fatgalcga

Durum: 1905 - 0 - 0 - 0 - 05.10.2016 22:59

Puan: 27558 - Sözlük Kaşarı

12 yıl önce kayıt oldu. 4.Nesil Yazar.

dağlar dağlar.
  • /
  • 96

alttaki yazara soracaklarım var

hiç beğeneceğim gibi durmasa da garip bi çekiciliği var, hele ki sesi yeter. bi love somebody'e tavım. ama en seksi diyemem.

alttaki yazar, aşka ( ama böyle 3.sınıf amerikan romantik komedilerindeki gibi) epik, uğruna savaşılacak aşka inanıyor musun, neden?

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

bon jovi - you give love a bad name

yanlış bilinen kelimeler

meyva ---) meyve

nalet ---) lanet

pantalon ---) pantolon

eşortman ---) eşofman

sakalın yakıştığı erkekler

bu başlığı görünce neden herkes gibi celebrityler değil de aklıma hep pornocular geldi diye kendi kendime kızdım. en sevdiğim ikisinden gideyim:

rogan richards ve d.o.


yazarların favori ayakkabı model ve markaları

ayakkabı alımı her zaman benim için önemlidir, asla pat diye almam deli gibi araştırır onu bulur öyle alırım. bu yolda piyasadaki neredeyse birçok markanın çoğunu denemiş-giymişimdir.

nike air max ( özellikle de 90 ) : hayatımda giydiğim en en en rahat, bir o kadar da şık olabilme potansiyeline sahip ayakkabı. nike'ın birçok koşu ayakkabısı vb giymiş de olsam air max üstüne çıkan bir rahatlık görmedim. ayrıca ne yazık ki herkesin ayağına düşmüş olması da artık gece-gündüz demeden her ortama uymakta, sırıtmamaktadır. saatlerce yürüseniz de ayağınız ağrımaz, üstüne hava tabanı sayesinde bacaklarını +1 daha iyi gösterir.

ayı sözlük itiraf

bu zamana kadar ilişki, flört vs bakımından hiçbir etkinliğim olmadı. son 1 yıldır bu konudan baya da rahatsızım, neyse. dün sabah 2 saat içinde, çok alakasız 2 tane kişiye bir crush durumu, bir kendi çapımda beğenme yaşadım, böyle bi ışık yaksa direkt koşucam yani öyle manasız. bu kezbanlığıma ben de şaşırdım açıkcası. artık hormonlar mı havaların ısınması mı bilinmez iyice bi algılarım tavan yaptı.

benim gibi hep sıkı biri için bu fena, çok fena. pat diye bir yerden birine patlayacağım da sonun başlangıcı olacak gibi sanki

avangart

yanlış bilmiyorsam esas kökeni fransızca olan ve avant-garde diye yazılan, anlamı da sanat vb alanlarda "çizgi dışında" yani sıradışı-zamanına göre farklı olan kelime

yeşil pasaportu olan kişileri kıskanmak

şu ülkenin yaptıgı tek tük doğru uygulamalardandır. kıskanılmamalıdır zira 25 yaşına kadar/evlenince/sigortalı bir ise girince ya da en kötüsü öğrenciliğiniz bitince kaybedeceğinizdir ( eger anne-baba vs üzerinden aldıysanız).

en güzel yanı da çeşme'ye gider gibi kafanız esince biletinizi alıp avrupa'ya gidebilmektir, en azından bu özgürlüktür.

homer simpson

animasyon karakterler arasında en sevdiğimdir.

"step aside everyone! sensitive love letters are my specialty. 'dear baby, welcome to dumpsville. population: you.'

en korkunç giriş cümlesi

üniversite birinci sınıfta kendini playboy sanan bir arkadas bölümün en guzel kızı olan arkadasıma "selam, aynı bölümdeyiz galiba " demişti, wink'i de var

yabancı kızların türk erkeklerine olan ilgisi

tamamen farklı ve alışılmış olmayanın insana hoş, çekici gelmesi durumu. nasıl ağır abilerimiz sarışın, uzun bacaklı ortalama bir iskandinav kızını görünce nirvanaya ulaşırsa, aynısını da esmer-bıyıklı, biraz da boylu poslu düzgün fizikli türk erkeklerinde yabancı kızlar yaşamaktadır.

tamamen ambalaja kapılmak.

2014 istanbul lgbt onur haftası ve gay pride

katıl(a)madığım için belki böyle bir şeyi söylemeye hakkım yok ama bir anlamda birtakım kişilerce başka bir şeye dönüştürüldüğünü düşündüğüm hareket.

demeye çalıştığım, gerçekten lgbt destekcisi olan insanlara hayranım bu tutumlarından ötürü ama lgbt'i benimsememiş, pride'ı herhangi bir sosyal event olarak gören-giden, gereksiz paylaşımları durmayan yapmacık insanlara da hakikayen uyuz oldum. iki gün önce 'gay' diye etiketlediği ya da bunun dedikodusunu yapan straight insanların elinde pankartlarla vs inanmadıkları-desteklemedikleri eşitlik adı altında sırf kendilerini göstermek için bu tarz katılımlarını pek samimi bulmuyorum.

bu insanlar için önemli olan ' farkındalık ' . ha lgbt hareketi ha bir direniş fark etmiyor, önemli olan ' biz de oradaydık ' diyebilme çabaları.

rüzgar erkoçlar

çok klişe olacak belki ama istediği gibi bir hayat için savaşmakta, en azından denemekte-kim ne derse desin, olduğu için medeni cesaretine-özgüvenine hayran olduğum genç adam. bu ülkede bunu yapabilmek hakikaten yürek ister diye düşünüyorum.

orgazm sebebi erkek oyuncular

henry cavill. o saçları, boyu hele de o mavi gözleri...allahım üstüne bir de ingiliz aksanı.tam bir mr right/keeper . teenage dream tadında let's run away and don't ever look back dese çantamı bile almadan kaçar giderim kendisiyle nereye olursa.

tom hardy. böyle çirkin ama çekici bir havası var karşı koyulmaz.

alex fettyfer. o sarı saçlarına, piç bakışlarına kurban. resmen böyle kalbini kıracağını bile bile kapıldığın kötü çocuk.

bi sıcak bastı.

zorunda mıyım

arabesk sevmeyen biri olarak kendisine bayılıyorum. yok böyle bir doğallık, böyle bir içtenlik. 1-2 sene önce bir arkadaşım ' bak ne kadar komik ' diye zorunda mıyımı izletti ondan beri ne zaman görsem televizyonda kanalı değiştiremem, saygısızlık gibi görüyorum. hele de son zamanlarda gittiğim düğünlerde çalan tahminimce hayli eski olan tavukları pişirmişem favorim, en gizli sırlarımdan biri zira daha halaydı, oyundu vs bilmem.

tatildeyken evinizi her türlü musibetten koruyacak 10 güvenlik önlemi

geçenlerde duyduğum, birileri altınları dondurucudaki hindiye saklamışlar ve hırsızlar buna rağmen altınları götürmüş. hani aklıma gelmezdi açıkcası

ben derim ki oturun dua edin, belki daha etkili olur gibi

ayı sözlük yazarlarının biraz şey olması

söyleyeceklerim için belki aforoz edilicem...

her şeyi bir kenara bırakalım biraz benciliz, ukalayız, fazla bilmişiz ve genelde ne yazık ki konu görünüşe geldiğinde sığ/yüzeysel olduğumuzu düşünüyorum. zaten bu konudaki fikrimi de itiraf başlığında belirtmiştim.

ancak sözlükten kimseyi tanımadığım halde, yazarların etkileşimlerini-beraber maceralarını, deneyimlerini okuyunca da bir o kadar da birbirini kollayan, hayat dolu, sempatik insanlar da olduğu kanaatindeyim.

zaman zaman bir taraf ağır da bassa genelde ikisi birbirini nötrlüyor diye düşünüyorum.

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

sevgiliden ayrılınca telefonların susması

telefonların suskun olmasını eski sevgiliye bağlayabilmek hadi bir şey de sevgilisi olmayan bir insan olarak telefonlarımın hep suskun olması ? hain köpek arkadaşlardan başka bir şey değil sanırsam...

nutella

yalan değil, orgazmik bir tat. hepimiz seviyoruz ve bayılıyoruz ölümüne. beni şaşırtan ise, nutellayıçocukluğumda hiç hatırlamazken herkesin ' yıllardır ' nutella aşığı olması. bu durum bana kocaman bir poserlık olarak geliyor. markette, evimizde benzeri yerlerde nutella'yı hiç mi hiç hatırlamıyorum, bunun sebebi de ( yanılıyor olabilirim) türkiye'ye geç gelmesi/yayılması olabilir. nutellayı ilk hatırladığım çocukluk anım 5.sınıf fln, 2003 dolayları.
  • /
  • 96
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 1905

chris hemsworth

sokak ortasında esneme-gerilme yaparken görülmüş kendisi. hayatımda böyle güzel bir esneme hareketi görmedim, pilates lastiğin ebru şallı'n olayım chris!!!

saturday night live

her hafta farklı bir komedyen/oyuncunun sunduğu amerika'nın 1975'ten beri "cumartesi gecesi eğlencesi" komedi programı. bizdeki olacak o kadar vari, zaman zaman gündemdeki bazen de sırf güldürme amaçlı epey de başarılı skeçlerden oluşur şov, her hafta ünlü bir konuğun monologu ile açılması yanısıra müzisyen konukları da barındırır.

kadrosundan bu zamana kadar hollywood'da günümüz komedisinde epey yer edinmiş kristen wiig, andy samberg, seth rogen, will ferrell birçok komedyen/oyuncuya ev sahipliği yapmıştır.

skeçlerin yanısıra, müzikal performanslar konusunda da hatrı sayılacak şekilde başarılılardır.

lady gaga, justin timberlake ve andy samberg'in üçlüyü anlatan "golden rule" -


cameron diaz'lı tatil için eve dönen gençlerin hükümdarlığını anlatan "back home ballers" -


adam levine'li 70 milyon hitli "yolo" -


natalie portman'ın yoldan çıktığı rap performansı -

transseksüel

onedio postlarını çaladursun, buzzfeed'in transseksüellere yönelik farkındalık yaratma yolunda çok güzel videoları bulunmaktadır.

bir insana trans olduğunuzu söylediğinizde neler olur? -


açılma süreci -


basmakalıp/ önyargılara ilişkin -

gaylerin heterolardan daha iyi oldukları şeyler

bizi kızdırmamalarını öneriyorum.

ayı sözlük'ten heteroseksüel kadınlara tavsiyeler

- allah aşkına şu şeffaf askı olayından vazgeçin.
- kendinize bakmadan elalemi kezban vs bilmemne diye eleştirmeyin, az özeleştri.
- ikinci haftadan sizi ''eve'' çağıran erkekten daha fazlasını beklemeyin. kabul edin, sizde amacının ne olduğunu biliyorsunuz.
- zaten amacı yatak olan insanla zorlamayın başka şeyler için. ha sizde no strings attached takılmayı seviyorsunuz tabi olabilir ama eğer cinsellik sizin için önemli bir konu ise böyle sokacak delik arayan tiplere prim vermeyin, sevişmeyin. az burunları sürtsün de et parçası olmadığınızı anlasınlar.
- yürüyemiyorsanız topuklu, taşıyamıyorsanız dekolte, hele de palyaço gibi duruyorsa kıpkırmızı ruj sürmeyin. bi aynaya bakın önce.
- en önemlisi, ne olursa olsun sırf karşınızdaki erkeğin özgüvensizliği vs sizden çıkarmasına izin vermeyin, kendinizi sorgulamaya sebep olacak bu insanlara bu hakkı vermeyin.

aileye açılmak

twitter'da rastladığım 4 fotoğraflık bir öyküyü, ve siz sevgili sözlükçüler için olduğunca çevirdim. sanırım esasen bir tumblr postu, epey de gülümsetti beni.

bir anne, ev arkadaşıyla beraber yaşayan oğlunun evine yemeğe gider. yemek sırasında, anne oğlunun ev arkadaşının ne kadar yakışıklı olduğunu fark etmiştir. oğlunun cinsel yönelimi hakkında şüpheli olan anne, iyi bir anne olarak doğru zaman gelince oğlunun kendisine açıklayacağını düşündüğünü için sesini çıkartmaz. ancak bu durum kendisini daha da meraklandırır. yemeğin devamında anne, oğlu ve ev arkadaşı arasındaki iletişimi, bakışmalarını izlerken dahası olup-olmadığını düşündü. annesinin bakışlarını hisseden oğlu ''aklından geçenleri biliyorum anne ve içini ferah tut, biz sadece ev arkadaşıyız ve dahası yok.'' der. bir hafta sonra, ev arkadaşı diğerine ''anne buraya geldiğinden beri gümüş servis tabağı/tepsi kayboldu, sence o almış olabilir mi?'' der. bunun üzerine oğul ''onun almadığına eminim ama yine de bi sorayım'' der ve mail atar annesine:

''merhaba anne,

sen aldın demiyorum, sen almadın da diyemiyorum ama durum o ki sen bizim eve yemeğe geldiğinden beri gümüş tepsi kayıp.

sevgiler -oğlun. ''

birkaç gün sonra oğul, annesinden yanıt alır:

''sevgili oğlum,

ev arkadaşınla yatıyorsun demiyorum ama ev arkadaşınla yatmıyorsun da demiyorum. seni sevdiğimi biliyorsun ve durum ne olursa olsun ki seni daha az önemsemem ama eğer ev arkadaşın yatağında yatıyor olsaydı gümüş tepsiyi yastığının altında bulurdu.

ikiniz ne zaman bana yemeğe geliyorsunuz?

sevgiler, annen.''

16 eylül 2014 lady gaga istanbul konseri

güzeldi. muazzam değil ama mükemmeldi. bunun en büyük sebebi de konsere gelen kitlenin hakikaten alakasızlığıydı.

gaga'nın o kusursuz sesi, performansı, içtenliği ve bitmek bilmeyen enerjisi ile şov harikaydı; öyle ki set list'in dışına çıkıp you & i söyleyerek mest etti. bir an olsun eğlenip-eğlenmekten durmadı, durdurmadı. sahaiçindeydim, gitmeden önce diyordum ki ''herhalde tıklım tıkış, herkesin tek vücut olduğu bi şey olur'' ama öyle olmadı, çılgınlar gibi dans ettim. hele de bad romance'e sıra gelince kendimi kaybettim. en öndeki aşırı little monster arkadaşlar dışında öyle her şarkıya eşlik edilmediğini duyunca açıkcası benim bile moralim bozuldu, anca paparazzi, alejandro ve bad romance'te biraz tüm kalabalık da eşlik etti. bad romance zaten başlı başına efsaneydi (harajuku olaylarından hoşlanmasam bile), resmen 6 yıl beklediğime değdi diyebilirim.

sadece müzik değil, her ne kadar bir pazarlama stratejisi de olsa gaga gerçekten bir kez daha neden bu kadar benimsendiğini gösterdi. o iran'lı hayranını sahneye çıkartıp hepimizi kıskançlıktan çatlatırken ona sarılması, born this way söylemeleri... hangi şarkıda hatırlamıyorum ama o yaptığı ''farklı olmaktan korkmayın!'' konuşması ve ''bu gece buradaki gaylerin ellerini kaldırmalarını istiyorum, bu dünyada farklı olmak zordur ve ne olursa olsun tanrı sizi seviyor'' diyerek gönlümü bir kez daha fethetti. hani gerçekten, belki çok banal gelicek ama o an orada hissettiğim o kabul edilme, o huzur hissini, o samimiyeti anlatamam."tonight we celebrate acceptance, tolerance, and love" diyerek pride bayrağını daha da yükseğe kaldırmasını söyledi.

ölmeden önce yapılması gerekenler listesinden bir tanesini daha sildik, bir dahakine en önden bilet alıp gaga'yla karşılıklı dans etmek daha harika olur!

çocukken hayal edilen tanrı şekli

hornet kezbanlarından inciler

''ben vodafone gibi anı yaşatmayı, turkcell gibi hayata bağlatmayı ve avea gibi ohhh be dedirtmesini bilirim...''

doğru insanı beklemek

ilk başta bekleyenlerdendim, daha doğrusu ikinci sınıf bir romantik komedi tadında onun ''gelip'' beni bulmasını falan bekliyordum. ne bileyim insan az-çok hak ettiğini düşünüyor, kimler kimleri buluyor yani. baktım kimsenin geldiği yok, moralman tam gaz düşüşteyim ufak ufak, kendimce atılımlar yaptım ama değil erkeklere, insanlığa olan inancım sıfırın altına düştü. zaten ölsem ilk adımı atacak ya da birilerine yürüyecek biri değilim, kısa sürede doğru dürüst bir şey yaşamadan ilişkilerden falan her şeyden soğudum. hayır zaten insanlar nereden, nasıl tanışıyor da böyle aşık oluyor falan onu da bilmiyorum, ıskarta mı oldum acaba diye düşünmüyor değilim ara sıra.

hayaller :
vs gerçekler:


özetle -

sözlükteki hdp düşmanlığı

birazdan söyleyeceklerim için tahminen (yine) aforoz edileceğim ama çok "renkli" bir sözlük olmamız sebebiyle, konu hakkındaki fikrimi söyleme ihtiyacı duydum buradaki birçok birey gibi.

öncelikle, haftalardır troll diye eleştirdiğiniz yazarlar gibi karşıt demeyeyim ama aynı paydada olmayınca hemen bir şeyin "düşmanlık" diye adlandırılmasını ne bileyim, doğru bulmuyorum. birini kendinize düşman ilan etmeniz için gerçekten bir şeylere kast etmesi ve karşılıklı bir süregelen çekişme, baskı olması gerektiği kanaatindeyim. öyle ki, sözlükteki birçok birey de gayet hdp'yi destekliyor-ki bunda negatif bir şey görmüyorum çünkü herkesin istediği şekilde hareket etme hakkı var, ben kimim ki diğerlerini düzeltme ihtiyacına gireyim daha doğrusu, düzeltme doğru bir kelime değil ama diğerlerine kendi düşüncemi kabul ettirmeye çalışayım? nasıl güzellik göreceli bir kavramsa, iyi-kötü de belirli sınırları olsa da kendi içerisinde yine göreceli bir kavram benim gözümde. sonuçta (sözümona) burası özgür bir ülke, keza bu platform da.

siyasetten hoşlanan birisi değilim çünkü benim için başa kim çıkarsa çıksın aynı güç savaşından, açlık oyunlarından başka bir şey değil. evet, şu anki 12 yıldır süregelen durum gerçekten iyi değil ama keza bundan önce de(çok önce de) öyle belirli bir refah seviyesine ulaşmış bir ülke değildik. neyse, hayatım boyunca ırkçı bir insan olmadım keza kendimi de böyle görmüyorum çünkü ırk, aynı insanın ailesini seçememesi gibi kan yoluyla atanan bir bağdır. bununla ne kadar ilgili olacağınız sizin elinizde (kültürünüzü bilmek vs) olan bir şey. benim nezlimde insan ne olursa olsun insan olsun, karakteri düzgün olsundur.

sırf desteklemediğim için sanılanın aksine hdp'den nefret etmiyorum, ama hoşlandığımı da söyleyemem; bu konuda nötrüm. saygı duyuyorum ama benim değer yargılarıma veyahut doğrularıma oturmuyor, keza diğer hiçbir parti de böyle. böyle düşünmemin de birkaç sebebi var. ilk olarak, ırkın bir insanı saf bir şekilde tanımlayabilecek bir şey olduğunu düşünmüyorum. (bilgim dahilinde) eğer osmanlı torunu değilseniz ya da türkmenistan kökenli değilseniz, teknik olarak kimse türk değil. aynı amerika'da italyanı, ispanyolu birçok farklılığın bulunması gibi ülkemizde de kürt,çerkes,macır,boşnak birçok koldan insan var. büyüdüğünüz ülkenin çerçevesinde, türk milletine mensup oluyorsun, ırkına değil-keza amerika'da doğup büyüyen anne-babası türk olan bir türk amerikan olarak adlandırılır mı? bence adlandırılamaz. insanların bu ırkçılık yüzünden dünya'nın her yerinde ne acılar çektiği aşikar, keza ülkemizde de öyle. bunu anlıyorum. benim bu konuda anlamadığım ve anlatamadığım, bir ülke içerisinde, özellikle de ırk ayrımı ile bir ayrıma gidilmesi. birçok devlet, çok uluslu yani a,b,c birçok ırktan insanı barındırıyor. böyle bir oluşumda, herkes kendi kültürü çerçevesinde bir şeyler gerçekleştirmek isterse, o zaman her şeyin çok farklı yönlere gidebileceğini düşünüyorum.

çerkesim, bu kültürle hayli içli dışlı, bilimciyle büyüdüm. benim de annemler yeri gelir evde çerkesce konuşur, paylaşımlar yapılır. benim yaptığım çıkarımla, o zaman haydi çerkes'i de laz'ı da macır'ı da hepimiz bir kendi içimizde içselleşmeye gidelim. türkiye gibi "medeniyetler beşiği" diye anılan ülkede bu kadar farklı insanın olması çok normal bir şey. insanların haklı olarak hakkını arama ihtiyacını anlıyorum ama o zaman iş bir süre sonra yine, daha da beter bir bölünmeye yol açacağı kanaatindeyim. o zaman biz de hakkımızı talep edelim, x'de etsin y'de böyle gider.

yazdıklarım da aksi anlaşabilecek olsa da, gerçekten kendimi turancı, milliyetçi biri olarak görmüyorum. sadece dediğim gibi, türkiye gibi her devlet altında birçok farklı milleti barındırıyor ve bence bu devletin bir kurum olması gereğinden olağan bi yapı.

ikinci olarak, sırf kürt/gay ya da herhangi bir azıklıktasın diye ille de "hdp benim partim hörörörö" dümdüz gitmeni anlamlandıramıyorum. evet, diğer partiler de baktın mı hiçbiri ne benim ne senin tamamen düşüncelerini, ideallerini karşılamıyordur ama zaten işte olay burada ortaya çıkıyor, kendini bir şeye ait hissetme zorunluluğu. evet, vatandaş olarak senin mecliste, ülke yönetiminde söz sahibi olman en doğal hakkın ve kendine-en yakın diyelim-partiyi destekleyerek bunu onlar üzerinden yapıyorsun diyelim, ama gerçekte o adam seni ne kadar temsil ediyor? toplumun geneliyle birlikte senin iraden, senin ideallerin orada ne denli hayata geçiyor? bu zamana kadar hiçbir milletvekilinin toplumun birebir aynası olduğunu göremedim (hatalıysam seve seve öğrenmeye açığım). eğer hdp öncelikli olarak lgbtileri savunsa, gerçekten sözlükteki bu denli yoğunluğu anlayabilir, bizzat destekler ve önlerinde şapkamı çıkartabilirdim ki ancak "halkların, azınlıkların" hakkını savunma adı altında biz yine ikinci, hatta üçüncü plandayız. değil hdp hiçbir parti bence en az önümüzdeki 20-30 yıl içerisinde(ki kimse bu kadar beklememeli) seni sevdiğin adamla evlendirebilecek, seni anayasada ve hukukta, gerçek hayatta herkesle aynı seviyeye koyacak, öyle erkek arkadaşınla beyaz çitli ev ve 3 çocuk gibi toz pembe hayallerini gerçek kılmayacak. sözde özgürlükler ülkesi amerika'da bile böyle bir kabullenme ortamı yok, avrupa'nın da biraz daha iyi olduğu söylenebilir. o yüzden "hdp'ye oy vermeyen eşcinsel" dışlaması, kötülemesini doğru bulamıyorum.

üçüncü olarak, bunların hepsi bir yana, bir bebek katilini öncü edinen bir oluşumu ben kabul edemem, hayatım boyunca da edebileceğimi sanmıyorum. her ne kadar hakkında çıkan şeylere rağmen demirtaş'ın birçok söylemini, politikacılığını bir yere kadar doğru, beğenilir bulsam da "apo'nun heykelini dikeceğiz"den sonra bende film koptu. evet, barajı geçmelerini, iktidara karşı olmalarını gerçekten takdir ediyorum ama özgürlük kisvesi altında köyleri tarayan, nicelerini katleden, terör örgütünün başıyla ilişik olan bir yapılanmayı ben kabul edemiyorum ne yazık ki. eğer öcalan ile bu bağ olmasa, barış sağlanması yolunda etkisi azalan pkk'ya rağmen hdp'yi gerçekten anlayabilir ve kabul edebilirdim bir yere kadar sözlük. ama edemiyorum. aklıma çocukken o dönen haberler, üst üste kadın cesetleri, kucağında bebeğiyle anne ve duvarda apo, pkk yazıları geliyor. diyeceksiniz ki, kürtler'in canı yanmadı mı? yandı, hem de allah bilir nasıl , hele de şu son birkaç senede, ama cana karşı can alarak özgürlük kazanılmaz, adalet sağlanmaz benim düşüncem. doğru demek bana düşmeyebilir ama en azından makul değil bu olanlar.evet geçmiş geçmişte kaldı, önemli olan geleceğin neler getireceğidir ama benim gözümde geleceği şekillendiren de geçmişteki etkilerin tepkisidir.

eğer bıkmayıp, sonuna kadar okuduysanız ve kendimce bakış açımı bir nebze de olsa anlatabildiysem; düşünceniz ne olursa olsun yine de teşekkürler.

breaking bad

hemen hemen birçok yabancı diziyi izlediğim halde bir turlu isinamadigim ve herkesin bu kadar bayılmasının da biraz abartı olduğunu düşündüğüm dizi...

geçmişe dair silmeye kıyamadığınız fotoğraflar

arkadaşlık anlamında, biriyle gerçekten bitmişse hiç tereddüt etmeden sildiğim, benim için önemsiz olan bir konudur, çünkü o resim artık geçmişte kalmıştır ve her bakışta o zamanları hatırlayıp iç çekmek-hatırlamak bana geçmişe takılmak gibi geliyor. hele de o kişi bu durumda suçlu olan ise.

eğer resimde çok iyi çıktığımı düşünüyorsam resmin kendim olan bölümünü kesip ayırma bencilliğini de yapmışlığım vardır...

8 km için 185 tl isteyen taksiciler

taksiye binerken şultanahmet ya da ''ben buralı değilim'' dediyseniz pek de şaşırtmayacak hadisedir güzide ülkemizde...

tinder

yaşadığım onca başarısız date sonrası geçen sene bu zamanlar son çare ''bi de burayı deneyeyim'' derken pek de bir şey yaşamayıp; son 3 ayda beni allak bullak eden arkadaşla tanıştığım mecra olmasından da yeri bende ayrı. canımsın tinder. her açtığımda '' it's going down, i'm yelling tindeeeeeer'' diye bağırasım geliyor bir ke$ha'ymışcasına. kendimi ne zannediyorsam.

bu arada algoritmasında mı neyindeyse bi sorun olduğunu düşünüyorum zira %100 masc, saglamtip, gaybro bir errrkek olmama rağmen karşıma bazen kadınlar, hetero hetero abiler falan çıkıyor bir kendimi sorgulamama neden oluyor. gereğinin yapılmasını rica ediyorum yetkililerden.
Henüz takip ettiği biri yok.