bugün hem bando takımında elinde trompet beyaz mus çoraplı, altın sarı lüle saçlı kolejlisi ; hem de elinde darbukası kapkara yüzü,delik çorabı, mayıs sarısı saçıyla çingene çocuğunun kutladığı bayram.ulusal egemenlik kısmına hiç girmiyorum bile..
adam saksafon çalıyor diye ön yargılı olmadan önce bir dinleyin; mümkünse canlı dinleyin eskiden teomanın arkasında çalıyordu şimdi batu mutlugil in vokal/gitar olduğu * grupta çalıyor *. çok başarılı, sempatik, soloları muhteşem. anadolu yakasında oturanlar 15 günde bir cumartesi caddebostan hayal kahvesinde; avrupada oturanlar her perşembe mojoda izleyebilir. doğa için çal 4 projesinde de yer alıp; kısa bir solo atmışlığı da mevcut.
kötü bir şey yaptığımdan değil de; rahatsız oluyorum.insan ister istemez kameralara oynuyor..bir rol kesiyor illa ki.samimiyetsiz bir hal içerisindeyim..normalde kollarımı kavuşturup camdan kederli bakmam ya da bir elim çenemde bir şey aramam. hem insan müşteri yokken bir sağını solunu düzeltmek ister..eskiden ne güzel yere para düşmüş gibi yaparlardı patronlar güven sınamak için.
acı çekerken bir an önce kapanmasını istediğiniz yaralarınızın kabuklarının; yaşınız ilerledikçe tekrar aynı ahmaklıkları yapmamanız için direnç veren vitaminler olduğunu fark etmenizdir.
bir kere benim de başıma gelmişti, yine araba sürerken, gece vardiyasından çıkıp; günübirlik istanbul-bursa-istanbul yapıyordum, radyoda ne çalıyordu hatırlamıyorum artık uykusuzluktan sinirim mi bozulmuş ne üst dudak çukuruma sümük birikti resmen. bir rahatlama geldi sanırken akabinde baş ağrısı yapıyor.
cemil ipekçinin bahsettiği ve savunduğu olay, eğer evlilik sevgiden kaynaklı kutsalsa tanrının huzurunda yapılmalı; tapu gibi belediyeye ait kağıt üzerinde değil,,avrupada,amerikada papazların kiliselerde kıydığı nikah kanuni sayılıyor, kimsenin belediye iznine ihtiyacı yok. *
yazar maurice leblanc tarafından yaratılan, polisleri atlatmak için çeşitli kılıklara bürünen, hiç bir kilidin ve kadının dayanamadığı kibar hırsızdır.
doktorlara yüzde beş indirim yaptığından; doktorlar zengin olmadan önce bu arabayı kullanırlar. çok yaygın olmasına rağmen iyi kullanıcılar arasında fransız teknolojisi, özellikle şanzuman kısmı kilometre arttığında sorun çıkardığı için tercih edilmez. *
annemizin ceket vatkasından meme yapmak , mermer sehpada kafa yarmak, asansörde fahrenheit ve brüt kokusuna boğulmak, bankanın verdiği kumbaradaki paraları günde 18 defa saymak, dandik tencerelerdeki dibi tutmuş pudingi kaşıklamak, misafirlikte uzatılan çikolatayı kibarca reddetme terbiyesi, kullanılmayan koltuk üstleri örtülü salondan anne evde yokken korkmak, akşam elma ve portakal soyup bıçağın ucundan yemek, kozalak toplayıp boyamak, yabancı dizilerde görüp ev köpeği için tutturup en fazla balık ya da muhabbet kuşu izni koparıp; o kuşa pis cimbom dedirtmeye çalışmak, keşke babam cosby olsa diye özenmek, semt pazarında annenin arabasını tutup kaybolmamaya çalışmak, hemen sofraya oturmak için ellerimi yıkadım diye, hemen uyumak için de diş fırçasını ıslatıp; dişlerimi fırçaladım diye yalan söylemek, yara bandını çok mühim ilaç sanıp karın ağrısı geçsin diye göbeğine yapıştırmak, kanayan dizlere daha tentürdiyot sürülmeden üfleyip bağırmak, evden çıkmadan mutlaka çişini yapmak, o zamanın matematik kitabı yazarı ahmet buhanın ölmesini istemek, akşam ezanından önce evde olmak, muzlu şampuanın tadına bakmak, pilavı ketçapla yemek, gece apartman yöneticisinden gizli kapıcıya inip kazana kömür at diye yalvarmak, yazın gelen kapıya yığılmış kömürlerden ufak bir parça alıp yere sek sek çizmek, tebeşir yutup ateş çıkarmak, casio saatlerle mahalle arkadaşlarının yaşlarını hesaplamak bu dönemin çocuklarına has hareketlerdir.
annemizin ceket vatkasından meme yapmak , mermer sehpada kafa yarmak, asansörde fahrenheit ve brüt kokusuna boğulmak, bankanın verdiği kumbaradaki paraları günde 18 defa saymak, dandik tencerelerdeki dibi tutmuş pudingi kaşıklamak, misafirlikte uzatılan çikolatayı kibarca reddetme terbiyesi, kullanılmayan koltuk üstleri örtülü salondan anne evde yokken korkmak, akşam elma ve portakal soyup bıçağın ucundan yemek, kozalak toplayıp boyamak, yabancı dizilerde görüp ev köpeği için tutturup en fazla balık ya da muhabbet kuşu izni koparıp; o kuşa pis cimbom dedirtmeye çalışmak, keşke babam cosby olsa diye özenmek, semt pazarında annenin arabasını tutup kaybolmamaya çalışmak, hemen sofraya oturmak için ellerimi yıkadım diye, hemen uyumak için de diş fırçasını ıslatıp; dişlerimi fırçaladım diye yalan söylemek, yara bandını çok mühim ilaç sanıp karın ağrısı geçsin diye göbeğine yapıştırmak, kanayan dizlere daha tentürdiyot sürülmeden üfleyip bağırmak, evden çıkmadan mutlaka çişini yapmak, o zamanın matematik kitabı yazarı ahmet buhanın ölmesini istemek, akşam ezanından önce evde olmak, muzlu şampuanın tadına bakmak, pilavı ketçapla yemek, gece apartman yöneticisinden gizli kapıcıya inip kazana kömür at diye yalvarmak, yazın gelen kapıya yığılmış kömürlerden ufak bir parça alıp yere sek sek çizmek, tebeşir yutup ateş çıkarmak, casio saatlerle mahalle arkadaşlarının yaşlarını hesaplamak bu dönemin çocuklarına has hareketlerdir.
okulda öğrendiğimiz, ışık hızının ses hızından yüksek olmasıdır. şimşek çaktığında önce ışığın gelmesi bize ardından gök gürültüsünün kopacağının habercisidir. peki bu günlük hayatımızda ne işimize yarar ki * sesimizi tek tek duyuramayacağımız zamanlarda.., mesela batmanı çağırırken; ya da bir zamanlar erbakan döneminde yaptığımız gibi zaman aşımından düşen sivas katliamına karşı çıkarken..her gece aynı saatte ışıklar açılıp kapatılarak yakında gökgürültüsü geleceğini haber verebilir; öğrendiklerimizi pratiğe dökebiliriz..
bize eğlenceli gelen dildir. (bkz: azericede silah) fakat bunun yanı sıra kelimeleri başka bir dilden alıp, uyarlamak yerine, anlamına uygun bir felsefeyle isimleştirmeyi yeğlemişlerdir. örn: artık=fazla demektir.
http://mikiurl.com/r/cqiga9