gülse birsel

kendi kendini tüketmeye başlamış komedi yazarı, oyuncu. sadece bizim memkeletimizde görülen 90 dakika dizi çekme mantığı yüzünden aslında başarılı olabilecek dizisi de kabak tadı sinyalleri vermeye başladı. gelin itiraf edelim, yalan dünya bir noktadan sonra doldurma sahneleri, sürekli tekrara düşen esprileriyle avrupa yakası'nın onda biri olamamıştır. giderek düşen ratinglerine bakılacak olursa bu sezondan sonra devam etmesi de hayli zor görünüyor. aslında karakter yaratma konusunda bir hayli başarılı ve iyi gözlemci olduğu belli olan gülse birsel'in piyasa koşulları yüzünden zorla başarısızlığa itildiğini düşünmek mantıklı. çünkü dünyanın hiçbir yerinde 90 dakika sitcom yoktur. zaten olamaz. ben onun yerinde olsam ne yapar eder binnur kaya'nın ekipte olduğu bir komedi çekerdim.

ps1: gülse birsel medyada az çok sözü geçen bir insan. birazcık dizi süresi için indirim istese sitcom mantığının böyle işlediğini kanalına anlatmaya çalışsa olmazmıydı?
ps2: son reklam filmi facia olmuş. espri desen yok, karakter desen ultra itici. eh be gülse'ciğim yapma ya...
neyse ki oyunculuğu o kadar da iyi değil de bu kadının başaramayacağı birşey yok mu lan diye kıskançlıktan kudurmuyorum...** yalan dünya dizisinde artık ustalığının zirvesinde dolanmakta olan bacımız selahattin karakterinin ayrımcılıklar konusunda kesinlikle duyarlı bir duruşu temsil etmesi ve toplumsal ahlak kurallarını alt-üst edişi resmen orgazmiktir. bariz fırsatçı-bencil pavyon pezevengi/köylü kurnazı bu karakterin adıyamanlı olduğu belirttikten sonra bu şehirli olanların tepki göstermeleri olasılığına karşın dizinin en aklı başında karakterini ahmet'i selahattin'in ikizi ilan etmesi oldukça zekicedir. ayrıca evli ve çocuklu selahattin'in bütün bencilliğine ve çıkarcılığına karşın aşık olduğu başka bir kadın için kendini derbeder edişi ve elinden gelenin fazlasını aşkından esirgememesi gülse'nin aşkı anlamlandırması açısından önemlidir. helal olsundur...
homofobik ve arakçı hatun. espirilerin ve kurguların bir çoğu 30s rock, friends, himym gibi dizilerden çalıntı olan ve her dizisinde mutlaka homofobik bir kaç karakter ve sahne olan hatun.
her dizisinde transfobik söylem üreten ötekeliştiren ve hedef gösteren kişidir...
yeni filmi olan aile arasında bugün itibari ile vizyona girdi. ilk fırsatta izlemeye gideceğim.
1971 yılı doğumlu yazar, oyuncu hatta gazeteci desek fena olmaz.. fazla bilinmese de kariyerinin başlangıcı gazeteciliğe dayanıyor. bir dönem g.a.g isimli tv programında sunucu olduğunu da gördüğümüz başarılı, aynı zamanda çok zeki olduğunu düşündüğüm nişantaşı sakini..
'insanlar neden korkuyor' isimli yazısıyla binlerce insana tercüman olmuş, siyasilere ve devleti yönetenler seslenmiş.

şöyle;

"sevgili, canımdan çok sevdiğim ülkem siyasetinin üstatları...

bu mektubu okuduğunuzda artık çok geç olabilir. lütfen gazetede yayımlandığı gün okuyun. okuyun ki, hayatı boyunca vatanında çalışmak, yaşamak ve vatanında ölmek isteyen bu kardeşinizin tarafsız görüşlerini bundan sonraki kararlarınızda hesaba katma ihtimaliniz olsun.

efendiler, son aylarda kaç “yurtdışı ülkelerden vatandaşlık alma”, “oturma izni sağlama”, “çalışma izni başvurusu” ajansının türkiye’de kalabalık salonlarda vatandaşa sunum yaptığını biliyor musunuz?

ne kadar çok kişi geleceğini yurtdışında görüyor farkında mısınız? kaç çocuk sahibi aile korku içinde bunu planlıyor, evlatlarını ortaokul, lise için
yurtdışına yollamaya uğraşıyor bilginiz var mı? yurtdışında okuyan veya kısa süreli çalışan kaç değerli insanın parlak tekliflere rağmen buraya dönmekten
vazgeçtiğini araştırdınız mı?

bu mektubumda belki en çarpıcı bilgi şu olacaktır: bu saydığım onbinlerce, belki yüzbinlerce insanın hiçbiri hiçbir cemaat, tarikat, siyasi parti veya sivil
toplum örgütü üyesi değil.

bu saydığım onbinlerce, belki yüzbinlerce insanın muhtemelen hiçbiri, şu an ülkemizde “kelle koltukta icra edilen meslekler” sayılan gazetecilik, yazarlık
vs gibi faaliyetleri yapanlardan bile değil.

belki bazısı hayatında siyasete dair bir tweet bile atmamıştır.

bunlar avukatlar, doktorlar, mimarlar, mühendisler, üst düzey yöneticiler, tüccarlar, girişimciler, sanatçılar, öğretmenler, öğrenciler... şirket sahiplerine, anne-babalara bir sorun bakalım... yurtdışında okumuş, ümit vaat eden gençlerden kaçta kaçı son aylarda memlekete gelip çalışmaktan vazgeçti.
kaçı daha düşük standartlara razı olup amerika’da, avrupa’da iş aramaya, orada hayat kurmaya karar verdi diye.

bu insanlar geleceğimiz efendiler! ve arkalarına bakmadan kaçıyorlar.

zira korkuyorlar.

bırakın bir gün sorgulanma, tutuklanma korkusunu filan... o açıdan zaten durumumuz parlak değil. ama ben siyaseti, cemaat’i, fetö’yü, pkk’yı sadece televizyondan takip eden insanlardan söz ediyorum.

bu insanlar ülkenin gidişatından korkuyor.

bu insanlar bir gün artık istedikleri gibi yaşayamamaktan, yiyip içememekten, giyinememekten, istedikleri yerde çalışamamaktan, hak etseler bile iyi yerlere getirilmemekten korkuyor.

bu insanlar kız evlatlarının nasıl bir hayat yaşayacağından korkuyor.

bu insanlar sadece iktidar yanlısı olmadıkları veya öyle göründükleri için bir gün birilerinin mallarına, mülklerine el koymasından korkuyor.

bu insanlar kendi hallerinde yaşarken, arabalarını çarptıkları, nüfus cüzdanlarını çaldırdıkları veya emlak vergilerini 100 lira eksik yatırdıkları için bir sebeple mahkemeye düşmekten, sonra haksızlık, adaletsizlik kurbanı olup durup dururken hapis yatmaktan filan korkuyorlar.

birçoğu yersiz korkudur muhakkak. öyle midir? umarım öyledir. ben öyle diyorum soranlara.

ama korkuyorlar işte. bu ülkenin okumuş, çalışan, suç işlemeyen, vergi veren yetişmiş insanları korkuyor arkadaş! ve bir kısmı vatanından gitmek için ciddi planlar yapıyor.

memleketi yöneten sizlersiniz. iki şey sormak isterim: 1) performansınızdan mutlu musunuz? 2) farkında mısınız, birçok şeyin telafisi var ama bu bahsettiğim insanları kaybedersek, bunun telafisi yok!

sevgili siyaset üstatları! korku iklimini dindirin. adaletin iyi işlediğine bizi inandırın. eşitliği, liyakat sistemini, demokrasiyi kurmaya çalışın, dili yumuşatın, artık normalleşmeyi başlatın. inattan, kutuplaştırmadan, höt zöt’ten vazgeçin. “bu ülkede her an her şey olabilir, herkes her haksızlığı yaşayabilir,
kimse de bir şey diyemez” fikrini benim dizilerim kadar komik hale getirin bir an önce! vatandaşa kendini memleketinde güvende hissettirin! germeyin artık şu ülkeyi!

bakın herkes gidiyor! ama ben gitmem, kalıp başınıza ekşirim ona göre!

saygı, sevgi ve baki selam..."
meryem uzerli üzerinden ve dolaylı olarak türkiye'deki dizi oyunculuğu ve çalışanları hakkında yazdığı yazısı muhteşemdir.
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/2336...
hep duyarız ünlülerin kendi gönderileri altındaki yorumları beğenmediğinde engellediğini falan ama bana hep komik gelirdi. sonuç itibarıyla eleştirilere tahammül edemiyorsan ünlü olmayacaksın (hakaret demiyorum, eleştiri).

ben bugün bunu gördüm evet tam olarak gördüm.

kendisi puhu tv'ye geçiş için özgürüz artık, tvler eskidi yeni moda bu şeklinde tanıtmıştı. ve ben de jet sosyete'yi izliyorum. şimdi ise tvde de yayınlanacakmış ve bunu övmüş. internetim yok mu diyorsunuz, vs vs artık tvdeyiz gibi. ben de "siz eski yöntem olduğunu yeninin internet olduğunu söylüyordunuz. şimdi ne değişti?" diye sordum. ve evet engellenmişim.

ilk aklıma gelmedi profili bulamadığımda sonra stalk hesabımdan bakınca engellendiğimi gördüm. bu tahammülsüzlük terbiyesizlik oluyor ancak. narsizme gel! bu kadar rahatsız oluyorsan eleştirilerden o zaman kendinle çelişme. şunu da bil bugün hala izleniyorsan avrupa yakası'na dua et. ondan sonraki her işin bok gibi.
çok eğlenceli karakterler yaratır yalnız dizilerindeki en az komik , tekdüze ve en aklıbaşında karakteri nedense hep kendisi oynar.
dün yayınlanan yazısı şöyle;

mahallenin bıçkın gençleri, camdan bakan teyzeler, esnaf, muhtarlar...

canım vatandaşım, iş başa düştü.

mahallede hangi kızın flörtü var, kim ne marka arabayı hangi parayla almış dedikoduları iyiydi, güzeldi. şimdi onları bir süre kenara bırakın. daha önemli bir konu var.

işid ve sempatizanları memlekette kol geziyor. nasıl ki pkk’lı, fetö’cü olduklarından şüphe edilenleri ihbar etme çağrısı yapıldıysa, bu potansiyel işidteröristlerini de fark edip yetkililere haber verme zamanı.

şanlıurfalılar, gaziantepliler, hataylılar, etraftaki bazı tiplerin neyin nesi olduğundan gayet emin ve şikâyetçiler mesela. bazı şeyler göstere göstere geliyor.

misal, adıyaman’daki o çay ocağının kimse mi farkında değildi acaba? adamlar dindar görünüşlü ama asla camiye gitmiyor, çay ocağı ama gündüzleri kimse gelmiyor, akşamları kalabalık toplanıyor, gizli sohbetler dönüyor, içeride işid bayrağı var. ee?

üşenmeyin, neme lazım demeyin, bildirin. demokrasiye aykırı mı? e biraz aykırı tabii. muhbirlik mi? e biraz öyle.

öte yandan, sade vatandaş olarak ne bileceksin o hücre evi gibi görünen evde oturan sakallı, cüppeli, dışarı çıkmayan, nereden geldiği ve ne yaptığı belli olmayan, kimseyle göz göze gelmeyen 4 genç adamın cihatçı terörist olmadığını? belki dindar tüccar, belki savaştan kaçmış gariban, belki o sakalı hipster sakalı niyetine uzattı! belli mi olur?

ama çaresiz kaldık ne yapalım? şu ara “özgürlük-güvenlik dengesi” lafını bir daha duyarsam bayılacağım, ama var işte öyle bir şey.

ideal özgürlük-güvenlik dengesi şu olmalı bence: yılbaşında televizyon bile açmayana da sabaha kadar içip kutlayana da sınırsız özgürlük!

bu özgürlüklerden herhangi birini kısıtlamaya çalışana, kendi hayatını yaşayan insanlara lafla, tokatla, sopayla, kalaşnikof’la saldırana sonuna kadar güvenlik!

artık vatandaşı şuna oy veren-buna oy veren, şöyle düşünen-böyle düşünen diye değil, suç işleyen-işlemeyen diye ayırmanın zamanı geldi!

çoktaan geldi!

birlik olmak için en kolay çözüm önerisi

halkın arasına (klasik kalıplarla söyleyeyim ki anlaşılsın) “nifak tohumları serpen”, insanları “kin ve düşmanlığa teşvik eden”, “birliğimizi, bütünlüğümüzü hedef alan”, “nefret söylemi ve saldırı tehdidi yapan” troller hakkında derhal işlem yapılmalı! iş tehlikeli noktalara varıyor, benden söylemesi.

sosyal medyaya bakarsanız, ülkede herkes birbirinin boğazını sıkıyor zannedersiniz. sokakta ise ne böyle bir nefret var ne bu kadar sert ve keskin bir bölünme.

beşiktaş ve reina saldırılarından sonra sosyal medyada alkışlayan yaratıkları gördük. beşiktaş saldırısından sonra hepsi ensesinden yakalandı. peki reina’daki terörü övenler kimdir? acaba aralarında o mesajları yazmak için bir yerlerden para alan var mıdır?

işid ağzıyla konuşan, laikliğe, kendi hayatını yaşayan insanlara tehdit savuran veya kendisininkinden başka partiye oy verenleri vatan haini ilan edip hakaret yağdıran çok hesap var. maalesef bunların bazıları da partiler adına çalışan paralı troller!

medyada da benzer hedef göstermeler yapan, fena halde sorumsuz, provokatör gazeteler ve gazeteciler görüyoruz. tamam, işid maşadır, üst aklın şusudur busudur, eyvallah. peki bu provokatörler kimin nesi?

başbakan binali yıldırım, “her türlü ayrımcılığı, kin ve nefret söylemini şiddetle reddediyoruz. terörün amacına hizmet eden kışkırtıcı paylaşımlar maalesef ülkemize, kardeşliğimize zarar veriyor... kin ve nefret söylemi, terörü açıkça övmek ve toplumda kargaşayı teşvik etmek gibi faaliyetler hukuk devletinde suçtur” dedi. sayın başbakan, peki trolleri ve trol kılıklı gazetecileri ne yapacağız?

bu provokatörler alttan alta veriyor gazı, veriyor gazı. vatandaşı vatandaşa, sanatçıya, gazeteciye, siyasetçiye düşman etmek, hedef göstermek, iftira atmak birinci görevleri. ve bu provokatörlerin çoğu maaşlı!



bunların ayağı her tür medyadan kesilse, ülkenin hem birlik ve bütünlüğüne hem ekonomisine harika ve şipşak bir katkı olmaz mı?

dışarı çık ve ülkenin tadını çıkar!

sevgili vatandaşım. yapma böyle. içini karartma. motivasyonunu düşürme. kimseye düşman olma. kimseyi hedef gösterme.

bu memleket hâlâ güzel. hâlâ güneşli. hâlâ enerjik. hâlâ iyiler, kötülerden daha kalabalık.

burada yaşayan insanlar, atatürk’ün kurduğu cumhuriyet anlayışı sağolsun, hâlâ bir millet.

terör mü? daha önce de gördük, geç. iç kutuplaşma mı? 70’lerde tillahını gördük, geç.

ekonomik kriz mi? yav biz neler gördük. geç.

tabii bu yıllar için bambaşka hayallerimiz vardı. tabii eski yılların daha huzurlu atmosferini arıyoruz. ama nazenin hallere, bütün gün vızıldanmaya, ağlamaklı olmaya da gerek yok. topla kendini! çık dışarı! hatta her hafta her akşam çık. inadına! vapura bin, sinemaya tiyatroya git, konserlerde takıl, soğuk ama parkta dolaş, meydanlarda kumpir ye, avm’lerde vitrin bak.

bir de el ele tutuşup sağlam durursak, bitti!

daha parlak bir fikrin varsa onu yap tabi.. ama bence ben haklıyım ve önerim bayağı iyi!
çiçeği burnunda aile ve sosyal politikalar bakanına bir abla olarak önerileri; istek; dilek ve temennileri olmuş okunulası yazı umarız dikkate alınır.

http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/guls...
isviçre leydi okulunda çiçek yapmaktan kafası sulanan ve usta bir sitcom senaristine dönüşen ismi anne ve babasının ilk bir kaç harflerinden oluşmuş tasarım harikası ve ekranların dahi isimlerinden biri... üstelik burnu nohut gibi
türkiye'nin en zeki kadınlarından biridir. muhteşem bir komedyen olmayabilir ama karakter yaratma konusunda bir numaradır. ayrıca artık yeni bir kitap çıkarma vakti gelmiştir.
türkiye'de yaptığı herşey olay olan ve özel hayatıyla bir kere bile gündeme gelmemiş mükemmel bir kadın. aldığı eğitim gazetecilik üzerinedir. daha sonra amerika'da oyunculuk eğitimi almıştır ve şu an çok başarılı bir oyuncu ve senaristtir. son yazdığı kitap yazlık benim yine insanların deli mi yahu bu adam bakışları altında okuduğum bir kitaptır kısacası inanılmaz her yerinden yetenek fışkıran gurur verici bir insan.
taa gag zamanında tv de görüp tarzını, acımasız eleştirilerini beğendiğim, sesi ve tipi tuhaf, kendiyle barışık ve egolarını yenmiş bir kadın imajı çiziyor bende. dizilerde yazdığı karakterleri o elit çevresinde nasıl gözlemliyor hiç bilmiyorum ama oyuncu seçimi ve karakter yaratma konusunda oldukça yetenekli. bir de olup olmadık komedi filmlerinden dizilerinden alıntılar yapmasa...
kalemi güçlü kadın.burnuna bayılıyorum yahuu bu hatununnnn