kürdistan'da savaş var

olmayan savaş. zira kürdistan diye bir yer yok. sosyal medyada duyar kasmak yerine siktirip gidip savaşın varsa da.
edit: ya melis bence de halkların kardeşliği hdp kürt hakları falan şöyle uzan da seni bir sikeyim.
efendim olmayan savaştır. piknik yapan askerler ve pkkliler top oynarken yanlışlıkla birbilerini öldürmüşlerdir. cizre, silopi, sur da 145 pkkli ölmüştür. ölen asker ve güvenlik görevlilerini de genel kurmayın resmi sitesinden takip edebilirsiniz. kürdistan hayal ürünü olunca orda ölenler de tabi hayal ürünü. farkında mısınız ama orda gelen resimleri suriye ile ayırt edemezsiniz. binlerce insan memleketini terk ediyor yada etti. iktidar ve medya sizi savaş yok diye diğer medya size toplu başkaldırı serxildan var diye kandırıyor benim güzellerim. savaş var terörler mücadele yok yada kürdistan devleti için toplu bir isyan olmadığı gibi. olanlar evlerinin önüne hendek kazılıp bomba tuzaklanan halk var, savaştan kaçmak için bindikleri araba da pkkliler tarafından vurulan kürtler var, gerilla savaşını şehire taşıyan pkkliler var. tanklarla evleri yıkan ordu var. siz olmadığını söylemeye devam edin. savaş var iç savaş hemde her gün öle asker yada pkkliler harici halk var. iki ateş altında kalıp ölen vurulan halk var.
kaçanlar var bir de teröristlere yardım ediyor diye vurulan kadınlar, çocuklar var. kürdistan davasına ihanet ediyor hayin köpekler denilen şehirler var. var oğlu var. kafanızın ortasına mermi gelmiyor diye savaş yok demek komik.
daha da komik olan cephe de savaşmak yerine klavye başında kürdistan kuran tc sınırlarını muhafaza eden yiğitler var. ölüm korkusu ne bilmeyen eline silah almamış olan kürdistan da yaşamayan düşmanlar var. siz evinizin konforunda klavye başında savaşı kızıştıran apartman bebeleri metropol hevalleri bence klavye savaşı yerine starwars filminin kritiklerini yapın yada son güncellemeleri falan indiri. böylesi daha hayırlı.
yıllardır yok sayılan lgbti güruhunun kürdistan'ı yok hükmünde görmesi öğrenilmiş çaresizliğin bilişsel yanılgı (bkz: cognitive dissonance) ekseninden bir günlük hayat öğretisi olarak kabul edilebilir lakin insanların her ne sebeple olursa olsun ister devlet, ister örgüt eli ile öldürülmesine ses çıkarmamak iki yüzlülüğüne biz zaten (bkz: geziyi üçüncü günden sonra desteklemedimciler), (bkz: aşka saygım var ama ramazanda yürüyüş mü olurmuşçular), (bkz: ankara katliamı sırasında pkk yandaşları da öldüler oh olsuncular) ve (bkz: suruçtan başka oyuncak götürülecek yer mi yoktucular) da yeterince şahit olduk ve tecrübe ettik. asıl kanı donduran gerçek, uğruna savaşılan bayrağın rengi ne olursa olsun (hiç olmayan bayrak en güzelidir ki bu ayrı tartışma konusu), ekosistem dahilinde hiçbir toprak parçasının kendisine hiçbir zaman ait olamayacağının kabulünü hala bilinç düzeyinde gerçekleştirememiş insanoğlunun var gücü ile katliama doymamasıdır. çocukların ölümüne hala öte saf ya da beri saftan hangisini destekler nitelikte olursa olsun mantığa bürüyecek açıklamalar yapmaya çalışanların, insan canına kasteden her bir oluşumu destekler nitelikte teşvik edenlerin en kısa zamanda kendi kötü niyetleri düzeyinde layık olduğu sona kendilerini itmelerini dilemekteyim. yaşamak varken ötekini, farklı olanı yok etmeyi akla yatkın tek çözüm sanan ve bununla övünen en denyo tür olarak yine kendi ellerimizle yazdığımız beş para etmeyecek tarihe çoktan geçtik. kendini kendi kendine doğada en üstün tür olarak ilan etmiş ve bununla her fırsatta doğaya her istediğini yapabilme hakkını kendinde gören "insan" türünü fazla ciddiye almamak her zaman en doğru seçenek olarak saklı kalmalıdır. yeterince duyar kastıysam son incelemeleri yapıp entrymi göndereyim. aaaa büyük atıp tutunca açık kalmış olmalı caps lock off.
ankaranın doğusuna hayatlarında hiç geçmemiş insanların buraya gelip "kürdistan yok savasta yok amk" demesi kadar trajikomikti hayat.

zaten eşcinsel diye de bişi yok canı skıldığı için kendi cinsini sikmeyi tercih eden insanlar var.

empati denen olgudan eksik bireylerin buraya gelip "eşcinseliz eziliyoruz" demeye hakkı yoktur canlarım bunuda bilin.

2 gün önce bir ilkokul öğretmeninin öğrencilerinden başka illerdeki yaşıtlarına gönderilmek üzere amedi anlatan resimler çizmelerini istediğini okudum ve çizilen resimleri inceledim. 8-9 yaşındaki çocukların çoğu tomaları,silahlı çatışan insanları,korkmus kendilerini cizmişti. şehirden ve mutluluktan eser yoktu resimlerde. benden bu yasımda ankarayı anlatan resim cizmemi istense bu denli mutsuzluktan bahsedemem. savas yok diye diretenlerin en büyük savası vicdanlarıyla olsun, baska türlüsü güç,yaksamlar
edgar allen poe'nun kızıl ölümün maskesi öyküsünü bilir misiniz? ülke vebadan kırılmaktadır. kral prospero ağzına kadar yiyecek dolu sarayının demir kapılarının kilitlerini lehimleyip ülkeyi kaderine bırakır. içeride her biri yedi renkten oluşan odalarda eğlencenin dibine vurulur. soytarılar, hokkabazlar, balolar. kral ve seçkin bir elit grubu dışarıdaki vebanın kendinden sona erip bir tehdit olmaktan çıkmasını beklerken, krallığın geri kalanını yok sayarak, çözüm bulmak yerine hiç düşünmeden eğlenmeyi seçmişlerdir.

ancak maskeli balolarında ansızın beliren ve kocaman bir abanoz saatin tıkladığı siyah odadan çıkıp aralarına karışan kan rengi maskeli ve kefen giysili figürü görünce durur eğlence. ölümdür gelen. saatin savrulan sarkacından çıkıp gelmiştir. geride sadece o saatin savrulan sarkacını bırakıp gider. kendisini savuşturduğunu sanan saray ahalisi acılar içinde renk renk odalarda, türlü çeşit ziyafet ve eğlencenin içinde öte dünya için herhangi bir hazırlık yapamadan, karnaval kılıkları üzerindeyken devrilirler. ölümlerin en soysuzunu tadarak.

medya da tıpkı kral prospero gibi yok sayıyor, arkasını dönüyor. eğlence tüm hızıyla devam ediyor. işte bir yerlerden kızıl ölümün maskesi gibi bir hatırlatan görevi gören telefonda bir ses geliyor. sizler eğleniyorken bizler ölüyoruz. tanık olmadıkları dersim isyanı üzerinden siyasi rant sağlamaya doyamayanların kendi dersimleri karşısındaki mutlak sessizliğini bir an için suya düşmüş bir taş gibi dalgalandıran bir ses. aslında siz ölüyorsunuz diyor. en soysuz biçimde. karnaval maskeleriniz ete dönüşmeye başlamışken.

http://ayisozluk.com/lnk/a5855a
haftasonu tekyöne gitmek, avm tuvaletlerinde koli alıklamak, bu akşam favori dizinin yayını, facebook'ta kedili videolar, ayfon altı es almak varken ne savaşıymış. aman boş ver. sanki bana savaş var dimi ama...

(bkz: ne savaşı biz pembe dizi izliyorduk)
(bkz: yugoslavya)
tam ortasında, tam da kalbinde bulunduğum savaş.* (entry'nin sonunda 'savaş' kelimesine vurguyu ayrı bir şekilde yapacağım) ve söylemekte hiçbir beis görmediğim şu lafı da etmeden geçemeyeceğim: "türkiye üzerinde gittiği en doğudaki yer ankara olanlar, bir zahmet konuşmasınlar." klişeyse klişe.

ne diyordum?
hah!
tam ortasında, orta yerindeyim.

öncelikle şu "kürdistan diye bir yer yok"culara birkaç kelâm eyleyeyim:
resmî olarak 'kürdistan' adında bir ülke yok. bu hususta -sanıyorum ki- hemfikiriz.
ancaaaaak, gelin görün ki, 'kürdistan' adında bir bölge var olmuştur, vardır ve dahi var olacaktır. bu gerçek yadsınamaz, göz ardı edilemez. "kürdistan diye biryer yok" demek, idrak yollarında bazı sorunların var olduğu anlamına gelir ki bu durumda da ivedi bir şekilde bir doktora görünülmesini salık veririm. akıl sağlığı için yapılması elzem bu.

belgelerle konuşmak gerekirse de:

harita, osmanlı'nın orta doğu'da 2. abdulhamit dönemindeki topraklarını gösteriyor. haritanın orta kısmında, sağdan sola doğru, kürdistan yazıyor.

hâsılı,
"kürdistan" adıyla anılan bir bölge hâli hazırda mevcut durumda. bir zahmet bu gerçeği anlayın artık. o bölgenin var olması, senin hayatını sonlandıracak bir şey değil. istersen oraya "barzoistan" de. fark da etmez.


bir de bu tür haberler, bu türden paylaşımlar yapan kişilere "madem öyle git orda savaş" diyen zihniyet var ki... onlara ne diyeceğimi ben bile bilmiyorum. nasıl bir aymazlıktır, nasıl bir düşüncesizliktir, nasıl bir empatiden yoksunluktur; anlamıyorum.
böyle bir yaklaşım eşcinselleri savunan heteroseksüellere "madem öyle, git bir erkekle/kadınla sikiş" demeye benziyor,
ya da çin'in uygur türklerine yaptıklarını anlatan birine "madem öyle, git orda savaş" demeye benziyor,
veya nazi almanyası'nın yüzbinlerce yahudiyi katlettiğini söyleyen birine "madem öyle diyorsun, yahudi misin ki?" demeye benziyor.
ne kadar saçma, değil mi? örnekler çoğaltılabilir elbette. bunlar meramımı anlatmaya kâfi şimdilik.

kürdistan'da savaş* var; doğrudur.
ve bu savaşı görmezden gelenleri -hele ki bundan gizli ya da açık bir şekilde keyif alanları- ne toplumsal hafıza, ne tarih, ne de kalpler unutur.
toplumsal hafızadan emin değilim elbette. o hafızayı sikeyim.


*
türk dil kurumu sözlüğünde 'savaş' kelimesi şöyle açıklanıyor:
"iki ya da daha çok devletin, istediklerini kabul ettirmek ya da başkasının isteklerine boyun eğmemek amacıyla, birbiriyle diplomatik ilişkilerini keserek silâhlı güçlerle vuruşmaları."
canım, iki devlet demişsin; ama kürdistan'da devam eden 'savaş'ta ben iki devlet görmüyorum. cizre'de, silopi'de, sur'da, silvan'da savaşan iki devlet yok.
'savaş'an iki taraf var:
bir ülkenin ordusu/kolluk kuvvetleri
ve
bir etnisitenin 'özgürlüğü' için 'savaş'tığını söyleyen bir örgüt.

bunu söylerken de sorumlu olarak tek bir tarafı da göstermemek gerekiyor. klişelere vurup "tece devleti insanları öldürüyor" ya da "pekaka teröristtir" laflarını kullanmayacağımı da okuyucu anlamıştır umuyorum.
bu aşamada ise 'devlet' ve 'hükümet' kelimelerini iyice bir ayırmak elzem gelir.
kürdistan'da devam eden kırımı yapan 'tc devleti' değil; 'akape hükümeti'dir.
ve bu kırımı herhangi bir şekilde olumlayan, bu vahşetten herhangi bir şekilde keyif alan, bu boktanlığı herhangi bir şekilde savunan ve bunda da hiçbir beis görmeyen bütün zihniyetleri de sikeyim. nokta.



eklemeyi-unutmuşum editi:
bir de günlerce süren çatışmaları, çatışma seslerini duymadan, yakılıp yıkılan yerleri görmeden, biber gazına bağışıklık kazanmadan, "bugün eve/işe nasıl gideceğim?" diye düşünmeden, şehirlerin üzerine ve insanların yüzlerine düşen endişeyi görmeden konuşmak çok kolay anladığım kadarıyla.
biz bunları konuşurken sur'da top-tank-tüfek seslerini ve patlamaları duyuyor, sigara molasında sur'dan yükselen dumanları görüyor ve bir şehrin sistemli bir şekilde her koldan yakılıp yıkılmasına şahit oluyorken...cık, anlayamazsınız.

burdaki hiçkimsenin annesinin ölü bedeninin 6 gündür sokak ortasında yatıyor olmasının ne demek olduğunu bildiğini sanmıyorum.
ajitasyon kasıyor değilim. duygular umrumda bile değil. ama şunca şey bile gözleri açmaya yetmiyorsa, ülke hepten boku yemiş demektir zaten.
seyir eyliyor, temaşa ediyoruz biz de, sanki pek sarkastik bir tiyatro oyununu izliyormuş gibi.
eskilerden biri anlatsa, "şöyle şöyle oldu" dese, inanmazdım büyük ihtimalle.
canlı kanlı tanıklık etmek çok ilginçmiş.
vay be!
tarih tekerrurden ibarettir lafının hakkı yine veriliyor.toplumsal dinamiklere zamanında reaksiyon gösteremeyen kürt halkı ve baskı altında olan tum halklar zaman zaman bu şekilde sindiriliyor.ne yazık ki tüm ezilen halklar bu vahsete alistiriliyor,diğerlerine de kaniksatilmaya çalışılıyor.bir şeyler yapmalı ve yapılmalı ..geç olmadan..
hadi savaş demeyelim de terörle mücadele var. ancak bu bölgede sivil/ masum insanların öldüğü ve devletin onları koruyamadığı ya da korumak istemediği ve bazılarının el kadar bebeklerin ölümünü olumladığı gerçeğini değiştirmiiyor.
ilk okuldayken bi öğretmenimiz evinizde kaç televizyon var diye sormuştu. yanlış hatırlamıyorsan 3 yada 4. sınıf . komşumuzun çocuğu evinde iki televizyon olduğunu belirtmek için işaret ve orta parmağını gösterek belirtmeye çalışmıştı. öğretmenimiz sen terörist misin diyip çocuğu sınıfın ortasında gözümüzün önünde evire çevire dövmüştü
sonrası hep ne mutlu türküm diye türk çalış övün yada türksen eğil değilsen itaat et
lisedeyken komşumun evi polisler tarafından taranmıştı ve iki polis evire çevire dövmüştü beni daha lise 1 .
işkence gören akrabaların hikayeleri ama gülerek ve hüzünlenerek dinlemek . neler yaşadıklarını kendi ağızlarından duymak
sonraları biraz başkaldırış biraz isyan ve elimden geleni yapmaya çalışmak
yani bu savaş her zaman vardı. herzaman bi asimile etmeye yok etmeye çalışma

şimdi açın herhangi bi kanalda haber denen müsvetelere neler var ?
el ele tutmuş bi çocuk ve asker . şefkatli asker tabii yersen
halasının kucağında vurulan miray bebeğin hiç haber gördünüz mü ? yada hamile kadının ölürülmesini güler yanalak'ı ? dilek doğanın haberleri ne kadar yapıldı peki ?
45 e yakın çocuk katledildi . onlar öleceğine değil bu ülke keşke dünya bölünseydi
90larda jitem , beyaz toroslar şimdilerde esedullah timleri , j.ö.k
kürdistanda katliam var ve evet insanlar umursamıyor . işte bu yüzden hergün biraz daha kaybediyoruz içimizdeki umutları
ve hala bu ölümler karşısında dalga geçebilecek kadar haysiyetsiz insanlar var . beyinlerine soktuklarımın oksijen israfları

batıda yapınca katil , doğuda yapınca kahraman ilan edebiliyorsak. zaten bölündü bu topraklar
öğretmenler üzerinden dönmüş olay... ben de bir öğretmen anektodu paylaşayım. yakınen tanıdığımız gencecik bir kadın öğretmen şu anda tsk'nın izmir'deki bir rehabilitasyon merkezinde. bölgeden diğer öğretmen arkadaşları ve sivillerle bu merkeze getirilmiş. sebebi ise ders sırasında okula isabet eden roket mermisi...

yaşananlar karşısında toptan yokmuş gibi davranmak insanlığa sığmaz. peki bir tarafı suçlarken diğer tarafı haklı çıkarmak hangi siyasete, insanlığa ya da değerlere sığar; işte bu da başka bir kafa karıştırıcı durum.

utanıp, keşke olmasaydı diyeceğimiz günleri yaşıyoruz. günahımız kadar birbirimizi sevmesek de yarın (hangi yarınsa artık bu) yüz yüze bakacağız; alışveriş yapacağız; otobüste sıkış tıkış gidip, aynı maçı izleyip duygulanacağız.

yaşı yetenler bilir; anadolu'dan görünümü yaşıyoruz şu sıralar. bunun türkler için de çok hoşlanılır tarafı yok emin olun. ama emin olun özerklik gibi açıklamalar yapıp mevcut durumu derinleştirmenin de kürtlere hiçbir yararı yok.

ayrıca bu nasıl bir devlet ki tüm bölgeyi yerinden edip, çevre illere sanki hiç suriyeli mülteci gelmemiş gibi göç eden yurttaşlarını hoş görsün ve bu durumu umursamasın. severiz sevmeyiz apayrı bir durum, ama devlet göç halinden, göç politikalarından tarihte çok çekmiştir, çekmektedir. bunun anlaşılır veya açıklanır tarafı olamaz. kısacası böyle aptalca bir siyasi harekatın müsebbibi olmak kimse istemez.

gelelim şu batı doğu davasına... kürt kardeşim! türk'ün duyarsızlığından, acımasızlığından dem vuruyorsun amma batıdaki kürt kardeşinin duyarsızlığından hiç bahsetmiyorsun. neden? onlar asimile oldu, dejenere oldu değil mi? yok öyle hemen kolaya kaçmak. bu iş yozgat'takini de yakar van'dakini de izmir'dekini de...

daha fazla utanç duymamak için, daha fazla yara bere içinde kalıp ayrışmamak için yapılacak şey itidalli davranmaktır... daha fazla utanç duymamak için, ortadoğu bataklığına çekilmemek için intikam siyasetinden uzaklaşmakta yarar vardır. yoksa bu gidişi ne sen, ne ben, ne de o boş sloganlarla kurtaramayız.
"arada masum canlar da gidiyor"

vay be. insan hayatı daha ucuz anlatılamazdı heralde.
vallahi yukarıdaki yorumları okuyunca, "az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik; bir de arkamıza dönüp baktık ki, bir arpa boyu yol gitmişiz!"
tekerlemesi, zonk zonk çağrışıveriyor apansızın, nedense...

(bkz: iç savaş)
russia today televizyonunun dört beş aydır istisnasız her gün (hatta her dakika altyazı ile) işlediği konu. siviller, çocuklar, toplu mezarlar, hapisteki akademisyenler, gazeteciler, erdoğan işid çıkar ilişkileri ve yapılan silah / petrol ticaretleri.. hepsi de belgeli. nereden tutsan ayrı rezillik.
adı üstünde ''sokağa çıkma yasağı'', ekmeğini yediğin, bedava elektriğini, suyunu, doğalgazını kullandığın ülken sana güvende olman için evinden çıkmamanı söylüyor ama sen buna biat etmiyorsun..sonuç elbette kaçınılmaz.. kaldı ki türk ordusu mayın döşeyip, bombalı saldırı yapıp insanları öldürmüyor..bunu yapan hainleri bulmak ve sivillerin ölümüne bir son vermek istiyor..halk bu hainlere destek veriyorsa kendileri bilir.