saçma dönemlerde karşılaşmış olmaları ve anın büyüsüyle rüya gibi bir ilişkiye başlamış olmaları sonucu uzun bir süre devam etmesi ve bu süreçte bu sorunların kendini açığa çıkarmasından doğar bu şekil. tartışmalar gün geçtikçe artar; iki taraf da yorulur ve yıpranır. en zoru da budur birbirinizi severek ayrılmak zorunda olduğunuzu kabul etmek zorunda kalırsınız öyle ya da böyle artık ilişki yürümez durumdadır. "aşk her şeyi yener" artık işlemez duruma gelir ve uzun uzun konuşulur ama iletişimde kalınmaz çünkü o en zorudur. onun da sizi hala sevdiğini bildiğinizden sizin için de en zorudur. boktan sebeplere boktan şeylere koskoca bir gelecek yanmış kül olmuştur. kabullenmesi en zor olanı yapmış, ne olduğunu günlerce kavrayamadan öylece kalakalmışsınızdır. onun sizi sevmemesinden çok çok daha zordur o da sizi severken sevdiğinizle aranızdaki her şeyi bitirmek. kimin kimi sevdiği zaten artık önemli değildir. hayat cehenneme dönmüştür ve psikolojiniz bozulmaya başlamıştır. çok yoğun anlardan birinde malum konuşma yapılmak zorundadır çünkü asla kendi kendine sonlanmayacaktır. tartışmalarda suç başlarda kendinde aranır tartışmalar arttıkça karşıya yüklenir. eş zamanlı birbirine saldırı sonucunda insan yükü taşıyamaz hale gelir ve hiçbir şeyin önüne geçemeyeceğini düşündüğünüz aşkınızın önüne uykusuz geceleriniz, kıskançlık krizleriniz, bok içinde yüzmeye başlamış kariyeriniz geçmiştir artık. sonrasında ben bunu nasıl yaparım diye ağlanır kafalar patlatılır suç tekrar kendinde aranır ama aslında kimse suçlu değildir. sadece farklısınızdır ve bu farklılık görmezden gelinemeyecek sonunda ilişkiyi her gün tartışılan tahammülsüzlüğün boyu aştığı beyne sıçradığı gözlerden ağızdan fışkırdığı bir hale gelir. durdurulmayan fırtına artık sizden bile güçlüdür ve siz artık o fırtınanın merkezinde ordan oraya koşarak hayatta kalmaya çalışarak bir yere varamayacağınızı fark eder, yorulursun. sonunda da yürümeyi bırakır fırtınanın sizi savurup nefessiz bırakmasına izin verirsiniz. sonuncusu ise iki tarafın da birbirini artık sevmemesidir. içler buruk kalır ama en kolayıdır. yaşanmış anılar düşünülür, üzülünür ancak önünüzde koca bir hayat vardır. çabuk atlatılır.
sıklıkla pasif takılan gaylerin genelde iri yapılı ve kaslı aktif aramalarından dolayı aktif gaylerin daha çok spor yapması ve bunun sonucu olarak da daha büyük ve şekilli bir popoya sahip olmaları durumu. avrupaya kıyasla türk kürt ve arap genlerine bolca sahip bir halk olarak oldukça şanslıyız bu konuda saf avrupai genler malesef fındık popoya mahkum sarışın gay popülasyonunu mutsuz etmekte ve göçmenlere ilgiyi arttırmaktadır
sınayan taraf ben oluyorum bu tarz durumlarda galiba özür dilerim ama bilen biliyor sınanmanın sonunda cennet var
(bkz: make sure you're the crazy one)
izlediğimde beni ağlatan ve tekrar tekrar izletip yine her seferinde ağlatan, aslında atatürk'ün tanrısallaştırılmadığını, aksine onun düşüncelerinin ve ortaya koyduğu ilkelerin yüceltildiğini çok etkileyici bir şekilde gösteren kısa bir anma videosu.
yukarıdaki uyarıyı ciddiye almalısınız. yoksa yalnız akşamlarını değerlendirmek isteyen sarhoş heterolar gibi kendinizi saplı sultanların altında bulup ertesi gün yarak delisi olarak uyanabilirsiniz.
"the avatar state is a defense mechanism, designed to empower you with the skills and knowledge of all the past avatars. the glow is the combination of all your past lives, focusing their energy through your body. in the avatar state you are at your most powerful, but you are also at your most vulnerable. if you are killed in the avatar state, the reincarnation cycle will be broken and the avatar will cease to exist."
çok güzel de bir soundtracki vardır bunun. avatarlar bu ruh haline girdiklerinde çalar. seride en gaza gelinen anlar nitekim bu anlardır. öyle güçlü bir ruh halidir ki bu, avatar kiyoshi halkının refahını korumak adına bir kara parçasını ikiye böler ve ada kurar.
burada uzun uzun açıklamışlar zaten biseksüelliği, ben biseksüellik/biseksüellerle ilgili başka bir şeye değinmek istiyorum.
ne zaman biseksüellerle ilgili bir başlık olsa altta sürekli bifobik yorumlar görüyorum. homofobiyi, transfobiyi ve lgbt bireylere karşı olan nefretin, ayrımcılığın en iyi bilindiği, en çok acısının çekildiği bu platformda bile hala kendi ufkunu kapatmış, anlayamadığı şeyleri kabul etmeyen ve bunlardan korkan, nefret dolu insanları görmek fazlasıyla iç karartıcı. insanların hala sadece cinsel yönelimleri/cinsiyetleri yüzünden kabul edilmediği, fiziksel ve psikolojik istismara maruz kaldığı bu zor zamanlarda birbirimize sahip çıkmamız, birbirimizi koruyup kollamamız gerekirken bizden olanlara bile nefret göstermek, malesef birçok cishet insanın bizlere yaptığını kendi içimizdekilere yapmak yapılacak iş değil.
anlamıyor olabilirsiniz, ne hissettiklerimizi belki hayal bile edemiyor olabilirsiniz ama lütfen biraz saygı gösterin en azından. bizlere "açgözlü" "kararsız" "yalancı" "abaza" "çift taraflı" "korkak" demeniz bizi bir anda homoseksüel ya da heteroseksüel yapmayacak, tıpkı herhangi birinin size söyleyeceği herhangi bir şeyin sizleri heteroseksüel yapmayacağı gibi.
tabiki de lafım buradaki herkese değil, cidden saygı gösteren insanlar var zaten onlara bir şey demiyorum, söylediklerim kafalarını farklı olan herkese ve her şeye kapatmış insanlara; bir yanlış anlaşılma olmasın.
hiç bitmesin, hep izleyeyim dediğimdir. üst üste 3 defa izledim yine bıkmam yine izlerim. en sevdiğim soundtracklere sahip dizidir. hele ki kara's coordinates. tek tanrının varlığına yaklaşmalarının verdiği psikolojik rahatlama. aslında cylon olanların birer peygambermişçesine havaları. yakışıklı adamları off yani... herşeyi ile mükemmeldir.
muhtemelen politik olduğunun farkında olmayan, kendi davranışlarını yönlendiren ideolojiyi fazlasıyla benimsediğinden doğal bir gerçeklik gibi gören insandır. kendi dışındaki görüşleri politik olarak nitelendiriyordur. ve suya sabuna dokunmamak için apolitik oluyordur. örneğin akp'ye oy verip kendini apolitik olarak tanımlayan insanlar biliyorum. ben eleştirince de politik oluyordum. bunun çeşitli siyasi varyasyonları da mevcut ülkemizde. ne kadar ataerkilliği, milliyetçiliği, homofobiyi, transfobiyi, halihazırdaki partileri sorgulamazsan o kadar apolitik yani normal insan oluyorsun böylelerinin gözünde. halbuki bir ekmeği hangi kıstasa göre bölüştüğün bile politiktir. insan gündelik hayatını düzenlemek zorunda olan politik hayvandır lan. nerede kalmış apolitiklik?
yıl 2052...
türkiye'de artık eşcinsellik kabul görmüş ve bu türk dizileri iyi malzeme olmuş.büyük kardeş kemal komşu oğlanı genç zayıf atilla ya aşık olur.atilla da bu durumu biliyor.büyük kardeş kemal küçük kardeşi hasanın manitasına aşık olduğunu anlar.ikisi uçurum kenarında kıyasıya kavga ederler.atilla kavgayı görür ve aynen ''iki erkek benim kavga ediyor'' der.kavganın bitmesi kemalin hasanı öldürmesiyle biter. gözü yaşlı hafize ananın iki maço oğlundan biri hapiste diğeri mezardadır artık. atilla ise kendine zengin ve olgun birisini çoktan bulmuştur bile.
suç işlememek adına eve girerken imam nikahı kıydırıp evden çıkarken 3 boşolla uğurlanmak yakın gibi görünüyor. artık biyolojik olarak doğal olmasını mı toplumsal bir sorun ortaya çıkarmamasını mı bireylerin özgürlüğünden mi yola çıkmak gerek bilmiyorum insanlar aklını başına almalı "sevin sevişin" diye bağırmalı. insanlar bebeklere küçücük çocuklara ve hayvanlara tecavüz edip öldürüyorlar ve bunun sorumlusu da şu cinsel yönden bastırılmış cinselliği şu an olduğu denli tabu haline getiren iğrenç mentalite. bu mentalitenin genel hedefinin lgbti bireylerinden önce hetero üniversiteli genç kız popülasyonu olacağını düşünüyorum. fikrimce odaklanılması gereken kitle sadece lgbti bireyleri değil halk olarak herkes olmalıdır. adamın teki geçen gün karısı tarafından aldatılırken olay yerine geliyor ve adamı öldürüyor orda. haberin altına yazılan yorumları okuyunca korkuyla karışık sinirden kanım dondu. bu insanlarla aynı otobüse biniyorum aynı metroyu kullanıyorum diye düşündükçe daha da tedirgin oluyorum. bir şeylere karşı koyulan tepkinin lgbti bireyleriyle sınırlı kalmaması ve kitlesel açıdan daha geniş olması yönünde düşüncem.
türkiyede meme açmak veya aşırı aptal olmak fenomen olmak için yeterli olabilir.
diğer ülkelerde de bu geçerlidir ama türkiyede fenomen olmanın tek yolu budur.
(bkz:korktun mu)
(bkz:enes batur)
(bkz:logan paul)
(bkz:jake paul)
(bkz:bahar candan)
gay bara gittiğimde iğne atsan yere düşmeyi bırak o dudaklar eller popolar arasında bulunmamak üzere kaybolacak kalabalığın arasında aklıma gelmiş olan ilk beyandır. hatta sesli söylemiş bile olabilirim birazcık. tamam gay barın amacı bu ama insan aynı anda 5 kişiye dokunmak zorunda kalmadan her an ellenmeden durabilmeli bence. ibneler olarak iğrençtik.
8. sınıf fen bilimleri ders kitaplarında da evrim başlığı altında değil de "evrim" kelimesini kullanmaktan bile korkan insanlar yüzünden tek başına adaptasyon olarak öğretilmesinin ve bu şekilde akıllara başta kazınmasının etkisi olabilir bu tarz bir bakış açısında. kutuplarda yaşayan hayvanların beyaz kürklere sahip olması evet adaptasyondur ve ayrıca evrimin de bir sonucudur. adaptasyon evrim başlığı altında incelenen bir konudur ve canlıların çevre koşulları etkisiyle geçirdikleri mutasyonlar ve tür içi rekombinasyonlar temelinde (bkz:mayoz bölünme) doğal seçilime uğraması sonucu farklılaşan bireyler arasında ortama en adapte/uygun özelliklere sahip olanların hayatta kalması ve diğerlerinin elenmesidir. (bkz:survival of the fittest)
ortama daha iyi adapte olmuş olanlar (tamamen şansa bağlı bir olaydır) doğal seçilime uğrayacak (geniş zaman periyotlarında incelendiğinde kesinlikle şansa bağlı bir olay değildir) ve "adapte" olmuş özelliklerle ortamda yaşamını sürdüren bir popülasyon oluşacaktır. tanrının kutup ayılarını kutuplara koymuş olduğu veya çöl tilkilerini büyük geniş yüzeyli kulaklara sahip bir şekilde çöllerde birden yarattığı düşüncesi adaptasyon değildir. bu yüzden de adaptasyonun doğruluğuna inanıp evrimi reddetmek çelişkili bir düşüncedir. ha farklı evrim teorileri ve adaptasyon, teorinin temelleri elveriyorsa aynı düşünce sisteminde varlığını sürdürebilir ama dinlerde anlatılan yaratılış "kişiden kişiye değişmeyen" yani "bir tanımı olan" evrim teorisiyle ve bu sebeple de doğrudan adaptasyonla çelişir.
zamanda seyehat, telekinezi veya zihin manipülasyonu gibi şeyleri es geçersek (malum herkes bunları isterdi zaten) ben duygularımı şişeleyebilmek isterdim. mesela üzüldüm mü hemen ufak bi şişeye doldur. aşırı mı mutluyum çok mu modum yüksek bir kısmını al koy çok da gerekmiyorsa o an. depresif bir sabah, kahvemi içerken içine azar azar o mutluluktan koysam mesela veya sevmediğim insanın yemeğine 5ml üzüntü, 2ml korku, 5ml pişmanlık ve bir damla da umutsuzluk. aşk iksiri bile yapılır bundan. kendimi çok sevdiğim bir an hepsini şişelesem sonra hoşlanılan malum kişinin içeceğine boca etsem bunu. hem yalan da olmaz saf gerçek duygular. tabii süreklilik gerek.
en son yayınladıkları cinematiclerle bana göre aşırı iyi bir iş çıkarmış oyun. yıllardır oynuyordum ama oyunun hikaye yönünü hep çok eksik bulmuştum. şimdilerde ise en son çıkardıkları cinematiclerle beni aşırı yükseltti. oynadığınız şampiyonların origin storylerini öğrenmek oynarken daha fazla zevk almanızı sağlıyor. geçen günlerde yayınladığı cinematiclerden biri "as we fall" şarkısıyla varus adlı karakterin hikayesiydi ve ilk kez gay bir karakteri (hatta 2!!!) bu kadar açık bir şekilde ortaya sürdüler. annie ise izlediğimde hala tüylerimi diken diken ediyor.
hazır noodleları makarnadan daha çok seviyorum. plastik gibi kalitesiz şeyler ama plastik gibi olması daha çok hoşuma gidiyo. en sevdiğim de dana eti çeşnili olanı.
hazır noodleları makarnadan daha çok seviyorum. plastik gibi kalitesiz şeyler ama plastik gibi olması daha çok hoşuma gidiyo. en sevdiğim de dana eti çeşnili olanı.
bir entry eksilediği için "seri eksi oy veren ibne" ve "götünden girip ağzından çıkı[lası]" sıfatlarını nasıl haketti acaba diye düşünmemi sağlayan insandır. hani entry eksilenmeyecek bir entry olduğu durumlarda altında isyan edecek başka bir başlık var mı yok mu bilmiyorum belki en uygunu bu başlıktı veya yeni bir başlık da açılabilirdi aslında eğer zaten hâlihazırda bu amaca hizmet eden bir başlık yoksa. ama gelip bu başlık altında bu başlığın karşıladığı insan grubu içinde bile olmayan birine "gerzek", "ibne" ve "götünden girilip ağzından çıkı[lası]" sıfatlarını pervasızca yapıştırmanın ne kadar doğru bir davranış olduğu da tartışılır. önce bir şeyin okuyup anlaşılması ardından akıl süzgecinden geçirilip aynı zamanda yorum yapılacaksa üzerine bu süzgeçten geçenlerle bir fikir belirtilmelidir. futursuzca girilen entryler de sözlüğe de bireye de zarar verebilir. başlığı ve entryleri okuduğumda aklıma gelen ilk şey demek ki herhangi birini eksilesem hakkımda düşünülen bu olacak. yanlış kişiyi yanlış başlık altında niteleyip üstüne ağır hakaretler kullanıldığı için durumun gözümde yanlışlığını geçtim sözlük formatına da zarar verildiği düşüncesindeyim.
mmofps, mmorpg, moba vb. oyunlarda toplu çatışmalar esnasında bir yetenekle - örneğin push, knock back, pull, transform, stun, taunt - çatışmada karşı takımda bulunanlardan sayısı fark etmeksizin kişiyi bir süreliğine devre dışı bırakmaktır. açılımı "crowd control" kalabalığı kontrol anlamına gelir. moba oyunlarında her takımda bol cc'li 1-2 karakterin olması şarttır.