ayı sözlük yazarlarının korktukları şeyler

böcek, fare, yılan, haşarat... (korksam da öldüremem), asansörde kapalı kalmak (ama kapalı alan korkum yoktur, asansörün iki kat arasında kalmasıdır korkum), beğendiğim adamın aletinin küçük çıkması (bu da hayalkırıklığına dönüşen beklentidendir diyelim)
yaşlanmak, bir uzvumu kaybetmek ya da kullanamaz duruma gelmek, birçok hayvan, 3 harfliler ve benzerleri
sahnedeyken akorları, ritimi, sözleri karıştırmak, detone olmak. şu an en büyük korkularım bunlar. bide palyaçolar var*
yalnız ölmek, cesedimin komşular tarafından bedenimin çürümekten koktuğu zaman bulunması.
palyaço. sanki o mutlu gözüken tiplerinin altında dünyanın en büyük katili yada en büyük uyuşturucu taciri yaşıyormuş gibi geliyor.

tahta bacak takıp akrobatlık yapan 4 metre boyundaki adamlar. sanırsın hapşursa üzerime düşecek ve orada öleceğim.
birisini öldürmek.... dahası birisini öldürmek zorunda kalmak.... o esnada nasıl davranırım bilemiyorum... birde bana yakın birisinin ölmesi ve onun cenazesi... kısaca galiba tek korkum ölüm....
1 kasım 2015 gününden ciddi ciddi korkuyorum.
seçim sonucu herkesi etkileyecek.
bu ülkenin ırak ve suriye ile aynı kaderi paylaşması en büyük korkum.
karanlık ve yalnızlık.
her türlü şey olabilir felç etti resmen
insanlık tarihinde cümle cemaatin düşüne düşüne sıyırdığı şey, yok olma!

ölümden sonra yaşam anlatıları, reenkarnasyon bilmeceleri, lokman hekim gibi dolanıp durmalı ölümsüzlük arayışları hepsi bunun sonucu, yok yani yok olup gitmeyi yediremiyoruz kendimize çünkü yokluk denen şey yalnız kavramlar dünyamızdan bir parça, zihnimizde bunu tasavvur edecek bir ihtimal yok sadece benzetme yaparız ama yapacağımız benzetme de adamı titretmeye yeter.

oysa evren de karşıtlıklar sayesinde işlemiyor mu? yokluk denen şey olmasa varlık denen şeyi ayırt edemezsin, haliyle yaşam denilen bir şeyin farkında olmak için de ölüm denen şeyin varlığı gerekiyor. ama işte öyle olmuyor, teselli de etsek buradan kalkıp anlamlı felsefeler de kursak ya da kaçış teorilerine de sığınsan eninde sonunda odaklandığımız bir an oluyor ve o kalbi coşturuyor. daha kötüsü de her şeyin sonunun olduğu gerçeği, hiç ölmeyecekmiş gibi yaşasak da o gün gelecek, milyarlarca gezegende milyarlarca ton buğday olsa ve bir kuş her gün bir buğdayı yese yine er ya da geç bitecek o buğday, yani vaziyet aslında koğuşta otururken şafakta olacak idamı beklemek gibi, oturuyoruz iyi hoş ve saatlerimiz var ve gelecek o an, er ya da geç gelecek.

dört sene önce sürekli yok oluşu düşünmeye başlamıştım, aylar geçti ve panik atak geçirdim, ve şu aralar yine başladı bu iş, gecenin köründe dışarıdan çok kalp nabzını hissediyorsun, yani film başa sarıyor ya da tek kaldığım evde haftalardır oturup durduğum için bu sefer temelli kafayı sıyırıyorum.

ama yine de kabul etmek lazım, insanın en saygıdeğer yanı bu gerçeği bilmesine rağmen bir biçimde yaşamına devam etmesi, hepimiz geçiştiriyoruz ama bu gerçeği geçiştirdiğimiz için olduğu gibi yaşamı sürdürüyoruz.
  • /
  • 2